Bugün YOZLAŞMAK üzerine düşünelim istiyorum.
Özellikle Türkiye'de aratılan yozlaşma, nasıl ve kimler eliyle, hangi amaçlara hizmet için yaratılmıştır?
Ana sorumuz bu olacak.
Fakat tüm bu yozlaşmışlıklar içinde yozlaşmayan tek kişi var o da Tayyip Erdoğan dersem şaşırır mısınız?
Şaşırmayın şaşırmayın, zira Erdoğan dışarıdaki dostlarına karşı verdiği her sözü tutuyor ya da tutmak zorunda bırakılıyor, öyleyse Erdoğan için yozlaşmadan bahsedemeyiz.
Ha, iç siyaset için derseniz boş verin iç cephe kalmamıştır.
Bakınız neden Erdoğan yozlaşmamıştır görelim.
11 gün sonra aradan tamı tamına 13 yıl geçmiş olacak ve Emperyalistler 50 yıllık plan yaparlar diyordum, meğer bizde daha iyisi de yapılıyormuş demek zorunda kalıyorum.
Düşünün bakalım, 13 yıl sonra verdiği sözleri teker teker uygulayan birine ya da yönetimine yozlaşmış demek mümkün müdür, elinizi vicdanınıza koyup karar verin, zira teröristler dağdan insin diyen ilk kendisi değildi ki, Mehmet Ağar-Çiller ikilisi ve Kılıçdaroğlu, Balbay, Perinçek daha neler neler, kimler kimler demişti.
Aşağıda göreceksiniz, neyse şu yozlaşma kavramına devam edelim.
Yozlaşma kavramının birçok tanımı yapılabilmektedir ve tereddi/geriye dönüş, İrtidad/vazgeçme/alçalma, gerileme gibi kavramlarda da yerini bulur ve bunların üst başlığı YOZ, YOBAZ ve YOZLAŞMA ile tarif edilebilir dersem tam da tarif etmiş olurum.
Yozlaşmış eğitim sistemi yobaz üretim merkezi gibi çalışacağından ötürü, o merkezlerden çıkanların da yobazlaşmadan çıkması mümkün değildir.
Bu kavramların İslam literatürü ve Kur'an'da nasıl yer bulduğunu daha evvelki yazılarımda belirtmiştim.
O nedenle çokça dallandırmadan YOZLAŞMAK üzerine düşünce ve duygu durumlarımı örneklerle açmaya çalışayım istedim.
Başlıkta belirttiğim sonsuz yaşam isteği, tüm inanç sistemlerine göre imkânsız olandır ancak bu özelliğin sadece tanrıya ait olduğu kabullenmiş toplumlarda bile, tanrının özelliğini istemek, beklemek ya da yaratılmış birine tevdi etmek başlı başına inanmış kimseleri aşağılamak ve dahi tanrı kavramını dolayısıyla tanrıyı yozlaştırmak anlamına gelir ki acı gerçek olarak İslamcı kesimin Erdoğan'a "Allah'ın tüm sıfatlarını üzerinde taşıyor" dediğinde, Erdoğan'da tanrısallaşmanın etkisiyle "Bizim rahmetimiz gazabımızı aşacak" diyordu, buna ister yozlaşma deyin ister demeyin ama gerçek olan şey yozlaşmamış bir toplumda hiç ama hiç kimse kendisini tanrıya eş-başkan rolünde göremez, zira toplum onun biletini anında keser.
Numan Kurtulmuş'a hitaben TBMM Konya Vekili MUSTAFA KALAYCI, "Sayın Başkanım, bütçeyi incelediğimizde bazı gider kalemlerindeki artışlar bizim de dikkatimizi çekti yani ortalamanın üzerinde bir artış söz konusu. Bunları sadece ödenek kalemleri itibarıyla söyleyeyim: Mesela, hizmet alımlarında yüzde 55,9, tedavi ve cenaze giderlerinde yüzde 131, cari transferler toplamında yüzde 92,6, alt kalemler itibarıyla Hazine yardımlarında yüzde 137,3, hane halkı ve işletmelere yapılan transferlerde yüzde 80,6 artış bulunmakta. Yine, sermaye giderleri toplamında yüzde 496,7 artış bulunmaktadır. Belli ki bir yatırım söz konusu, sermaye giderlerine koyduğunuz rakam bunu gösteriyor. Yani, bunlarla ilgili, Komisyonumuza bilgi verilirse memnun olacağız" diyor ve bunun üzerine Kurtulmuş hiç yüzü kızarmadan, utanma sıkılma duygusundan arınmışçasına "önceki dönem milletvekillerimizin sağlık harcamaları, yeni bina harcamaları" diyor.
Bunun anlamı, "halk maraba, biz onların ağaları, efendileri daha ötesi onlar için yarattığımız tanrılara adanmışlarız, elbet biz önemliyiz, elbet 600 vekil Türkiye'nin üstünleri, efendileri, tabii ki bize çalışacaklar, ne yani onlar çalışmayacak da biz mi hizmetkar olacağız" demek değil midir?
Bunun adı yozlaşma değil midir?
Eğer yozlaşma olmasaydı, vekil Mustafa Kalaycı Efendi sormakla yetinmez, "ben buraya halkın sırtına basarak yatmak için gelmedim, bu düpedüz soygundur, alenen hırsızlıktır, açıkça kul hakkı yemektir, buna katlanamam, bu tiyatroya seyirci kalan partimden istifa ediyorum" der en azından bağımsızlara katılırdı, ama ne oluyor?
Sessizlik, ses çıkartmamak, görmezden gelmek, üç maymunu oynamak da sonsuz yaşam isteği içindeki yaratılmış ve yozlaştırılmış tanrıların birinci tercihidir, çünkü bu tercihte ısrar insanları yaratılmış ilahlara BİAT etmeye zorlamaktadır ve günümüz dünyası bu örneklerle doludur.
"1969-Totaliter Rejimlerin Gelişen Teorisi ve Pratiği" başlığında Carl Joachim Friedrich'in totalitarizm hakkındaki tanıma göre çoğulculuğun yerine çoğunluğun tercih edildiği, oligarşik temelli ve tek kişiye bağımlı kitle partisi yaratması, her çeşit silahların kontrolünü elinde tutması, her tür kitle iletişim araçlarını baskı ya da kontrol altında tutmaya çalışması, kurmak istedikleri yeni rejimi hedef alanları derhal ve acımasızca etkisizleştirmek gibi maddelerle totalitarizm özelliklerini bir bakıma tanımlarken yanlış mı tanımlamıştı?
Eski totalitarizm anlayışı ile Modern totalitarizm arasındaki farkı, "ikincinin halka inebilen ve kitlesel bir doğaya sahip olmasıdır" şeklinde tanımlayan görüşe benim de katılıyor olmam yaşadıklarımızla birebir örtüştüğü içindir.
Tereyağına bakın, fiyat değişim tarihi 10.10.2025, yani 24 gün evvel bu yağ 350 TL iken 23 gün sonra 755,95 TL olduğunu görüyorum ne hesap soran var ne hesap veren.
Sonra iktidardan efendiler çıkıyor bu zamanları hangi şerefsizler yapıyor diye utanmadan millete soruyorlar.
Yahu zamlardan kafayı kaldırıp neler oluyor diye inanın bakamaz duruma düşürüldük, sanırım kasıtlı yapıyor bu zalim TÜİK ve onu tepemizin üzerinde İskender'in kılıcı gibi tutanlar biliyor ki zam verirken de kesiyor, enflasyon ilan ederken de.
Bu nedenle kafamızı kaldıramıyoruz, gerçi kaldırsak ne olacak ki, ortalık Kürdistan adı altında Büyük İsrail projesinin savunucusu dolu, buna benzer teşbihlerle ortalık yerlerde savrulur olmuş.
Örnek vermek istersek, tutuklu olan Ahmet Özer'in avukatı ve kızı Seraf Özer, Silivri Ceza evi önünde yaptığı açıklamada öncelikle şöyle söylüyor, "65 beş yaşına kadar bu ülkede rektör yardımcılığı, bölüm başkanlığı, dekanlık yapmış; GAP Belediyeler Birliği’nin kuruculuğunu yapmış, 7 yıl yönetim kurulu üyeliği ve genel sekreterliğini üstlenmiş, Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışmış, Birleşmiş Milletler Habitat İkinci Zirvesi’nde Türkiye’yi uluslararası alanda temsil etmiş ve bugüne kadar bu ülkede birçok hizmette bulunmuş, devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çok üst düzeyde görevler yapmış profesör doktor Ahmet Özer, ne hikmetse 65 yaşına gelip Esenyurt Belediye Başkanı olunca mı örgüt üyeliği gibi bir ithamla karşılaşmış" diyerek, son derece haklı, mantıklı ve doğru sorgulama ile tespitler yapıyor ama öncesinde yaptığı açıklama ile bu tespitleri çöpe attığının farkına varamıyor neden ki?Bunun iki açıklaması var, ya yeni avukat ya da heyecanına yenik düşen bir avukat, nihayetinde babasının avukatlığı ona heyecan katmış belli ki.
Şöyle söylüyor Seraf Özer.
"Kıymetli babam, değerli müvekkilim Profesör Doktor Ahmet Özer, başından beri barış sürecini amasız, fakatsız desteklediğini açıklamış olsa da bugün altını çizmek isterim ki, verilen bu mütalaa barış sürecinin tamamen ruhuna aykırıdır. Biz şunu biliyoruz ki, bu süreç ehil bir şekilde ilerliyor. Samimiyetine güveniyoruz ve bugün iki çift laf az edeceksem barışa olan inancımdan, barış sürecine duyduğum saygıdandır" şeklinde yaptığı açıklama, üstteki ikinci açıklamasını yok ediyor.
Siz bir yargıç olsanız ne düşünürsünüz?
Öncelikle "Seraf" ne anlama gelir bir bakalım.
Mizo dilinde melek anlamına geliyormuş, bunu ben de yeni öğrendim ama Mizo lisanından daha çok dikkatimi çeken dinlerle olan bağlantısı olmuştur.
İslam, Musevilik ve Hristiyanlıkta da tanrıların tahtlarını koruyan dört ya da altı kanatlı melek olarak tasvir edildiği görülmektedir, Serafim meleklerinin Ayasofya'nın ilk inşa edildiği döneme yani 6. yüzyıla tarihlendirilebileceğiniz de uzmanlar söylemektedir ki bunlardan 4 kanatlı ve 6 kanatlı olmakla birlikte 2009 yılında 6 kanatlısının yüzü görünebilmişti ve bunlar tanrılara yoğun bağlılığından dolayı yandıkları söylendiği için Seraf, yananlar anlamında da kullanılıyor.
Kanatlar tüm dinlerde 96 ayrı bölümde önem atfedilmiştir nitekim Kur'an 35/1'de geçen ecnihatin (kanatlar) anlamına gelmekle beraber, bölümler, kısımlar, cenahlar anlamına da gelir.
Haliyle 'melaiketi rusulen uli ecnihatin mesna ve sulase ve rubaa' ifadesi de doğal olarak 'ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, elçiler kılan' anlamındadır.
Diğer metinlerin bazılarında Seraflar ve Kanatlar şöyle ifade ediliyor.
YEŞAYA: Yşa.6: 2 Üzerinde Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı, ikisiyle yüzlerini, ikisiyle ayaklarını örtüyor, öbür ikisiyle de uçuyorlardı.
YEŞAYA: Yşa.6: 4 Serafların sesinden kapı söveleriyle eşikler sarsıldı, tapınak dumanla doldu.
YEŞAYA: Yşa.6: 6 Seraflar'dan biri bana doğru uçtu, elinde sunaktan maşayla aldığı bir kor vardı,
VAİZ: Vai.10: 20 İçinden bile krala sövme, Yatak odanda zengine lanet etme, çünkü gökte uçan kuşlar haber taşır, Kanatlı varlıklar söylediğini aktarır.
LEVİLİLER: Lev.11: 21 Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz.
Neyse, herkes ne isterse anlayışına göre payını kendisine çıkartsın, benim amacım yanlış anlaşılmayı önlemeye çalışmak ve YOZLAŞMIŞ yapıdan feyz almamaya çabalamaktır.
Nihayetinde genç Avukat olduğu görünen ve çocuğumdan daha küçük olduğunu sandığım Seraf Özer'in "Ahmet Özer, başından beri barış sürecini amasız, fakatsız desteklediğini açıklamış olsa da bugün altını çizmek isterim ki, verilen bu mütalaa barış sürecinin tamamen ruhuna aykırıdır" ifadesi daha önce söylediği "ne hikmetse 65 yaşına gelip Esenyurt Belediye Başkanı olunca mı örgüt üyeliği gibi bir ithamla karşılaşmış" savunmasını baltalamıştır.
Bunu daha tecrübeli avukatlara analiz ettirsin ve babasını savunmada nerede ve nasıl bir hataya düştüğünü görsün.
Ayrıca Seraf Özer'in "Biz şunu biliyoruz ki, bu süreç ehil bir şekilde ilerliyor. Samimiyetine güveniyoruz ve bugün iki çift laf az edeceksem barışa olan inancımdan, barış sürecine duyduğum saygıdandır" demesi külliyen büyük hata olmuştur.
Barış süreci demek için Türkiye Cumhuriyeti'nin tüzel kişilik sahibi olan bir devletle savaşıyor olması gerektiğini en iyi bilmesi gerekenler hukukçulardır, hangi devlet bir terör örgütü ile barışa oturabilir diyorsak, yanıtını da 'vekaleten savaşan teröristler ancak bir devletle masaya oturtulurlar, o da terörist ve vekilleri kazandıkları sürece' demek olacaktır.
Yozlaşmamış ve yozlaşmaya karşı tüm kanalları kapatmış insanların kandırılması mümkün değildir ve "Benim emir-komuta zincirim papaz elbisesi giy dese giyerim, niye? Çünkü bizim mücadelemiz sıradan bir mücadele değil de ondan" diyen kişi ile son açıklamasıyla Seraf Özer'in aynı kültürden beslendiğini anlamayacak olmak da bir yozlaşmışlık bakışı ile olayları irdelemek demektir.
Elbet sadece bunlar değil, kadınlarımızı, kızlarımızı hayvanlar gibi sahiplendireceklerini söyleyen yerli ve Milli Hizbullah terör örgütünün Cumhur koalisyonu potasında eritildiğini görmemek yozlaşmak değil midir?
Marabaların ezildiği, sömürüldüğü, toprak sahiplerinin semirtileceği, ağalık düzeninin yeniden yasal statüye kavuşturulacağı, eyaletleşerek eyalet valilerinin satraplardan atanacağı görüntüde Kürdistan, gerçekte Büyük İsrail Projesi'nin ve dahi vaat edilmiş (onlara göre henüz sahipsiz) toprakların ortada kalmasına engel olunmaya çalışılacağı, buna inanılması için inanç şifası dağıtanlar gibi Kürdistan şifacısı meleler, mollalar yaratarak halklar üzerinde kumpaslar kurulduğunu görmemek yozlaşmak değil midir?
Başka açıdan bakalım, örneğin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın 24 Eylül 2025'teki ifadelerinden Trump'ın kendisine, "Erdoğan ile ilişkiler düzeyinde cüretkâr bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim" dediğini söylüyor.
Tamam sayın başkan, neye ihtiyacı var?' diye sorduğumda 'meşruiyet' dedi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16'lar değil. Mesele meşruiyet.
Seçimle iktidar olunan sitemlerde eğer yetkiyi halktan almıyorsanız elbet ki mesele meşruiyet olur, bunu görmemek de yozlaşmışlığın bir işareti değil midir?
Bundan sonra Trump'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından bu yana Batı'nın yaptığı her şey bir hataydı demesi meşruiyet tartışmalarını bitiremeyecek olduğunu görememek yozlaşma değil midir?Yasa dışı bahis (Kumar)
Bu adamlar alnı secde görüyor diye yani Kur'an'ın emirlerine harfiyen uyuyor diye oy vermiyorlar mı, bunu iddia edenler yok mu?Öyleyse o emirlerden ilgili birkaçına bakalım ne diyor?
Secde anlamında sadece 48/29'da rukkean, succeden, sucudi (rüku ederken, secde ederken, secdeler) şeklinde geçer.
Diğerlerinden birkaç örnek verelim.
2/219'da Yes'eluneke anil hamri vel meysir, kul fihima ismun kebirun ve menafiu (Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. Onlara söyle; O ikisinde de hem büyük günah hem de insanlar için faydalar vardır)
5/90'da Ya eyyuhallezine amenu innemal hamru vel meysiru vel ensabu vel ezlamu ricsun min ameliş şeytani (Ey iman edenler. Ancak şarap, kumar, putlar ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir)
5/91'de İnnema yuriduş şeytanu en yukia beynekumul adavete vel bagdae fil hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillahi ve anis salati (ancak şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı zikretmekten ve yakınlaşmaktan alıkoymak ister)
Dip not: Burada ve diğer bazı bölümlerde geçen salati, salat gibi ifade yazık ki din tacirlerinin dayatmalarına uyum sağlayan Diyanet'in çevirilerinde de namaz olarak verilmektedir. Oysa salati, salat gibi ifadenin net olarak Allah'a yakınlaşma, ona teslimiyet anlamı içerdiği bilinmektedir bu nedenle de Kur'an'da tek kelime namaz geçmez.
77/48'de Ve iza kile lehumurkeu la yerkeun (onlara, Rüku edin denildiği zaman rüku etmezler)
2/43'te Ve ekimus salate ve atuz zekate verkeu mear rakiin (Allah’a yakınlaşın ve zekatı verin. Ve rüku edenlerle beraber rüku edin)
2/125'te vettehizu min makamı ibrahime musallen (İbraham’in makamından son veda yeri) Dip Not: musallen, öldüğünde gömülmeden önceki son arınma yeridir yazık ki Diyanet bunu da namaz diye ikame etmiştir.
3/143'te Ya meryemuknuta li rabbiki vescudi verkai mear rakiine (Ey Meryem. Rabb'inin huzurunda huşu ile dur ve secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et)
Bu kadar çarpıtmayı gördüğümüz halde kimseye ses çkartmadan yokmuş gibi yapmaya çalışmak yozlaşmak değilse nedir, yobazlara sessiz kalamak da yobazlığın özelliklerinden değil midir?
Annesiniz, babasınız, amaca, ağabey, öğretmensiniz çocuklarınıza aman evlat sakın kumara bulaşma mı dersiniz yoksa 2025/18 numaralı genelgeye uyum sağlayarak yasal kumar oynayın mı dersiniz, ama unutmayın siz bir Müslümansınız öyle ya, yani yerseniz.
Ben ne konuştuğunu canlı ya da banttan henüz dinlemedim ama Yunan medyasından ekathimerini'deki habere göre Barrrrrrrrak (Tom Barrack), "Washington yakında deniz yetki alanları konusunu çözümleyecek, yakın gelecekte Türkiye ile İsrail arasında bir ticaret anlaşması imzalanabilir, Türkiye'nin Hamas'la olan bağlarının ateşkesi kolaylaştırdı, Hakan Fidan Avrupa savunma mekanizması SAFE'ye katılmak istediğini vurgulayarak, katılımın Avrupa'nın güvenliği için kritik öneme sahip" demiş.
Yerli basın ise durmaksızın yüceltme, övgü gibi anlamı olmayan, içi boş ifadelerle halk üzerinde kirli oyunlar, manipülatif yorumlar ve zihin kontrol teknikleri kullanarak haber servis etiği için bana güvenilir gelmiyor.
Örneğin Barrrrrrrak Efendi'nin neredeyse ayak basmadığı yer kalmayan dünyada her yaptığı her söylediği haberleştirilen yerli basından neden "deniz yetki alanları" ile haber çıkmıyor, "katılımın Avrupa'nın güvenliği için" olduğu haber değeri içermiyor da Yunan medyasından bunu öğreniyoruz, hiç düşündünüz mü, öyleyse sormak isterim bu yozlaşmanın hangi boyutlara ulaştığının bir göstergesi değil mi?
Erdoğan'ın PKK'ya Ramazan nedeniyle neden sabrettiğini açıkladığı günlerde Hakan Fidan'ın aşiretinin BDP'ye katıldığını görüyorduk.
Hakan Fidan'ın neden Security Action for Europe-SAFE'ye (Avrupa Güvenlik Eylemi) katılmak istediğini acaba anlamamız gerekiyor mu?
Farkındaysanız ÖSO ile TSK'nin ortaklaşa olarak Esad'ı devirmesinden sonra ortaya çıkan Barrrrrrrak Efendi, önüne gelenle konuşur gibi dolaştıkça dolaşıyor, biz de izledikçe izliyor daha ötesi Barrrrrrak Efendi'nin girdiği her yerde kapısını ardına kadar açıyorduk.
Örneğin 24 Mayıs 2025'te önce Erdoğan, kendini devlet başkanı ilan eden o günlerde başına ödül konan terörist listesindeki Ahmed eş-Şara'yı Dolmabahçe'de kabul ediyor görüntüsü verip ardından Şara ve Barrrrrrak Efendi görüşsün diye açılan kapılar basına kapatılarak onlara fırsat sağlamıştık, buna diplomasi denir mi denmez mi yozlaşmadan yanıt verilmelidir elbet ki.
Basına kapatıldıktan sonra Hakan Fidan, Yaşar Güler, MİT Başkanı İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç, Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün ile Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani'nin katılmasının anlamını bugün olmuş çözebilmiş değilim desem yalan olmaz.
Nihayetinde Hakan Fidan'ın bildiği ya da bilmezden geldiği SAFE'nin işleyişi başlığında, "Ölçek ekonomisi ve birlikte çalışabilirliğin sağlanması ve EDTIB'in (Savunma Teknolojileri ve Sanayi Üssü) olası parçalanmasının azaltılması için, yararlanıcı üye devletlerin kredilere hak kazanabilmek için prensip olarak en az iki katılımcı ülkeyi kapsayan ortak alımlar gerçekleştirmeleri gerekecektir" dediğini okudu mu?
Ne gariptir ki Trump ve Şara'nın 10 Kasım'da Beyaz Saray'da görüşeceği iddia edilmeye başlandı ve böylece Beyaz Saray'ı ziyaret eden ilk Suriye Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmekle kalmayacak, yarattıkları teröristi Cumhurbaşkanı yaptıkları kim bilir kaçıncı surat olacak?
Tekrar tekrar olsa dahi tekrar tekrar soracağım şeylerin başında belki de 7 Ekim 2023 Hamas saldırısından bugüne geçen süreçte Hamas'ı suçlayan yandaş ve yerli basın gördünüz mü?
Göremezsiniz, çünkü Hamas-İsrail ortaklığının Ortadoğu'da da Kıbrıs'ta da henüz işleri bitmedi.
Washington Examiner'ın kalemlerinden Ani Chkhikvadze'ye göre Trump'ın Kıbrıs'a el atması gerekiyormuş.
Rüya mı görüyorlar yoksa planlar hazır da biz mi kulağımızın üzerine yatırılıyoruz yazık ki anlamaktan mahrum bırakıldık.
Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides, Euronews’e verdiği demeçte, "İsterlerse önümüzdeki hafta bile müzakerelere başlamaya hazırım" dediği geçmiş.
sol.org'dan Burcu Günüşen analizinde "Rum tarafı, Türkiye ile deniz yetki alanları, enerji paylaşımı ve Avrupa güvenlik iş birliği (SAFE) programına üyelik gibi başlıklarda da gerilim yaşıyor. Ocak ayında AB Dönem Başkanlığı’nı devralacak olan Güney Kıbrıs, Ankara üzerindeki diplomatik baskısını artırmayı planlıyor" diye başlamış ve Doğal Gaz, Enerji ve Ekonomik Fırsatlar alt başlığında açıklamalar yapmış.
Çok güzel analiz olduğuna katılıyor ve tavsiye ediyorum.
Yalnız bir tek yerde itirazım olacak, o da "Güney Kıbrıs, Ankara üzerindeki diplomatik baskısını artırmayı planlıyor" kısmına ancak kısmen doğru olmakla birlikte İsrail'in vereceği desteği hesaba katmamış olmasıydı.
Nihayetinde Barrrrrak Efendi boşuna mı "Türkiye ile İsrail arasında bir ticaret anlaşması imzalanabilir" dediğini sanıyorsunuz, adamlar en az 50 yıllık projelerle geliyorlar dediğimde gülenlere selam olsun.
Özellikle SAFE'ye (Avrupa Güvenlik Eylemi) dikkat çekmemin nedenlerinden biri de dönemin bakanı Ala Efendi'nin açıklaması aklıma geliyor.
3 Ekim 2005'te faaliyetine başlayan, Fransızcada dış sınırlar anlamına gelen kelimeden anlam bulmuş olup Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel İşbirliği Ajansı olarak tanımlanan, kısaca FRONTEX diye tanımlanan bir kuruluş vardı, dönemin
Hani şu Anayasa'yı tanımıyoruz utanmazlığını sergileyebilen, dönemin İçişleri Bakanı Ala vardı, öylesine bir söz etmiş ki, "egemenlik hakları devredilecek, bunun yasasını hazırlıyoruz" anlamında konuşmuştu.
Ne Ala ilk, ne sonuncu oldu, ne Anayasamız kaldı delinmedik ne topraklarımız kaldı satılmadık.
Ama olsun yozlaşmışlık içimize öylesine sinmişti ki, bugün bile o yoz kokular mis kokular olarak gelmeye devam ediyor.
Yozlaşmanın son örneği içimizdeki IŞİD üyesi bir yobazdan gelmiş.
Madem aydınımız kalmamıştır, bana düşeni yapayım ve toplumu zina ve ölüm konusunda az aydınlatayım.
Madem bu yozlaşmış kesim özellikle Müslüman tiplemesiyle sahne oyununa katılıyor, öyleyse ben de Kur'an açısından bakayım.
4/15 ve 4/25'de geçen (fahişete, musafihatin ile fahışetin) zina, fuhuş bahsi var ama ölüm cezası yok.
Sadece 4/15'te onlara ölüm gelinceye kadar veya onlar için, Allah bir yol gösterinceye kadar evlerin içinde tutun emri var, yani öldürün demiyor.
17/32'de la takrabuz zina innehu kane fahışeten (zina ve fuhşa yaklaşmayın) diyor ölüm yok.
24/2'de Ez zaniyetu vez zani (zina yapan kadına, zina yapan erkeğe) miete celdetin (cildine vurun) diyor, öldür burada da yok.
24/3'te Ez zani la yenkihu illa zaniyeten ev muşriketen vez zaniyetu la yenkihuha illa zanin ev muşrikun ve hurrime zalike alal mu’minin (zina yapan erkek zina yapan kadından veya müşrik olan kadından başkasını nikahlayamaz, erkek için de aynısı geçerli) diyor, öldürmek yok.
24/4'te de zina suçu atanlara 80 değnek cilde vurun) diyor, ölüm yok.
24/6'da da benzer şekilde şahit yoksa güvenilir kişilerden kendi doğru söylediğine şahit istiyor ki bence garabet olsa dahi ölüm yok.
25/68'de anlam karmaşası olmasın diye tamamına bakalım.
Vellezine la yed’une meallahi ilahen ahara ve la yaktulunen nefselleti harramallahu illa bil hakkı ve la yeznun, ve men yef’al zalike yelka esama (Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha tapmazlar. Öldürülmesi haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.) Görüldüğü üzere hem öldürmezler diyor hem de üstüne basa basa zina yapmazlar diyor, yani haklı bir meşru müdafaa dışında öldür emri burada dahi yok.
33/30'da ise sadece peygamber hanımlarına hitaben, ye’ti min kunne bi fahışetin (içinizden kim açık fuhuşla gelirse) diyor ve cezanın 2 kat artırılacağını söylüyor, ancak peygamber hanımı ve iki kat cezaya rağmen öldürülür demiyor.
60/12'de ise peygambere doğrudan seslenerek la yesrikne ve la yeznine ve la yaktulne evladehunne (hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, kadınları ve evlatlarını öldürmemek) şartı koşarak onları kabul et diyor, burada da öldür demiyor.
65/1'de ise peygamberin boşaması ile ilgili olarak ye’tine bi fahişetin mubeyyineh (açıkça fahişelikle gelmemeleri durumunda) evlerinden atılmamalarını emrediyor, yani burada da öldür emri yok.
Buraya kadar sabredip okuyan haklı olarak soracak, "iyi de kardeşim Kur'an kaynaklı bunca örnekte zinaya ölüm cezası yoksa bu yobaz artığı nereden buna karar vermektedir" diye soracağınızı duyar gibiyim.
Size minicik iki örnek sunayım.
Birincisi, LEVİLİLER: Lev. 20: 10 "'Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse hem ederse hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.
İkincisi, Recm Ayetlerini bir keçi yemiş başlığına bakın derim.
İnsanların ölümden korkusu aslında ölmek gerçeğinden değil, sonrasında neler yaşayabileceğini bilmediğindendir.
Herkes illa bir düşünce içindedir ama size bunu korku olarak pazarlayanların ağızlarının paylarını vermez de ürkmeye devam ederseniz yozlaşmadan kaçamazsınız, zira tüm dinler henüz anlayamadığımız ve bilmediklerimiz üzerinden bizleri korkutmaya başka ifadeyle yozlaştırmaya devam etmektedir.
Buna dur demediğimizde, hepimizin karşısına yozlaşmış ilahların çıkacağını kimse unutmasın ve ülke yok edilirken durmaksızın her şeye zam üstüne zam gelirken TÜİK yobazlığı da emeklinin, işçinin, emekçinin başında yoz tanrıların kılıcı gibi sallanıp durmaktan geri durmayacaktır.
Yozlaşmanın, kokuşmuşluğun olmadığı yer kalmamış durumda, üniversitelere bile hele hele de Doğu illerindeki üniversitelerde tam bir ağalık düzeni yaşanmaktadır.
Bu gerçekler Sayıştay raporlarında da sunulmuştur.
Raporlarda neredeyse bire bir örtüşen ifadelerden...
"...alımı yapılacak öğretim üyeliği kadroları için ek kriterler getirilirken, 2547 sayılı Kanun’un 23 ve 26’ncı maddelerinde ifade edilen objektif ve denetlenebilirlik ilkelerine riayet edilmemiş, ilanlarda spesifik ve belli bir kişiyi çağrıştıran şartlar istenmiştir. Yapılan denetimlerde kadrolara alım yapılan öğretim üyelerinin tamamının kriter olarak getirilen şartlarla ilgili kitap, makale veya doktora tezlerinin olduğu görülmüştür. Bunun sonucunda da alım yapılacak kadroların tamamına yakını için sadece birer kişi başvuru yapabilmiş ve aynı kişiler kadrolara alınmıştır.
Sonuç olarak Üniversite’nin çıkmış olduğu ilanlarda belirlediği ek koşulların kişiyi tanımlamaya yönelik olarak akademik rekabeti engelleyecek nitelikte olmasının, Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na aykırılık teşkil ettiği ve Üniversite’nin kanunlarla belirlenen amaçlarına ulaşması açısından risk oluşturduğu değerlendirilmektedir."
Anlamlandırabilmek için bazı kaynaklar:
Sayıştay Raporlarında Üniversitelerdeki usulsüzlüklerden örnekler.
2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu
Bunlar da yetmiyor, hatta o kadar yozlaşmışız ki artık kimsenin umurunda bile olmuyor.
Serdar Ainan'ın X hesabı askıya alınmış, Bilal Erdoğan'ın başında olduğu "Paralel devlet TÜGVA" ya dair iddialarda bulununca askıya alındığı söyleniyor.
Akinan, TÜGVA’ya ait bir aracın bagajındaki silah görüntülerini ve yine vakfın WhatsApp grubundaki yazışmalardan bir bölüm paylaşmıştı.
Yozlaşma o kadar bulaşıcı ki TBMM'nin tamamına da bulaşmış durumda, o nedenle halk kendisini kurtaracak birini beklemekten vazgeçmedikçe kurtuluşu da mümkün olmayacaktır.
Videodaki konuşmalarda 15.3.2015'te Kürt sorunu yoktur diyen Erdoğan 2 gün sonra 17.3.2015'te ise Kürt sorunu vardır diyerek sayıyordu.
Nihayetinde bir proje partisi (İsrail Projesi iddiası) olarak AKP ve küçük ortağı MHP içimizdeki Truva atıdır desem diyemem, zira Cumhur Koalisyonu gizli gizli yapmıyor, açık açık yapıyor, o nedenle adamların ülkeye serptiği yozlaşmaya teslim olmaktan başka çaremiz kalmıyor yazık, yazık ama gerçek de bu.
Diyeceksiniz ki AKP+MHP yozlaşmış da muhalefet çok mu aklı başında?
Onu da defalarca söyledim, muhalifler de sadece ve sadece millete muhalif, yani ortalıkta yozlaşmamış hiçbir şey kalmamış.
Şu resme bir bakın, 9 Mart 2014 yılında yaptığım bir resim paylaşımında söylediklerimi aşağıda yineleyeyim.
Aşağıda seri olarak vereceğim tüm bu serileri okuyun-izleyin, kime oy vereceğinizi bilemez durumda kalın.
Ya da kime oy verirseniz verin, Türkiye’yi kimlerin yönettiğini net görün.
Özetle Milli hükümet kurulmadıkça asla çıkış, kurtuluş yolu mümkün değildir.
Gerisi masallardan ibarettir, kim daha çok ve daha kuvvetli masal anlatırsa Türkiye’de iktidar o olur.
Kılıçdaroğlu, PKK'ya siyaset yolu açılmalı.
26.09.2013 10:35
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, PKK'nın dağdan inerek siyasete girmesi için gerekli olan yolların açılması gerektiğini söyledi. Radikal
Kılıçdaroğlu, "Atatürk’ü Koruma Kanunu'na gerek yok"
09.02.2012
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan bomba açıklamalar. "Sabahattin Ali'yi kim öldürttü? CHP" diyen Kılıçdaroğlu, Atatürk'ü Koruma Kanunu'na da gerek olmadığını söyledi. HaberTÜRK
Ankara Kılıçdaroğlu'nun imzasını konuşuyor.
10.09.2012
G. Afrika'da Türkiye'yi Güneydoğu'da işgalci gösteren bildiriye imza atan CHP lideri Kılıçdaroğlu, gündeme oturdu. internethaber
Mustafa Balbay; Apo serbest kalmalı.
CHP'den 'Kürtçe propaganda' teklifi.
22 Mayıs 2012
CHP'li Akif Hamzaçebi ve Muharrem İnce, siyasi partilerin Türkçeden başka dillerde faaliyette bulunmasını öngören bir kanun teklifi sundu. Teklif yasalaşırsa mitinglerde Kürtçe propaganda yapılabilecek. Kaynak...
Kılıçdaroğlu; AKP'de olunca iyi de Y-CHP'ye gelince mi suçlu?
İŞTE O İSİMLER
PKK terör örgütü üyeliğinden hapis yatan Zeki Korkutata Bingöl'den aday.
Bingöl adayı Zeki Korkutata ailece PKK faaliyetlerinin içerisinde olan bir isim. Zeki Korkutata'nın kendisi uzun yıllar PKK'ya maddi destek, lojistik destek, istihbarat alışverişi, sahte kimlik temini gibi birçok suç sebebiyle 1995 yılından itibaren cezaevine girip çıkmış biri. Oğlu Ahmet Korkutata'nın da halen PKK'nın üniversite yapılanması içerisinde faaliyet gösterdiği ileri sürülüyor.
"Öcalan'ın yakalanışını açlık grevi ile protesto eden" Süleyman Batga Bingöl'den aday.
Bir diğer Bingöl adayı Süleyman Batga da CHP'nin PKK gönüllüsü vekil adayları arasında. O kadar ki Öcalan'ın yakalanışını açlık grevi ile protesto etmiş bir isim. Kardeşleri Sinan Batga ve Murat Batga da uzun yıllar HADEP'in Hatay teşkilatında görev aldı.
PKK'nın kapatılan partilerinden HEP'in kurucusu Salih Sümer Diyarbakır'dan aday.
Diyarbakır 1. sıra adayı Salih Sümer de, SHP'nin PKK ile içli dışlı olduğu 1991 seçimlerinde SHP ile Meclis'e giren isimlerden. Salih Sümer daha sonra SHP'den ayrılan 10 yol arkadaşı ile birlikte bugünkü BDP'nin temeli olan HEP'i kurdu. Kardeşi Mehmet Emin Sümer ise PKK faaliyetleri sebebiyle uzun yıllar cezaevinde kaldı.
PKK terör örgütü üyeliğinden hapis yatan Melik Aykız Diyarbakır'dan aday.
Bir başka Diyarbakır adayı Melik Aykız da PKK'da faaliyet gösteren şahıslardan. Melik Aykız bir süre PKK faaliyetleri sebebiyle içeride kalmış.
PKK terör örgütü üyeliğinden hapis yatan Necmettin Yardımcı Hakkâri'den aday.
Kılıçdaroğlu'nun özerklik vaat ettiği Hakkâri'de CHP'nin 1. sıra adayı Necmettin Yardımcı da eski HADEP delegesi. PKK bağlantılı faaliyetlerinden dolayı birçok kez içeri girip çıkmış. Abisi Asker Yardımcı da daha önce uyuşturucu ticareti sebebiyle içeri girmiş.
YÖNETİM TAKIMI
Terörist cenazelerine 'şehit' diyen Sezgin Tanrıkulu İstanbul'dan aday.
Her dönem PKK'ya doğrudan destek vermiş olan ve ölen PKK'lıları "şehit" kabul eden Diyarbakır Barosu eski Başkanı ve PKK'lıların avukatı Sezgin Tanrıkulu, Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP'de yönetim kadrosuna alındı. Sezgin Tanrıkulu, parti içinde yaşanan tartışmalar sonrasında Diyarbakır'dan değil İstanbul 2. Bölge'den aday gösterildi.
Bölücü Kawa terör örgütü üyeliğinden hapis yatan Naif Alibeyoğlu Kars'tan aday.
Kars Adayı Naif Alibeyoğlu, geçmişte bölücü Kawa örgütü içinde faaliyet göstermiş, Kawa faaliyetleri sebebiyle içeride yatmış, daha sonra ise PKK'yı desteklemiş bir isim. Naif Alibeyoğlu birçok örgüt mensubunun ailesine destek veren, ölen örgüt mensuplarının mezarlarını ziyaret eden HADEP'li eski Kars Belediye Başkanı.
KILIÇDAROĞLU'NUN BDP'Lİ KUZENİ
Kılıçdaroğlu'nun halasının oğlu Atilla Özdoğan da geçmişten günümüze HADEP-DEHAP çizgisinde faaliyet göstermiş bir isim.
VE DEP AVUKATI MESUT DEĞER
Kılıçdaroğlu'nun parti meclisi üyesi Mesut Değer de eski DEP avukatlarından. Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle gibi isimlerin yargılandığı DEP davasında Mesut Değer bu isimlerin avukatlığını üstlendi. Kendisi bir dönem PKK terör örgütü üyesi olmak suçundan yargılanan Mesut Değer'in eşi Hülye Değer de HADEP üyeliği yapmış. Mesut Değer, yazdığı "Kürt Sorunu Mu?" isimli kitapta da PKK'ya af istemişti.
Tuncay Özkan'dan, bebek katili dostuna övgüler...
İhanetin Fotoğrafı
Resim...
Kafatasçı" kavgası! işte Y-CHP, PKK'dan farkı yok?
CHP'li Öymen: Kılıçdaroğlu Amerikan'ın projesidir!
Yeni CHP ABD Projesidir!
Unutmayın, “Dinlere hâkim olan dünyaya hâkim olur.” S. F. H
Tayyip Erdoğan’a verilen talimat üzerine son haftalarda Mustafa Kemal’i kullanma projesi devreye sokuldu.
Atatürk diyemeyen Başbakan alay konusu olunca bari bu kez olsun demiş camdan konuşma metnine yazmışlar, tahminim o ki Atatürk dediğinden haberi bile yoktur zira camına ne koyarlarsa onu okuyor.
Sürekli söylediğim gibi, Atatürk ve gerçek Atatürkçüler mağlup edilmeden hiçbir düzen bu ülkede tesis edilemez.
Bunu AKP+Y-CHP+MHP+BDP’yi tasarımlayanlar (dizayn edenler) gördü, anladı ve 1980’den beri ellerindeki yedek projeyi deveye soktular.
Bira zamanlar Kürdistan'ı AKP başlattı, CHP bitirecek, Kılıçdaroğlu gelirse kime hizmet edecek diye sorguluyorduk, çünkü biliyoruz ki imkânsız diye bir şey yoktur, her şey mümkündür, sadece zamanını bekler.
Archimedes boşuna mı diyordu, öyle bir kaldıraç verin ki dünyayı yerinden oynatayım diye.
Unutmayın ki ölümden korkup sonsuz yaşamak isteği tanrıyı bile yozlaştırır ancak neyse ki tanrı ölümsüz olduğu için yaratılmışların kendi yarattıkları tanrıların ölüm korkusuyla yaşadıkları yozlaşmadan siz olsun kaçın, kendinizi kurtarın.
6.11.2025
A. Dursun
AKP Andımızı Kaldırdı. 1933 Yılından Bugüne Okuyorduk. Çelik, Gençliğe Hitabe Kaldırılmalı.
Ertuğrul Günay'ın, Kemal Burkay ile Görüşmesinde, Atatürk resmi kapatıldı.
Çevik Bir´den harem-selamlık tesis.
ERGENEKON, ŞOK VİDEO, Büyükanıt, Aziz Yıldırım, Çevik Bir...
Hiç mi Allah’ını seven yok, koymayın camına amaçsız yazıları konuşturmayın Hz. Tayyip Efendimizi…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul 'da düzenlenen İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Eğitim Bakanları Gayri Resmi Toplantısı'nda konuştu.
Ölü inek Atatürk'ten, Aziz Atatürk'e Tayyip Erdoğan klasiği. Videolu... (Video 1)/Hür Dava Partisi'nin (HÜDAPAR) İkinci Olağan Kongresinde İSTİKLAL MARŞI OKUNMADI, ATATÜRK POSTERİNİN ÜSTÜ KAPATILDI.16 Mayıs 2016
Kemal Burkay, PKK'yı MİT'in kurdurduğunu söyledi. (Video)
Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın 2.3.maddeleri tabi ki değiştirilmeli, getirsinler yapalım.
Perinçek'e göre bebek katili Öcalan, TSK ve Türk milletine zafer armağan etmiştir.
Perinçek af çıksın, dağdakiler insin, Öcalan'da çıksın...
Emperyalizm'in 6'lı çetesi iktidar olursa... Çeteyi tanımak ister misiniz?
Bölünmede hukukçu, siyasetçi iş birliği.
Duymayan, anlamayan kalmasın, Öcalan serbest bırakılacak ama bu, devlet sırrıydı.
AÇIKLAMANIN SUÇ OLDUĞUNU BİLİYORUM-PKK ve Bölünme için Gizli Oturum yapıldı.
AKP'yi yeniden yapılandırsınlar diye Emperyalist efendilerle görüştüler.
Ensar adeta sapıklar vakfı gibi, eski başkanları da tecavüzcü çıktı.
Ölü inek Atatürk'ten, Aziz Atatürk'e Tayyip Erdoğan klasiği.
Erdoğan’dan sonra “Ölü İnek Atatürk”, TRT klasiği oldu.
Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır
MEHMET AĞAR, NE DEMEK İSTİYOR?
TANTAN'DAN YANIT, düz ovada siyaset gaflet ve ihanettir.
İslam ve İslamcının Atatürk düşmanlığı.
Bakan Müezzinoğlu, İslam ve Muhammed'i silelim dedi.
Terörü, iç savaşı çıkartma konusunda bazıları yeni uyanmış.
Ya kuzgun leşe, ya Millet başa...! HEPİMİZ YÜCE DİVAN’IZ...! YÜCE DİVAN SİZ SİNİZ...!
Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü'nün davası 18 Eylül 2015'te.
'MİT'in FETÖ'cü dediği AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay'
Baykal, Erdoğan'ı yedirtmem, 17-25 Aralık protokolde yer alamaz.
MAHREMU’L-ESRÂR
Bu yirmi beyt Hakkı’nın (Radiyallâhu anhu ve ibgāhu bihî) Mahremu’l-Esrâr’ıdır.
Zâhirimde zâhir olan bâtınımdandır hemân
Muktezâ-yı bâtınımdır cümle ahvâlim her ân
Bâtınımdır hâkim ve mahkûmudur nefs-i tenim
Bâtınımdır yârim, ağyârım bu vehmimdir benim
Dostum rûhumdur erham rahîm oldur cümleden
Düşmanım vehmimdir ol histir bu şeytan beden
Ravh-ı Rahmân olduğu bir sırr-ı muğlaktır nihân
Vehm-i şeytan olduğu emr-i mukarrerdir ayân
Nice kim cümle melekler Âdem’e kıldı sücûd
Ancak iblis Âdem’e düşman düşüp oldu künûd
Hem bu iklim-i bedende cümle a‘zâ hem kuvâ
Rûha münkād oldu illâ vâhime etti ibâ
Kaynak: ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI’NIN MECMÛATÜ’L-MEÂNÎ İSİMLİ ESERİNİN TÜRKÇE KISIMLARI.pdf

.bmp)





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder