Ülkede 3 milyon Suriyeli olduğunu Erdoğan'ın
açıklamalarından öğrenmiştik.
Davutoğlu diyemiyorum çünkü Erdoğan ne derse Davutoğlu da
onu tekrarlayan biridir.
Başka ifadeyle, fiili başkanlık sistemine geçilmiş
olduğundan Davutoğlu ve başbakanlık makamı diye bir yeri Erdoğan tanımadığı
için biz de tanımıyoruz.
Nitekim "yasaları, mahkemeleri tanımıyorum" diyerek
bize örnek oluşturduğu için Cumhurbaşkanı'nın söylediğini söylemek suç olmasa
gerek.
Yok suç ise, suç işleme özgürlüğü kimsede yoktur.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı denen bir kurumumuz
var, evlere şenlik bir kurum ama var işte.
2015 yılı faaliyet raporu açıklamışlar, o da tam bir evlere
şenlik.
Raporu indirmek için buraya tıklayınız.Daha başka raporları da göreceksiniz ancak 2015 raporu her kim hazırladıysa, yaşanan fiyaskoyu anlayanlara usulünce anlatmış.
Birçok eksiği olmasına rağmen, raporda çok ilginç ayrıntılar var.
Suriyeli mültecilerin ülkenin başına nasıl bir bela açtığı o raporda özet olarak görüyorsunuz.
Nitekim Yunanistan ve diğer AB ülkelerine giden mültecileri, Türkiye'ye yollamak istediklerinde mültecilerin neden gelmek istemedikleri raporda belli oluyor.
Bunun dışında Türk halkının vergilerinin nasıl çalındığı da açıkça belli durumda.
Rapordan bir satıra bakalım.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetle Mücadele ve Müdahale İnsani Yardım Programı
Bakanlığımız ve UNFPA işbirliğinde yürütülen Program çerçevesinde, göç/afet gibi acil durumlarda yardım sunumunda çalışan ulusal insan kaynağının kadına yönelik şiddet konusunda bilinçlendirilmesi amacıyla Suriyeli mültecilerin kaldığı 4 kampta çeşitli eğitimler düzenlenmesi planlanmıştır.
Program kapsamında pilot kamp olarak seçilen Gaziantep Nizip-1'de kamp personeline yönelik 29 Haziran 2013 tarihinde başlayan ''Yardım Edenlere Yardım'' eğitimleri Aralık 2013'te tamamlanmış olup toplam 37 eğitim gerçekleştirilmiştir.
Eğitimlere katılan kişilere Ocak 2014 itibariyle sertifika verilmiştir. Ayrıca Suriyelilere yönelik olarak, kadına yönelik şiddet, evlilik yaşı, resmi nikâh ve kadın haklarıyla ilgili temel bilgilendirici bir broşür hazırlanarak kamp bulunan illerde dağıtımı gerçekleştirilmiştir.
Broşürler Türkçe ve Arapça hazırlanmış olup 500.000’er adet dağıtılmıştır. Proje kapsamında 2015 yılında iki adet ‘’Yardım Edenlere Yardım’’ eğitimi gerçekleştirilmiştir.
Bu satırlardan bir şey anladınız mı?
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Kim bu uzman, ne anlatmıştır açıkçası belirsiz.
''Yardım Edenlere Yardım'' eğitimi ne demek?
Suriyelilere yönelik yardımı kim yapıyor?
Tayyip Erdoğan'ın doğrudan talimatıyla yapılıyor.
Yani yardım eden Erdoğan.
Peki, "yardım edenlere (Erdoğan ve avenesine) yardım programı" dersek, yanlış mı ifade kullanmış oluruz?
Bence tam da isabet etmiş oluruz.
Yani mültecilere, "Erdoğan'a yardım etme yöntemleri kursu" dersek abartı yapmış olmayız.
Bir de tutmuşlar, dalga geçer gibi "kadına yönelik şiddet, evlilik yaşı, resmi nikâh" diye bahsetmişler.
Bre ahmaklar, kendi ülkenizde remi nikâhı kaldırıp dini nikâh getireceksiniz, sonra da mültecilere resmi nikah tavsiye edeceksiniz, Suriyelileri mi, Türkleri mi aptal yerine koyuyorsunuz?
Nitekim AYM, Erzurum Pasinler Sulh Ceza Mahkemesi'nin başvurusu üzerine, resmi nikâhın önemsiz olduğu, imam nikâhının (dini) yeterli olacağını abuk-sabuk gerekçelerle karara bağlamıştı.
O dönem bunları Anayasa Mahkemesi kararı ve Diyanet fetvasıyla tecavüzler arttı başlığında ve Muhtarlarla imamlara nikâh kıyma yetkisi getirilmeye çalışıldığında, Türkiye, 783.562 km²’lik bir genel eve dönüşecek başlığında irdelemiştik.
Şimdi de tutmuş Suriyelilere akıl dağıtıyorsunuz.
Tıpkı Erdoğan'ın "hem lak hem Müslüman olunmaz, ya Müslüman olacaksın ya laik" dedikten yıllar sonra 15 Eylül 2011 yılında, Mısır'a laik bir anayasaya tavsiyesinde bulunmasına benzemiş.
O dönem kandaşım dediği Müslüman Kardeşler, Erdoğan'ı aşağılar vaziyette tepki vermişti.
Başka bir konu daha var, "Broşürler Türkçe ve Arapça hazırlanmış olup 500.000’er adet dağıtılmıştır" diyor.
500 bin adet, yanlış okumadınız.
1 dolar harcansa 500 bin dolar eder.
10 dolar harcansa 5 milyon dolar eder.
AB'nin vereceği 3 milyar Avroluk dilimler için yüzlerce takla atıldığı günlerde, AB Parlamento Başkanı Martin Schulz ve Avusturya Başbakanı Werner Faymann Türkiye'yi açıkça aşağılamasını sineye çektiklerini de mi unuttuk?
Hani Davutoğlu'nun ünlü, "Kayseri pazarlığı" dediği dönemlerdeki rezaleti diyorum.
Sadece broşüre harcanan para bile, 12 Şubat 2016'da İtalya'nın, "Suriyeli sivillere yönelik insani yardımda kullanılması amacıyla vereceği, 3 milyon Avro" dan bile fazladır.
Bu ne aymazlık, ne utanmazlıktır böyle.
KaçAK Saray'ın harcamaları ise başlı başına bir yüktür milletin kesesine.
Bunun dışında Davutoğlu'nun bakanlık yaptığı dönemde, ÖSO'lu teröristlere çanta içinde götürdüğü paralardan bu güne, Türk halkı vergileriyle Erdoğan'ın zenginleşmesine ve emperyalistlerin ulvi çıkarlarına yaptığı katkıları, artık görmelidir.
Daha dün bir markette dolaşırken zeytinyağı fiyatı gözüme ilişti.
5 litrelik zeytinyağının fiyatı 166 TL olmuş.
Gözlerime inanamadım, resmini çekeyim, tekrar bakarım dedim.
Aynı zeytinyağını daha geçen yıl 55 TL'den almıştım.
Emekli olunca, fırsatı kaçırmak istemiyor alıyorsunuz.
55 TL'den aldığım yağ, 166 TL olmuş.
% 300,02 oranında bir zamdan bahsediyorum.
Yuvarlak olarak % 300 zam yapılmış.
Anımsadınız mı, AKP'liler 6 bin zeytin ağacı katledenler menfaatine imza topluyordu.
KaçAK Saray'ın eli cebimizdeyken, çipli kimlik ile saray resmini taşıyacağız.
Sadece bu değil, arkasında KaçAK Saray'lı yeni kimliklere para, sürücü ehliyeti değişecek para, zorunlu trafik vergileri % 300-400’lere varan zam, dünyada petrol fiyatları yerin dibinde, biz dünyanın en ağır vergilendirilmiş petrolünü kullanıyoruz.
Pırlantaya geldin mi vergisiz, yat sahiplerine geldin mi ucuz yakıt ama çiftçiye, işçiye, memura geldin mi en babasından kazık.
% 300-400 civarında zam yaşanırken, emekliye % 2,3 ila % 3 arası zam.
Yahu sizin Allah'ınızın ne olduğunu anladık da, ya milletin Allah'ı?
Böyle vurdumduymaz bir millet yok olmasın da, başkaları mı olsun?
Erdoğan'ın açıklamaları Belçika'da Adalet Bakanı Geens ile İçişleri Bakanı Jambon'un istifasına yol açmıştı ama bizde kimse üstüne alınmıyor.
Panama Belgeleri açıklandı, İzlanda'da halk sokağa döküldü, istifa taleplerini dile getirdi ancak ne polis ne asker halka asla ses çıkartmadı.
İzlanda Maliye Bakanlığı, “Karanlık işler açığa çıkarılacak" diye açıklama yaptı.
Peki, bizde halk sokağa dökülünce ne oluyordu, anımsamak isterseniz... ama hiç gerek duymuyorum, herkes her şeyin artık farkında.
Bizim ihtiyacımız olan tek şey var, o da tüm dinlerden, özellikle de İslam'dan ve Arapçadan uzak durmak.
Başka bir şeye ihtiyacımız yok.
NOT: Güngör Mengi’nin, "Tutukluluk ve geri kabul anlaşması" başlıklı yazısını mutlaka okuyunuz.
07.4.2016
A. Dursun



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder