Sayfayı pdf olarak buradan indirebilirsiniz.
Vatanın bağrına İslam dayadı hançerini...
Daha evvel de yazmıştım, İslam'ın bıçağı, vatanın bağrına sokmuştur hançerini başlığında.
Bu sözü neden söylüyorum?
Neden İslam’ın hançeri diyorum, aşağıda bunları göreceksiniz.
Lakin öncelikle bu sözün aslına bakalım.
Atatürk'ün, birinci TBMM' inde yaptığı bir konuşmadan.
Milletimiz bugün, bütün geçmişinde olduğundan daha çok ve atalarından daha çok
ümitlidir. Bunu ifade için şunu arz ediyorum. Kendilerinin deyişiyle cennetten
vatanımıza gözcü olan merhum Kemal demiştir ki:
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?
İşte bu kürsüden, bu yüce Meclis’in başkanı olarak yüksek kurulunuzu
oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün millet adına diyorum ki:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini
1921 (Atatürk’ün S.D.I, s. 150)
5 Ağustos 1921 günü, kendisine geniş yetkilerle Başkomutanlık veren Yasa’nın
kabulünden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmadan:
Efendiler! Zavallı milletimizi tutsak etmek isteyen düşmanları, Allah’ın
yardımıyla ne olursa olsun mağlup edeceğimize dair olan inan ve güvenim bir
dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu kesin inancımı yüksek kurulunuza
karşı, bütün millete karşı ve bütün dünyaya karşı ilân ederim! 1921
(Atatürk’ün S.D.I, s.169)
Gelelim, son günlerimizde yaşananlara.
RTE'nin her elini sıktığı teröriste dönüşüyor, demek ki adamda terörizm virüsü var, elbet ilacı da mevcut, lakin ecza dolabından bir türlü çıkamadı.
'Şimdi de DTÖ geliyor'
Yakındır, kuyruğa girer, bir papaz ulema eşliğinde öpmeye başlarlar.
Atatürk puttur, puta tapıyorlar diyen deyyuslar, buna ibadet diyor.
Bu millete Müslüman diyenin, aklından tedavisi şarttır.
TBMM'de skandal: Vekillere Erdoğan'ın 'eli' dağıtıldı
Meclis Halkla İlişkiler Binası’nda milletvekillerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “elinin” tam ölçülerini yansıttığı" ifade edilen bronz heykeli dağıtıldı. 04 Mayıs 2016 / haber.sol.org
Başlamışlar bile, papaz önde, rahibeler arkada, öpme kuyruğu, yanında RTE'ninkisini, yani üsttekini öperler.
Mersin'de bir okulda öğrencileri sıraya dizip, içinde peygamberin sakalı olduğu iddia edilen bir kavanozu salavat eşliğinde sırayla öptürdüler.
Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde toplayan lider, Erdoğan'a hazırlanıyorlar.
Anımsarsanız, TSK mensubu biri, Şeyhinin muzunu öpme kuyruğuna bile girmişti.
Şeyh cinsel organını nur çeşmesi olarak adlandırdı. Muz öpmek
Sahte şeyhin sözde müritleriyle din adına seks yaptığı, cinsel organını nur çeşmesi olarak adlandırdığı öne sürüldü. Dergâhta yapılan aramalarda ele geçirilen DVD'lerden ise hayvan ve çocuk pornosu görüntüleri çıktı. yurthaber.mynet.com
Bir de Uğur Dündar'ın yıllar evvel ortaya çıkarttığı bir TSK mensubunun da şeyhin muzunu öpme merasimi vardı.
O konuda Dündar'ın yazısından şu satırları alalım.
Sorum şu:
Tarikata neden gidilir?
Manavda MUZ yok mu?
Tanrı müritleri bildiği gibi yapsın.
Hristiyan âleminde iki tane önemli kilise kavramı var.
Sanki yokmuş gibi bir oluşum.
Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu kiliseler "İslam inancında olanların, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez. Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar, Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler" görüşünü benimserler.
"Müslüman gibi düşünmek yerine Hıristiyan gibi düşünsün. Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın."İşte bu yapılanmaya "Invisible Church" denir.
İkincisi Katolik Kilisesi'nin davet kısmını yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.
Bu kilise teşkilatının adı "OPUS DEİ"olarak bilinir.
"Tanrının İşleri" demektir.
Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu söyleniyor. Üyelerin tamamı doktor, profesör, gazeteci ve zengin iş adamlarından oluştuğu söyleniyor.
Hücreler halinde çalışır.
Bu hücre çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah'ın yapılanmasında da görmekteyiz.
Hücrenin başında bir kardinal bulunur, Kardinali Papa tayin eder, Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine doğrudan doğruya Papaya biat ederler.
Bu da bir ülkede "Opus Dei" nin ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.
RTE ne diyordu?
Bir de Anıtkabir'e laf söylerler utanmazlar...
Erdoğan’ın dokunduğu makas sergileniyor
Kutsal emanet değil, Erdoğan’ın kurdele kestiği makas...
Erdoğan’ın 2010 yılında açılışını yaptığı The Green Park Pendik Oteli, Erdoğan’ın kurdele keserken kullandığı makası müşterilerin ziyareti için sergiliyor.
Başbakan Erdoğan, büyük övgülerle yaptığı açılışa 7 Bakan ve AK Parti üst düzey yöneticileriyle birlikte katılmıştı.
Açılışa Emine Erdoğan, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de katılmıştı.
Başbakan Erdoğan'ın o açılışta kestiği kurdelenin parçasının da Erdoğan'ın özel koleksiyonunda olduğu tahmin ediliyor. Bilindiği gibi Başbakan Erdoğan, katıldığı bütün açılış törenlerinde kestiği kurdele parçasını alıyor ve koleksiyonuna ekliyor. focushaber.com
Mursel ACAY / DIYARBAKIR / MERKEZ
Demokrat Parti Diyarbakir milletvekili adayi Salim Ensarioglu gittigi Diyarbakir'in Dicle ilcesine bagli koylerde zilgit ve halaylarla karsilandi. Vatandaslarla Kurtce ve Zazaca konusan Ensarioglu'nu kadinlar kolundan operek karsiladi. Ensarioglu kadinlarin kolundan opmesinin nedenini soyle acikladi: "Ensarioglu ailesinin koku Eyup Sultan Hazretleri'ne dayaniyor. Bizi bu bolgede severler. Biz safi mezhebindeniz. Dinimize gore kizimiz, annemiz, kardesimiz, halamiz, teyzemiz disinda tene dokunulursa abdest bozulur. Bu nedenle koldan opuyorlar." Ensari oglu Kurtce ve Zazaca konusmasiyla ilgili olarak da sunlari soyledi: "Bolge insani, ozellikle kirsal kesimdeki insanlarimizin buyuk bolumu Turkce bilmiyor. Dili, siyasete alet etmemek gerekir. Dil ve din uzerinden asla siyaset yapmadim." Şeyh cinsel organını nur çeşmesi olarak adlandırdı. Muz Öpmek...
İstifa olmadan yumuşak geçiş sağlanacak.
Davutoğlu,7 Haziran seçimleri sonunda, "Halk anayasa değişikliği için bize yetki vermedi" demişti, hileyle alınan yetki bir yere kadar geldi.
Sanırım düğmeye basıldı, ABD ve Rusya'da anlaştığına göre ve Sergey Lavrov'un Suriye görüşmeleri için, "Müzakere Yüksek Komitesi başa Türkiye'nin olmak üzere dış sponsorların etkisi altında kapris yapıyor. Bu ortada, herkes bunun farkında" demiş olması da, uzlaşmaz tutumdaki Erdoğan'a yol göründü işareti olabilir.
Nitekim İran'ın nükleer barışı ve ilaveten Zarrab'ın gereken bilgileri vermesi, Erdoğan'ın Uluslararası Ceza mahkemesine gitmesi için yeterli delilleri oluşturması, AKP'nin bölünme sürecini başlatmış oldu.
Aynı zamanda, Kürdistan'ın önündeki engellerin de kaldırılması zamanı gelmişi.
Çekirge, bir sıçrar, iki sıçrar sonra pat diye yapışır duvara.
Olan, onca gencecik şehitlere oldu, bunun hesabını kim verecek, TBMM'mi?
TBMM, 77 yıldır neyin hesabını millete vermiş ki bunun hesabını versin?
Akıl hastalarını adam sanıp oy verenlerde yüz varsa, kızarması, bozarması gerek, lakin bırakın kızarmayı, utanmazca savunmaya geçmeleri kaçınılmaz olacak, görün bakın...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün akşam Başbakan Davutoğlu ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir araya geldi. Görüşmenin ardından, AK Parti’yi mayıs ayı sonunda olağanüstü kongreye götürme kararı çıktı. haberturk.com
Gariptir, 2 gün evvel Mumcu'nun Türk tanımını, TBMM Başkanı da kullanmıştı, demek o an algılayamamışız, affedilmediğini anlatmak istemiş.
Rus-ABD gizli iş birliği iyice su yüzüne çıktı.
Zaharova, "Türk hükumeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun eski gücünü geri istiyormuş gibi izlenim uyandırıyor. En azından izlediği politikaları böyle bir tablo ortaya koyuyor, lakin İmparatorluğu'nun sonunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz" demiş. Zakharova reminded the Turkish authorities about the fate of the Ottoman Empire
Russia MFA representative reminds Turkey of fate of Ottoman
Empire.
Russian MFA reminds Turkey about fate of Ottoman Empire.
Erdoğan ve Davutoğlu'nun zirvesinden kongre kararı çıktı. Başbakan, partiyi kongreye götürecek ancak aday olmayacak. Yabancı kaynaklar da bu önemli gelişmeyi okuyucularıyla paylaştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Beştepe zirvesinden kongre kararı çıktı. Başbakan Davutoğlu, partiyi kongreye götürecek ancak aday olmayacak. Kongrenin mayısın son haftası olması bekleniyor. AFP Haber Ajnası, İngiliz yayın kuruluşu BBC, Amerikan ABC News, İngiliz Independent gazetesi ve Reuters haber ajansının da aralarında bulunduğu yabancı kaynaklar da Ankara'da cereyan eden bu önemli siyasi olayı okuyucularına duyurdu.
ABC NEWS:
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanı Ahmet Davutoğlu arasında uzun süredir inkar edilen gerilim, alenen ortaya çıkmaya başlıyor.
"İKİNCİ PLANDA KALMAYA DAHA RAZI BİRİYLE DEĞİŞTİRMEYE İSTEKLİ"
Bu gerilim, siyasi yorumcuların cumhurbaşkanının Davutoğlu'nu ikinci planda kalmaya daha razı biriyle değiştirmeye istekli olduğu yorumunu yapmaya sevk ediyor. 10 yıldan uzun bir süredir Türk siyasetine hakimiyet kuran Erdoğan, ülkenin siyasi sistemini başkanlık sistemine çevirmek için yeni bir anayasanın yapılması yönünde baskı yapıyor. Bu durum, Davutoğlu'nu daha da ikinci bir plana itecek. Erdoğan'a danışmanlık ve Dışişleri Bakanlığı yapmış hür fikirli bir profesör olan Davutoğlu, kendi kendisinin efendisi olmaya çalışıyor.
REUTERS HABER AJANSI:
Siyasi kaynaklara göre; Türkiye'de iktidardaki AK Parti, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu kongrede değiştirmeye hazırlanıyor.
"DAVUTOĞLU ADAY OLMAYACAK"
AK Parti'den kıdemli yetkililer, Çarşamba günü, iktidardaki AK Parti'nin Başbakan Davutoğlu'nun aday olmayacağı, olağanüstü bir kongre düzenleyeceğini söyledi.
"6 HAZİRAN'DAN ÖNCE TOPLANACAK"
Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki uyuşmazlıklar Avrupa'yla ilişkilerin de aralarında bulunduğu konularda geçtiğimiz haftalarda alenen gün yüzüne çıkmıştı. Parti yetkililerinden biri, kongrenin Ramazan'ın ilk günü 6 Haziran'dan önce toplanacağını söyledi.
INDEPENDENT:
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu, iddialara göre, AK Parti kongresinde görevinden alınacak. AK Parti'den bir yetkili Reuters haber ajansına Davutoğlu'nun AK Parti kongresinde aday olmayı planlamadığını söyledi.
"ERDOĞAN'A DAHA SADIK BİRİYLE DEĞİŞTİRİLECEK"
Türkiye'de hükümet Başbakan Davutoğlu'nun değiştirilmesinin yakın olduğu yönündeki iddiaların ardından çalkantı içinde. Davutoğlu, bugün Erdoğan'la görüştü. Bu görüşmede, iddialara göre, ikili arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi amaçlanıyordu. Ama şimdi görünüşe göre Davutoğlu görevi bırakacak gibi. Davutoğlu, Başbakanlık'tan alınırsa, muhtemelen Erdoğan'a daha sadık biriyle değiştirilecek.
AFP HABER AJANSI
AFP haber ajansı haberinde "Türkiye'nin iktidar partisi AK Parti bu ay içinde olağanüstü kongre yapacak" ifadelerini kulandı.
ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU ARASINDAKİ BAZI FİKİR AYRILIKLARINDAN ÖRNEK VERDİ
Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki bazı fikir ayrılıklarından örnek veren AFP kongre kararıyla ilgili, Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin CNN Türk ekranlarında yaptığı açıklamaları da dünyaya servis etti.
İNGİLİZ YAYIN KURULUŞU BBC
İngiliz yayın kuruluşu BBC haberi "Başbakan'ın üzerindeki şüpheler üzerine AK Parti kongreye gidiyor" başlığı ile okuyucularına duyurdu.
SON ZAMANLARDA YÜKSELEN TANSİYONA DİKKAT ÇEKTİ
BBC haberinde iki isim arasında son zamanlarda yükselen tansiyona dikkat çekilirken Davutoğlu'nun Erdoğan'ın başkanlık sistemi üzerindeki ısrarına mesafeli durduğu belirtildi.
Kaynak: Reuters, Abcnews ve Independent.
AKP dönemi kapanıyor mu? PELİKAN DOSYASI.
Sadece HDP'li Demirtaş ve Baluken'in konuşmasında 15 kere darbe sözü kullanılmış. Nihayetinde, AKP içinde darbe başlıyor. AKP, olağanüstü kongreye gidiyor.
İlginç değil mi?
Hepsi de KaçAK Saray darbesi yapıldığını düşünüyor.
İşte konuşmalardan özet.
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, "Başbakan 'bana karşı yapılan darbeyi de gündemden düşürmek için HDP'yi vurmaya devam edeyim' anlayışıyla bu cümleleri sarf ediyor. MKYK toplantısında bir ilçe başkanını bile tayin edemeyecek bir darbe yapıldı kendisine. Sen önce HDP ile uğraşacağına bir kendine yapılan darbe ile ilgili ne düşünüyorsun onu açıkla" dedi.
Orada sözümüzle komisyon ve genel kurulda ne yapılmak istendiğini anlatmak istiyoruz. Meselenin dokunulmazlık değil rejim değişikliği olduğunu meclise darbe yapıldığını halkımıza meclis imkanlarıyla anlatmak istiyoruz. AKP'nin linç saldırıları yapmasının temel nedeni bu. Saray eliyle mecliste yapılan bu darbe sürecini sarayın bir şubesi haline getirilmesini kamuoyu tartışmadı. Sadece o kavga görüntüleriyle tamamen algı operasyonlarıyla meseleye yaklaşan tartışma gündemleşti. Böyle bir gündemin oluşmaması için her türlü hassasiyeti göstereceğimizi i ifade ediyoruz. Tedbir alması gereken asıl merci AKP grubunun kendisidir" diye konuştu. 02.05.2016/DHA
Demirtaş'ın kullandığı darbe kelimesi.
Sizin göreviniz darbe anayasası denen cunta anayasasında bile şu yazar: Yurttaş izin almaksızın gösteri yapar. Sadece valilikler bunu düzenleyebilirler. İçişleri Bakanlığı ve hükümet güvenliğinizi sağlamakla yükümlüdürler. Ne yapıyorlar, Urfa’da, Antep’te, aylarca gösteri yasağı koyuyorlar.
Başka türlü bu faşizan gidişat durdurulamaz, bakın, dokunulmazlıklar mevzusu bu darbe sürecinden asla bağımsız ele alınmayacak bir girişimdir. 7 Haziran akşamı Türkiye’de bir saray darbesi gerçekleşti. 7 Haziran’dan bir hafta önce planlandı, anketler netleşince, tek başına iktidar olamayacakları ortaya çıkınca, HDP’nin barajı aştığı ortaya çıkınca sarayda darbe planı yapıldı ve MHP Genel Başkanı’yla 7 Haziran öncesi anlaşma sağlandı. Senin de gidişatın iyi değil, bizim de değil diye anlaştılar. Güvenlik kaygısıyla oylar toparlanacak, rejim değiştirilecek. 7 Haziran darbesi Türkiye’de askeri darbelerin dışında gerçekleşmiş başka tür bir darbedir. Darbe şu anda işlemeye devam ediyor. Hala amacına ulaşabilmiş değil. İnanç, kimlik, etnisite, mezhep açısından hiçbir farklılık asla kabul edilmeyecek. Darbe amacına ulaşırsa eğer, tek tip bir insan tipi yaratacaklar.
HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ve vekilliklerinin düşürülmesinin ‘son’ olmadığını belirten Demirtaş, bu durumda her şeyi tartışmaya açabileceklerini kaydedip,“Parlamentolar halkın iradesidir. Halkın iradesini darbeye karşı savunacağız. Ama arkadaşlarımız tutuklanır, milletvekilliklerinin düşürülmesine kadar gidilirse, hiçbir seçenek bizim açımızdan tartışılmaz olmayacaktır. Parlamentoları partiler değil halk kurar ve halk isterse birden fazla parlamento da kurar. Halk böyledir” dedi.
CHP’ye de dokunulmazlıkların kaldırılması teklifine karşı hayır oyu verme teklifinde bulunan Demirtaş, şöyle devam etti: “Bugün darbeye karşı biz de dik durmak istiyoruz diyen tüm milletvekillerini, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerini birlikte darbeye karşı mücadele etmeye davet ediyorum. Tarihe karşı sorumluluk almak istemiyorsanız, doğru yer sarayın karşısı, halkın yanıdır.”
En tehlikeli insan tipi darbe yapıyor. Bizde bu darbeyi durdurmaya çalışan tek güç. Bunu halka benim anlattığım gibi anlatacak değil. Bunu böyle anlatamayacağına göre orada yalan devreye giriyor. 50 tane üniversite bitirseniz onun kadar yalancı olamıyorsunuz. Yalan üniversitesini bitirmiş. Bak stajyer başbakan bu konuda başarılı değil. Yalan söylediğinde fark ediliyor. Ama ustasının maşallahı var. İlk yalanı o söylüyor, arkasından stajyeri tekrar ediyor. Yalan söylediğini anlamazsınız bile. 3.5.2016 DHA
AKP'de kongre iddiası doları uçurdu
Küresel piyasalarda dün yaşanan sert satış baskısı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Davutoğlu görüşmesiyle beraber 2.88'in üzerini test eden dolar, görüşme sonrası AK Parti'de kongre kararının aldığı iddiasıyla 2.97 seviyelerini test etti. 04 Mayıs 2016
Davutoğlu'nun Koltuğu İçin Kulislerde Adı Geçen 4 AK Partili
Kulislerde Davutoğlu'nun yerine kimin geleceği konuşulmaya başlandı. Başbakan'ın koltuğu için Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ, Berat Albayrak, Mustafa Şentop'un adı geçiyor. 04 Mayıs 2016/CNN Türk
AKP, olağanüstü kongreye gidiyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Beştepe'deki kritik görüşmesi bir saat 40 dakika sürdü, açıklama yapılmadı. Yarın 11'de AK Parti MYK toplanıyor. Sonrasında Davutoğlu konuşacak.
PELİKAN DOSYASI
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında oluştuğu yazılıp çizilen ayrışmanın ilk kez ayrıntılı biçimde dile getirildiği 'Selam olsun' başlıklı yazı sosyal medyayı karıştırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasındaki gerilimden bahseden sosyal medyada ortaya çıkan imzasız bildiride, Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki anlaşmazlıklar tek tek yazıldı. 4.5.2016/Al Jazeera
Selam Olsun!
1 Mayıs 2016
Hocanın ekibi yeterince konuştu.
Hocalarıyla beraber yeterince ortalığı karıştırdı.
Biraz da biz konuşalım mı?
Biraz da, REİS için canını feda edecekler konuşsun mu?
Çok az kişi aslında neler olduğunu biliyor.
Kabus gibi.
Hani çığlık atarsınız da kimse duymaz ya..
İşte öyle bir şey.
Hani herkesin ortasında cinayet işlenir de kimse aldırmaz ya..
İşte öyle.
Yani benim hissettiklerim öyle.
Her şey ortada, ama gören yok.
İnsanlar uyumak yerine, sırf ortada olanı görmeyi başarabilselerdi, benim bu yazıyı yazmama gerek kalmazdı…
Buradan çığlık atıyorum. Duyun artık:
Hanımlar! Beyler! Burası dehşet bir ülke.
Hiçbir şeyin yüzeysel bir bakışla görülemeyeceği bir ülke.
Üzerinde tüm süper güçlerin satranç oynadığı bir ülke.
Öyle Ergenokun’u pasifleştirmekle, paraleli tırstırmakla falan, bir günde güllük gülistanlık olacak bir ülke değil.
Bir haini def etseniz, yerine hemen yenisini getirirler.
Öyle kolay kolay, bizi bize bırakmazlar.
İcabında bizden olanları bile bize karşı hale getirirler.
Onun için gözlerinizi dört açın!
Etrafınızda ne oluyor, şöyle bir bakın.
Ama iyi bakın. Yüzeysel bakmayın.
Ve görün benim gördüklerimi.
Şimdi biraz da siz çatlayın:
*****
Temayül yoklamalarında 1. Gül, 2. Yıldırım, 3. Davutoğlu çıktı.
Buna rağmen REİS hocayı parti başkanı yaptı.
Gül’ün çok yakışıklı İngiliz arkadaşları, bir de REİS’ten ve ailesinden nefret eden, ancak Hürriyet’e de pek aşık, ‘intifada’cı bir hanımı vardı.
REİS Gül’ü başkan yapmadı.
Yıldırım REİSçiydi.
Falsosu yoktu. Başarılıydı.
Parti tarafından seviliyordu.
Ama yeterince karizmatik değildi.
Kukla muamelesi yapacaklardı.
REİS Yıldırım’ı da başkan yapmadı.
Davutoğlu güzel konuşuyordu.
Hocaydı.
Ayrıca, görece tazeydi.
Uzun yıllar REİS’le de çalışmıştı.
Evet kibirliydi. Hem de çok.
Her şeyi o bilirdi. Ama teorik olarak.
Pratikte genelde çuvallardı. Örnek; Suriye.
“6 ayda Esed devrilir” dedi. Demekle de yetinmedi, bütün planlarını buna göre yaptı.
B planı yoktu. Çünkü çok emindi. Kendinden. Zekasından. Bilgisinden. Okumasından.
Esed kaldı. Hoca çuvalladı. Sonra bir sürü sıkıntı.
REİS yine de hocayı başkan yaptı.
Neden mi?
a) REİS hocanın, Suriye ve Filistin politikalarından hareketle, kendini devirmek isteyen Batı’yla uzlaşmayacak bir politikacı çıkacağını umuyordu.
“Bu hoca, Batı’yla da, onun ülkemizdeki truva atları olan paralellerle ve Doğan medyasıyla uzlaşmaz” diye düşünüyordu.
b) Başkanlık sistemine geçerken argüman üretir, akademik karizmasını, taze politikacı kimliğini bu yolda işlevsel hale getirir diye düşünüyordu.
Kendisinden bu iki konuda söz aldı.
“Temayül yoklamalarını biliyorsun, seni BEN başkan yapıyorum! Ama bu iki konuda söz vermen şartıyla” dedi.
Hoca kabul etti. Ya da etti gibi göründü. Bilmiyorum.
Fakat etrafındaki muhteris danışmanlar kabul etmediler. Bunu biliyorum.
Ali Sarıkaya, Osman Sert, Taha Özhan, Hatem Ete ve Ertan Aydın başlıcaları.
Bunların hepsi “okumuş” çocuklar.
Çok okumuşlar.
Bildiğiniz gibi değil.
Hepsi Allah’ın lüftu.
Hoca da “okumuş” adam.
REİS ise Kasımpaşalı.
Olur mu? Olmaz? Yakışır mı? Yakışmaz!
Dolayısıyla onların yönetmesi lazım.
Bir de REİS var, huzur yok. Batı durmuyor. Gezi, paralel falan.
Bir de yolsuzluk iddiaları.
İddiaların yalan olduğunu hepsi bok gibi biliyor ama olsun, iddiaların ortaya çıkması bile çok sinir bozucu bu ekip için.
İddiların değil REİS’in çürütülmesi lazım.
REİS giderse, bu “okumuş” ekip gelirse, ülkemin tadından yenmez.
Herkesle barışacaklar, REİS’i kurban edecekler.
Sonra kadayıf gibi bir ülkemiz olacak.
Bu kadar basit.
Hasılı kelam bu ekiple birlikte hoca, REİS’ten bağımsız, Batı’ya bağımlı politikalarını belirledi.
****
1
Reis’in ekonomi yönetimini ekarte etmek için ilk iş “Şeffaflık Yasası”nı çıkartalım dedi hoca.
REİS’in haberi olmadan hazırladı yasa paketini.
Ve kamuoyuna bizzat kendisi açıkladı.
Sonra REİS kendisiyle istişare edilmeden bu paketin hazırlandığını söyledi.
Hoca ve muhteris danışmanları tırstılar.
Paketi geri çektiler.
2
Ama hoca kararlıydı.
Gelir gelmez REİS’i yiyecekti.
17-25 Aralık üzerinden 4 bakanı Yüce Divan’a gönderme oylaması sırasında bir konuşma bahanesiyle İngiltere’ye gitti, meclis grubunun başında durup liderlik etmedi. Ardından Davos’a gitti. Ordan da New York’a sermaye gruplarıyla buluşmak için geçti. Davutoğlu’nun ABD ziyareti hakkında soru sorulan Beyaz Saray yetkilisi bile “Türk Başbakanı’nın burda olduğuna dair bilgimiz yok” dediği bir geziydi bu.
Biliyorsunuz mesele 4 bakan meselesi değildi. REİS’ti.
Önce bunlar Yüce Divan’a gönderilecekler, sonra da REİS.
Lakin hoca bu kadar kritik bir meselede ortada yoktu.
Bunu herkes biliyor.
Kimsenin bilmediğiyse;
Yüce Divan oylamasından bir gün önce 4 bakanın partiye çağrıldığı.
Bağış, Güler, Bayraktar, Çağlayan gecenin yarısında partiye gider.
Hocanın kurmayları kendilerine mecliste aklanmaları gerektiğini söyler.
Bakanlar “siz bizim ak olduğumuzu düşünmüyor musunuz?” diye sorar.
“Düşünüyoruz tabi, ama milletin önünde de aklanmanız lazım” diye cevap verirler.
Bakanlar,
“Biz kendimizden eminiz.
Zerre yolsuzluğumuz yok.
Aklanırız da.
Ancak bu süreç yıllarca sürer, partinin de çok başı ağrır.
Ama en önemlisi, paraleller REİS’i Yüce Divan’a çıkartma imkanı bulabilirler, emin misiniz?” diye sorarlar.
Hoca da gelmiştir.
“Bu bizzat Cumhurbaşkanımızın talimatıdır” der muhterem hocamız.
Çıktıklarında bakanlar çok şaşkındır.
Bağış REİS’i arar. Durumu sorar.
REİS “olur mu öyle şey?!” der.
“Gelin İstanbul’a hemen!” diye ekler.
1 saat sonra, bu sefer REİS Bağış’ı arar:
“Siz Ankara’da bekleyin, ben geliyorum”
Sabahın köründe buluşurlar. Bakanları dinler.
REİS kendisine yönelik kumpasın farkına varır.
Sonra hocaya zılgıtı çeker.
Yüce Divan oylaması ertelenir. Hoca da fırsattan istifade İngiltere’deki toplantısına gider.
Düşünebiliyor musunuz?
Şayet gecenin köründe Bağış o telefonu açmamış olsaydı, bugün belki de darbe yaşamış bir ülke olacaktık!
3
Hoca REİS’i devirmekte başarısız olunca, onu zayıftatmaya karar verir.
Yine onunla istişare etmeden Fidan’ı milletvekili yapmaya kalkar.
İşin kötüsü Fidan da REİS’le istişare etmeden hemen hocasının kucağına atlar.
Bu sefer REİS, medya mensuplarının karşısında hocayı ve Fidan’ı azarlar.
Fidan Umre’de REİS’i bulur.
Nedamet getirir.
Sonra tekrar görevi kendisine iade edilir.
4
Hoca yılar mı hiç! Bu sefer de sazı eline almaya karar verir.
REİS’in 10 seneden fazladır ince ince işlediği çözüm sürecinin kaymağını yemek ister.
Dolmabahçe’de HDP’lilerle Yalçın Akdoğan, Efgan Ala ve Mahir Ünal bir araya gelir.
Dolmabahçe Açıklamasına dışarıdan bakınca çok pozitiftir.
PKK baharda silah bırakmaya davet edilecektir falan.
Fakat asıl konuşan taraf HDP’dir.
Başta Sırrı Süreyya olmak üzere, HDP ekibi sazı eline almıştır artık.
Çözüm sürecinin gidişatını onlar belirler hale gelmiştir.
Şartları onlar tayin eder olmuştur.
O kadar ki Apo’yla sivil akillerin buluşturulmasına bile karar vermişlerdir.
Bizimkiler de “tamam” demiştir.
Devletin bu kadar aciz hale düşürüldüğü başka bir örnek gelmiyor aklıma.
Bugün yaşadığımız terör belasının ardındaki en büyük sebeplerden biri bu sergilenen acziyettir.
HDP’lilerin bu denli şımartılmasıdır…
Sonra REİS, bir ay boyunca PKK tarafının azgınlıklarına rağmen İzleme Komitesi kurulacağı manşetlerde yer alınca, kendisiyle istişare edilmeden Dolmabahçe açıklamasının yapıldığını söyler.
Apo’yla akillerin görüştürülmesinin de, Apo’nun elini güçlendireceğini ilave eder.
Mesele kapanır.
Ama dediğim gibi etkileri bugün bile devam etmektedir.
5
Bu sefer Bülent Arınç meydandadır.
REİS’in yalan söylediğini, kendisinin süreçten haberdar olduğunu ve ülkeyi hükümetin yönettiğini söyler.
Asıl kimin yalancı olduğunu söylemeye gerek yoktur diye düşünüyorum.
Hocamız hemen Arınç’a telefon açar, televizyondaki REİS-karşıtı açıklamalarından ötürü Arınç’ı tebrik eder.
6
Yarattığı hengameler sonunda seçimde hüsrana uğrayan hoca;
Aydın Doğan’ın damadının, Koç’ların ve diğer TÜSİADçıların ayağına (Ali Kibar’ın evinde) gitmiş olsa da,
Erdoğan’ı yeniçeriler tarafından katledilen III. Selim’e benzeten Economist Dergisi’ne koşa koşa röportaj vermiş olsa da,
Doktoruna kadar bütün akraba ve ahbaplarını vekil listesine koymuş olsa da,
başarılı olamaz.
Başkanlık meselesini neredeyse ağzına hiç almamıştır seçim kampanyalarında.
FETÖcusundan PKK’lısına, tüm hainlerin REİS’e “hırsız” “hırsız” diyerek ortalığı inlettikleri bir dönemde cevap mahiyetinde tek kelam etmemiştir.
Partide de bu konularda herhangi bir hareketlilik yaşanmamıştır.
REİS meydanlara inmeden önce yüzde 38’e kadar düşer oylar.
REİS, son bir ayda meydanlara inmeye karar verir ama yanlış politikaların faturasını halk kesmiştir artık.
Sonuç yüzde 41’dir.
REİS’siz siyasetin bedeli ağır olmuştur.
Ama hoca hâlâ asıl sorunun REİS olduğunu düşünmekte ısrar eder.
7
Seçimden hemen sonra “başkanlığı getirmek istedik, halk yetki vermedi” açıklaması yapar.
8
REİS’e yönelik hırsızlık iftirası kampanyasının asenası olarak arzı endam eden Bahçeli “Bilal’i ver koalisyonu al” diye nara atmaya başlar.
REİS çok öfkelenir.
Kendisinden açık açık çocuğunu kurban vermesini istemektedirler.
Hoca ise Bilal Erdoğan’ı kurban olarak isteyen Bahçeli’nin meclis yeminini sonuna kadar bekler.
Ve sonra da tüm kabinesiyle birlikte alkışı basar.
9
Hoca artık REİS’i devirmenin tek yolunun başkanlık yolunu kapatmak olduğuna kanaat getirir.
Bunun içinde mutlaka koalisyon yapması lazımdır.
Koalisyon hükümetinden başkanlık sistemine “olur” vermesini beklemek imkansız olduğu için hoca “koalisyon da koalisyon” diye tutturur.
Fakat muhalafet son derece nazlıdır.
Buna rağmen Kılıçdaroğlu “koalisyonu Erdoğan istemiyor” türünden açıklamalar yapmaya başlar.
Hoca bu açıklamalara hiç itiraz etmez.
Halbuki REİS hocaya “koalisyon kurabilirsen kur ama ısrarcı olma, partiyi aciz gösterme, en kötü ihtimal erken seçime gideriz” diye defaatle söylemiştir.
10
Bu arada Hoca yavaş kendi medyasını kurmaya başlar.
Mustafa Karaalioğlu (ES Medya’da iken ayda 100binden fazla maaş alan, kendisine 400 metrekarelik ofis kuran bu zat Ethem Sancak’ın bütün telkinlerine rağmen Feto’nun beddua haberini bile manşetten görmemiştir, Ekrem Dumanlı’nın Akit muhabirine attığı tokatı arka sayfalara gömmüştür, 17 Aralık’tan sonra bile Ekrem Dumanlı’yla dirsek teması bir süre devam etmiştir, Gezi sürecinde kısık sesle konuşmuştur, sonra görevden alınınca “objektif” gazetecilik yapmaya karar vermiştir),
Mahçupyan (REİS hakkında eşcinsellik imasında bile bulunan bir herif),
Hakan Albayrak (hocayı savunacağım, REİSçilere çakacağım derken Ahmet Hakan’ı bile savunan bir zavallı) ve Diriliş Postası,
Yıldıray Oğur ve Ceren Kenar (bakanların Yüce Divan’a gönderilmesi gerektiğini yazdı, Mahçupyan’a siper oldular, Babacan’a sahip çıktılar, Can Dündar bırakılınca sevinçten havalara uçtular), Genç Siviller ekibi (Yıldıray Oğur’un talimatıyla AK Parti gençlik kollarının üst kademelerine sızdılar),
İbrahim Karagül (1 Kasım seçimlerine bir hafta kala, içinde Ali Bulaç gibi paralellerin de ilk sayfada yer aldığı “gelin uzlaşalım kampanyası” başlattı; “Kabinede mason bakan korkusu” türü haberlerle kabineye ayar vermeye çalıştı) ve Yeni Şafak ekibinin neredeyse tamamı (elbette ki Salih Tuna, İsmail Kılıçarslan, Leyla İpekçi, İbrahim Tenekeci gibi bazı istisnalar hariç).
Abdülkadir Selvi (Yeni Şafak’ta yazdığı dönem, eskiden Aydın Doğan’ın 28 Şubat sürecindeki rolü üzerine yazdığı yazıları unutup CNN ekranlarına çıkmaya başlayarak Doğan medyasıyla dirsek temasına giren, bu arada yavaş yavaş REİS eleştirilerine başlayan, ve sonunda Hürriyet’e geçiş yapan şaşkın)
Akif Beki (REİS’in basın başdanışmanlığı sebebiyle adam yerine konulan, sonra kapağı Radikal ve Hürriyet’e atan, Karar’ın kuruluşunda bizzat etkili olan, ve bugünlerde köşesinden REİS’e “işler daha da çirkinleşebilir” tehditler savuran)
Taraf‘ın tamamı (Alkım ziyareti sonrası)…
Mahçupyan köşesinden REİS’e yardırmaya başlar.
REİS meydanlara indiği, “Başkanlık” dediği için seçim kaybedilmiştir.
Hoca itiraz etmez.
Hakan Albayrak “artık konuşma reis!” “artık köşene çekil reis!” yazıları kaleme alır.
Hoca itiraz etmez.
Bu ekip kendi medyalarında iki seçim arası dönemde tam yüzden fazla haber ve köşe yazısı yazar REİS karşıtı.
Bu arada REİS tarafından çok fazla ses çıkmaz.
Zira REİS müsaade etmez.
Hocayı kendi ıslah edecektir.
Dışarıya kavga görüntüsü vermeyecektir.
11
Hilal Kaplan, Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz, Cemil Barlas, Haşmet Babaoğlu gibi isimler inceden dokundurmaya başlar hocaya.
Fakat Suheyb Öğüt Aktüel’de çok sert bir eleştiri yazar.
“Hoca felç geçiriyordum” diye inlemeye başlar.
Derhal Turkuvaz grubunu arar. Yazıyı kaldırtır.
Grup yazıyı hocadan tırstığı için değil, REİS’in politikası bu yönde olduğu için kaldırır.
Öğüt de durumu öğrenir, “eyvallah” der.
Bu arada bizim hocacı liboşlar da susmaktadır.
Şirin ve güler yüzlü hocamız kendisi hakkında ilk defa net bir eleştiriyle karşılaşmış ve ilk tepkisi bu yazıyı kaldırtmak olmuştur.
Bildiğin, Öğüt’ü sansürlemiştir.
Ama ne Mahcupyan, ne Oğur ne de başka bir özgürlükçü vatandaş bu durumu umursamıştır.
Durum hâlâ aynıdır onlar için;
kendisine her gün küfredilen,
uluslararası operasyonlarla devrilmeye çalışılan,
oğlu bile kendisinden kurban olarak istenen Erdoğan baskıcıdır;
kendisini eleştiren ilk yazıyı sansürleyen hoca ise demokrat.
12
Hoca artık kendisine ait müstakil bir medya kurma vaktinin geldiğine KARAR verir.
(Söylemeye gerek var mı bilmem: Bir siyasetçinin kendine ait yeni bir medya kurması, kendine ait yeni bir parti kurmasından farksızdır.)
Basın danışmanı Osman Sert’in desteğiyle KARAR’ı kurar.
KARAR’ın finansmanı “örtülü” olarak halledilir.
Yeni Şafak’a ise Ülker’in arka çıktığı söylenmektedir.
Hani şu hocanın lise arkadaşı Murat Ülker.
Hani şu hocanın vakfı Bilim-Sanat’ı finanse eden Murat Ülker.
Hani şu Rothschild’den aldığı kredilerle Godiva’yı satın alan Murat Ülker.
Hani şu başörtülü kadın nefretçisi Bedrim Baykam’ın boş çerçevesine 500bin TL veren Murat Ülker.
Hani şu Ali Atıf Bir Denen paralel vatandaşı kendi üniversitesine (Şehir) rektör olarak atamaya kalkan Murat Ülker.
Hani şu, Harvard’a milyonlarca dolar bağış yapıp kendi üniversitesindeki yüksek lisans öğrencilerinin burslarını kesen Murat Ülker.
Hatırladınız değil mi?
Hah işte o adam.
En çıldırtıcısı ne biliyor musunuz?
Kendi medyasını kuran hocamız daha geçen gün, Turkuvaz’ı hedef alarak “medya üzerinden siyasete dizayn vermeyin” diye çıkış yaptı.
Galiba şunu söylemek istedi:
Ben çok uğraştım ama yapamadım, beceremedim, Karar bütün çabamıza rağmen hala 2 bin satıyor, ne olur siz de yapmayın, tavsiye etmem.”
13
Eylül’de MKYK’yı baştan sona kendi şekillendirmek isteyen hocaya karşı, REİS’in talimatıyla Binali Yıldırım devreye girdi.
1353 delegenin 900’ünün imzasını topladı.
Sonra da Abdülhamit Gül’den Mehmet Muş’a, Berat Albayrak’tan Ayşenur Bahçekapılı’ya kadar REİSçi pek çok isim MKYK’ya girdi.
Gül’ün ekibi (Hüseyin Çelik, Ali Babacan, Mehmet Şimşek vs.) ise safdışı edildi.
14
Madem ki partinin has isimleri ve tabanı kendisine destek vermiyordu, o zaman diğer kesimlerin desteğinin alması lazımdı.
Gezici ve PKK’cı güruha bile şirin gözükmek için,
PKK’nın ortalığı kan gölüne döndürdüğü, HDP’nin terör propagandası yaptığı, canlı bomba taziyelerine gittiği dönemlerde bile HDP’ye yönelik bir tepki ortaya koymadı.
Baktı ki MHP kendisini eleştirmeye başlamış, işte o zaman, şişin ve kebabın yanmaması için, “bütün dokunulmazlıkları kaldıralım” dedi.
Daha kötüsü hocanın iki adamı, Naci Bostancı ve Ali Sefer Üstün, dokunulmazlık meselesini görüşmek üzere katil HDP’nin ayağına gitti.
Sırrı Süreyya bu şaşkın ikiliyi ceketsiz, kravatsız, gömleksiz, basit bir kazakla karşıladı.
Dayı dayı konuştu. Artistliğini yaptı, bunlar da Sırrı’ya hürmetlerini arz edip gittiler.
15
Bitmedi! Hoca PKK’ya yönelik olarak “2013 Mayıs şartlarına dönülürse her şey konuşulabilir”
diye bir açıklama yaptı.
Barış zamanında savaşı konuşan ne kadar hainse, savaş zamanı barışı konuşan da işte o kadar haindir.
16
Aynı günlerde AK Parti milletvekili Özhaseki “paralel fabrika ayarlarına dönerse mücadele biter” açıklaması yaptı.
Hocamdan tek bir itiraz gelmedi.
17
Avrupa Parlamentosu başkanı Schulz, REİS’e en galiz şekilde küfreden video klibe yönelik Türkiye’nin verdiği tepkiye karşı yine REİS’e yönelik “otoriter” kabilinden hakaretler etti.
Hocamız ise Schulz’a karşı tek kelam etmedi.
18
Schulz’un
“Biz Erdoğan’la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu’dur, hükümettir, onlar da gayet ciddi muhataplar”
sözleri üzerine hocamız yine tek kelam etmedi.
REİS ise önce bu Nazi bozmasına çaktı:
“Bahsettiğiniz kişi, benimle ne zaman görüşse, liderliğimin ne kadar saygın olduğundan söz eder.
Yüzüme karşı böyle konuşan bir insanın şimdi o türden tavırlara girmesine ne demeli?
Ben bu tür davranışları, Alman ekolünün Türkiye’ye bir operasyonu gibi görüyorum.”
Sonra da mülteciler konusunda Almanya’ya övgüler düzen hocaya:
“3 milyar euro meselesinde en büyük yükü Almanya alıyor deniliyor. Halbuki cüzi bir miktar hariç, Türkiye’ye gelen bir şey yok. Bizden neyin projesini istiyorsunuz? Sizin proje dediklerinizi biz çoktan yaptık. Proje diyerek kimse bizi aldatmasın.
Birileriyle fotoğraf verebilmek için böyle şeylerin içine girmeye gerek yok”
19
Her işte çuvallayan hocamız artık ne yapacağını, REİS’i nasıl görünmezleştireceğini, kendisinin nasıl varlık göstereceğini şaşırır hale geldi.
“Schengen vize anlaşmasını dört ay öne alacağız. Bu bizim başarımızdır” türünden laflar etti.
REİS “artık yeter!” dedi ve patladı:
“Başbakanlığım döneminde Schengen’in Ekim 2016’da uygulamaya gireceği açıklandı. 4 ay öne çekmenin kazanım gibi sunulmasını anlayamıyorum. Küçük şeylerin büyük kazanım gibi sunulmasına üzülüyorum.”
20
REİS Obama’yla görüştü. Bütün ABD, REİS’in ayağına geldi. Bizim FETÖcu, Gezici ve PKKcı medya mosmor oldu.
Sanıyorum hocam da öyle oldu.
REİS-Obama görüşmesinin üzerinden bir ay geçmeden, hocam Beyaz Saray’dan randevu istedi.
Başka söze gerek var mı?
21
Hocam, Osman Sert eliyle Taha Ün’ü kendi trol ekibine dahil etti.
İşin kötüsü Taha Ün’ün eşi, Emine Erdoğan hanımefendinin özel kalem müdiresi Sema Silkin.
REİS açısından ne kadar berbat bir durum değil mi?
Taha Ün ve ekibi, yanlarına birkaç hırdavatı da alıp, hocayı eleştiren herkesi tvitırda FİTNEci ilan etmeye başladı.
22
Hocanın fahri danışmanı yeni gazetecisi Mahcupyan,
PKK ile masayı kuran onlarca yazı yazdı;
devlete, “dönüp dolaşıp PKK’nın ayağına geleceksiniz, gelmezseniz anti-demokratiksiniz, gayrimeşrusunuz” minvalinde yazılar döşendi.
23
Beştepe’ye karşı paralellerin “İsrafsaray” hakaretleri, 250bin dolarlık masa iftiraları kol gezer, REİS bu kepaze ithamlarla boğuşurken bir kez olsun sesini çıkarmayan hocamızın partisi;
Can Dündar serbest bırakılınca, sevinçle karşıladı.
REİS “karara saygı duymuyorum” deyince,
hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş çıkıp
“Cumhurbaşkanı’nın şahsi fikridir” diyerek makamı küçümsemeye kalktı.
24
REİS’in “yalan söyleyen zat” dediği, “paralel için cübbemi giyerim” diyen Arınç, Manisa’da özel törenle hocamız tarafından karşılandı ve ağırlandı.
25
REİS’e yönelik hemen her gün hakaretamiz haberlerin çıktığı Taraf gazetesinin sahibi Arslan’la Alkım Kitabevi’ne ziyaretine gidip el sıkıştı hocamız.
O gün bugündür Taraf, hocaya taraf.
26
Hoca, “her şeye ben karar vereyim hırsıyla bakanların müsteşar atamasına bile izin vermedi. 4 aydır müsteşarı atanamayan bakanlar var.
27
Hocamız, REİS’in şiddetle eleştirdiği, 1100 terör destekçisi Akademisyen’in imza kampanyası için “görmezden gelsek olay bu kadar büyümezdi” yorumu yaptı.
Sonuç:
hoca ile REİS arasındaki hikaye basit bir ihtiras hikayesi değildir.
Çünkü hoca kendi ihtiraslarının peşinden koşabilmek için,
REİS karşıtı, ve dolayısıyla REİS’i destekleyen halkın karşıtı kim varsa, onunla işbirliği kurma yoluna gitmiştir.
Küresel güçlerin ülkemizdeki satrancında vezir görüntüsüne sahip basit bir piyon olmayı kabul etmiştir.
Kavga budur.
Kaybedeni de bellidir!
CHP'li Parti Meclisi üyesi BDP'ye oy istedi.
Vatan haini diye asıldı, şimdi anılacak
Kürt şeyhi Sait Molla'nın, ipe gidişinin hazin öyküsü.
Bakan Müezzinoğlu, İslam ve Muhammed'i silelim dedi.
Hastaneler yaralı ÖSO’cularla doldu.
Eski IŞİD'li için Reyhanlı'da kitlesel cenaze töreni.
“Alevilerin kökünü kazıyacağız” diyen eski IŞİD’li için
Reyhanlı’da kitlesel cenaze töreni.
Hatay'da ÖSO için hastane kuruldu iddiası.
İşte Hatay'daki kaçak ÖSO hastanesi!
IŞİD Türkiye'de nasıl örgütleniyor: Urfa'da gizli bir IŞİD
hastanesi.
Yandaş basın 'sınırı FETÖ açtı' diyor ama: Bunları da mı
'FETÖ' yaptı?
IŞİD Türkiye'de nasıl örgütleniyor: Kocaeli örneği.
Türkiye'de artan selefilik: Diş hekimliğinden IŞİD'e katılan
gencin hikayesi.
Atilla Kart Konya'daki IŞİD örgütlenmesini deşifre etti!
Aydınlardan iktidara: Türkiye ve Suriye halklarından özür
dileyin.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez: Sekülerizm dünyayı savaşa
soktu.







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder