Öncelikle Davutoğlu'nun dünkü konuşmasına bakalım.
Aşağıda ise
son konuşmasına bakacağız ama adam öyle çok ve manasız konuşuyor ki, hangisine yetişip
eleştireceğiz şaşırmış duruma düştük.
Onca
şaşkınlık bitmeden bir yenisini dillendiriyor ve Kardeş Şehir projesinden
bahsediyor.
"Şehir
kardeş projesi" ihanetin diğer adı mı?
Nedir
kardeş?
Karındaş
demektir, aynı ananın karında (uterus) yatan,
doğanlar için kullanılır.
Türkiye yani vatan, hepimizin anası sayılıyorsa, hepimiz
aynı topraktan çıkıyorsak doğal olarak kardeşiz, buna sanırım kimsenin itirazı
yoktur.
Hiç tanımadığın, hayatında ilk kez gördüğün, hiç bir bağın
olmayan, kültür birliğin, dil birliğin gibi seni bağlayıcı faktörlerin olmadığı
birine kardeş diyemezsin, desen de sözde kardeş olur.
Doğal süreçte kardeş olduğun biriyle yeniden kardeşlik tesis
etmenin, ilan etmenin anlamı nedir?
Demek ki birileri senden habersiz bağlarını koparttığı birisi
var ki, sana "bu kardeşin"
diyor, artık yabancı kalmanın doğru olmadığını anlatıyor ve kardeşliğini ilan
ediyor.
Düşünün ki, 20 yıldır kardeşinle aynı çatı altında
yaşıyorsun, biri çıkıp da "bu
senenin kardeşindir, sizi kardeş ilan ediyorum" derse ne anlarsınız?
Ya bunu diyenin akli dengesinden şüphe edersiniz ya da dalga
geçiyor diye düşünürsünüz.
Yahu aynı anadan doğan ve yıllardır aynı evi paylaşan iki
kişiye yeniden kardeş ilan etmek ne anlama geliyor?
Böyle bir durum aklıma şunu getirir.
Demek ki yıllardır kardeşimle aramı açmış, bundan menfaat
sağlamış, artık menfaatinin gereği yeniden bizim kardeşliğimizi tesis etme
çabası oluşmuş, bunun üzerinden yeni çıkarlar tesis edilmektedir.
Öyle ya, yıllardır kardeş olarak varlığını bildiğim,
yaşadığım olayda biri çıkıp bilmiyormuşum gibi bana siz kardeşsiniz diyorsa
bunun altında bir hata var demektir.
Bir de çıkar kardeşliği var.
Örneğin 8 Kasım 2005 yılında Belediye başkanı Kadir
Topbaş'ın, kendi başkan vekili olan İdris Güllüce'ye kardeşim demesi aklıma
geliyor.
Topbaş, kardeşim dediği Güllüce'nin başkan yardımcılığı
yetkilerini elinde nalmış, Güllüce'nin makam odasının kapısındaki Belediye
Başkan Vekili tabelası indirmişti.
O dönemde gazetelerde, "Ağbey-kardeş modeli çöktü"
başlığında haber yapılmıştı.
Topbaş, "Sayın
Güllüce benim yıllardır birlikte siyaset yaptığım, çok güvendiğim, ağabey-kardeş
olduğumuz bir insandır" açıklaması yaptığı halde, devreye Erdoğan
girerek bu kardeşliğin bittiğini ilan ediyordu.
Topbaş ile Güllüce'nin kardeşliği bitmişti ancak Erdoğan ile
Güllüce arasında garip, anlaşılması mümkün olmayan bir kardeşlik olmalıydı ki,
Güllüce sonra bakan oluvermişti.
1 Kasım seçimlerinde listede yer bulamayınca da, 07 Nisan
2015 tarihli gazetelerde "KaçAK
Saray'a danışman olarak atanacağı" yazılmıştı.
Lakin 9 Kasım 2015 tarihindeki haberlerden anladığımız
kadarıyla o gündem yeniden ısıtılmıştı ama danışman sanırım henüz olamadı.
Çok ilginçtir, vefat eden Aytunç Altındal, Kardeşlik
masallarıyla kıskaca alınıyoruz diyordu.
Aytunç Altındal, "Papa'nın Fener Patrikhanesi'ni kardeş
kilise ilan etmesinin altında yatan gerçekleri anlatırken, "Avrupalıların
1965'te hazırlanan bir plan gereği, Türkiye'deki Hıristiyanlar baskı görüyor
iddiasıyla Ankara'yı köşeye sıkıştırmaya çalışıyor" demekteydi.
Sözlerinde son derece de haklıydı ve Papa geldiğinde ne
kadar haklı olduğunu hepimiz görmüştük.
Bu gün TBMM başkanı olan İsmail Kahraman ve Hz. Tayyip başta olmak üzere AKP yöneticilerinin önemli bir bölümünün
aktif görev yaptığı Milli Türk Talebe Birliği’nin 47 yıl önce Türkiye’yi
ziyaret eden Papa’yı havaalanında karşılayan Cumhurbaşkanı ve dönemin
yöneticileri, "Papa'yı karşılamak hainlik ve melunluktur" diyor ancak Papa Francesco’yu kapının önünde 10 dakika volta atarak
bekliyordu.
Onlar yapınca hainlik ve melunluk olmuyordu.
Kardeş şehir ilan edecek olan Davutoğlu'da, Erdoğan ve
geçmişinden farklı bir çizgide değildi.
Davutoğlu daha dün ABD'yi göreve çağırıyor.
"Yahu sen ABD'yi kime karşı göreve çağırıyorsun, Obama
kardeşin mi, Buş (Bush) kardeşin miydi ki ABD kardeşin olsun" diyen de çıkmıyor.
Hz. Buş, "rüyamda Allah'la konuştum, bana Müslümanları
hizaya sok, Orta Doğu'yu şekillendir emrini verdi" diyen bir akıl hastası.
Ama sen ABD'yi göreve çağırabiliyorsun, kime karşı?
17 Aralık 2010'da Tunus'ta bir gencin kendini
yakmasının ardından (Arap Baharı) Orta Doğu'da ölen insan sayısının kaç
olduğunu biliyor musun?
2015 yılı için sadece Suriye'de öldürülen sivil sayısı 71
bin ve bunların tamamı Müslüman.
Ölen muhalif sayısı 40 bine ve bu rakamın içine ÖSO, Nusra,
Ahrar-Uş Şam gibi örgütler ve IŞİD 'in verdiği ölü sayısı dahil değil. Bunlar
da Müslüman.
İnsan Hakları Gözlemevi ve Mirsad’ın rakamlarına göre sadece
Suriye ordusunun toplam kaybı 90 bine ve
bunlar da Müslüman.
Bu rakamın 33 binini Suriye Ulusal Savunma Güçleri (NDF) vermiş,
900'ünü de Hizbullah’a ait ve kayıp ihbarı bulunan Suriyeli sayısıysa 30 bin.
Bunlar da Müslüman.
2015 Suriye tablosu buyken, Arap baharından yani 2010'dan bu
güne sadece Suriye'deki sivil ölü sayısı 200 bin kişidir ve bunların tamamı da
Müslüman.
Afganistan ve Pakistan’da 2001’den bu beri 300 binden fazla sivil
öldü ve ölümler devam ediyor.
Bunların tamamı da Müslüman.
Amerikan askerlerin Afganistan'dan ayrıldığı 2001 Ekim-2014 Nisan arası sadece Afganistan’da
68 bin, Pakistan’da 82 bin, Irak’ta da 204 bin kişi olmak üzere toplam 354 bin
kişi öldü. Bunlar da Müslüman.
Tunus, Mısır, Tunus, Filistin vs... gibi diğer Orta Doğu ülke
rakamlarını da koyup toplasanız, dünyadaki 1,5 milyar nüfuslu İslam dünyası
tahminen, yarım milyar Müslüman'ın kaybetmiş durumdadır.
Peki bunlar hastalıktan mı öldüler, yoksa doğal bir felaket
mi yaşandı?
1939'da ki İspanya İç Savaşı'nda bile ölü sayısı 600 bin
kişi olmuştur.
Bu gidişle 2. dünya savaşında ulaşılan 40 milyon öldürülen
insan sayısına ulaşması an meselesidir.
Hiç utanmadan, sıkılmadan 3 Şubat 2016'da ABD'yi,
katliamlarını tamamlaması için bölgeye davet ediyorsun, ardından da 4 Şubat 2016'da "ABD ile Rusya arasındaki
görüşmelerden bir şey beklememe yanında şunu da ifade edeyim, daha çok kaygılanıyoruz.
Çünkü her görüşme sonrasında Ruslar daha fazla saldırıyor. Bunun açıklamasını
beklemek hakkımız" diyorsun.
Yahu sen aklını mı üşüttün yoksa, Müslümanlara kara büyü mü
yaptınız ki sizi anlamaktan yoksun duruma düşmüşlerdir?
Göreve çağırmak nedir yahu?
Siz çocuk musunuz ki, babasını çağırı gibi davranıyorsunuz?
Seçim propagandanızda hem Erdoğan hem Davutoğlu ne
diyordunuz?
Her şeye muktedir bir ülkeyiz, iktidarlımızla bu gücümüzü
dünyaya duyurduk, Allah yardımcımızdır diyen siz değil miydiniz?
Kimdi o Allah ki, şimdi arkanızda durmadığını fark edip
ABD'yi göreve çağırıyorsunuz?
Nerede o Allah, milleti Allah ile kandırmaktan hiç mi
sıkılmıyorsunuz?
Bakınız, ABD'yi, BM'yi çağıran başka kimler var, göz atalım.
Tarih 22 Ekim 2005, Bush BM’yi göreve çağırdı.
ABD Başkanı George Bush, Lübnan eski Başbakanı Hariri’nin
ölümünde Suriye yönetiminin bulunduğunu ortaya koyan raporun ardından Birleşmiş
Milletler’in acilen toplanması gerektiğini söyledi. 22 Ekim 2005
Tarih 25 Kasım 2012, İngiltere ABD’yi ‘göreve’ çağırdı.
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, İsrail-Filistin
çatışmasında çözüme gidilmesi yönünde rehberlik etmesi için ABD'ye çağrıda
bulundu. 25 Kasım 2012
Tarih 22 Ağustos 2013, Davutoğlu, BMGK'yı göreve çağırdı.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye'de dün yaşananların
üstünün örtülmesinin mümkün olmadığını vurgulayarak, "Artık BM Güvenlik
Konseyi kararsız tavır takınamaz" dedi. 22 Ağustos 2013
Tarih 24 Mayıs 2015, New York Times, NATO'yu göreve çağırdı
Türkiye’de darbe dönemini özleyen New York Times gazetesi,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yükselişini durdurmak için ABD ve NATO’yu
göreve çağırdı. 24 Mayıs 2015
"Türkiye NATO'nun topraklarıdır" demek kutsal, kendi toprağına adamları çağırmak hainlik oluyor, Müslüman komedisi işte bu değil de nedir?
HDP Lideri Demirtaş’tan AB ve NATO‘ya çağrı.
Halkların Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çarşamba günü sürpriz bir şekilde gittiği Brüksel'de temaslarını sürdürüyor. Kürt sorununun barışçı çözümü için AB'yi daha aktif olmaya çağıran Demirtaş, “AB, PKK ile Türkiye arasında müzakereleri çok açık ve belirgin bir şekilde desteklemelidir“ dedi. 07.08.2015
Bu haberi, Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar, yani yandaşlar şöyle veriyordu.
HDP Lideri Türkiye hakkında tarihte eşine az rastlanır hain bir çağrıda bulundu.
Ya Suat Kılıç denen adam?
Paralel ajanımıydı neydi anlamak çok zorlaştı, önüne gelen bu kılıfın içine sokulabiliyor, verimli bir kılıf paralel.
Bu adam bakın ne demişti?
Tarih 3 Ekim 2015 Suat Kılıç, ABD'yi göreve çağırıyor.
Ülkenin
anasını ağlatanlar yıllardır iktidarda, yıllardır milletin gözüne baka baka
yalan söylüyorlar ancak sonunda çıkıp tek kelimeyle "KANDIRILDIK"
masalına sığınıyorlar.
Az kaldı
bunu da bir kılıfla ört-bas edeceklerdir, çünkü fıtratları gereği böyleler.
Sonra da çıkıyor, kardeş şehir ilan ediyor, "Önce
kardeş şehir projesi hayata geçirilecek. Örneğin Diyarbakır, Konya ile Batman,
Gaziantep ile kardeş şehir olacak. Ayrıca “kardeş okul” projesi var. Şırnak’ta,
Cizre’de, Silopi’de Sur’daki çocuklar batıda bir okulla kardeş olacaklar"
diyorsun.
Sana sormak istiyorum,
biz ne zamandan beri Diyarbakır'la, Şırnak'la, Cizre'yle Silopi'yle
Sur'la düşmandık ki kardeşlik ilan ediyorsun?
Düşmandıysak kim, ne zaman bu düşmanlığı ilan etmişti ki
imdi kardeşlik masalları ile milleti kıskaca alıyorsunuz?
Bunların, dengesiz konuşmalar olduğunu göremeyenlerin, ülke
yönetme hakkını nereden aldıklarının belirlenmesi için akıl sağlığı raporu
almaları gerektiği açık değil midir?
Kardeşleri düşman ilan et, böl, parçala, sonda çık tekrar
kardeş ilan et.
Bu nasıl bir akıl ürünüdür ki, zaten kardeş olanları yeniden
kardeş ilan etmektesiniz?
Kimsenin bilmediği bir kardeşlik masalı mı biliyorsunuz, nedir
bu rezalet?
Esnafın banka borçları ile Bağ-kur prim borçları 1 yıl
ertelenecek, Halk Bankası bölge halkına düşük faizli ve uzun vadeli kredi
açacak, bölgeye 7 sanayi sitesi, bir serbest bölge kurulacakmış.
Yahu, pırlantadan alınan vergi oranlarını düşüreceğinize
yükseltseniz, millete yük bindirmekten kurtulmuş olacaksınız, ne millere borç
vermek durumunda kalırsınız ne de millet sürünmek durumunda kalır.
Ama yok, zengin iki kat büyürken fukara 15 kat ezilecek.
Çünkü talimat böyle yapacak bir şeyiniz yok.
Serbest bölge nedir, ne anlama gelmektedir?
Daha bir kaç ay evvel Serbest bölgeyi Batı'da kuruyordunuz,
ne oldu da Doğu'da da kurmayı
planlıyorsunuz?
Bizim anlayamadığımız ne var bu serbest bölgenin içinde?
Örneğin 18 8.2015 tarihinde; Çeşme, Bodrum, Didim, Marmaris
ile Antalya’nın batısında, zengin turistleri çekmek için “turizm serbest
bölgeleri” kurulacak diyordunuz.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, verginin sıfır olacağı
serbest bölgelerde oteller, eğlence mekânları ve AVM’lerin olacağını belirterek
“Tekneler ve gemiler yanaşacak. Yabancılar tamamen serbest şekilde girecek. Bu
serbest bölgeye giren Türkiye’ye girmiş sayılmayacak” dedi.
"Türkler, tur şirketleri gidip her türlü ticareti yapacak”
dedi. Zeybekci, Türk turistlerin uygulamadan nasıl yararlanacağı sorusu
üzerine, “Türkler, yabancı bir ülkeye girer gibi girecek. Pasaport ya da benzer
bir uygulama ile girerler” diye konuştu.
Siz bunu daha evvel de gizli evlilikler şehri haline getirdiğiniz Başakşehir'de test etmiştiniz.
O nedenle Zeybekçi'nin açıklamasına, "Fuhuş serbest bölgesi mi geliyor, her türlü ticareti yapacak ne demek" diyerek, anlamsız ifadelerinizi açmanızı istemiş, tepkimi göstermitim.
Garabet bir değil, ilk değil.
Saymakla tükenmiyor, yorulduk ama siz bu rezaletten
yorulmuyorsunuz.
Önleme bak önleme, Kürtçe
bilen din görevlileri seferber edilecekmiş.
Bu ne anlama gelmektedir?
Yeni anayasa paketinde Kürtçe ikinci resmi dil mi olmuştur
da Kürtçe bilen üstelik de din görevlisi aramaktasınız?
Dinle uyuşturmak daha ucuza geliyor olmalı diyeceğim ama
ülkenin en büyük servet düşmanı Diyanet, bunu nasıl söyleyebilirim ki?
Başbakan’ın ayrıca TRT Kürdi, Rudaw ve K24 kanalında ortak
yayına çıkması gündeme geliyormuş, bak hele şu nesebin genişliğine.
Bölge insanına moral olması açısından planlanan etkinlikler
içinde, ünlü sanatçı ve sporcuların bölgeye gitmesi, halkı TV dizilerinden ya da yeşil sahalardan
tanıyıp sevdiği ünlülerle bir araya gelmesi gündeme gelecekmiş.
Kimler bu işte gönüllü olacaklarmış bakalım.
Yeni projelerle sürece katkı sağlayacak olan yeni projenin
sanatçılarından biri, Mardinli şarkıcı Berdan Mardini olacakmış, hatta
Davutoğlu açıklama yapmadan evvel Mardini,
bakanlarla birlikte olmuş, yeni süreç
her neyse, süreç için yazdığı şarkıyı söylemiş bile.
Gelsin elbet ki, Yugoslavya'da bölünme sürecine girdiğinde
halk, TV dizilerinden kafasını kaldıramıyor, kaldıranlar ise yeşil sahalardan
tanıyıp sevdiği ünlülerle bir araya geliyordu.
Durumun anlaşılması için yakın geçmişe baksalar başlarına ne
geldiğini anlayacaklardır.
Üstelik Yugoslavya'nın bölünmesi bittiğinde son başkanının
Nakşi kökenli olduğunu da bizim halkımızın unutmamasında fayda var.
Konuşmadaki masallar bitmek tükenmek bilmemiş.
Demişsin ki; "IMF'ye borcumuzu bitirdiğimiz dönem Gezi provokasyonlarını
başlattılar. Birileri bunların kulağına fısıldadı sakın birleşmeyin"
IMF'ye borcumuz neden bitti, onu da söyleseydin ya?
Söyleyemezsin, söylersen altında kalırsınız.
Peki, aldığınız borcun faiz oranı nedir, onu söylemkten tırstınız değil mi?
Bunları ben kafamdan yumurtlamıyorum.
CSDPL bir IBRD Esnek Kredisidir ve faiz oranı 6 aylık LIBOR (London Interbank Offered Rate) + değişken marj, vadesi ise ilk 3,5 yılı geri ödemesiz olmak üzere 20 yıldır.
Ama neden bittiğini işin uzmanından dinlemiştik.
Prof. Osman Altuğ, IMF'den alınan düşük faizli kredi yerine
daha fazla ve yüksek faizli borç alınmasını anlatmıştı.
Zira işin içini en yakından bilenlerden, Prof.
Dr. Osman Altuğ, milletin nasıl tecavüze uğradığını halkın anlayacağı dilden anlatmıştı.
Her neyse, anlayan anlar anlamayan, içinde sızı hissettiğinde mutlaka anlayacaktır.
05.02.2016
A. Dursun
Hoş geldin Apo, hoş geldin PKK, yaşamak sırası sizde.
Bartholomeos'la yapılan "gizli" Ruhban Okulu pazarlığı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder