18 Mayıs 2025 Pazar

Lozan Antlaşması’nın iptali için Danıştay’da dava.

2023 tarihli haber doğru ancak 2025 tarihli haber teyide muhtaçtır, belirtirim.

Sosyal medyada dolaşan haberi olduğu gibi arşive alayım istedim, ola ki hatalı dolaşıma neden olmuşsak bile arşivde ne paylaştığımız kalsın ki, dolaşıma sokulan haberde birileri sonradan ilave yaparak haksızlıklara sebebiyet verilmesin istedim.

Hani PKK’nın protokolü ortaya çıktıktan sonra tartışmaya açılan metinde geçen “Lozan” iççin ne alaka diyenler vardı ya, bakarsınız meraklarını gidermeye de yardımcı olur.

Ben fazla yoruma gitmeden paylaşayım istiyorum.

İşte dolaşan haberler eşliğinde oluşan arşiv bize şu soruyu sorduruyor.

Bunlar kim ya da kimlerin paralı askerleri? 

18.5.2025

A. Dursun 


Diyarbakır Barosu’ndan iki avukat, Kürt diasporası adına Lozan Antlaşması’nın iptali için Danıştay’da dava açtı.

Ankara İdare Mahkemesi ‘Lozan’ı ret etti!

 ***

 

Dikkat!! Dikkat! Mutlaka okuyun…

NAMLUNUN UCUNDAKİ ÜLKE: TÜRKİYE… 🇹🇷

Haberiniz Var mı?

1: Diyarbakır Barosu’ndan iki avukat, Kürt diasporası adına Lozan Antlaşması’nın iptali için Danıştay’da dava açtı. Aynı konuda bir başvuru yurt dışından da yapıldı ve Birleşmiş Milletler tarafından işleme alındı. Fakat bu son derece önemli gelişme, medyada tek bir satır yer bulamadı. Türkiye’nin temeli olan Lozan’ı hedef alan bu girişim, halktan bilinçli olarak saklanıyor.

2: PYD Ordulaşıyor, ABD Destekliyor

KCK, PYD ve alt yapıları silah bırakmıyor çünkü bırakmaları demek, geçmişteki karanlık saldırıların aydınlatılması anlamına geliyor. Bu yapıların arkasında ABD var. Hava savunma sistemlerinden drone teknolojisine kadar bir “ordu” kuruldu. Artık bu gruplar, Suriye'nin kuzeyinde devlet gibi hareket ediyor. Silah bırakmaları belki bir PR çalışması olur ama gerçeklikten uzak.

3: PKK’nın etkisinin kırıldığı söylenen dönemde, Arap nüfusunun Türkiye’ye yoğun şekilde yerleştirilmesinin nedenleri netleşmeye başladı. Ümit Özdağ bu durumu dile getirdiğinde hemen “ırkçılık” suçlamasıyla karşılaştı. Ancak bugün, Kürtlerin hakları üzerinden başlayan tartışmalar, Arap hakları ve Arapçanın resmi statüsü gibi konularla genişletiliyor. Hatay’da ise tablo vahim: Türkler artık azınlığa düşmek üzere. Şirketlerin büyük kısmı Araplara geçmiş durumda.

4: Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim öncesinde, “Biz olmazsak Öcalan’ı serbest bırakırlar” dedi. Süleyman Soylu ise, “Karayılan’ı yakalayamazsak yüzümüze tükürün” diyerek meydan okudu. “Açılım yok” denildi. “Kıbrıs satılmayacak”, “Mavi Vatan’dan taviz verilmeyecek”, “Suriyelilere ev yapılıyor, geri dönecekler” gibi vaatlerle seçime gidildi.

Ama gerçekler farklıydı. Açılım sürecini başlatan da sürdüren de aynı zihniyetti. CHP yapsa kıyamet kopardı belki, ama iktidar yaptığında ses çıkarılmadı. Bu çifte standart, siyasi ironi değil midir?

Mavi Vatan Gitti, Sondaj Başkalarına Kaldı

Mavi Vatan çoktan sahipsiz kaldı. Türkiye’nin sondaj gemileri Somali’ye ve Karadeniz’e gönderildi.

5: Parsel’ de Katar ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sondaj yapıyor. Yunanistan’ın “ilişkilerimiz iyi” açıklamalarının arkasında, karşılıksız verilen tavizler var.

6: Dünya Türkiye’yi Çoktan Parçaladı Bile

Rusya-Ukrayna savaşında ateşkes girişimlerinde ne Putin ne Trump yer aldı. Türkiye’de ise bu diplomatik temaslar saatlerce başarı olarak anlatıldı. Ancak dünya medyasında esamesi okunmadı bile. Gerçekte bu girişimler, Türkiye’nin değil, sadece jeopolitik konumunun getirdiği zorunluluktur.

7: ABD, Yunanistan’a F-35 veriyor. Adalar silahlandırılıyor. Erdoğan’ın “dostum” dediği Trump, parasını ödediğimiz uçakları Türkiye’ye vermedi. Ve bu durum artık gündemde bile değil.

NATO ve AB haritalarında Türkiye’nin sınırları defalarca yanlış çiziliyor. Türkiye tepki gösteriyor, özür dileniyor gibi yapılıyor. Ama dünya çoktan “bölünmüş Türkiye haritası”na göre plan yapıyor. Biz hâlâ “terörü bitirdik” diye seviniyoruz.

8: Gıda, Lira, Etki: Çöküş Sessiz İlerliyor

Tarım ve hayvancılık çöküşte. Gıda fiyatları kontrolden çıktı. Enflasyon önlenemez hale geldi. Türk Lirası ise tarihinin en değersiz dönemini yaşıyor. Buna rağmen ekonomik bağımsızlıkla övünmeye devam ediliyor.

9: El-Şara ve İslam Projesi Başkalarına Geçti

Türkiye'nin etkisi artık zayıf. El-Şara gibi bölgelerde etkinlik Suudi Arabistan’a devredildi. Batı'nın “ılımlı İslam” projesi artık onlara emanet edildi. Trump, Suudi Arabistan’a kadar gitti ama İstanbul’a uğramadı. Küresel güçler, artık Erdoğan’ın yerine Arap dünyasıyla iş tutuyor.

10: İsrail ise Şam içinde operasyonlar yapıyor. Türkiye “İsrail’le savaşmak istemiyoruz” diyerek geri çekiliyor. Filistin’e destek isteyen halkın ellerinde kalan bayraklar, meydanlarda yönsüzce dalgalanıyor.

11: Partiler, Oy; Halk, Sessizlikte

Partiler hâlâ reklam, taban ve oy derdinde. Gerçek bir muhalefet hâlâ yok. Azınlık oyları için 30 yıldır projelere göz yuman liderler, bugün de aynı tutumu sürdürüyor. Sözde farklı çizgideki partilerle farklı kesimler yönlendirilerek, tek elden yürütülen bir plan uygulanıyor. Dindarlar, milliyetçiler, Atatürkçüler… Hepsi ayrı ayrı hedef alınıyor ama yön aynı.

12: Türkiye’de asgari ücret, tarihin hiçbir döneminde bir kişinin insanca yaşayabilmesi için yeterli olmadı. Geçim, her zaman bir mücadeleydi. Ama bugün bu yetersizliğe bir de asgari ücreti fersah fersah aşan kira bedelleri eklendi. Artık bir kişi, eğer kendine ait bir evi, yatırımı ya da ek geliri yoksa başını sokacak bir yer bulamıyor. Bulsa bile fahiş kira zamları nedeniyle orada kalması neredeyse imkânsız hale geliyor.

Ama en trajik olanı, bu derinleşen ekonomik buhrana rağmen toplumun üzerinde adeta bir ölü toprağı serilmiş gibi. Sanki olan biten her şey normalmiş gibi bir kabulleniş var. Oysa bu kabullenişin altında yatan şey, sessiz bir çöküş.

Çocuğuna mama alamadığı için canına kıyan insanlar var bu ülkede. Üç kuruş maaşa, uzun vardiyalarla, ağır koşullarda çalışan milyonlarca kişi, sadece bedenlerini değil, ruhlarını da tüketiyor. Ne ailelerine zaman ayırabiliyorlar ne de hayatlarını inşa edebiliyorlar. Ayırabilseler bile yorgun, stresli, tükenmiş bir bedenle ne kadar mümkün olabilir ki?

İşin ilginç yanı, bu toprakların insanı barınamaz hale gelirken, dışarıdan gelenlerin bir şekilde her yere yerleşebiliyor olması. Bu nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da, vatandaş evini kaybederken, onlar yaşam alanlarını genişletiyor? Durun bir dakika! Belki de asıl sorun tam da burada yatıyor…

Bu mesele sadece ekonomik bir çöküş değil. Aynı zamanda bir düzenin, hatta bir planın sonucu olabilir mi...

Sonuç: Kurtuluş Savaşı Zihinde Başlayacak

Görünen o ki, bu millet bir kurtuluş savaşını daha vermek zorunda kalacak. Ama bu kez düşman tanklarla gelmeyecek. Tehlike; ekonomiyle, nüfus mühendisliğiyle, kültürel kimliksizleşmeyle gelecek. Bu mücadele; sandıkta, medyada, sokakta ve en önemlisi zihinlerde verilecek.

Çünkü bu sefer savaş; görünmeyen, gösterilmeyen ve anlatılmayan bir işgal karşısında yürütülecek.

Paylaşıma girme tarihi 18 Mayıs 2025

Yazar : Orçun Alaçam

 ***

Lozan kaldırılsın diye dava bile açıldı!

İbrahim Daş

15 Mayıs 2025

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder