Ülkede taciz,
tecavüzler sadece çocuklarımız değil, beyinlerimize de yapılıyor diye sürekli
söylüyorum.
Fazla
sürmeyecek, tahminen 2017 Mart veya Haziran aylarında, "Generalin kızı,
Amiralin oğluna taciz skandalı" veya "Bakanın oğluna" ya da "Milletvekilinin
kızına taciz skandalı" gibi başlıkları okumaya başlayacağız.
Bu gün
henüz böyle bir haber yok ancak asla böyle başlık atılmış bir haber
okumayacağız anlamına gelmiyor.
Neden 2017
Mart ya da Haziran aylarını verdim?
Çünkü Mart
ve Haziran ayları darbelerin izlerini taşıyan aylar olarak ülkemizde gündem
bulmuştur.
Muhtıralar,
darbeler genelde bu aylarda ayak izlerini bırakır, sonrasında bazı gelişmeler
yaşanır.
Nitekim
ülkedeki ekonomik çöküntü, her ne kadar bu günlerde hissedilmiyor olsa dahi
2017 yılının ilk aylarında çöküntü iliklerimize kadar hissedilecektir.
Rusya, Mısır,
Suriye ve son günlerde yaşanan İran krizlerinin ekonomiye maliyeti korkunç
boyutlara tırmanmaya başlamış durumdadır.
Bunun
etkilerini Eylül, Ekim aylarında yavaşça algılamaya başlayacağız ve 2017
yılında ekonomik felaketi yaşamaya ve hissetmeye başlayacağımız artık
kesinlemeye başlamış durumda.
Erdoğan'ın
"400 vekil verin, bu iş tatlıya bağlansın" tehdidinin üzerinden yaklaşık
4 ay kadar süre geçmesine rağmen görülen durum, Kürtlerden istediği oyu
alamadığı gerçeği olmuştur.
Süre
uzadıkça AKP'ye giden Kürt seçmenin oylarının daha da düşeceği gerçeği,
hükümeti değilse de, hükümet adına hareket eden Erdoğan'ı korkutmaktadır.
Daha bu
günün bilançosuyla sadece turizm kaynaklı gelir düşüşü 25 milyar dolar
civarında olduğu, uzmanların görüşlerine yansımış durumdadır.
Ülkedeki
güvensizlik had safhaya çıkmıştır, yabancı yatırımcı yatırımlarından vazgeçme
noktasına gelmiş durumdadır.
Daha 3 gün
evvel eski maliye bakanı Mehmet Şimşek, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde "Sorun düşük tasarruf, vatandaşlar
tasarruflarını artırmalıdır" diyor ancak bu ağır vergi yükü altında,
sorumsuz harcamaların, "3 milyon mültecinin vergi ödemeden beslendiği
ülkede vatandaş ne tasarrufu yapacak" demiyor.
Daha
sonraki gün hızını alamıyor, bakıyor ki yanlış konuşmuş, kendini tekzip
edercesine "47
saat yerine 38 saat çalışılması halinde işsizlik oranı düşer" diyor.
Bu adamlar
ülke yönetiyor, görün işte.
2015
Ağustos ayında Bakan Nihat Zeybekci,
Aliağa Serbest Bölgesi Protokolü'nü imza töreninde Sarıyer'de 11 milyon
dolarlık yalı almasını açıkladığında, "Türkiye'ye kriz gelmez, İzmir'i bir
serbest bölgeler şehri yapmamız lazım" diyordu.
O tarihte
bu söylemi deşelemek istemiş, Fuhuş serbest bölgesi mi geliyor, her türlü ticareti yapacak ne demek diye sormuştum.
Demek boşuna sormamış, isabetli soru yöneltmişim.
Bu arada Merkez
Bankası, politika faizini sabit tuttuğunu açıklarken, faiz koridorunun üst
banında 0.25 puanlık indirime gittiğini, politika faizi olan bir haftalık repo
faizini ise yüzde 7.5 düzeyinde sabitlediğini açıkladı, dolar derhal tepki
vererek küçük bir yükseliş yaptı.
Bunların
anlamı, Merkez Bankası gereğini yaptığı çünkü ekonomik verilere göre bu tepkiyi
vermesi gerektiğini biliyor ancak siyaset, bundan habersiz gibi davranıyor.
Sadece
Suudi sermayesiyle dürtülen ekonomi, iflasın tam göbeğindedir.
Bunlar
işin ekonomik yanı, bir de sosyal patlama kısmı var.
Hemen her
gün ya şehit haberi ya tecavüz, taciz haberiyle toplumsal infial ayyuka
tırmanmaya başlamış durumdadır.
Başlıkta
söylediğim gibi, ülkede tecavüzlerin, tacizlerin durdurulması, huzurun tesisi
için illa ki bir paşanın çocuğu ya da bir siyasinin çocuğu mu tacize
uğramalıdır?
Bunu da
göreceksiniz, her ne kadar kendilerini toplumdan tecrit etmiş, özel güvenlikli
bölgelerde, dokunulmazlık zırhlarıyla yaşıyor olsalar dahi bu haberleri
duymanıza çok az kaldığını görebiliyorum.
Neden öyle
söylüyorum?
24 Mart'ta
(3 gün evvel), Darbeci Sisi'ye desteğini açıklayan Michael Rubin ilginç bir
başlık atmıştı ve o başlığı sayfamda paylaşırken, "Eyvahlar olsun, ABD
Erdoğan'ı gözden çıkarttı" şeklinde paylaşmıştım.
Washington
merkezli think tank (düşünce kuruluşu), American Enterprise Institute'ta (AEI)
Michael Rubin imzasıyla yayımlanan makalesinde, Erdoğan'a darbe ihtimalini
dillendirmiş.
Acep neden
ki?
Bence,
herkes eş başkanına sahip çıkıyor olabilir.
Nitekim
daha evvel söylemiştim.
ABD'de eş
başkanına sahip çıkıyor olmalı...
Sanırım
vakit doldu ABBAS...
Aslında Erdoğan'ın işinin bittiğini 6.7.2015 tarihinde, İran'ın nükleer anlaşması Erdoğan'ı neden bitirir başlığında analizimi sunmuştum.
Tüm
bunların üzerine darbe söylemlerini eklerseniz, nasıl yapılacak, kim yapacak sorgulaması
yapmak zorunda kalıyorsunuz.
Bunun da analizini, muhtemel Erdoğan operasyonu nasıl yapılacak başlığında analiz etmiştim.
Yaşanan rezil gidişe, tecavüzlere, tacizlere "DUR" demek
için illa, paşalardan birinin kızına mı tecavüz edilmeli, bu ordu kimin namusu
için beslenmektedir, bir generalin kızına tecavüz edilmiş olsaydı, Davutoğlu
çıkıp, "Biz Ensar Vakfı’nın insanlığa ve ülkemize hizmet ettiğine
hep şahitlik ettik, ediyoruz" diyebilir miydi?
Diyeceksiniz ki, paşaların çocuklarının vakıflarda ne işi var?
Doğru, onları besleyelim diye biz vakıf olmuş durumdayız, onlar da halk
vakfından semizleşir durumdalar.
Milletin çocuklarına tecavüz ediliyor, Cumhurbaşkanı "Vakit Ensar Olma Vakti"
diyor, aileden sorumlu güya kadın bakan vakfı savunuyor, yetmiyor başbakan vakfa
şahitlik ediyor, bir tanesi de "onuruma yediremem bunca namussuzluğu,
önlemini alamayan benim bu işte sorumluluğum var" deyip istifa etmiyor.
Ülkede yargı sistemi ise tüm bu tecavüzcüleri tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakıyor ki, halk galeyana gelsin, iç savaş başlasın istiyorlar.
Sormak isterim, TSK'nin görevi dış
tehditlere karşı ülkeyi savunmak değil midir?
Öyleyse yanıt ver ey TSK, Vahhabi, Nakşi
iş brikçisi olmuş durumdaki parlamento dış mihrakların oyuncağı olmuş durumda
değil midir?
Fethullah denen vatan haininin kaç
askeri TSK'nin içine sızmıştır?
AKP hükümeti, çıkarttığı bir
yasayla, TSK'den ilişiği kesilen kaç irtica yanlısını orduya geri kazandırmıştır,
neden önlemi alınmamıştır?
Vergilerimizden maaş alırken sizlere,
"Bu millete kulak asmayın, siz maaşınızı almaya bakın" diyen bir yasa
mı vardır, bu cüreti neye göre göstermektesiniz?
15 yıldır ülkenin içinde debelendiği
İslam bataklığına doğru çekildiğini göremiyor musunuz?
Askerleri Osmanlı marşıyla
sokaklarda yürütmekle ülkeyi mi kurtardığınızı sanıyorsunuz?
Örneğin Foça 7. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı'nda görev yapan Komutan Harun Selim Tosun askerleri, "Dillerde tekbir, Allahu ekber" sözleri eşliğinde (Osmanlı Marşı) yürütmüştü.
Valileriniz Mehter eşliğinde kutlama yapıyor.
Örneğin Foça 7. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı'nda görev yapan Komutan Harun Selim Tosun askerleri, "Dillerde tekbir, Allahu ekber" sözleri eşliğinde (Osmanlı Marşı) yürütmüştü.
Valileriniz Mehter eşliğinde kutlama yapıyor.
Dünyada tek komşu devletin
kalmadığını, ülkenin ekonomik batağa saplandığını göremiyor musunuz?
Ülkede bunları dile getirecek tek
bir kişi ve kurum kalmadığını göremiyor musunuz?
Elbet elinize silah alıp darbe yapın
demiyorum, zaten darbeleriniz yüzünden AKP başımıza bela olmadı mı?
Her gün internet sitenizden kaç
şehit verdiğimizi yazmayı biliyorsunuz da, ülkesini düşünmek, savunmak zorunda
olanlar, neden halka gerçekleri açıklamıyorsunuz.
Kimden korkuyorsunuz, kim sizi
sindirdi.
Vatandaşın eti ne, budu ne, vergi
yükü altında ezildiğimizi görmüyor musunuz?
Sizde hiç mi ekonomiden anlayan
insan yok, nasıl kurmay yetiştiriyorsunuz?
Elbet siz de haklısınız.
Sizden evvelkiler nasıl sessiz kalıp
arkadaşlarının Fethullahçı, İslamcı hainler tarafından haksız yere içeri
atılmasına göz yumdularsa, aynı zihniyetin temsilcileri şimdi de milletin çocuklarına
yapılan tecavüzlere seyirci kalmaktadır.
Unutmayın, bir gün sıra sizin
çocuklarınıza da gelecektir.
Bu gün bana, yarın sana gelir sıra.
"Böyledir bu işler, Peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir... Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üstleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Sonra, ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika..." diyordu İsmet Paşa.
TSK'nin komuta kademesinin
göremediklerini gözünüze soksam dahi, göremeyecek kadar körelmişsiniz.
Lakin yine de deneyelim.
Ola ki bakar körlükten kurtulup,
gerçekleri görebilirsiniz.
Halktan umut kesilmiş durumdadır,
çünkü halk yoksulluk, vergi yükü, kaynak israfı, toprak ihanetiyle baş edemez
konuma getirilmiş, sindirilmiştir.
Ben, elinizdeki silahlı gücü
kullanarak iktidarı yok edin demiyorum, zira dediğim gibi ne geldiyse başımıza,
bundan gelmiştir.
Benim demek istediğim şudur.
Emekli paşalarınız var, her ne kadar
bazılarını tesislerinize sokmuyor olsanız dahi, iyi yetişmiş paşalara biraz
ekonomi, siyasi alanda bilgi ve eğitim desteği verin ve halka gidip durumu
anlatsınlar.
Askerin emeklisi olmaz, hepimiz gibi onların da vatana
hizmeti son nefesine kadardır.
O nedenle emekli paşalar gerek
TV'lerde, gerek toplum içinde yeniden Atatürk ilkelerine sarılmayı halka tekrar
öğretsin anlatsınlar, şgal altındaki milli kavramdan uzaklaşmış, Arapçı, Vahhabi İslamın işgaline uğramış Eğitim bakanlığından, onların zorbalığı altında ezilen öğretmenlerden bunları beklemek ancak hayalcilik olur.
Tarikatlar kadar eğitim veremeyecek
bir kurum musunuz?
Abuk sabuk insanlar TV'lere çıkıp
saatlerce vaaz veriyor, halkın beynine tecavüz ediyorlar.
O şıhlar, şeyler, dervişler TSK veya
paşalar hakkında ağza alınmayacak sözler sarf ederken, sizin emekli paşalarınız
kıyak maaşlar alıp, yan gelip yatmak yerine halkı bilinçlendirme görevini
yerine getirsinler.
Bunu siyasetten bekleyemeyecek kadar
siyaset kirlenmiş, lekelenmiştir.
Millet küçük olsa dahi bir ışık
beklemektedir, sahipsiz kaldığı hissine kapılan halk, istemese dahi körü körüne
bataklığa doğru gitmektedir.
TSK'nin birinci derecede görevi, iç
ve dış düşmana karşı silahlı mücadele kadar, silahsız eğitim görevini icra etmesidir.
Bu görev size birileri tarafından
verilmedi, halk tarafından verilmiştir.
Nitekim siz de bu halkın bir
parçasısınız, halkın kendi ve milli ordusunda yetştiniz.
Neden TSK'nin bu göreve talip olması
gereğini, dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Şehit sayısının
artmasında bölgedeki paralelci polis ve askerin etkisi olduğunu, istihbarat
paylaşımında sorun çıkarttıklarını" söyledi. 25 Mart 2016
Bu ne anlama gelmektedir?
Eğer Cumhurbaşkanı makamındaki şahıs, polis ve askerleri suçlayabilecek
kadar kendinden geçmiş ifadelerde bulunmuyorsa, bir istihbarata dayalı bilgi
paylaşıyorsa, vatandaşın bu söylemlerden
haklı olarak endişe duyması kadar doğal ne olabilir?
Nedir söylenen bu ifadeler?
Kendiağzından çıkan söylemlerle, Cumhurbaşkanlığı Düşmüş,Yurtdışı yasağı konarak yargılanması geeken biri, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunmaktadır.
Kendiağzından çıkan söylemlerle, Cumhurbaşkanlığı Düşmüş,Yurtdışı yasağı konarak yargılanması geeken biri, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunmaktadır.
TSK komuta kademesinde de bunlardan var mıdır, ihanet hangi
boyutlardadır, araştırma, soruşturma yapıyor musunuz?
Yoksa Cumhurbaşkanı, başkomutan sıfatıyla başka amaçlar
peşinde midir, ne demek istemiştir, TSK bölünmüş durumda mıdır ki, Erdoğan bu
ifadeleri konuşabilmektedir.
Yoksa TSK başka güçlerin elindedir de, görev millete mi
düşecek durumdadır?
Siz söyleyemeyeceksiniz biliyorum, öyleyse ben söyleyeyim.
Tayyip Erdoğan sözüne ne kadar güvenilir birisidir?
Gerçekten de halk bu soruyu kendisine sürekli sormaktadır,
ancak denize düşenin yılana sarılacağı da bilinmektedir.
Yolsuzluk ve yoksulluk batağına saplanmış halk, neye inanacağını
şaşırmış durumdadır.
Öyleyse çok kısa özet olarak bakalım, halk neden sarılacak
bir yer aramaktadır?
17/25 Aralık operasyonu için yandaş medya, "Ayakkabı
kutusu bir algı operasyonudur" diyordu.
Velev ki ses kayıtları da montaj olsun, velev ki her şey paralel denen yapının marifatiyle yapılmış olsun.
Bunları da paralel yapı mı yapmış, hükümeti kandırmıştı?
Bunları da paralel yapı mı yapmış, hükümeti kandırmıştı?
Malumunuz, TSK'nin elindeki teknolojik istihbarat cihazları
elinden alınmıştı.
Tarih 1 Eylül 2010 ve Orduyu yıpratmaya çalışan havuz
medyası, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Aslan Güner'in İstihbarat Başkanı
olduğu dönemde alınan cihazlar hakkında haber yapıyor.
"Asker, 5397 sayılı TİB yasasını ihlal etti"
şeklinde haberler yayılmaya başlanıyordu.
Bu haberi kendisine sahip çıkılmadığı için Orgeneral Aslan
Güner, "Cihazlar benim dönemimde alınmadı" diyerek Yaşar Büyükanıt, Ergin
Saygun, sonradan başkan olan İlker Başbuğ, Hasan Iğsız ve Orgeneral İsmail
Hakkı Pekin'i hedef tahtasına koymuştu.
Güner’e sahip
çıkmayanlar bu kez yargılama sürecine doğru gidiyordu.
Nitekim, Bülent Arınç'a suikast bahanesiyle TSK'nin kalbi
sayılan Kozmik Oda'ya girilmesine göz yumuldu.
Odaya girmesi için seçilenler, 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi
Kadir Kayan ve özel yetkili savcı Şemsettin Özcan, Savcı Mustafa Bilgili
olmuştu.
Ne olduysa o zaman oldu.
Çünkü ismi geçenler hakkında soruşturma başlatıldı hatta
soruşturmadan evvel açığa alındılar.
Sadece Kadir Kayan görevden alınmamıştı.
Sonradan öğreniyorduk ki, Savcı Şemsettin Özcan emniyet
imamı diye adlandırılan Osman Hilmi Özdil hakkında takipsizlik kararı verdiği
için kendisi de paralel savcı olarak açığa alınmıştı.
Bunları neden söylüyorum?
Çünkü 2008 yılında henüz davalar kabul edilmediği günlerde
Baykal'a karşı, o dönem bu savcılara ve diğerlerine destek açıklaması yapar
gibi, " Savcı millet adına vardır, biz de millet adına hakkı aramanın
gayreti içindeyiz. Bu anlamda savcılık ise evet savcıyım" diyen Erdoğan
şimdi Başkomutan durumuna gelmiştir.
O gün Erdoğan güç kazandığını sanmış ve elinden gelen,
gelmeyen her hareketi pervasızca yapar, hukukun içine eder konuma gelmişti.
Erdoğan bununla da kalmamış, 17-25 Aralık yolsuzluğunda bu
kez hırsızlardan yana desteğini esirgememişti.
Elbet bunları benim uydurduğumu sanacaksınız.
Öyleyse hem habere hem konuşmasına bakalım ki, montaj mıymış görelim.
Tarih, 26 Aralık 2013
Konuşan Tayyip Erdoğan.
Konu: Zarrab hayırsever, Aslan, saf ve dürüst
Vahap MUNYAR
26 Aralık 2013
Erdoğan, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın
dürüstlüğünden şüphesi olmadığını, olsa olsa saflığının kurbanı olabileceğini
belirtirken, Reza Zarrab’ı ise ülkeye katkısı olan, hayır işlerine giren biri
olarak değerlendirdi. Erdoğan, Zarrab'ın AB ofisine çantayla girip çantasız
çıkması ile ilgili olarak da, "Teslim edilirken bir görüntü var mı? Sadece
“Çantayla girdi, çantasız çıktı” gibi bir yaklaşım olabilir mi? Böyle bir hukuk
var mı? Belki o çantayla kitap falan götürülmüştür" dedi. Hürriyet
Bu arada anımsatayım ki, Yasin El Kadı için de "kefilim" diyordu.
Devam ediyoruz, rezalet bitmek bilmiyor.
Umre air
03 Ocak 2014
İşadamı Reza Zarrab, Büyük Rüşvet Operasyonu’nda kendisiyle
birlikte tutuklanan Kaan Çağlayan’ın ailesini özel uçağıyla umreye götürmüş. 22
Mart 2013’teki ziyarete, oğlu tutuklandığı için Ekonomi Bakanlığı’ndan istifa
eden Zafer Çağlayan, eşi Songül Çağlayan, diğer oğlu Ahmet Çağan Çağlayan,
gelini Kübra Ece, koruma Emrah Sarıyüce, İbrahim Arslan ile Ebru Gündeş ve Reza
Zerrab katılmış. Hürriyet
Tüm bunlar yaşandığı halde her nedendir bilinmez, AKP
bunları her zamanki gibi yalanlama yoluna gidiyor, millete alenen yalan
söylüyor, milleti salak yerin koymayı seçiyordu.
24.03.2016
Ömer Çelik, "ABD’deki savcının tasarrufu olan bu konuda bir
değerlendirme yapacak değilim.
Fakat ibretle izlediğim şudur; ABD’deki bir tasarruf üzerine Türkiye’deki iç siyasetin nasıl dizayn edileceğine, Sayın Cumhurbaşkanımız ve bazı arkadaşlarımızla ilgili nasıl karşıtlık üretilebileceğine dair hastalıklı bir faaliyet var.
Bu olaylarla Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın ya da AK Parti’nin herhangi bir şekilde yan yana anılması dahi söz konusu olamaz" dedi.
Çelik, AK Parti kurucu üyelerinden Yaşar Yakış ile Adana Ceyhan Belediye Başkanı Alemdar Öztürk, Kahramanmaraş Elbistan Belediye Başkanı Durmuş Küçük ve Ankara Ayaş Belediye Başkanı Bülent Taşan’ın partiden ihraç edildiğini de ekledi.
Fakat ibretle izlediğim şudur; ABD’deki bir tasarruf üzerine Türkiye’deki iç siyasetin nasıl dizayn edileceğine, Sayın Cumhurbaşkanımız ve bazı arkadaşlarımızla ilgili nasıl karşıtlık üretilebileceğine dair hastalıklı bir faaliyet var.
Bu olaylarla Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın ya da AK Parti’nin herhangi bir şekilde yan yana anılması dahi söz konusu olamaz" dedi.
Çelik, AK Parti kurucu üyelerinden Yaşar Yakış ile Adana Ceyhan Belediye Başkanı Alemdar Öztürk, Kahramanmaraş Elbistan Belediye Başkanı Durmuş Küçük ve Ankara Ayaş Belediye Başkanı Bülent Taşan’ın partiden ihraç edildiğini de ekledi.
Bunları neden anlattığımı başta söyledim.
Ülke öylesine zavallı duruma düşürüldü ki, ne vatandaş, ne kurumlar ne de yargı, TBMM kaldı ki, gerçekleri görebilsin.
Ülke öylesine zavallı duruma düşürüldü ki, ne vatandaş, ne kurumlar ne de yargı, TBMM kaldı ki, gerçekleri görebilsin.
Muhalefet desek, zaten Erdoğan'a ram olmak için yapmadığı soytarılık
kalmamış durumda.
Onca şehit acısı yaşanırken, üzerine tecavüzler biber oldu,
yakıyor milletin canını.
Her gün yeni bir tecavüz, her gün yeni bir kaç taciz haberi
birden, mahkemeler aliyle serbest bırakılmalar, adalet duygusunun tükenmişliği
vatandaşı isyan noktasına getirmiş durumda.
Ben 12 Eylül Cunta dönemini de yaşadım, 22 yaşındaydım, her
şeyi net olarak anımsıyorum.
O vaki bile, böylesine içimin sızladığını açıkça
anımsayamıyorum.
Zira düşman o dönemde sadece siyasetle parçalıyordu.
Şimdi siyasete ilave olarak etnik kökler ve din sosu da
eklenmiş oldu.
Kız, oğlan ayrımı yapmaksızın, Camide tecavüzler, Kur'an
kurslarında tecavüzler, yurtlarda tecavüzler, vakıflarda, ilkokullarda taciz,
tecavüzler aldı başını gitti.
Uçkurunu eline alan, milletin karısına kızına saldırır
konuma geldi.
AZKP'nin arka çıktıkları öylesine utanmazlaştılar, öylesine cüretlendiler ki, Hüllene sahip çık propagandalarını alenen yapmaya, "Öz kızına tecavüz fetvasını" utanmaz, arlanmaz, ahlak yoksunu Diyanete verdirmeye başladılar.
Yakındır, paşaların hüllesine de Yeni Osmanlıcı, AKP yandaşları gelecek konuma kadar memleketi sürüklediler.
AZKP'nin arka çıktıkları öylesine utanmazlaştılar, öylesine cüretlendiler ki, Hüllene sahip çık propagandalarını alenen yapmaya, "Öz kızına tecavüz fetvasını" utanmaz, arlanmaz, ahlak yoksunu Diyanete verdirmeye başladılar.
Yakındır, paşaların hüllesine de Yeni Osmanlıcı, AKP yandaşları gelecek konuma kadar memleketi sürüklediler.
Bu yetmezmiş gibi, ülke yönetenler de bu kurumlara sahip
çıkmayı görev bilmeye başladılar.
Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler, tecavüzler rahatça
yaşansın diye bu tür kurumlara, bakandan başlayarak, başbakan, cumhurbaşkanına kadar
sahip çıkmaya başladılar.
Milet hangi derdine yanacağını şaşırdı kaldı.
Hırsızlıkların örtülmesine mi, tecavüzlerin kollanmasına mı,
vergilerimizin hovardaca harcanmasına mı, doğayı, hayvancılığı, tarımı
katledenlerin alaycı tavırlarla karşımızda sırıtmalarına mı, hangisine yansın
bu millet?
Buyurunuz, Ensar tecavüzünü örtbas etme çabaları yetmiyor gibi,
milletle alay edercesine konuşan bakanlar.
Tam 30 gün evvel, 27 Şubat 2016 tarihinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "21. yüzyılın ensar olan
devleti Türkiye, ensar olan milleti de Türk milletidir. Bu ensar milletin ve
devletinin lideri de Recep Tayyip Erdoğan'dır" dedi.
Bununla sınırlı kalsa iyi, ülkenin başbakanı da aynı
zihniyetle, tecavüzlerin yaşandığı vakfa sahip çıkıyorlar.
Anımsarsanız TSK mensuplarına fuhuş suçlaması yaparlarken,
asla kılları kıpırdamıyordu, ne çabuk unuttunuz?
Velev ki haklı olsalar diyelim.
Fuhuş yapanlar en azından rüştünü ispatlamış kişiler, ya
sübyanlar, oğlanlar, bebek denecek yaştaki kız çocukları?
Şu konuşmaya bakınız, kız babası bir başbakan, "Biz
Ensar Vakfı’nın insanlığa ve ülkemize hizmet ettiğine hep şahitlik ettik,
ediyoruz" diyebiliyor ve bunlar parlamentoda hem dokunulmazlar hem de ülke
yönetiyor, yasa yapıyorlar.
Elbet mecliste duyarlı, gerçekten vicdan ve merhamet sahibi
insanlar da var ve avazı çıktığı kadar bağıran bir kaç kişiden biri.
Düşünsenize, kendilerinde sadece ve sadece Müslüman olduğu
için siyaset yapma hakkının var olduğunu söyleyenler, sadece ve sadece Müslüman
olduğu için oy alanlar, sıra Milletin namusuna, iffetine, ırzına geldiler mi,
parmakları bile kalkmıyor.
Daha kötüsü, polis okullarda Ensar protestosu yapanları
dövüp gaza boğarken, karşıt bir grup çıkmış, "Ya Allah bismillah, Allah'u
ekber" nidalarıyla, sanki ensar tecavüzcülerine destek verir duruma
düşüyorlar.
Videoya çok iyi bakınız, Ensar tecavüzünü protesto ediyorlar, bir grup
Müslüman onlara karşı Ensar tecavüzünü, "Allahu ekber" nidaları
eşliğinde ve polisin desteğinde savunuyorlar.
Yanlış anlaşılmasın, tecavüzü, Allah sesleriyle savunuyorlar.
Bunlardan birine sorsanız kesinlikle, "yanlış anlaşıldık" takiyyesi yapacakları ortadadır.
Aksi halde ya geri zekalıdırlar ya da tecavüz yandaşları diye sorgu yapmak durumunda kalırsınız.
Yanlış anlaşılmasın, tecavüzü, Allah sesleriyle savunuyorlar.
Bunlardan birine sorsanız kesinlikle, "yanlış anlaşıldık" takiyyesi yapacakları ortadadır.
Aksi halde ya geri zekalıdırlar ya da tecavüz yandaşları diye sorgu yapmak durumunda kalırsınız.
Bunlara ne polis, ne yargı sormuyor, "siz tecavüzcülerden
yana mısınız, zavallı çocuklardan mı" diyemiyor.
Bu nasıl bir rüyadır ki bir türlü uyanamıyoruz, sürekli ama
hiç durmaksızın tecavüz haberleriyle sarsılıyoruz?
Bunların amacı nedir, sanki Rezza rezaletini, yolsuzluk
ekonomisini, şehit haberlerini örter gibi kullanılmakta olduğunu kimse
göremiyor mu?
Çok merak ediyorum, yaşadığımız
bunca felaket, tecavüz, yolsuzluk Tayyip Efendi'nin, "400
milletvekilini verin ve bu iş huzur
içinde çözülsün" deme cüretinin neresine oturmaktadır.
Buyurun size ensar olanlar...
Ensar Vakfı, taciz cezalısı yazar Mustafa İslamoğlu'na
konferans verdirdi.
Mahkeme kararında sanığın eyleminin “mağdur kişiye karşı
ırza tasaddi (tam olarak ırza geçme değil, sürtünme) suçu” olduğu belirtilerek,
3 yıl ceza verildi. Karara göre mahkeme, İslamoğlu’na “Sanığın duruşmadaki
olumlu davranışları, işlediği suçtan pişmanlık duyması ve adalete güven duygusu
içinde olması halleri...” nedeniyle ceza indirimi de uygulamış. Sanığın cezası
bu nedenle 3 yıldan, 2 buçuk yıla indirilmiş. Cumhuriyet
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen, Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu Tasarısı’nın 1-18’inci maddelerini kapsayan birinci bölümü kabul edildi.
Yasa tasarısında önceki gece yarısı, kritik bir değişiklik
yapıldı. Hükümetin TBMM’ye gönderdiği tasarıda yer almayan, Meclis Adalet
Komisyonu’nda da hiç gündeme gelmeyen bir konu ile metne dahil edilen madde,
gece 23.10’da AK Parti oylarıyla benimsendi.
Ek maddede “Kişisel veriler, uluslararası sözleşme hükümleri
saklı kalmak üzere, Türkiye’nin veya ilgili kişinin menfaatinin ciddi şekilde
zarar göreceği durumlarda, ilgili kamu kurum veya kuruluşunun görüşü alınarak,
kurulun izniyle yurt dışına aktarılabilir” ifadeleri yer aldı.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, AK Parti’nin
TBMM’ye gece yarısı getirdiği önerge ile yapılan değişikliğin ABD’de tutuklanan
iş adamı Reza Zarrab’a “koruma kalkanı” olduğunu savundu. Toprak, “Bu madde
metne kimin için ve neden gece yarısı eklendi. Yeni maddeyi okur okumaz akla
Zarrab geliyor. Bu değişikliği AKP izah etsin. Ne acı ki Türkiye Iraklaşıyor”
ifadelerini kullandı.
Konuyla ilgili dokümanlar için bakınız...
İşin özeti, son sözüm şudur.
Ekonomik ve tecavüz batağına düşürülmüş ülkeye yakındır birileri el atacak veya el koyacaktır.
Her söylediğim yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Muhtemel bir erken seçime bile gitseniz, bu sizin sonunuz olacaktır.
Ya çocuklarımıza ve beyinlerimize yapılan tecavüzleri durdurun, ya da birileri durdurulması için, bir yerlere talimat vermeye başladığını görün.
Unutmayın ki, devlet başa geçmezsei kuzgun leşe konacaktır.
Gelecek de bir gün gelecek, herkes yaptıklarının hesabını bu dünyada verecektir.
27.3.2016
A. Dursun
Ekonomik ve tecavüz batağına düşürülmüş ülkeye yakındır birileri el atacak veya el koyacaktır.
Her söylediğim yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Muhtemel bir erken seçime bile gitseniz, bu sizin sonunuz olacaktır.
Ya çocuklarımıza ve beyinlerimize yapılan tecavüzleri durdurun, ya da birileri durdurulması için, bir yerlere talimat vermeye başladığını görün.
Unutmayın ki, devlet başa geçmezsei kuzgun leşe konacaktır.
Gelecek de bir gün gelecek, herkes yaptıklarının hesabını bu dünyada verecektir.
27.3.2016
A. Dursun















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder