Hakkâri ve Şırnak'ın taşınması konusunda açıklama gelmiş.
Açıklamada iki unsurdan bahsetmişler, Birincisi Sakarya
modeli, ikincisi cazibe merkezi.
Sakarya modeli
dedikleri ikiye ayrılıyor, depremden önce, depremden sonra.
Malumunuz 99 depreminden en çok zarar gören yerlerden
biridir Sakarya.
Atatürk döneminde de, Sakarya için alınan önlemler 1. Bayar
Hükümeti Programı'nda yer alıyordu.
99 depreminden sonra Sakarya, Düzce ve civarlarının yeniden
yapılanması, geçici konutlar yapılmasıyla devem etmişti.
İkincisiyse cazibe merkezi söylemleridir.
TBMM hükümet programlarına bakarsanız, Erbakan'dan Çiller'e,
ondan Erdoğan'a kadar cazibe merkezi heyecanları hiç bitmemiş olduğunu
görürsünüz.
Lakin onların cazibe tanımları Türk halkı için değil,
yabancı yatırımcı için cazibe merkezi oluşudur.
Zira, yeşil yol projesi de yabancılara Orta ve Doğu Karadeniz'in
cazibe merkezi olmasının yolunu açıyordu.
TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı Celalettin Güvenç, projeyle
ilgili fizibilite çalışmalarının devam ettiğini belirtirken, oluşturulacak yeni
cazibe merkezleriyle, şehirlerin bu bölgelerde geliştirilmesinin planlandığını
söylemiş.
Güvenç, "Eski şehir, yerinde kalır. Ama genişleyemediği için Cizre ve
Yüksekova’da yeni cazibe alanları oluşturulur. Yerleşim yerleri, konutlar vs. taşınacak. Bunu
sadece terörle mücadele kapsamında yapmıyoruz. Bölge insanının daha iyi
koşullarda yaşayabilmesi için düşünülüyor" demiş.
Anlaşıldığı kadarıyla yerleşim yerleri korunacakmış.
Peki neden korunuyor?
Korunması, anlattıklarıyla doğrudan doğruya çelişiyor.
Zira PKK ile yapılan mücadelede, çatışmaların yaşandığı
bölgedeki halk evlerini terk ediyordu.
Halkın taşınmasına polis ve asker yardım ettiği, hatta
evlerinden çıkamayan az sayıdaki vatandaşlara gıda dağıtıldığı TV'lerde haber
olmuştu.
Gel gelelim ki halkın terk ettiği evlere PKK teröristleri
yerleşiyormuş.
Peki bu ne anlama geliyor?
Bunun iki anlamı var.
Ya AKP, PKK'ya karşı yenilgiyi kabullenmiş görünme çabası
içine girerek halkı sindirip bölgeyi boşaltıyor ya da oradaki halkı tahliye
etmenin yolunu böyle bulmuş olmalı ki, bölgede dengeleri değiştirecek nüfus
hareketi sağlamayı hedefliyor.
Bunu neye göre iddia ediyorum?
O kadar çok ki gerekçelerim.
Saymakla sayfalara sığmaz.
2013 Kasım ayında İçişleri Bakanı Muammer Güler, köy ismi
değişikliklerinde yetkinin belediye ve köy meclislerinde, il ve ilçelerde ise
kanun değişikliğine gerek olduğunu söylüyordu.
Daha sonra kanun tekliflerinin verilmesinin önünü açmak
için, "Bize gelen önerileri değerlendireceğiz. Torba kanun da olabilir bu
konuda. Ancak W, Q, X harfleri alfabede yok. Bu şekilde değişikliğe şu anda
imkan yok. Bu harfleri kullanmak devrim kanunlarına aykırı. Resmi yazışmalarda
bu harfler olmuyor. Bu harflerin olmadığı öneriler doğrultusunda değişiklik
yapılabilir" diyordu.
Ancak AKP'nin her söylediğinin tersi olacağını bildiğimiz
için, söylemedikleri şeyler olmaya başlanmıştı.
İşe bakın, biz Türkçenin anasını bellerken, medeniyetin beşiği
diye bize yutturulan İngiltere'de David
Cameron," iki yıl süreyle İngiltere'de bulunan ve İngilizce öğrenememiş
Müslüman kadınlar sınır dışı edilecek, çocukları İngiltere'de doğan kadınlar da
bu kapsamda değerlendirilecek, Liberal değerlerimiz konusunda daha kararlı
davranmanın ve buraya yaşamaya gelenlerden beklentilerimizi daha net şekilde
ortaya koymanın zamanı gelmiştir" derken biz ne yapıyoruz?
Sonra da iki yüzlülük masallarıyla feryat...
Asıl iki yüzlü kim iyi görmek lazım.
O nedenle daha yeni çorba (torba) kanunla azınlık malları
iade edilecek, Van Akdamar Adası’ndaki Ermeni Kilisesi’nde ayinlere izin verilecek,
uçaklarda Kürtçe anonslalar başlayacak, yerleşim yeri isimlerinin
değiştirilmesine hız verilecek, tabelalarda Kürtçenin olması sağlanacak ve tüm
bunların örtüsü olarak da Cem evleri irfan merkezleri olarak kabul edilecek, belediye
ve imar kanunlarında değişiklik yapılarak camilerde olduğu gibi elektrik, su ve
temizlik giderlerinin karşılanması sağlanacak, dedelere maaş verilecek.
İyi de bütün bunlar yapılınca ülke gelir düzeyi mi
yükselecek, KaçAK Saray'a akıtılan vergilerimiz artık akıtılmayacak, kişi
başına düşen gelir mi artacak, bilimde ilerleme mi sağlanacak, hukuksuzluklar
mı bitecek, dokunulmaz yalnız Allah olup kimse kendisini Allah yerine mi
koymayacak, sapkınlıklar, tecavüzler mi duracak, adalet gecikmeyecek, emekli,
işçi mağdur mu olmayacak, dünyanın en az vergisi alınan petrolünü mü
tüketeceğiz, tüketim toplumundan üretim toplumuna mı geçeceğiz, ne olacak diyen
yok.
Varsa yoksa PKK'nın Doğu'ya yerleşmesinin önü açılacak,
Cumhuriyet kazanımları baltalanacak, okullarda evrensel düzeyde eğitim yok
edilip yerine İslamofaşit eğitim gelecek vs...
Peki bundan kim kazançlı çıkacak?
Eğer yukarıda sorduğum soruların tek birine bile evet,
faydası olacak diyen varsa, içtenlikle buna evet diyebiliyorsa, varsın
yapılsın.
El aleme dar gelen bana mı bol gelecek?
77 yıldır ektikleri tohumların hasadını yapıyorlar, ta ki
Türk halkı gözünü açana kadar.
Fazla değil, 2023'e kalmaz, Kürdistan resmi olarak ilan bile
edilir.
Millet, kınalarınızı şimdiden hazır edin, o vakit geldiğinde
en yüksek petrolü kullanmakla kalmayacağız, kına karaborsası nedeniyle en
yüksek vergili kınaları alamaya bilirsiniz.
Hakkâri ve Şırnak taşınıyor, çanlar Kürdistan diye çalıyor.
Benden söylemesi...
21.01.2016
A. Dursun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder