Ertuğrul dizisinde, eş Şafi adıyla şifa dilemekten
bahsedilmektedir.
Tıpkı yukarıda yaptıklarını, hemen her bölümde bir kaç kez eş şafi adıyla şifa dilekçiliğinde bulunuyorlar.
Meryem ana'nın doğum esnasında hurma yediği, Fatma ana otu
adıyla şifacılık yapıldığı görülmektedir.
Gariptir ki, Kur'an'da, bir kısım kadın adları geçmekle
beraber, Muhammed'in annesinin adı hiç anılmaz.
Haliyle mü'minlere kala kala, Meryem adına, Hristiyanların Fâtıma'sıyla
anılan şifalar dilenmesi kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
Şirk-i Hafi (gizlenen şirk) diye bilinen, Müslümanların
içine ekilen şirk tohumları, Ertuğrul dizisinin içine de açıkça ekilmiş
durumdadır.
Dizide bahsedilen Fatma, Bezzâr, Müsned, Gazâlî, İhyâ, Heysemî,
Mecmauz-Zevâid , Müttakî-i Hindî, Kenzü’I-Ummât, Ebu Nuaym, Hilye gibi
ravilerde sözü edilen Fatma değildir.
Hristiyanlıkta ki kutsal Fâtıma'dır.
Nitekim, Meryem'den bahsedilmesinin bir kaç dakika
arkasından bahsi geçen ot, hurma gibi kavramlar doğrudan bunu işaret
etmektedir.
Fatma ana otu diye dizide bahsi geçen ot, Meryem otu olarak
da anılmaktadır.
Bazı internet sitelerinde bu durumu açıkça ilan
edebilenlerin varlığı da görülmektedir.
Yani her çıkara hizmet eden bir kavram şekline
getirilmiştir.
Örnekleri şöyle görebilirsiniz.
Meryem suresini okuttuk otun üzerine, malum o surenin faziletini birçoğunuz biliyorsunuzdur.
Doğum yaptım açılmam sancım yoktu suni sancı ile 5 saatte
doğum yaptım Fatma ana eli otu bence işe yaradı ilk saat 3 cm açılmam vardı 2
saat sonra 4 cm sonra 7 sonra 9 cm oldu 30 dak doğum gerçekleştiki bebk kanala
bile girmemişti dua ve inanmak önemli bence biz suya aytel kürsü felak nas 21
kez inşikak yasin fetih inşirah fatiha ihlas araf suresinin 54.ayetini okuduk
rabbim o yollarda eğlendirmesin inş...Kaynak...
Resimlerin altındaki yorumları, imla hatalarıyla aynen aldım.
İyi de, eş Şafi hürmetine şifa istemek de nedir?
Eş Şafi söylemi, özellikle açık bir şirk olan Esma'ül Hüsna'da
var olduğu söylenmektedir.
Esma'ül Hüsna (onlara göre Allah'ın 99 güzel ismi), aslında
İslam'ın temeline konan bir dinamittir.
Bunları detaylı olarak daha evvel ele aldığım için doğrudan
konuya geliyorum.
Eş Şafi ismi, Esma'ül Hüsna'da aslında olmadığı halde,
olduğunu kabullendirmek için Cevşen denen(Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sagir) dua
metinlerinde olduğu iddia edilerek, Esma'ül Hüsna'da var olmasa dahi, Cevşen
dualarında olduğu için var sayıldığı Müslümanlara yutturulmuştur.
Neden yutturulmuştur?
Bunu anlamak için, tarikat ve cemaatlerin marifetlerine,
dostluklarına delil sayılacak bir habere göz atacağız.
Cevşen aşığı Georges Marovitch vefat etti
İSLÂM'A ve Bediüzzaman Said Nursî’ye olan ilgisi ile
tanınan, bir Cevşen aşığı Vatikan eski Türkiye Temsilcisi Georges Marovitch,
tedavi gördüğü Özel Sema Hastanesi’nde dün sabaha karşı vefat etti.
Marovitch, 2005 yılında arkadaşımız İsmail Tezer’e verdiği
röportajda dikkat çekici cümleler sarf etmişti. Bediüzzaman’a her gün duâ
ettiğini söyleyen Marovitch, misyonerlik faaliyetlerinden, Türkiye’nin AB
sürecindeki konumu gibi konular da dahil olmak üzere, din eğitiminin önemi ve
verilme biçimi, Hz. İsa, Allah inancı ve Hz. Muhammed (asm) ile âlakalı değişik
mevzularda düşüncelerini açıklamıştı.
HZ. MUHAMMED (ASM) ALLAH’IN PEYGAMBERİDİR
Marovitc, o röportajda, Peygamber Efendimiz (asm) hakkında,
“...Yani Hz. Muhammed’i Allah’ın peygamberi olarak görüyoruz, ama kilise olarak
bunu resmen neşredemiyoruz. Ama biz yaşantımızda bunu görüyoruz” derken,
zamanın İstanbul Müftüsünün hediye ettiği Cevşen ile ilgili olarak da şunları
kaydetmişti:
“...Ve bana ilk önce çok güzel olan Cevşen’i gönderdi.
Türkçe okumaya başladım. O kadar hayran oldum ki, ‘Ne güzel duâlar ve her
inananın söyleyeceği en güzel duâlar burada vardır’ dedim. Hakikaten Müslüman
olalım, Hıristiyan olalım, Yahudi olalım hepimiz bu Allah’ın 99 ismini
biliyoruz, okuyoruz. Dolayısıyla bu kitaba, duâya aşık oldum. Ondan sonra
yüzlerce Cevşen almaya başladım. Buraya gelen herkese dağıtıyorum. Ve diyorum
ki; ‘Bakın ne kadar güzel bunlar, okuyun, bunlarla da duâ edin, Müslüman
kardeşlerimizle birlikte duâ edelim.’ Çünkü Cevşen manevî kalkandır. Siz daha
iyi biliyorsunuz. Fazla izah etmeyeceğim. ...Ben de işte memleketimizi ve bütün
dünyayı Allah korusun diye Müslüman kardeşlerimle beraber o Cevşen’i her gün
okuyorum.”
23 Mart 2012-yeniasya
Diyeceksiniz ki, ne var bunda?
Ne güzel, bir Hristiyan bile Muhammed'in peygamberliğini kabul
etmiş, neden gocunuyorsunuz?
Öyleyse bakalım neden gocunuyormuşum.
Dediğim gibi, hem Esma'ül Hüsna hem de Esma'ül Hüsna'ya
yamanmaya çalışılarak ortaya konan, İslam'a sokuşturulmak istenen eş Şafi
söylemi tehlikesi var.
İslam ansiklopedisinde Cevşen-i Kebir/Cevşen-i Sagir için şöyle söyleniyor.
"Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı
yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır."
Konu hakkında pdf dosyasında geniş bilgi bulacaksınız.
Örnek olarak bakınız...
Adamlar açık ve net olarak şifacılık dağıtıyor, daha ötesi
Allah olmaya soyunuyorlar.
Nitekim biz bunun farklı şeklini, "Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde toplayan
lider Tayyip Erdoğan'dır" dediklerinde de görmüştük.
İyi de, şifa istemenin ne zararı vardır?
İyi de, şifa istemenin ne zararı vardır?
İslam inancındaysanız, şifanın, medetin, şefaatin nerden ve
nasıl dileneceğini bileceksiniz, buna mecbursunuz.
Aksi halde kalkıp da bana, sen deist biri olarak İslam ve
Müslümanlara din mi öğretiyorsun derseniz, evet öğretiyorum.
Ancak yeni bir din öğretenlere karşı, sizin iman ettiğinizi
söylediğiniz Kur'an'dan söylüyorum derim.
İşte ispatlarım.
Fatima'nın çobanları, azizlik mertebesine yükseliyor.
Şifanın ne olduğu 41/FUSSİLET-44'de, âmenû huden ve
şifâun(iman edenlere hidayet, şifadır), vakrun ve huve aleyhim(işitmeyenlere
bir körlüktür) diyerek, Kur'an'ın kendisi olduğunu söylüyor.
Fatima'nın çobanları, azizlik mertebesine yükseliyor.
Yine 10/YÛNUS-57'de, min rabbikum ve şifâun limâ fîs
sudûri(dertlilere, hastalara şifa) diyerek, şifanın Allah'ın kelamında olduğunu
söylüyor.
Yine 16/NAHL-69'da, kulî min kullis
semerâti(çiçek,meyvelerden yiyin), fîhi şifâun(onlarda şifa vardır) demekle,
şifanın ayrıca nerelerde aranacağını da işaret ediyor.
Yine 17/İSRÂ-82'de,
minel kur’âni mâ huve şifâun(Kur'an'dan indirdiğimiz şeylerde şifa var)
demekle, başka yerlerde aranmayacağı bildiriliyor.
Yine 26/ŞUARÂ-80'de, ve izâ maridtu fe huve
yeşfîni(hastalıklara şifa veren odur) demekle kesin noktayı koyuyor.
Lakin ŞUARÂ-80'i bazı cemaat, tarikat ve şeytani vasıf
taşıyanlar işlerine geldiği gibi yorumluyorlar.
İşlerine geldiği gibi yorumladıklarındaysa, yukarıda belirttiğim
diğer tüm ayetler, yokmuş gibi davranılıyor ve uydurmalar başlıyor.
Örneklerle bu uydurmaları biraz açalım.
Fatima'nın Sırrı: Papa, Meryem Ana'yı gördüklerine inanılan çocukları Aziz ilan etti.
Tarikat ve cemaatler genelde şu söylemin ardına sığınırlar.
Fatima'nın Sırrı: Papa, Meryem Ana'yı gördüklerine inanılan çocukları Aziz ilan etti.
Allah dilemezse şifa vermez.
İyi de, şifanın ne olduğunu, nasıl verdiğini zaten söylemiş,
sen kalkıyor hala, dilemezse vermez diyorsun.
Desen ki, şifayı nerede ve nasıl verdiğini söylemiş, bunun
dışına çıkarsan şifa bulamazsın desen neyse, ancak öyle söylemiyor, şifanın
nerede olduğunu sadece kendilerinin bildiğini, başkasının bu işlerden
anlamadığı iddiasıyla, şifacılığa soyunuyorlar.
Tıpkı, "herkes Kur'an anlamaz, efendilerimiz onu
anlamıştır, siz efendilerimizin söylediklerini yapın yeter" söylemleriyle,
İslam bitiriliyor.
Yazık ki, Muhammed'in ölümüyle biten İslam, onu ele geçirenlerce
de kökten kazınmış durumdadır.
Benim din anlayışıma göre söylemiyorum elbet, inanç
sahiplerinin anlaması gereken gerçekler üzerinden söylemeye çalışıyorum.
İslam'ı işgal altına alan, misyonerler tarih boyunca değişik
kılıklarla Müslümanların gönüllerinde taht kurmayı da başarmışlardır.
Bunda Hristiyan aleminin çok katkısı ve rolü olmuştur.
Buna engel olan Cumhuriyet rejimini o nedenle sevmezler, çıkarlarına
balta vuran demokrasiden zerre kadar hoşlanmazlar.
Müslüman görünenlerle tarih boyunca iş birliği yapmışlar ve
Müslümanlara öylesine hoş görünmüşlerdir ki, neredeyse onların dinlerinin daha
doğru olduğu inancı yerleşmeye başlamıştır.
Bunları bir çok yazımda anlatmıştım.
Bunların nasıl tuzaklar kurduğunu, Diyanet'in bu tuzağa
nasıl yardımcı olduğunu, tuzağın kökeninde Görünmez Kiliselerin kolu OPUS DEİ
denen oluşumun olduğunu defalarca yazdım.
Yazık ki bu gün, Türkiye'de iş başına getirilen hükümetler
eliyle, halkın inançları bozulmaktadır.
Neyse uzatmadan bu bozulmaya yadım eden unsurlara ve
yöntemlere bakalım.
Türk halkının İslam anlayışındaki en büyük bozulmanın
kaynağı cemaatler, tarikatlar ve bunların başında da Nakşiler ve Fethullah
cemaati gelmektedir.
Kendilerini, Nakşilerin kaynakları diye tanıtanlardan birine bakalım.
Fethullah cemaatinin kaynaklarında bakın ne demekteler.
Benim yaptığıma benzer bir eleştiriyi, başka yerlerde de
yapmışlar, bakalım.
Bu şekilde değişik bir rivayeti de İmam-ı Mücahid
vasıtasıyla ibn-i Abbas yapmıştır.
Bakınız bu
sahabeler Peygamberimizin vefatından sonra onu vesile etmişlerdir (himmet istemişlerdir)
ihvanlar.net
Velev ki hepsini geçelim.
MOBBİNG dosyaları, Mobbing çalışmaları, yasalar.pdf
Bu yapılanlar o kanuna bile aykırıdrı be kardeşim, bu kadar mı körlük olur, yoksa....!
23 Naisan 2016
A. Dursun
Velev ki hepsini geçelim.
Daha 6 Nisan'da
çıkarttığınız "Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu" vardı.
MOBBİNG dosyaları, Mobbing çalışmaları, yasalar.pdf
Bu yapılanlar o kanuna bile aykırıdrı be kardeşim, bu kadar mı körlük olur, yoksa....!
23 Naisan 2016
A. Dursun
Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu kuruluyor...
Mobing davalarında şüphe götürmez kanıt aramak. Kararlar...
Kambriyen patlaması nedir? Ölü deniz yazmaları (Kurman Kitabeleri), FATiMA'NIN ÜÇÜNCÜ SIRRI
Adrian D'Hage - Omega Parşömeni Kitaplar.
Ölü Deniz Parşömenleri-Kumran Yazıtları








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder