Tarih 31 Temmuz 2015, "7 Haziran'da 400 milletvekili
verin, bu iş huzur içinde çözülsün"
Bu sözün üzerinden yaklaşık 7 ay geçti.
Gelinen durum ortada, gerçekten de hiç bir sorunumuz huzur
içinde çözülemediği gibi, ülkede huzursuzluk en üst düzeyde yaşanıyor.
Adının önünde Cumhuriyet ibaresi olan Savcılar, yazık ki bu
sözün ne anlama geldiğini soramadı, sormayı aklından bile geçiremedi.
Neden?
Cumhuriyet'in savcısı mı kalmadı acaba?
Tarih 28 Ocak 2016, Kanal 7 "İskele Sancak Başbakan
Özel" programı.
PKK ile OSLO'da, İngiltere hakemliğinde yaptıkları
anlaşmadan sonra Başbakan Davutoğlu, terör örgütü diye tanımladığı YPG ile
yaptıkları anlaşmayı anlatıyor.
İfadeler şöyle.
Karşı çıktığımız husus, PKK ile doğrudan organik bağa sahip
olan YPG ve PYD yani YPG silahlı kanadı, PYD de siyasi kanadı. Karşı çıkmamız,
mutlak bir karşı çıkış değildi başta.
Sormak lazım, mutlak bir karşı çıkış değildi ifadenizdeki
mutlak kelimesi neyi anlatıyor bilmez misiniz?
Yoksa 180 dereceyle 360 derecenin farkını bilmediğiniz gibi,
mutlak ifadesinin "kesinlikle" anlamı içerdiğini de bilmez misiniz,
yoksa...?
Devam ediyor Hz. Davutoğlu.
PKK'nın bütün silahlı unsurlarını Türkiye'den çıkarıp
Türkiye'de bir daha silahlı mücadeleye girmeyeceği taahhüdü vardı. Dolayısıyla PYD'ye
de yaklaşımımız aynı değildi.
Yani, terör örgütüyle hem savaşıyor, Türk milletinin
evlatlarını üst üste telef ettiriyorsunuz, hem de çıkıp utanmadan, PKK, PYD
taahhüdü vardı diyorsunuz.
Karşınızda devlet mi var ki taahhüdüne güveniyorsunuz, yoksa
PKK, PYD'yi siz mi devlet olarak ilan etme çabasındaydınız?
Devamen...
2014 baharından itibaren PYD, PKK ve YPG'nin tutumunda bir
değişim gözlendi. O da Suriye'deki konjonktür, DEAŞ'a karşı mücadele için
YPG'yi elverişli bir unsur olarak görmeye mütemayil bir ortam doğurduğu için
bazı ülkeler nezdinde, başta ABD... Açıkçası PYD, YPG ve PKK, bu durumu fırsata çevirip
netice almaya ve Türkiye'yi de hedef almaya başladılar.
Bak şu işe, koca bir ülke yöneteceksiniz ama, daha PKK kim,
PYD kim, ABD, AB kim, bu işin neresindeler bilmiyor ya da milleti salak yerine
koyduğunuzu sanıyorsunuz.
Bir başbakanın, YPG'nin silahlı terör örgütü olduğunun
bilincinde olduğunu söyleyip, "durumu fırsata çevirip netice almaya ve
Türkiye'yi de hedef almaya başladılar" demesi, ülke yönetenlerin üç adım
sonrasını göremeyen, hesap yapamayanlardan oluştuğunun veya güdümlü siyaset
yaptıklarının en bariz ispatı değil de nedir?
Bu da yetmiyor, hiç sıkılmadan, 80 milyonu ahmak yerine
koyarak, terör örgütü PYD ile anlaşma maddelerini sıralıyor.
.
2013 yazında PYD'ye üç şart ileri sürdük,
1- Türkiye'ye karşı hiçbir terörist veya zarar verici
eylemde bulunmayacaksınız.
2- Suriye rejimi ile işbirliği yapıp Suriye halkına
zulmetmeyeceksiniz, rejime karşı net tutum tavır koyacaksınız.
3- De facto bir yapı oluşturmaya kalkmayacaksınız. Sonuçta
bir masa oluştuğunda o masaya diğer muhaliflerle birlikte oturup birlikte
Suriye'yi inşa edeceksiniz, diğerlerini bağlayıcı bir adım atmayacaksınız.
Suriye-Irak sınırı diye bir sınır işlevselliğini kaybettiği
için Irak'taki PKK ile Suriye'de PYD arasında bir fark kalmadı. Çatışan
militanlar ordan oraya geçiyor, silahlar geçiyor, her iki kanattan Türkiye'ye
sokmaya çalışıyorlar.
Joe Biden'le bu konuyu çok açık bir şekilde konuştuk,
kendisine elimizdeki tüm belgelerle hangi yollardan, nasıl bir PYD ve PKK'nın
Türkiye'deki terör faaliyetlerini kanalize ettiklerini gösterdik. Bu konuda
kimse hayal aleminde yaşamamalı, istihbarat verileri elimizde" dedi. 28 Ocak 2016-iha.com
Bu durumda, ülke vatandaşlarının şu soruyu kendilerine sorması
elzem olmuştur.
Bu sorunun doğru yanıtı, milletin de kurtuluşu olacağı
açıktır.
Gelelim son yaşananları analiz etmeye.
Ankara'da bomba patlıyor, düşünmek yasaklanıyor, kim bu
yasakçılar?
Düşünmek nasıl olur da yasaklanır?
Yasaklama kararında bakınız hangi ifadeler geçiyor?
"...5187 sayılı yasanın 3/2 maddesi hükmündeki
koşulların oluştuğu anlaşıldığından, soruşturma tamamlanıncaya kadar soruşturma
dosyası kapsamında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında
faaliyet gösteren medyada her türlü haber röportaj, eleştiri ve benzeri yayınların
yapılmasının yasaklanmasına karar verildi."
TDK eleştiriyi şöyle tanımlıyor.
1- Bir insanı, bir eseri, bir konuyu, doğru ve yanlış
yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit,
2.- Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle
değerlendirerek, anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit,
kritik.
3- Özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu
inceleme, sınama, yargılama.
Özetlersek, eleştiri bir konu hakkında olumu ya da olumsuz
düşüncelerini söylemek anlamına geliyor.
Dolayısı ile düşüncelerini açıklamak suç oluşturmuş
durumdadır.
T.C. Anayasası, 26. Madde
VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü,radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak,
usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret
veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek
sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi
amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümlere, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil,
şart ve usuller kanunla düzenlenir.
Yani, suçların önlenmesi diyor ancak suç önlenmeyi
bırakın işlenmiştir, üstelik önlemesi gerekenler uyumuş ya da verilen
istihbarat önemsenmemişti ki, suç asıl budur.
Devlet sırrı olarak, usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması diyor, ancak usulsüzlük yapıldığı açıktır.
Yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi
amaçlarıyla diyor, ancak henüz yargılama başlamamış ve yargıyı etkileyecek,
yanlış yönlendirecek bilgilere kimse sahip de değildir.
Ankara saldırısı hakkında savcılık yasaklama kararı istemiş,
Nazilli Ağır Ceza Mah. Başkanlığı'ndan Ankara Hâkimliği'ne atanan Ali Ramazan
BİLGİSİÇOK bu karara evet demiş. hsyk.gov.tr.pdf
Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği, başkentteki terör
saldırısıyla ilgili yayın yasağı getirilmesine karar verdi. Karar, RTÜK
tarafından basın-yayın kuruluşlarına duyuruldu. Karara göre, yayın yasağı
talebi, terör saldırısının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Müracaat ve
Suçüstü Savcılığınca bulunuldu.
Başvuru, Ankara 5. Sulh Ceza Hakimi Ali Ramazan Bilgisiçok
tarafından değerlendirildi. Bilgisiçok, değerlendirme sonucunda yayın yasağı
talebini kabul etti. 17 Şubat 2016-hurriyet.com.tr
Bu yargıç Bilgisiçok'un kim olduğunu anımsamak isterseniz aşağıdaki sayfaya bakınız.
HSYK Kozmik oda savcısı Mustafa Bilgili ve 11'inci Ağır Ceza
Mahkemesi üyeleri hakkında soruşturma başlattı.
MAHKEME HEYETİ DE SUÇLANIYOR
HSYK, dönemin 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında da
“Genelkurmay’ın devlet sırrı itirazlarını haksız şekilde reddedip aramanın
devamına karar vermek” iddiasıyla inceleme izni verdi.
SÜRPRİZ KARARNAME
HSYK 1. Dairesi, dün sürpriz bir kararnameye imza attı.
Kararname ile 10 hâkim ve savcının görev yeri değiştirildi.
Kararname ile Yargıtay Tetkik Hâkimi Necip Cem İşçimen Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne getirilirken, Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ali Ramazan Bilgisiçok Ankara Hâkimliği’ne atandı. HSYK’nın Bilgisiçok’u boş bulunan sulh ceza hâkimliğine getirebileceği belirtiliyor. Kararname ile Zile Hâkimi Tijen Özay Yahyalı Hâkimliği’ne, Kozaklı Hâkimi Sema Öztürk Taşova Hâkimliği’ne, Hınıs Hâkimi Ayşe Serpil Yıldırımer Tefenni Hâkimliği’ne, Sarıveliler Hâkimi Zerrin Çelebi Eraslan Akyazı Hâkimliği’ne, Yığılca Savcısı Tolgay Döger Buldan Savcılığı’na, Mersin Hâkimi İzzet Durak İstanbul Anadolu Hâkimliği’ne, Yargıtay Tetkik Hâkimi Seyithan Öztürk Yargıtay Savcılığı’na, Şemdinli Savcısı Mustafa Ekim ise Iğdır Savcılığı’na atandı. 19 Mart 2015-haberturk
Kararname ile 10 hâkim ve savcının görev yeri değiştirildi.
Kararname ile Yargıtay Tetkik Hâkimi Necip Cem İşçimen Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne getirilirken, Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ali Ramazan Bilgisiçok Ankara Hâkimliği’ne atandı. HSYK’nın Bilgisiçok’u boş bulunan sulh ceza hâkimliğine getirebileceği belirtiliyor. Kararname ile Zile Hâkimi Tijen Özay Yahyalı Hâkimliği’ne, Kozaklı Hâkimi Sema Öztürk Taşova Hâkimliği’ne, Hınıs Hâkimi Ayşe Serpil Yıldırımer Tefenni Hâkimliği’ne, Sarıveliler Hâkimi Zerrin Çelebi Eraslan Akyazı Hâkimliği’ne, Yığılca Savcısı Tolgay Döger Buldan Savcılığı’na, Mersin Hâkimi İzzet Durak İstanbul Anadolu Hâkimliği’ne, Yargıtay Tetkik Hâkimi Seyithan Öztürk Yargıtay Savcılığı’na, Şemdinli Savcısı Mustafa Ekim ise Iğdır Savcılığı’na atandı. 19 Mart 2015-haberturk
Bu konuda düşünmek de acaba suç mudur bilemiyoruz,
isterlerse suç üretebilineceğini diğer davalarda zaten görmüştük.
Önce gelin, çok yakın geçmişe kısa bir hafıza turuyla
başlayalım.
Hamburg merkezli Alman Küresel ve Bölgesel Araştırmalar
Enstitüsü'nün (GIGA) Ortadoğu araştırmaları bölümünden Türkiye uzmanı
Andre Bank, 09 Şubat 2016'da, "Halep’in alınması savaşta bir dönüm noktası
olacak" demişti.
Bank 14 Ekim 2014 tarihindeyse, Ankara'nın izlediği Suriye
politikasıyla ilgili iki tespit yapıyordu.
Birincisi, Esad rejiminin sona ermesi, ikincisiyse Kürt
sorunu diyordu.
Erdoğan'ın bu nedenle uçuşa yasak bölge olarak aslında tüm
Suriye'yi hedeflediğini ancak PYD kontrolünde bir Kürt otonom bölgesinin
oluşmasını engelleme girişiminin Türkiye'deki Kürt gruplarla başını derde
soktuğunu belirtiyordu.
Nitekim, Rusya destekli Esad güçleri Helep'e girmiş, büyük
kısmını ele geçirmişti.
Öyleyse Esad'ı zora sokacak hamlenin Türkiye tarafından
yapılmasının kaçınılmaz olduğu da ortaya çıkmış oluyordu.
4 Şubat 2016 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry,
"Rusya'nın askeri çözümü yeğliyor..." diyordu.
13.2.2016 tarihinde Esad güçleri Helep'e girmiş olmasının
artık geri dönüşü olmayan bir zafer olduğunun görülmesi gereğini dünya
konuşmaya başlamıştı. liveleak.com
Ana başlıkta bahsettiğim NATO'nun aslında ABD olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Öyleyse NATO, yani ABD
ve yandaşlarının kim olduğunu özellikle belgelemeye gerek var mı?
Ankara bombalaması aslında ayak seslerin epeydir vermişti.
Lakin ülkeyi yönetenlerin, kendini yönetmekten aciz
insanlardan oluşması ve MİT'i şahsi emellerine kullanıyor olması yazık ki ülkenin
gören gözlerini, duyan kulaklarını tıkamıştır.
10.10.2015 tarihinde yazdığım, Patlayan
bombalar, "NATO'nun Gizli Orduları"nın darbe öncesi uyarısıdır başlıklı yazımın son cümlelerinde, "Yapılan toplu katliamlar, patlatılan
bombalar bunun içindir, 1 Kasım seçimlerinde Erdoğan ve ekibi hile yaparak tek
başına iktidarı alacak olursa, NGO yapılacakları haber vermiş, test etmiştir.
Bombaları fiili
olarak hangi ellerin koyduğunun aslında önemi de yoktur, bombalar NGO'nun
himayesinde, hem Erdoğan'a hem Putin'e uyarı için patlatılmıştır.
"TÜRKİYE BİZİM ARKA BAHÇEMİZDİR", sistem
değişecekse ancak biz değiştiririz denmiştir.
Bu ne ilk patlama ne de son patlamadır, muhtemeldir ki, daha
büyükleri de her an yaşanabilecektir, üstelik yönetimin doğrudan kalbine yönelik
patlamalar yaşamaya başlarsak, bilin ki altından yine Gladio çıkacaktır.
Bu ne ilk patlama ne
de son patlamadır, muhtemeldir ki, daha büyükleri de her an yaşanabilecektir,
üstelik yönetimin doğrudan kalbine yönelik patlamalar yaşamaya başlarsak, bilin
ki altından yine Gladyo çıkacaktır" şeklinde tespit yapmıştım.
Aradan yaklaşık 4 ay
10 gün kadar zaman geçim ve yine NATO'nun gizli orduları, bomba patlatmıştır.
Artık neden NGO'yu doğrudan suçladığımı detaylandırmaktan
bıktığım için doğrudan hafıza tazelerken, son Ankara bombasında yaşananları
analiz etsek yeterli olacak derim.
Olaydan hemen önceki gün şu haberi görmüş, sayfamda
paylaşmıştım.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde okuyan bir erkek
öğrenci üzerinde kamerası olan drone'yi ‘uçuşa yasak bölge' kapsamındaki
Sarayın üstünde uçurarak fotoğraflarını çekti. Pili biten insansız hava aracı
zorunlu olarak sarayın bahçesine indi.
Bu olay bir kaç ay evvel yaşanmış fakat yeni haber
yapılmıştı, neden yeni haber yapılmıştı, neden daha evvel yok sayılmıştı, üstelik yayın yasağı olmadığı halde, Ankara bombalamasından bir gün evvel haber yapılması, üstelik paralel dedikleri medyada, manidar değil midir?
9/11 diye tanımlanan, ABD'nin kendi vatandaşlarını salt Orta
Doğu'yu işgal için katlettiği söylenen ikiz kuleler olayını anımsadınız mı?
Kuleleri savunan iki bataryanın da o saatlerde devre dışı
bırakılması özellikle dikkat çekiciydi.
Peki, KaçAK Saray'a drone ile giriş yapılması neyin
habercisi olabilir?
Güya KaçAK Saray her tür önlemin alındığı bir ortam diye
biliyoruz.
Peki, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis'in ölümü, eski Emniyet
Müdürü Adil Serdar Saçan'ın oğluyla birlikte yaralandığı trafik kazasıyla söylediklerini
anımsıyor musunuz?
Peki, RTE hakkında yazan Mehmet Bölük'ü anımsıyor musunuz?
KÖSTEBEK
- FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILAR DOSYASI, başlığında bunların bir kısmına değinmiştik. Ya da KÖSTEBEK.pdf
El Tayyip - Mehmet Bölük hakkında, “Bu adamı susturun”
diyordu.
Tayyip’in İstanbul Belediyesi’ndeki yolsuzluklarını ortaya
çıkaran “El Tayyip” adlı kitabın yazarı Mehmet Bölük, bu şikâyetin ardından 13
Haziran 2007 tarihinde Ukrayna’da geçirdiği şaibeli bir trafik kazası sonucunda
hayatını kaybediyordu.
Esrarengiz trafik kazalarına dair, başlığında daha geniş detayları göreceksiniz.
18.11.1953 tarihli TBMM tutanaklarından anlaşılacağı üzere,
Tayyip Efendi'nin "devamıyız" dediği Menderes'te Bölükbaşı için,
"Bu adamı susturun" diyordu.
Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı ise Adnan Menderes'e,
"Koltuğunun altında haç taşıyan sahte hacı" tanımlaması yapıyordu. tbmm.gov.tr/tutanaklar.pdf
Yani insanları susturmak, düşüncelerine bile tahammülsüzlük
bunların kanında ve geninde var.
Ülkeyi ancak böyle yönetebileceklerini biliyorlar ne de olsa
kendilerini padişah, halkı da tabası olarak görüyorlar.
Haliyle mahkemelerdekilerin de kadı efendiler olması
normaldir.
Günümüzde, güvenlik kameraları dahil bir çok irili ufaklı
cihazı, küçük bir yazılımla uzaktan kumanda edebiliyorsunuz.
08 Şubat 2013 tarihinde, "Özel Harekât Daire
Başkanlığı, uzaktan kumandalı atış sistemleri almak için çalışmalara
başladı" haberi veriliyordu, oysa 30 Mayıs 2011 tarihinde femsan yayınında
ASELSAN'ın , "12.7 mm STAMP Uzaktan Komutalı Stabilize Makineli Tüfek
Sistemleri"nin tedarikçisi konumuna geldiği yayınlanıyordu.
Bu yerli fırsat varken, neden yabancı kaynakları da ihaleye
davet etmişlerdi bu da ayrı bir sır olarak kalacak gibi.
Bunları geçelim, dün facebook denen sosyal site öylesine
yavaşladı ki, sanırısınız özel bir çaba içine girildi.
Nitekim öyle olduğu da basında yayınlanan haberlerle teyit
edilmişti.
Meğerse face, arkadaşlarının
bölgede veya güvende olduğu bilgisine ulaşması sağlanan kullanıcılara "arkadaşını ara"
seçeneği de sunmuş.
"Facebook benzer bir uygulamayı, 13 Kasım 2015'te Fransa'daki
terör saldırıları sonrasında Paris'teki
kullanıcılar için de açmıştı" notu düşmesiyse, kafalarda yarattığı bilgi kirliğinin
örtüsü olarak kullanıyordu.
Nitekim internete girdiğimde durumu anlayabilmiştim.
Bu gün face sayfama girdiğimdeyse şu görüntüyle karşılaştım.
İyi de facebook bunu neden yaptı, bu ihtiyaçtan mı yoksa bir
istihbarat çalışması mıydı?
Bunun yanıtı basit ama uzundur.
Örneğin face sayfası sizden şüphelenirse, kimlik
doğrulamanızı istiyor, sanırsınız devlet içinde devlet.
Ama gerçekten de öyle.
Nitekim Erdoğan'ın twittwer, miwittwer kökünü kazıyacağız
konuşmasının ardından, bu sosyal ağlarla yaptıkları görüşmelerden sonra böyle
bir uygulama başlatmışlardı.
Fakat, face denen kuruluş, kendisini Hz. Muhammed olarak
sunan şerefsizlerden kimlik istemediği halde, bizden istemeyi görev bilmişti.
Demek ki face denen kuruluş, diğerleri gibi istihbarat
örgütlerinin hizmetindeydi.
Bunu daha evvel, Hz.
Muhammed sizlere kimliğini vahi ile mi yolladı terbiyesizler başlığında ifade etmiş, detayları alt başlıklarda vermiştim.
Facebook'un bir CIA kuruluşu ve iş birliği içinde olduğunu kanıtladığım yazımı, Gladio nedir? başlığındaki alt sayfalarda sundum.
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT), en son 7 Ocak 2016
tarihinde rutin olarak kritik kurumlara geçtiği uyarı yazısında,
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık başta olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri ve
Emniyet Genel Müdürlüğü gibi ilgili tüm kurumlara, saldırılar konusunda
hazırlıklı olunması gerektiği uyarısında bulunduğu öğrenildi. 18.2.2016-milliyet
Demek ki, MİT görevini bir şekilde yapmış.
Öyleyse görevini yapmayan veya savsaklayan birileri var.
İyi de kim bunlar, neyi amaçlamış, hedeflemiş olabilirler?
Anımsıyor musunuz, AKP
Genel Başkan yardımcısı, "Tayyip Bey ülkeyi bölmeye çalışıyor, siz
farkında değilsiniz" dedi söyleminin üzerine gidilememiş, konu kapatılmıştı.
Öyleyse burada bazı soru işaretleri aydınlatılmalıdır.
Bu hala sır olarak kalmıştır.
Bu günler, bu sırların deşifre edilmesi günleri değilse,
ülke 6-7 parçaya ayrıldıktan sonra mı deşifre edilecektir?
Adalet bakanlığı, YPG terör örgütü değildir.
“Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Sözleşmeler Bürosunun 25.02.2015 tarihli ve 64905974-3-5-13- 2012-88/16707 sayılı yazısında, terörün finansmanıyla mücadele eylem planını 3.1.1 numaralı uluslararası kurumları ve ülkelerin listelerine eklenecek terörle bağlantılı kişi ve örgütlerin belirlenmesi eylem maddesi kapsamında alınan listelere eklenmesi düşünülen kişi ve örgütler ile ilgili olarak Yargıtay 1. Başkanlığı’nın 09.02.2015 tarihli ve 21167910/1412 sayılı yazı ekinde alınan ve tarafımıza gönderilen terör örgütleri listesinde PJAK ve YPG isimli örgütlerin yer almadığı tespit edilmiştir.” 5.12.2015-ilkehaber
Garabet olan iki konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Biri Acun'un TV programı, diğeri TRT'nin aynı günkü yayını.
Yani, yasaklama kararı alan mahkemeye sormak lazım, hepimiz
bu yayını izleyip, gülüp oynarsak suçsuz mu olmuş olacağız?
Devekuşları bile kafasını kuma gömdüklerinde, gelecek
tehlikenin ayak seslerini algılamak için yaparlar ama bizim, devekuşu kadar bile
algılamamızı istemiyorlar.
Saldırının olduğu gün Acun medyası görmezden gelmiş, normal
programını yapmaktaydı.
O anları kamerayla görüntüledim ancak biraz kendimi
kaybedip, bozuk ifadeler kullandığım için o görüntüleri yayınlamayacağım.
Onun yerine aynı gün TRT'nin Ertuğrul dizisine göz atalım.
Ülkede şehit haberleri durmak bilmez şekilde gelirken daha
geçen gün, 9 Şubat 2016 tarihinde "İslami
Stockholm sendromu, Rabbim çok şükür kardeşim şehit oldu" başlığında yaşanan vahameti gözler önüne sergilemeye
çalışmıştım.
Aradan fazla geçmeden, malum Ertuğrul dizisinde aynı konu
işlendi.
Dizide Hamza isimli kişi ölüyor, ölürken söyledikleri, daha
evvelki söylenenlerle neredeyse bire bir aynı.
Hamza, ölürken 0:47 dakikada, şöyle söylüyor.
"Allah razı olsun senden, bana şehit olma imkanını verdin, hakkınızı
helal edin"
Gördüğünüz üzere, şehit olmayı teşvik eden bir ortamdayız.
Bunun amacı ne olabilir?
Ülke için ölmekse elbet ki gerektiğinde öleceğiz, bundan
kimsenin şüphesi olmasın ancak, ölmek ülke içinmiş gibi gösterilip, OSLO'da
İngiltere hakemliğinde PKK ile pazarlık yapanlar uğruna oluyorsa, orada
düşünülmesi, sorgulanması gereken şeylerin var olduğu gerçeğini hiç bir diziyle
kimse örtemeyecektir.
Yine dizinin son bölümlerinde bir ifade daha geçiyor ki,
millete şehit olmayı neden öğrettikleri ortaya çıkıyor.
İzlencenin 2:58 dakikasında Ertuğrul'a hitaben,
"inşallah senin neslinden gelenler, bu toprakları yeniden Dârü'l-islam yapar"
diyor.
Bu dizinin, sanki Ankara saldırısının yapılacağını bilmiş de
aynı güne denk getirilmiş gibi olması, akıllara ister istemez bir çok soruyu
getirmektedir?
Aynı zamanda bize İslam öğretmeye kalkan gayrimüslimlere
göre, Türkiye Cumhuriyet'i hala Dârü'l-harb durumunda olduğu için olsa
gerek, yeni şehit tanımlamalarını da millete monte etmeyi başarmış, görev şehidi,
trafik şehidi gibi, ucube Ilımlı-uyumlu İslam'ın, ucube şehitlik
tanımlamalarını, Kur'an dışından içimize sokmuşlardr.
Elbet doğrudan suçlama yapmıyorum, yapamam da, fakat 15
yıldır ülkeyi yönetenlerin, bu gün terörist dedikleriyle pazarlık yapması,
"şimdiye kadar Kürt, PKK sözleri konuşulamıyorken bizim sayemizde serbestleşti"
demeleri, TBMM'de şehir adlarını değiştirme teklifleri, buna yasal zemin
hazırlanması ve Kürtçe isimlerin şehirlere veriliyor olması, Kürtçe bilen
öğretmenlerin atamalarının yapılmış olması, Türkiye'nin onların gözünde hala Dârü'l-harb
olduğunun açık kanıtı değil midir?
Öyleyse Ankara saldırısının kimlerle bağlantılı olduğu bir
an evvel ortaya çıkartılmalı ve yasaklamalarla bu gerçeklerin üzerinin
örtülemeyeceği görülmelidir.
Sosyal medyada paylaşılan son habere göre, "bir Rus yetkili
Ankara saldırısını Erdoğan ile PKK'nın ortaklaşa yaptığı" söylentileri
dillendirilmektedir.
Bunun doğru olup olmadığı hakkında ben yabancı ya da yerli
basında bir haber görmedim ama ateş olmayan yerden duman nasıl çıkar anlamak lazım.
Ankara'ya bomba atılmış, Tayyip Efendi yeni anayasa ve
başkanlık çağrısı yapıyor, bu ne anlama geliyor, MİT müsteşarı Hakan Fidan bu işlerin neresindedir, MİT gerçekten kimlerin elindedir?
Prof. Hüseyin Hatemi, "Hakan Fidan bize Allah'ın bir
lütfu. Milli İstihbarat'ın başına da bir cemaatçi gelseydi yanmıştık. Türkiye
Suriye'den beter bir duruma gelebilirdi. Sünniliğin çeşitli grupları, Aleviler
birbirilerine düşürülebilirdi". 19.1.2016-t24.com
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanı
Turgut Arslan, telefon bağlantısı yaptığı CNN TÜRK’te iki kritik soruya da yanıt
vermedi.
“Ne Oluyor?” programına bağlanan Turgut Arslan’a, hem Şirin
Payzın hem de Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk şu soruları sordu:
Şirin Payzın: Eylemleri kimlerin gerçekleştirdiği -bu olayda
ya da bundan önceki olaylarda-, kimlerin bu işte parmağı olduğu, bağlantılı
isimleri, girdikleri çıktıkları yerler, hep olaydan sonra çok sağlam deliller
olarak elimizde var ve “yetkili yerlere / ilgili ülkelere bildirilecek”
deniyor. Bu kadar sağlam bilgiler biliniyorsa, neden önlenemez pozisyonda? Ya
da nasıl oluyor da, olaydan sonra bu kadar detaylı şekilde ortaya çıkıyor?
Yazık ki Daire Başkanı Turgut Arslan, bu sorulara yanıt
veremiyordu.
Neden yanıt veremiyordu?
Bunu anlamak için geçmişe göz atalım.
Washington Post yazarı David Ignatius, "Hakan Fidan İran
istihbaratının Ankara büro şefi" dir diyordu.
Ancak aynı David Ignatius, aynı zamanda Fidan'ı ölümle de
tehdit ederek, "Bir sabah otomobilinde özel bir sürpriz görmeyi hak eden
biri" diyordu. David Ignatius: Turkey blows Israel’s cover for Iranian spy
ring
Fidan konusunda başka söylenenlerde vardı elbet.
Erdoğan'ın yanında, ABD'nin rahatsızlığının odağındaki kişi
ve Suriye'de isyancılara kaynak sağlama ve Esad'ı devirme çabalarının ardındaki
itici güç Hakan Fidan. 10 Ekim 2013
Seated at Mr. Erdogan's side was the man at the center of
what caused the U.S.'s unease, Hakan Fidan, Turkey's powerful spymaster and a
driving force behind its efforts to supply the rebels and topple Syrian
President Bashar al-Assad.
Tarih 20 Şubat 2016, yani bu günün gazetelerinde haber şöyle.
Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’daki terörist saldırıyla ilgili
bilgiler verdi.
“Kesinlikle bir defa hiç tereddüdümüz yok, YPG. O zaten
PYD’nin silahlı gücü, malum. Bunlar bu işin faili konumundalar. Biz, bu
tespitteyiz, ama şu anda yargı, farklı bir yere gider mi gitmez mi... Bunu da
savcılarımız, gerek yerel gerekse Ankara Başsavcısı olarak onlarla da gerekli
görüşmeleri yaptık, düşüncelerini aldık.”
İşe bakın, elbet ki bir ülkenin en yetkili makamları bu tür
olaylarla ilgilenmeyecek de ne yapacak?
Bu son derece doğal ancak doğal olmayan şudur.
Mahkeme kararı olmasına rağmen Erdoğan çıkıyor, hedef
gösteriyor, yargıyı yanıltıcı bilgiler veriyor, üstelik gizli olması gereken, olayı
aydınlatma çalışmalarını ifşa ediyor.
Yasalar her vatandaşa aynı derecede uygulanırsa, Erdoğan'a
da uygulanmalıdır.
Devletin gizli yürütmesi gereken faaliyetleri, mahkeme
kararı olmasına rağmen "kimlere deşifre edilmiştir" sorusunu ister istemez
kafalarımıza saplıyor.
Devamla...
"Batı’nın anlamamakta direnmesi bizi üzmektedir. Çünkü
birçok belgeleri, bilgileri biz kendilerine aktardığımız halde, örneğin bir
PKK’yı Avrupa Birliği, Avrupa, terör örgütü olarak ilan etmiştir ama şu olayda
dahi, dikkat edin terör örgütlerinin adını vermemektedir..."
Bilgi ve belgeleri verdik diyorsun, peki üstteki Şirin
Payzın ve Saygı Öztürk'ün sorularına yanıt verebilir misin?
Madem elinde bilgi ve belge vardı, bu olaylar neden oluştu?
Peki, Cumhurbaşkanı ve yetkililerin elinde bilgi ve belge
vardırysa, Ankara bombacısı neden durdurulamadı, kimler bu işin neresindedir?
Hz. Erdoğan Efendimiz, bunun da açıklamasını yapacak mısınız, yoksa yanlış
anlaşıldım veya kandırıldım mı diyeceksiniz?
Yazıktır yazık, şu ülkemin kahraman evlatları ne uğruna
öldüğünü bilemeden gitmiş olmasın, hiç olmazsa milletine, şehit ailelerine
huzur vermek için, bu işin arkasında kimlerin olduğu bilgi ve belgeleri madem dışarıdaki
ortaklarınıza sundunuz, gelin içerdeki asli ortaklarınıza yani milletinize de
sunun.
Adalet Bakanlığı, "YPG terör örgütü değildir" derken, elinizde nasıl bilgi ve belgeler vardı da şimdi o bilgi ve belgeler yalancı oluyor?
Buyurunuz, açıklayınız, var mı bu cesaretiniz, hodri meydan.
20.2.2016
A. Dursun
İmralı Hâkimine Göre Dışişleri Bakanlığı'nın "Apo Skandalı".
Dârü'l-harb'in "ALTIN" güncesi...
İslami Stockholm sendromu, Rabbim çok şükür kardeşim şehit oldu.
Erdoğan NATO'yu, Davutoğlu AB'yi işgale çağırıyor, % 50 amin diyor.
Ertuğrul dizisinde Kur'an ve Peygambere hakaret, Davutoğlu göreve.
Diriliş, Ertuğrul dizisi İslam'a ve Türklere ihanettir, durdurulmalıdır-1
Diriliş, Ertuğrul dizisi İslam'a ve Türklere ihanettir, durdurulmalıdır-2
Besle teröristi, kazsın kuyunu. Terörist Erdoğan'ı ispiyonlamış.
Alman istihbaratı AKP'yi, "DHKP-C'li" İsmail Akkol ile tehdit mi ediyor?
Yeni Anayasa'da ihanet kokuları nelerdir? Hafızalara...
Genelkurmay, ABD'yi sevmeyenler komünist ve bölücüdür.
Pezevengi TBMM olanın, Anayasası boktan kurtulmaz. Bu yazıyı da engelleyin şerefsizler.
AB'den Kürdistan nüfusuna katkı...
AKP hükümetince, PYD'ye 150 bin dolarlık bir ödeme yapıldı mı?
Kürdistan satrancında Erdoğan piyon mu?
Bakan Ala, egemenlik hakkımızı devredecek yasa çıkartacağız dedi.
Tüm ajanları ve yabancıları sınır dışı edin, iç savaş bitsin.
Türk Tarih araştırmaları ile ilgili kaynaklar...
Türkiye ve Rusya savaşa mı girecek? İyi de neden?
AKP ile IŞİD temasını İHH sağlıyor.













Terör eylemlerine devlet için katıldığını söyleyen sanık A.S, “2008 yılından bu yana MİT’e ve emniyete çalışıyorum” dedi. Bunun üzerine mahkeme duruşmayı bitirdi.
YanıtlaSilhttp://www.dunyabulteni.net/turkiye/287715/savcinin-israri-mit-elemanini-desifre-etti