Uzun zamandır Türkiye şehitlerine ağlıyor, yas tutuyor.
Sosyal medyada şehitlerimizin bazı resimleri paylaşılıyor,
insan gerçekten bakarken utanıyor, yüzü kızarıyor.
Onlar daha çocuk, daha kuzu diyorsunuz, içinizden
kahrediyor, ileniyorsunuz.
O resimlerden birini de bu gün gördüm.
Özel Harekat Polisi Mahmut Bilgin. Yaş 23
Genelde yorumlar, "Bizler ve vatan için şehit
düştü" şeklinde oluyor.
Genelde doğrudur da, ancak bazı şeyleri de artık tekrarı
yaşanmasın, olmasın diye konuşma zamanı olduğuna inanıyorum.
O aslan parçası kendi düşüncesi ve toplumun çoğunun aynı
olan düşüncesine göre, vatan, millet uğruna kendilerini feda etti ve ediyorlar.
Vatan ve millet için sıra bizim yaştakilere kadar gelirse
elbet hiç düşünmeden aynı yola feda oluruz.
Bunda sorun yok.
Sorun, bizler böyle düşünürken, evlatlarımızın ölümüne razı
olanların, teşvikçi olanların bizleri yönetir duruma getirilmesi sorunudur.
A veya B partisi, o veya bu şahsı sorunu da değildir.
Çünkü 77 yıldır bu ülke evlatları bir şekilde feda ediliyor.
Feda edenler yazık ki basiretsiz, eğitimsiz, kabiliyetsiz,
tek kaynaktan beslenen akıl hastalarıdır.
Örneğin il valileri, ilkokul mezunlarından atanabilmektedir.
Sadece ve sadece hükümet yanlısı olmaları veya hükümetin
öyle uygun görüyor olması, en büyük mülki amir olarak atanmalarına yeterli
olmaktadır.
Tek tek örneklerini versem sayfalara sığmaz, 10 yıldır
bunları isim isim, olay olay yazdım.
Asıl konu Türk halkının Kandırılarak, Aldatılarak Politika
dışı tutulup, tek kaynaktan besleniyor olmasında yatmaktadır.
Bizi yönetenleri bizim seçiyor sanmamız, aslında emperyalizm
tarafından atanmışlardan oluştuğunu fark edemiyor oluşumuzdur.
En basitiyle bir soru yöneltiyorum.
Kimdir bizi yönetenler, biz kimleri seçtiğimizi
zannediyoruz, gerçekten biz mi seçiyoruz?
Son başbakanımıza bakalım, böylece diğerlerini de anlama
fırsatımız olur.
1959 doğumlu Davutoğlu (yaşı benden küçüktür) 1998–2002
yıllarında, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde misafir öğretim
üyesi olarak derslere girmekteyken, 3 Kasım 2002'de 58. Hükümet'in Başbakan Baş müşavirliği ve
Büyükelçilik görevine atanandı.
59. ve 60. Hükümetler de aynı göreve devam ederken 1 Mayıs
2009 tarihinde 60. Hükümet'e Dışişleri Bakanı olarak ataması yapıldı.
Peki burada dikkatimizi çeken bir şey yok muydu?
Parlamento Üyesi olmamasına, yani Milletvekili olmamasına
rağmen ülkenin en sıkıntılı döneminde Dış İşler Bakanı olarak atanması neden
kimsenin dikkatini çekmemişti?
Davutoğlu'nun dış politika vizyonunu, Neo-Ottomanism üzerine kurduğunu, eski Osmanlı kalıntısı
ülkelerle yakın ilişkiler tesis ettiğini kimler biliyordu?
Sanırım bilmeyen yok ancak başkaları da bunu bilmektedir.
Peki, yeni Osmanlıcılık hayallerinin canlanmasını hangi emperyalist
güçlerin desteklediğini bilmiyor musunuz?
Daha önemlisi, CIA, MI5, Mossad ile ilişkilerinde şirazesini
kaydıran MİT'in başındaki Hakan Fidan, acaba Davutoğlu'nun Başbakan oluşunda
nasıl bir rol oynamıştı, eski gazete arşivlerini bir kurcalasanız da anlamaya
çalışsanız olmaz mı?
Anımsarsanız Libya'da ölen işçinin haberini verirken
neredeyse gülme krizine tutulacak kadar hafif tabirlerle, alenen gülerek ölüm
haberini duyuran da Davutoğlu'dur.
Ancak aynı Davutolu Gazze'de başkaları için neredeyse, salya
sümük vaziyette ağlıyordu.
Aynı Davutoğlu 95 kişinin öldüğünde yaptığı "bu
hükümet AKP hükümeti değil" açıklamasının nasıl bir gaflet olduğunu da mı unuttuk?
Demek ki 2009 yılından beri Başkanlık sisteminin hız
kazandığını anlamak için başka hangi ayrıntıları isteyeceksiniz?
Bu gelişmelerin son görüntüleri daha bir kaç gün öncesinde kendisini
göstermedi mi, yoksa görmek istenmiyor mu?
Kıbrıs Rum Kesimi mahkemesinin aldığı karar nedeniyle İngiltere,
"Bazı bankalardaki Türk
misyonlarının hesaplarını dondurma" yönünde karar aldı.
Bu karara tepki veren kimdi biliyor musunuz?
Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinde imzalanan bir karar tasarısında, "Türkiye'nin Güneydoğu'su
Kürdistan, TSK Güneydoğu'da İşgalci, TSK Kürtleri katlediyor, TSK Kıbrıs'ta işgal
kuvveti" diyen karar tasarısına imza atan, İnternational CNN Tv'de
Christiane Amanpour'un canlı yayınında telefonla bağlanıp kıvırtma rekoru kıran
şimdiki Dış İşeri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'dur.
Farkındaysanız bu karar, Obama'nın İran'a yeni ambargo
uygulaması açıklamasının hemen bir gün öncesinde önemli bir gelişme olarak
dikkat çekicidir.
Bu neyin işaretidir?
ABD, İran'ı parlatarak, Rusya ile ABD arasındaki yeni
yumuşak güç oluşturmaya gittiğinin, Türkiye'ye verdiği rolün bitirileceğinin
işaretini vermiştir.
İngiltere ve ABD'nin bu kararları aynı zamanda Erdoğan'ın hesaplarına
kadar uzanacağının da işaretidir.
O nedenle Erdoğan bir an evvel Kürdistan'ın kurulmasını
tamamlayarak belki de yeni dengeler oluşturulmasını sağlayarak, gelecekte
kendisini kurtarmanın planlarını yapmaktadır.
Merak etmeyin, adalet elbet yerini bulacaktır, her ne kadar
yavaş işliyor görünse dahi, öte tarafa kalmadan bu dünyada hukukun işlediğini
Türkiye'de de göreceğiz, dünyada da.
Gelecek de bir gün gelecek, haksızlık yapanlar elbet
hesabını verecek.
Bu arada olan bize oluyor ama ülkeye bari bir şey olmadan,
daha fazla evlatlarımızı kaybetmeden kurtulsak.
O nedenle, şehitlerimize sahip çıkarken Türk kültürünü asla
unutmadan, Araplaştırılmış beyinlere teslim olmadan sahip çıkmayı bilmeliyiz.
Aksi durumda daha çok Arap yaveleriyle çocuklarımızı toprağa
verir, kimlerin uğruna öldüklerini anlamayız.
19.01.2016
A. Dursun.
İslam ahlakına göre, "Karaktersiz, karakteri bozuk şehit babaları" ne demek?
Kâ'be faciası MÜSLÜMAN'A, 1 Kasım öncesi İLAHİ İKAZ mı?
10 - 15 Milyon Akıl Hastası Aramızda Dolaşıyor.
MÜSLÜMANLARIN SADECE % 15 ' i HACI OLABİLİYOR. Haccın matematiği
***
Yurtta sulh, cihanda sulh. Mustafa
Kemal ATATÜRK
"Behemehal şu veya bu nedenler için milleti savaşa
sürüklemek taraflısı değilim. Savaş zorunlu ve hayat için olmalıdır. Gerçek
inancım şudur ki milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım.
Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lâkin milletin
hayatı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir." Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim, s. 11.
Barış yolunda nereden bir çağrı geliyorsa Türkiye onu can
atarak karşıladı ve yardımını esirgemedi
Pars TUĞLAC I, Çağdaş Türkiye, Cilt:I, Cem Yayınevi,
İstanbul 1987, s.271,272
Pars Tuğlacı (d. 1 Nisan 1933) Ermeni asıllı Türk vatandaşı
yazar, dil ve tarih araştırmacısıdır.
" Benim kudret ve kuvvetim halkın bana gösterdiği
emniyet ve itimattan ibarettir"
Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 189.
"Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek
şiarımızdır. Bütün hayatımızı dolduran vakalar, bu hakikatin delilleridir…. Biz
ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, hayattan almış bulunuyoruz. Bizim
yolumuzu çizen, yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de
milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından
çıkardığımız neticelerdir"
Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim, s. 72
"Yurt toprağı. Her şey feda olsun sana. Mutlu olan
sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Türk toprağı sen, seni seven Türk
milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster."
Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim, s. 20.
"Meşrutiyet, köhneleşmiş ve insicamını kaybetmiş olan
Osmanlı imparatorluğunun üzerine değil, Türk çoğunluğunun yaşadığı kısım
üzerine oturtulmalı; düşmanlarının, yani büyük devletlerin yapacağı bir tasfiye
yerine, İhtilâl İdaresi, kendi başına bir Türk Devleti kurmalıdır"
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 114-117.
"Batı ve Doğu Trakya bizde kalmalı. Edirne vilâyeti
hududu, kuzeye, Bulgaristan içlerine doğru genişlemeli. Arnavutluk bağımsız
olmalı. Anadolu kıyılarına yakın olan Adalar bizde kalmalı. Güney’de Hatay,
Halep, Musul bizim olmalı. Geri kalan yerler Araplara terk edilmelidir."
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 114-115
"Eğer sürekli bir barış isteniyorsa, insan
topluluklarının durumlarını iyileştirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır.
İnsanların bütününün insanca yaşaması, açlığın ve baskının yerine geçmelidir.
Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde
eğitilmelidir."
Ulus Gazetesi, 20 Mart 1937.
"Teşkilât yapın. Millî bir kuvvet meydana getirin.
Kendinizi savunun. Ben istediğiniz silâhı veririm" Suriye cephesinde
Yedinci Ordu Kumandanıyken, Antep’e gitmekte olan Ali Genanî Bey’e söylemiştir.
Atatürk’ün Jeopolitik ve Stratejik Görüşleri, Harp Akademileri Yayını, s. 108.
"Padişah artık kendi tahtını düşünecektir. Bundan sonra
millet kendi hakkını kendi savunacaktır. Bizim ve ordunun ona yardım etmemiz,
yol göstermemiz gerekir" Ali Fuat Cebesoy’a söylemiştir. Utkan Kocatürk,
Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, s. 3.
“Savaş müttefiklerimiz için bitmiş olabilir. Ama bizi
ilgilendiren savaş, kendi İstiklâlimizin Savaşı ancak şimdi başlıyor.” 31 Ekim
günü Yıldırım Ordular Grubu Kumandanlığını Alman generalinden devralırken,
Alman generalinin, "Yenildik. Bizim için her şey bitti” ifadelerine karşı
söylemiştir. Lord Kinross, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s. 211.
Dünya, özellikle Avrupa Devletleri iyi yolda değil, adeta
bir savaşı çağırıyorlar. Böyle giderse 2. Cihan harbi 1940-1945 yılları
arasında cereyan edebilir. Avrupa’nın kaderi Almanya’nın elinde bulunuyor, Fransızlar
artık güçlü bir orduyu kurmak yeteneğinden yoksundurlar. İngilizler, bundan
böyle adalarının savunmaları için Fransızlara güvenemezler. İtalyanlar savaşın
dışında kalabilecek olsalar, savaş sonrası barışta önemli bir rol
oynayabilirler. Ama, Musollini’nin ihtirası yüzünden bunu yapamayacaklardır.
Böylece Almanlar, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa’yı işgal
edeceklerdir. Amerika’nın tarafsızlığını koruması mümkün olmayacaktır. Savaşa
katılacaklardır. Bu katılma ile de Almanlar mağlûp olacaklardır. Fakat savaşın
asıl galibi, ne Amerika ne İngiltere olacaktır. Sovyet Rusya savaşın galibi
olacaktır. Biz Türkler, bu tehlikeyi diğer bütün milletlerden çok daha iyi
görmekteyiz. Çünkü yakın komşumuzdur. Çünkü onlarla çok savaştık. Çünkü Batı'nın
farkına varmadığı bir politika uygulamaktadırlar. Yalnız Avrupa için değil,
Asya için de büyük tehlikedirler."
1932 yılı Eylül’ünde Amerikalı General Mac Arthur ile bir
görüşmesinde söylemiştir. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.
319
"Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz
vardır. Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta
serbesttir." Asaf İlbay Anlatıyor, Yakınlarından Hatıralar, s. 98.
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına
imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır."
Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim, s. 11.
" Arkadaşlar Tanrı birdir. Büyüktür." Atatürk,
Nutuk, c. III, s. 1241.
" Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar, bilirsiniz ki
çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve temiz halkımızı hep şeriat
sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz. Dinleyiniz. Görürsünüz ki
milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki
küfür ve kötülükten gelmiştir." Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. II, s.
127.
"Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil,
belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askerî dehası kadar siyasî
görüşleriyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen
cahil serseriler, bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar. Muhammet, bu harp
sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına
bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde
Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi."
Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı: 100, s. 3.
"Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç
kimse, hiçbir kimseyi ne bir din ne de mezhep kabulüne zorlayamaz. Din ve
mezhep hiçbir zaman politika âleti olarak kullanılamaz." Kılıç Ali,
Atatürk’ün Hususiyetleri, s. 57.
"Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi son
zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her
türlü huzur ve istirahatımı, her nevî şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve
mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek
siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima
hareket prensibim, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu
gayelere yürümek olmuştur." Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. I, s. 61.
"Benim ihtiraslarım var. Hem de pek büyükleri. Fakat bu
ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi
emellerin tatmini ile ilgili bulunmuyor. Ben, bu ihtirasların gerçekleşmesini
vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir
vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum."
Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, s. 22.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder