20 Şubat 2016 Cumartesi

Ankara bombacısı, NATO'nun gizli orduları ve yandaşlarıdır.


Bu sözün üzerinden yaklaşık 7 ay geçti.


Gelinen durum ortada, gerçekten de hiç bir sorunumuz huzur içinde çözülemediği gibi, ülkede huzursuzluk en üst düzeyde yaşanıyor.



Adının önünde Cumhuriyet ibaresi olan Savcılar, yazık ki bu sözün ne anlama geldiğini soramadı, sormayı aklından bile geçiremedi.



Neden?



Cumhuriyet'in savcısı mı kalmadı acaba?


Tarih 28 Ocak 2016, Kanal 7 "İskele Sancak Başbakan Özel" programı.



PKK ile OSLO'da, İngiltere hakemliğinde yaptıkları anlaşmadan sonra Başbakan Davutoğlu, terör örgütü diye tanımladığı YPG ile yaptıkları anlaşmayı anlatıyor.



İfadeler şöyle.



Karşı çıktığımız husus, PKK ile doğrudan organik bağa sahip olan YPG ve PYD yani YPG silahlı kanadı, PYD de siyasi kanadı. Karşı çıkmamız, mutlak bir karşı çıkış değildi başta.



Sormak lazım, mutlak bir karşı çıkış değildi ifadenizdeki mutlak kelimesi neyi anlatıyor bilmez misiniz?


Yoksa 180 dereceyle 360 derecenin farkını bilmediğiniz gibi, mutlak ifadesinin "kesinlikle" anlamı içerdiğini de bilmez misiniz, yoksa...?



Devam ediyor Hz. Davutoğlu.


PKK'nın bütün silahlı unsurlarını Türkiye'den çıkarıp Türkiye'de bir daha silahlı mücadeleye girmeyeceği taahhüdü vardı. Dolayısıyla PYD'ye de yaklaşımımız aynı değildi. 



Yani, terör örgütüyle hem savaşıyor, Türk milletinin evlatlarını üst üste telef ettiriyorsunuz, hem de çıkıp utanmadan, PKK, PYD taahhüdü vardı diyorsunuz.



Karşınızda devlet mi var ki taahhüdüne güveniyorsunuz, yoksa PKK, PYD'yi siz mi devlet olarak ilan etme çabasındaydınız?


Devamen...



2014 baharından itibaren PYD, PKK ve YPG'nin tutumunda bir değişim gözlendi. O da Suriye'deki konjonktür, DEAŞ'a karşı mücadele için YPG'yi elverişli bir unsur olarak görmeye mütemayil bir ortam doğurduğu için bazı ülkeler nezdinde, başta ABD... Açıkçası PYD, YPG ve PKK, bu durumu fırsata çevirip netice almaya ve Türkiye'yi de hedef almaya başladılar.




Bak şu işe, koca bir ülke yöneteceksiniz ama, daha PKK kim, PYD kim, ABD, AB kim, bu işin neresindeler bilmiyor ya da milleti salak yerine koyduğunuzu sanıyorsunuz.


Bir başbakanın, YPG'nin silahlı terör örgütü olduğunun bilincinde olduğunu söyleyip, "durumu fırsata çevirip netice almaya ve Türkiye'yi de hedef almaya başladılar" demesi, ülke yönetenlerin üç adım sonrasını göremeyen, hesap yapamayanlardan oluştuğunun veya güdümlü siyaset yaptıklarının en bariz ispatı değil de nedir?


Bu da yetmiyor, hiç sıkılmadan, 80 milyonu ahmak yerine koyarak, terör örgütü PYD ile anlaşma maddelerini sıralıyor.

.

2013 yazında PYD'ye üç şart ileri sürdük, 


1- Türkiye'ye karşı hiçbir terörist veya zarar verici eylemde bulunmayacaksınız.

2- Suriye rejimi ile işbirliği yapıp Suriye halkına zulmetmeyeceksiniz, rejime karşı net tutum tavır koyacaksınız.

3- De facto bir yapı oluşturmaya kalkmayacaksınız. Sonuçta bir masa oluştuğunda o masaya diğer muhaliflerle birlikte oturup birlikte Suriye'yi inşa edeceksiniz, diğerlerini bağlayıcı bir adım atmayacaksınız.



Suriye-Irak sınırı diye bir sınır işlevselliğini kaybettiği için Irak'taki PKK ile Suriye'de PYD arasında bir fark kalmadı. Çatışan militanlar ordan oraya geçiyor, silahlar geçiyor, her iki kanattan Türkiye'ye sokmaya çalışıyorlar.


Joe Biden'le bu konuyu çok açık bir şekilde konuştuk, kendisine elimizdeki tüm belgelerle hangi yollardan, nasıl bir PYD ve PKK'nın Türkiye'deki terör faaliyetlerini kanalize ettiklerini gösterdik. Bu konuda kimse hayal aleminde yaşamamalı, istihbarat verileri elimizde" dedi. 28 Ocak 2016-iha.com
 


Bu durumda, ülke vatandaşlarının şu soruyu kendilerine sorması elzem olmuştur.


Tüm bu ahval ve şerait içinde dahi vazifelendirilenleri, Türk halkını ahmak yerine koyanları, İslam'ı kullanarak müstemleke valiliği görevi yapanları, ağzından çıkanı kulağı duymayanları ve bu türlerin ülke yönetmesini sağlamak kimlerin vazifesidir, başımıza bu musibetleri musallat eden kim veya kimlerdir? 


Bu sorunun doğru yanıtı, milletin de kurtuluşu olacağı açıktır.



Gelelim son yaşananları analiz etmeye.



Ankara'da bomba patlıyor, düşünmek yasaklanıyor, kim bu yasakçılar?


Düşünmek nasıl olur da yasaklanır?



Yasaklama kararında bakınız hangi ifadeler geçiyor?





"...5187 sayılı yasanın 3/2 maddesi hükmündeki koşulların oluştuğu anlaşıldığından, soruşturma tamamlanıncaya kadar soruşturma dosyası kapsamında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında faaliyet gösteren medyada her türlü haber röportaj, eleştiri ve benzeri yayınların yapılmasının yasaklanmasına karar verildi."



TDK eleştiriyi şöyle tanımlıyor.


1- Bir insanı, bir eseri, bir konuyu, doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit,

2.- Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek, anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.

3- Özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama.



Özetlersek, eleştiri bir konu hakkında olumu ya da olumsuz düşüncelerini söylemek anlamına geliyor.



Dolayısı ile düşüncelerini açıklamak suç oluşturmuş durumdadır.



T.C. Anayasası, 26. Madde


VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti


Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü,radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.



Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak, usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.



Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümlere, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.



Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.




Yani, suçların önlenmesi diyor ancak suç önlenmeyi bırakın işlenmiştir, üstelik önlemesi gerekenler uyumuş ya da verilen istihbarat önemsenmemişti ki, suç asıl budur.


Devlet sırrı olarak, usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması diyor, ancak usulsüzlük yapıldığı açıktır.


Yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla diyor, ancak henüz yargılama başlamamış ve yargıyı etkileyecek, yanlış yönlendirecek bilgilere kimse sahip de değildir.



Peki bu kararı veren makamın yetkilisi kim?

Ankara saldırısı hakkında savcılık yasaklama kararı istemiş, Nazilli Ağır Ceza Mah. Başkanlığı'ndan Ankara Hâkimliği'ne atanan Ali Ramazan BİLGİSİÇOK bu karara evet demiş. hsyk.gov.tr.pdf





Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği, başkentteki terör saldırısıyla ilgili yayın yasağı getirilmesine karar verdi. Karar, RTÜK tarafından basın-yayın kuruluşlarına duyuruldu. Karara göre, yayın yasağı talebi, terör saldırısının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Müracaat ve Suçüstü Savcılığınca bulunuldu.


Başvuru, Ankara 5. Sulh Ceza Hakimi Ali Ramazan Bilgisiçok tarafından değerlendirildi. Bilgisiçok, değerlendirme sonucunda yayın yasağı talebini kabul etti. 17 Şubat 2016-hurriyet.com.tr




Bu yargıç Bilgisiçok'un kim olduğunu anımsamak isterseniz aşağıdaki sayfaya bakınız.



HSYK Kozmik oda savcısı Mustafa Bilgili ve 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri hakkında soruşturma başlattı.



MAHKEME HEYETİ DE SUÇLANIYOR

HSYK, dönemin 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında da “Genelkurmay’ın devlet sırrı itirazlarını haksız şekilde reddedip aramanın devamına karar vermek” iddiasıyla inceleme izni verdi.

SÜRPRİZ KARARNAME

HSYK 1. Dairesi, dün sürpriz bir kararnameye imza attı. 

Kararname ile 10 hâkim ve savcının görev yeri değiştirildi. 

Kararname ile Yargıtay Tetkik Hâkimi Necip Cem İşçimen Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne getirilirken, Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ali Ramazan Bilgisiçok Ankara Hâkimliği’ne atandı. HSYK’nın Bilgisiçok’u boş bulunan sulh ceza hâkimliğine getirebileceği belirtiliyor. Kararname ile Zile Hâkimi Tijen Özay Yahyalı Hâkimliği’ne, Kozaklı Hâkimi Sema Öztürk Taşova Hâkimliği’ne, Hınıs Hâkimi Ayşe Serpil Yıldırımer Tefenni Hâkimliği’ne, Sarıveliler Hâkimi Zerrin Çelebi Eraslan Akyazı Hâkimliği’ne, Yığılca Savcısı Tolgay Döger Buldan Savcılığı’na, Mersin Hâkimi İzzet Durak İstanbul Anadolu Hâkimliği’ne, Yargıtay Tetkik Hâkimi Seyithan Öztürk Yargıtay Savcılığı’na, Şemdinli Savcısı Mustafa Ekim ise Iğdır Savcılığı’na atandı.  19 Mart 2015-haberturk



Bu konuda düşünmek de acaba suç mudur bilemiyoruz, isterlerse suç üretebilineceğini diğer davalarda zaten görmüştük.


Önce gelin, çok yakın geçmişe kısa bir hafıza turuyla başlayalım.



Hamburg merkezli Alman Küresel ve Bölgesel Araştırmalar Enstitüsü'nün (GIGA) Ortadoğu araştırmaları bölümünden Türkiye uzmanı Andre Bank,  09 Şubat 2016'da, "Halep’in alınması savaşta bir dönüm noktası olacak" demişti.


Bank 14 Ekim 2014 tarihindeyse, Ankara'nın izlediği Suriye politikasıyla ilgili iki tespit yapıyordu.

Birincisi, Esad rejiminin sona ermesi, ikincisiyse Kürt sorunu  diyordu.


Erdoğan'ın bu nedenle uçuşa yasak bölge olarak aslında tüm Suriye'yi hedeflediğini ancak PYD kontrolünde bir Kürt otonom bölgesinin oluşmasını engelleme girişiminin Türkiye'deki Kürt gruplarla başını derde soktuğunu belirtiyordu.


Nitekim, Rusya destekli Esad güçleri Helep'e girmiş, büyük kısmını ele geçirmişti.


Öyleyse Esad'ı zora sokacak hamlenin Türkiye tarafından yapılmasının kaçınılmaz olduğu da ortaya çıkmış oluyordu.

4 Şubat 2016 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, "Rusya'nın askeri çözümü yeğliyor..." diyordu. 



13.2.2016 tarihinde Esad güçleri Helep'e girmiş olmasının artık geri dönüşü olmayan bir zafer olduğunun görülmesi gereğini dünya konuşmaya başlamıştı.  liveleak.com




Ana başlıkta bahsettiğim NATO'nun aslında ABD olduğunu hepimiz biliyoruz.



Öyleyse NATO, yani ABD ve yandaşlarının kim olduğunu özellikle belgelemeye gerek var mı?



Ankara bombalaması aslında ayak seslerin epeydir vermişti.


Lakin ülkeyi yönetenlerin, kendini yönetmekten aciz insanlardan oluşması ve MİT'i şahsi emellerine kullanıyor olması yazık ki ülkenin gören gözlerini, duyan kulaklarını tıkamıştır.





10.10.2015 tarihinde yazdığım, Patlayan bombalar, "NATO'nun Gizli Orduları"nın darbe öncesi uyarısıdır başlıklı yazımın son cümlelerinde, "Yapılan toplu katliamlar, patlatılan bombalar bunun içindir, 1 Kasım seçimlerinde Erdoğan ve ekibi hile yaparak tek başına iktidarı alacak olursa, NGO yapılacakları haber vermiş, test etmiştir.


Bombaları fiili olarak hangi ellerin koyduğunun aslında önemi de yoktur, bombalar NGO'nun himayesinde, hem Erdoğan'a hem Putin'e uyarı için patlatılmıştır. 


"TÜRKİYE BİZİM ARKA BAHÇEMİZDİR", sistem değişecekse ancak biz değiştiririz denmiştir.


Bu ne ilk patlama ne de son patlamadır, muhtemeldir ki, daha büyükleri de her an yaşanabilecektir, üstelik yönetimin doğrudan kalbine yönelik patlamalar yaşamaya başlarsak, bilin ki altından yine Gladio çıkacaktır. 


 Bu ne ilk patlama ne de son patlamadır, muhtemeldir ki, daha büyükleri de her an yaşanabilecektir, üstelik yönetimin doğrudan kalbine yönelik patlamalar yaşamaya başlarsak, bilin ki altından yine Gladyo çıkacaktır" şeklinde tespit yapmıştım.



Aradan yaklaşık  4 ay 10 gün kadar zaman geçim ve yine NATO'nun gizli orduları, bomba patlatmıştır.


Artık neden NGO'yu doğrudan suçladığımı detaylandırmaktan bıktığım için doğrudan hafıza tazelerken, son Ankara bombasında yaşananları analiz etsek yeterli olacak derim.



Olaydan hemen önceki gün şu haberi görmüş, sayfamda paylaşmıştım.




TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde okuyan bir erkek öğrenci üzerinde kamerası olan drone'yi ‘uçuşa yasak bölge' kapsamındaki Sarayın üstünde uçurarak fotoğraflarını çekti. Pili biten insansız hava aracı zorunlu olarak sarayın bahçesine indi.


Bu olay bir kaç ay evvel yaşanmış fakat yeni haber yapılmıştı, neden yeni haber yapılmıştı, neden daha evvel yok sayılmıştı, üstelik yayın yasağı olmadığı halde, Ankara bombalamasından bir gün evvel haber yapılması, üstelik paralel dedikleri medyada, manidar değil midir?


9/11 diye tanımlanan, ABD'nin kendi vatandaşlarını salt Orta Doğu'yu işgal için katlettiği söylenen ikiz kuleler olayını anımsadınız mı?


Kuleleri savunan iki bataryanın da o saatlerde devre dışı bırakılması özellikle dikkat çekiciydi.


Peki, KaçAK Saray'a drone ile giriş yapılması neyin habercisi olabilir?


Güya KaçAK Saray her tür önlemin alındığı bir ortam diye biliyoruz.


Peki, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis'in ölümü, eski Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan'ın oğluyla birlikte yaralandığı trafik kazasıyla söylediklerini anımsıyor musunuz?



Peki, RTE hakkında yazan Mehmet Bölük'ü anımsıyor musunuz?
KÖSTEBEK - FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILAR DOSYASI, başlığında bunların bir kısmına değinmiştik. Ya da KÖSTEBEK.pdf


El Tayyip - Mehmet Bölük hakkında, “Bu adamı susturun” diyordu.


Tayyip’in İstanbul Belediyesi’ndeki yolsuzluklarını ortaya çıkaran “El Tayyip” adlı kitabın yazarı Mehmet Bölük, bu şikâyetin ardından 13 Haziran 2007 tarihinde Ukrayna’da geçirdiği şaibeli bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybediyordu.



Esrarengiz trafik kazalarına dair, başlığında daha geniş detayları göreceksiniz.

18.11.1953 tarihli TBMM tutanaklarından anlaşılacağı üzere, Tayyip Efendi'nin "devamıyız" dediği Menderes'te Bölükbaşı için, "Bu adamı susturun" diyordu.


Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı ise Adnan Menderes'e, "Koltuğunun altında haç taşıyan sahte hacı" tanımlaması yapıyordu.  tbmm.gov.tr/tutanaklar.pdf


Yani insanları susturmak, düşüncelerine bile tahammülsüzlük bunların kanında ve geninde var.


Ülkeyi ancak böyle yönetebileceklerini biliyorlar ne de olsa kendilerini padişah, halkı da tabası olarak görüyorlar.


Haliyle mahkemelerdekilerin de kadı efendiler olması normaldir.



Günümüzde, güvenlik kameraları dahil bir çok irili ufaklı cihazı, küçük bir yazılımla uzaktan kumanda edebiliyorsunuz.




08 Şubat 2013 tarihinde, "Özel Harekât Daire Başkanlığı, uzaktan kumandalı atış sistemleri almak için çalışmalara başladı" haberi veriliyordu, oysa 30 Mayıs 2011 tarihinde femsan yayınında ASELSAN'ın , "12.7 mm STAMP Uzaktan Komutalı Stabilize Makineli Tüfek Sistemleri"nin tedarikçisi konumuna geldiği yayınlanıyordu.



Bu yerli fırsat varken, neden yabancı kaynakları da ihaleye davet etmişlerdi bu da ayrı bir sır olarak kalacak gibi.


Bunları geçelim, dün facebook denen sosyal site öylesine yavaşladı ki, sanırısınız özel bir çaba içine girildi.


Nitekim öyle olduğu da basında yayınlanan haberlerle teyit edilmişti.



Meğerse face,  arkadaşlarının bölgede veya güvende olduğu bilgisine ulaşması sağlanan  kullanıcılara "arkadaşını ara" seçeneği de sunmuş.



"Facebook benzer bir uygulamayı, 13 Kasım 2015'te Fransa'daki terör  saldırıları sonrasında Paris'teki kullanıcılar için de açmıştı" notu düşmesiyse, kafalarda yarattığı bilgi kirliğinin örtüsü olarak kullanıyordu.



Nitekim internete girdiğimde durumu anlayabilmiştim.



Bu gün face sayfama girdiğimdeyse şu görüntüyle karşılaştım.

İyi de facebook bunu neden yaptı, bu ihtiyaçtan mı yoksa bir istihbarat çalışması mıydı?



Bunun yanıtı basit ama uzundur.


Örneğin face sayfası sizden şüphelenirse, kimlik doğrulamanızı istiyor, sanırsınız devlet içinde devlet.


Ama gerçekten de öyle.


Nitekim Erdoğan'ın twittwer, miwittwer kökünü kazıyacağız konuşmasının ardından, bu sosyal ağlarla yaptıkları görüşmelerden sonra böyle bir uygulama başlatmışlardı.


Fakat, face denen kuruluş, kendisini Hz. Muhammed olarak sunan şerefsizlerden kimlik istemediği halde, bizden istemeyi görev bilmişti.


Demek ki face denen kuruluş, diğerleri gibi istihbarat örgütlerinin hizmetindeydi.


Bunu daha evvel, Hz. Muhammed sizlere kimliğini vahi ile mi yolladı terbiyesizler başlığında ifade etmiş, detayları alt başlıklarda vermiştim.



Facebook'un bir CIA kuruluşu ve iş birliği içinde olduğunu kanıtladığım yazımı, Gladio nedir? başlığındaki alt sayfalarda sundum.

Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT), en son 7 Ocak 2016 tarihinde rutin olarak kritik kurumlara geçtiği uyarı yazısında, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık başta olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü gibi ilgili tüm kurumlara, saldırılar konusunda hazırlıklı olunması gerektiği uyarısında bulunduğu öğrenildi.  18.2.2016-milliyet

Demek ki, MİT görevini bir şekilde yapmış.

Öyleyse görevini yapmayan veya savsaklayan birileri var.

İyi de kim bunlar, neyi amaçlamış, hedeflemiş olabilirler?

Anımsıyor musunuz, AKP Genel Başkan yardımcısı, "Tayyip Bey ülkeyi bölmeye çalışıyor, siz farkında değilsiniz" dedi söyleminin üzerine gidilememiş, konu kapatılmıştı.

Öyleyse burada bazı soru işaretleri aydınlatılmalıdır.

Bu hala sır olarak kalmıştır.

Bu günler, bu sırların deşifre edilmesi günleri değilse, ülke 6-7 parçaya ayrıldıktan sonra mı deşifre edilecektir?

Adalet bakanlığı, YPG terör örgütü değildir.



“Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Sözleşmeler Bürosunun 25.02.2015 tarihli ve 64905974-3-5-13- 2012-88/16707 sayılı yazısında, terörün finansmanıyla mücadele eylem planını 3.1.1 numaralı uluslararası kurumları ve ülkelerin listelerine eklenecek terörle bağlantılı kişi ve örgütlerin belirlenmesi eylem maddesi kapsamında alınan listelere eklenmesi düşünülen kişi ve örgütler ile ilgili olarak Yargıtay 1. Başkanlığı’nın 09.02.2015 tarihli ve 21167910/1412 sayılı yazı ekinde alınan ve tarafımıza gönderilen terör örgütleri listesinde PJAK ve YPG isimli örgütlerin yer almadığı tespit edilmiştir.” 5.12.2015-ilkehaber

 

Garabet olan iki konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

Biri Acun'un TV programı, diğeri TRT'nin aynı günkü yayını.

Yani, yasaklama kararı alan mahkemeye sormak lazım, hepimiz bu yayını izleyip, gülüp oynarsak suçsuz mu olmuş olacağız?

Devekuşları bile kafasını kuma gömdüklerinde, gelecek tehlikenin ayak seslerini algılamak için yaparlar ama bizim, devekuşu kadar bile algılamamızı istemiyorlar.

Saldırının olduğu gün Acun medyası görmezden gelmiş, normal programını yapmaktaydı.

O anları kamerayla görüntüledim ancak biraz kendimi kaybedip, bozuk ifadeler kullandığım için o görüntüleri yayınlamayacağım.

Onun yerine aynı gün TRT'nin Ertuğrul dizisine göz atalım.

Ülkede şehit haberleri durmak bilmez şekilde gelirken daha geçen gün, 9 Şubat 2016 tarihinde "İslami Stockholm sendromu, Rabbim çok şükür kardeşim şehit oldu" başlığında yaşanan vahameti gözler önüne sergilemeye çalışmıştım.


 

Aradan fazla geçmeden, malum Ertuğrul dizisinde aynı konu işlendi.

Dizide Hamza isimli kişi ölüyor, ölürken söyledikleri, daha evvelki söylenenlerle neredeyse bire bir aynı.

Hamza, ölürken 0:47 dakikada, şöyle söylüyor.


"Allah razı olsun senden,  bana şehit olma imkanını verdin, hakkınızı helal edin"

Gördüğünüz üzere, şehit olmayı teşvik eden bir ortamdayız.

Bunun amacı ne olabilir?

Ülke için ölmekse elbet ki gerektiğinde öleceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın ancak, ölmek ülke içinmiş gibi gösterilip, OSLO'da İngiltere hakemliğinde PKK ile pazarlık yapanlar uğruna oluyorsa, orada düşünülmesi, sorgulanması gereken şeylerin var olduğu gerçeğini hiç bir diziyle kimse örtemeyecektir.

Yine dizinin son bölümlerinde bir ifade daha geçiyor ki, millete şehit olmayı neden öğrettikleri ortaya çıkıyor.



İzlencenin 2:58 dakikasında Ertuğrul'a hitaben, "inşallah senin neslinden gelenler, bu toprakları yeniden Dârü'l-islam yapar" diyor.


Bu dizinin, sanki Ankara saldırısının yapılacağını bilmiş de aynı güne denk getirilmiş gibi olması, akıllara ister istemez bir çok soruyu getirmektedir?


Aynı zamanda bize İslam öğretmeye kalkan gayrimüslimlere göre,  Türkiye Cumhuriyet'i hala Dârü'l-harb durumunda olduğu için olsa gerek, yeni şehit tanımlamalarını da millete monte etmeyi başarmış, görev şehidi, trafik şehidi gibi, ucube Ilımlı-uyumlu İslam'ın, ucube şehitlik tanımlamalarını, Kur'an dışından içimize sokmuşlardr.


Elbet doğrudan suçlama yapmıyorum, yapamam da, fakat 15 yıldır ülkeyi yönetenlerin, bu gün terörist dedikleriyle pazarlık yapması, "şimdiye kadar Kürt, PKK sözleri konuşulamıyorken bizim sayemizde serbestleşti" demeleri, TBMM'de şehir adlarını değiştirme teklifleri, buna yasal zemin hazırlanması ve Kürtçe isimlerin şehirlere veriliyor olması, Kürtçe bilen öğretmenlerin atamalarının yapılmış olması, Türkiye'nin onların gözünde hala Dârü'l-harb olduğunun açık kanıtı değil midir?
 
Öyleyse Ankara saldırısının kimlerle bağlantılı olduğu bir an evvel ortaya çıkartılmalı ve yasaklamalarla bu gerçeklerin üzerinin örtülemeyeceği görülmelidir.

Sosyal medyada paylaşılan son habere göre, "bir Rus yetkili Ankara saldırısını Erdoğan ile PKK'nın ortaklaşa yaptığı" söylentileri dillendirilmektedir.

Bunun doğru olup olmadığı hakkında ben yabancı ya da yerli basında bir haber görmedim ama ateş olmayan yerden duman nasıl çıkar anlamak lazım.




Ankara'ya bomba atılmış, Tayyip Efendi yeni anayasa ve başkanlık çağrısı yapıyor, bu ne anlama geliyor, MİT müsteşarı Hakan Fidan bu işlerin neresindedir, MİT gerçekten kimlerin elindedir?

Prof. Hüseyin Hatemi, "Hakan Fidan bize Allah'ın bir lütfu. Milli İstihbarat'ın başına da bir cemaatçi gelseydi yanmıştık. Türkiye Suriye'den beter bir duruma gelebilirdi. Sünniliğin çeşitli grupları, Aleviler birbirilerine düşürülebilirdi".  19.1.2016-t24.com




Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanı Turgut Arslan, telefon bağlantısı yaptığı CNN TÜRK’te iki kritik soruya da yanıt vermedi.

“Ne Oluyor?” programına bağlanan Turgut Arslan’a, hem Şirin Payzın hem de Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk şu soruları sordu:

Şirin Payzın: Eylemleri kimlerin gerçekleştirdiği -bu olayda ya da bundan önceki olaylarda-, kimlerin bu işte parmağı olduğu, bağlantılı isimleri, girdikleri çıktıkları yerler, hep olaydan sonra çok sağlam deliller olarak elimizde var ve “yetkili yerlere / ilgili ülkelere bildirilecek” deniyor. Bu kadar sağlam bilgiler biliniyorsa, neden önlenemez pozisyonda? Ya da nasıl oluyor da, olaydan sonra bu kadar detaylı şekilde ortaya çıkıyor?


Yazık ki Daire Başkanı Turgut Arslan, bu sorulara yanıt veremiyordu.

Neden yanıt veremiyordu?

Bunu anlamak için geçmişe göz atalım.

Washington Post yazarı David Ignatius, "Hakan Fidan İran istihbaratının Ankara büro şefi" dir diyordu.

Ancak aynı David Ignatius, aynı zamanda Fidan'ı ölümle de tehdit ederek, "Bir sabah otomobilinde özel bir sürpriz görmeyi hak eden biri" diyordu. David Ignatius: Turkey blows Israel’s cover for Iranian spy ring
 

Fidan konusunda başka söylenenlerde vardı elbet.

Erdoğan'ın yanında, ABD'nin rahatsızlığının odağındaki kişi ve Suriye'de isyancılara kaynak sağlama ve Esad'ı devirme çabalarının ardındaki itici güç Hakan Fidan. 10 Ekim 2013


Seated at Mr. Erdogan's side was the man at the center of what caused the U.S.'s unease, Hakan Fidan, Turkey's powerful spymaster and a driving force behind its efforts to supply the rebels and topple Syrian President Bashar al-Assad.



Tarih 20 Şubat 2016, yani bu günün gazetelerinde haber şöyle. 

Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’daki terörist saldırıyla ilgili bilgiler verdi.

“Kesinlikle bir defa hiç tereddüdümüz yok, YPG. O zaten PYD’nin silahlı gücü, malum. Bunlar bu işin faili konumundalar. Biz, bu tespitteyiz, ama şu anda yargı, farklı bir yere gider mi gitmez mi... Bunu da savcılarımız, gerek yerel gerekse Ankara Başsavcısı olarak onlarla da gerekli görüşmeleri yaptık, düşüncelerini aldık.”

İşe bakın, elbet ki bir ülkenin en yetkili makamları bu tür olaylarla ilgilenmeyecek de ne yapacak?

Bu son derece doğal ancak doğal olmayan şudur.

Mahkeme kararı olmasına rağmen Erdoğan çıkıyor, hedef gösteriyor, yargıyı yanıltıcı bilgiler veriyor, üstelik gizli olması gereken, olayı aydınlatma çalışmalarını ifşa ediyor.

Yasalar her vatandaşa aynı derecede uygulanırsa, Erdoğan'a da uygulanmalıdır.

Devletin gizli yürütmesi gereken faaliyetleri, mahkeme kararı olmasına rağmen "kimlere deşifre edilmiştir" sorusunu ister istemez kafalarımıza saplıyor.

Devamla...

"Batı’nın anlamamakta direnmesi bizi üzmektedir. Çünkü birçok belgeleri, bilgileri biz kendilerine aktardığımız halde, örneğin bir PKK’yı Avrupa Birliği, Avrupa, terör örgütü olarak ilan etmiştir ama şu olayda dahi, dikkat edin terör örgütlerinin adını vermemektedir..."

Bilgi ve belgeleri verdik diyorsun, peki üstteki Şirin Payzın ve Saygı Öztürk'ün sorularına yanıt verebilir misin?

Madem elinde bilgi ve belge vardı, bu olaylar neden oluştu?

Peki, Cumhurbaşkanı ve yetkililerin elinde bilgi ve belge vardırysa, Ankara bombacısı neden durdurulamadı, kimler bu işin neresindedir? Hz. Erdoğan Efendimiz, bunun da açıklamasını yapacak mısınız, yoksa yanlış anlaşıldım veya kandırıldım mı diyeceksiniz?


Yazıktır yazık, şu ülkemin kahraman evlatları ne uğruna öldüğünü bilemeden gitmiş olmasın, hiç olmazsa milletine, şehit ailelerine huzur vermek için, bu işin arkasında kimlerin olduğu bilgi ve belgeleri madem dışarıdaki ortaklarınıza sundunuz, gelin içerdeki asli ortaklarınıza yani milletinize de sunun.

Adalet Bakanlığı, "YPG terör örgütü değildir" derken, elinizde nasıl bilgi ve belgeler vardı da şimdi o bilgi ve belgeler yalancı oluyor?
Buyurunuz, açıklayınız, var mı bu cesaretiniz, hodri meydan.

20.2.2016

A. Dursun


Dârü'l-harb'in "ALTIN" güncesi...

İslami Stockholm sendromu, Rabbim çok şükür kardeşim şehit oldu.

Erdoğan NATO'yu, Davutoğlu AB'yi işgale çağırıyor, % 50 amin diyor.

Besle teröristi, kazsın kuyunu. Terörist Erdoğan'ı ispiyonlamış.

Alman istihbaratı AKP'yi, "DHKP-C'li" İsmail Akkol ile tehdit mi ediyor?

Yeni Anayasa'da ihanet kokuları nelerdir? Hafızalara...

Genelkurmay, ABD'yi sevmeyenler komünist ve bölücüdür.

Pezevengi TBMM olanın, Anayasası boktan kurtulmaz. Bu yazıyı da engelleyin şerefsizler.

AB'den Kürdistan nüfusuna katkı...

AKP hükümetince, PYD'ye 150 bin dolarlık bir ödeme yapıldı mı?

Kürdistan satrancında Erdoğan piyon mu?

Bakan Ala, egemenlik hakkımızı devredecek yasa çıkartacağız dedi.

Tüm ajanları ve yabancıları sınır dışı edin, iç savaş bitsin.

Türk Tarih araştırmaları ile ilgili kaynaklar...

Türkiye ve Rusya savaşa mı girecek? İyi de neden?

AKP ile IŞİD temasını İHH sağlıyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, Fransız İstihbaratına çalışıyor.

AKP, Kürdistan nüfusu oluşturmak için, kanser hastalarına ilaç vermeyi yasakladı.

TSK işgalcidir diyen adamlar, Suudi kardeşleriyle Türkiye'yi savaşa sokacak.

1 yorum:

  1. Terör eylemlerine devlet için katıldığını söyleyen sanık A.S, “2008 yılından bu yana MİT’e ve emniyete çalışıyorum” dedi. Bunun üzerine mahkeme duruşmayı bitirdi.

    http://www.dunyabulteni.net/turkiye/287715/savcinin-israri-mit-elemanini-desifre-etti

    YanıtlaSil