28 Mayıs 2016 Cumartesi

Şehitlerimize vara yoğa Rahmet dilemek yüzsüzlüktür.

Bu yazı 2011 yılında yazılmış olup, Türk halkının gittikçe kendini kaybetmesi üzerine yeniden güncellenmiştir.

Düşmez kalkmaz bir Allah gülüm, düşeriz Elbet!...

Ama biz düşersek Bir yağmur damlası gibi Yaprağa,

"Vatan Sağ olsun" diyen Mehmetçik gibi Toprağa Düşeriz!...

Düşmeyiz Namerdin Ayaklarına!...

Bir Hüzünlü Türkü olup da yârin Dudaklarına Düşeriz...



Şehit Binbaşı için yürüdüler, Çevik Kuvvet müdahale etti.

Kur’an da Rahmet, tekrarlarıyla birlikte yaklaşık 129 kez geçiyor.


Örneğin diyor ki;
BAKARA SURESİ:  160 Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar müstesna. İşte böylelerinin tövbesini kabul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti sınırsız olanım.


Olabilir, sınırsız bir rahmeti olabilir de, peki bunca şehide sürekli rahmet dilerken bizim hiç yüzümüz kızarmaz mı dersiniz?


Öyle ya sınırsız sabır, af ve rahmet tanrıya aitse, biz tanrı mıyız ki bu kadar sınırsız, geniş olabiliyoruz?


Rahmet dilemekle kurtuluşa erdiğimizi mi sanmaktayız, kendimizi bu yolla mı rahatlatıyoruz?


O halde tanrı İslam inancına göre kimlere rahmet ettiğini de açıklamış.


Bakalım.
EN'AM/16 Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur.


Neymiş efendim?
Kendisinden azap uzaklaştırılana rahmet etmiş.
Bunu inkâr mı edeceksiniz?


O halde ağzımızda sürekli rahmet dolaştırırken biraz dikkat edelim.
Çünkü hemen hiç birimiz kendisinden azap uzaklaştıranlar içinde değiliz gibi geliyor.


PKK, AB, ABD, Eş Başkanlık vs… gibi müesseseleri azap olarak görmüyor muyuz?

"Ben Eş Başkanım" diyenlere oy verenlerin oranının % 50’ye vardığını görmüyor muyuz?

Yüzümüzü kızartan şeylerden vazgeçip yüzümüzü ağartan şeyler yapmayanların rahmet dilemeye hakları olmadığına inanıyorum.

Çünkü açıkça bu da belirtilmiş.

ALİ İMRAN/107 Yüzleri ağaranlara gelince, onlar, Allah'ın rahmeti içindedirler. Sürekli ondadır onlar.


Özetle yüzünüzü, yüzümüzü ağartan şeyleri yapmak tanrının rahmetini kazanmak için yeterli değil midir?


Kur’an-ı Kerim’e inananlar bu ayetleri Ahmet Dursun yazmadı, yalanlayamazsınız.


Yüzümüzü ağartacak şeylerin en başında Mustafa Kemal’in Tam Bağımsızlık azm ve kararının geldiğini asla unutmayınız.


Çünkü Tam bağımsızlığı Kur'an da emretmiştir.
MERYEM/42 Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?


Bağımsızlık kimlerin neresine batıyor anlamakta zorlanıyorum.
Bağımsız olmadan nasıl Müslüman olunacağını ise hiç mi hiç anlamış değilim.
Esir Müslüman nasıl olunur bilen varsa anlatsın da anlayalım.


Ey Müslüman,
Olur, olmaz yere rahmet dileyip, hamd edeceğine yüzleri ağaranlardan olmayı tercih ediniz.

Bunu inandığınızı iddia ettiğiniz kitabınız sizden istiyor.
Ama siz anlamıyorsunuz çünkü
Kur'an-ı Kerim, anlamını bilerek okuyun diyor bunu dahi yapmıyor, Araplaşmaya, teslimiyete sürükleniyorsunuz.

Sonra da Müslüman’ım diye kendinizi kandırıyorsunuz.

Ahmet Dursun’u kandıramayan, tanrıyı kandırabilir mi?


12 Eylül 2011


Ahmet Dursun



Mehmet Altan Jandarma, Jandarma deyip duruyordun, işte bir jandarma şehit oldu.


Kıçına kına yaktın mı?


Prof. Mehmet Altan, Teoman Koman Önemlidir.  


***
Diyarbakır'ır Lice İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Ercan Kurt'un terör örgütü tarafından kurulan hain bir tuzakla şehit olduğu ortaya çıktı.

04.06.2012
CİHAN

İlçe Jandarma Komutanı'nın, mayınlı saldırıda şehit olan uzman çavuş için olay yerine giderken ikinci mayının patlatılması üzerine şehit olduğu öğrenildi.

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, Lice'de 2 askerin şehit olduğu saldırı ile ilgili açıklama yaptı. Toprak, yaptığı yazılı açıklamada, Lice ilçesi kırsal kesiminde sürdürülen operasyonda araziye döşenmiş iki ayrı mayına basan iki jandarma personelinin şehit olduğunu hatırlattı. Toprak, "2 Haziran 2012 günü saat 20.45 sıralarında Lice ilçesi Abalı köyü sınırları içerisinde Diyarbakır – Bingöl Karayolu'nun 50. kilometresinde yol kesen PKK/KCK'lı teröristler, Diyarbakır'dan Trabzon'a seyir halinde olan yolcu otobüsünde seyahat eden bir yabancı uyruklu şahsın kaçırılması ve bir şahsın da aracının yakılması olayı ile ilgili olarak, 4 Haziran 2012 günü anılan bölgeye operasyon yapılmıştır." dedi.

Vali Toprak, yapılan operasyonda saat 07.30 sıralarında mayına basan jandarma uzman çavuşun olduğunu belirterek, "Bu olayla ilgili olay bölgesine olay yeri inceleme ekibi ile birlikte intikal etmekte olan Lice İlçe Jandarma Komutanı Jandarma Binbaşı Ercan Kurt, aynı bölgeye yakın bir başka noktada ikinci bir mayına basarak şehit olmuştur. Konuyla ilgili olarak başlatılan operasyonel faaliyet devam etmektedir. Şehitlerimize Allah'tan rahmet ailelerine ve ülkemize başsağlığı ve sabır diliyorum." ifadelerini kullandı.

Mustafa Toprak, 2 Haziran 2012 günü kaçırılan İngiliz uyruklu bir kişinin de 3 Haziran 2012 günü akşam saatlerinde serbest bırakıldığını ve Bingöl'ün Genç ilçesine geldiğini belirtti.  sabah



 Şehitler toprağa verilirken AK-Papatyalar

 DAĞLICA ÇATIŞMASINDA 8 ASKERİMİZİ SON YOLCULUKLARINA UĞURLADIĞIMIZ GÜN 20.06.2012 AKP KADIN KOLLARI CÜMBÜR CEMAAT BOĞAZDA YAT GEZİNDE GÜLÜP EĞLENDİLER..! KURTLARINI DÖKTÜLER...!

ŞEHİTLERİMİZİN GÖMÜLDÜĞÜ GÜN BARİ SAYGILI OLUN.

BÖYLE BİR GÜNDE ŞEHİTLERİNE SAYGI GÖSTERMEYEN ZİHNİYETİN VATAN ELDEN GİTMİŞ ,HER GÜN ŞEHİT GELİYORMUŞ, ÜLKE TOPRAKLARI SATILIYORMUŞ,UMURUNDA BİLE OLMAZ...

NEDEN AKP KAZANIYOR ? BÖYLE DUYARSIZ ,SAYGISIZ, SORGULAMAYAN UMURSAMAYAN, BİR KİTLEDEN OY ALDIKLARI İÇİN...!

NOT: BUNLARI DAHA FAZLA DEŞİFRE ETMEMEK İÇİN GEZİDEKİ 81 FOTOĞRAFI PAYLAŞMIYORUM SADECE ALBÜM KAPAĞINI ''PRINT SCREEN'' YAPTIM. 
Kaynak

DENİZ BAYKAL'DAN ŞEHİT TEPKİSİ, TÜRKİYE BUNU HAZMEDEMEZ!

Artık Televizyon izlemez oldum.

İzledikçe Amerika'nın ne kadar haklı olduğuna inanmak üzere olacağımdan şüpheleniyorum.

Şehit ailelileri acaba kime oy veriyor dersiniz?

Başbakanlık psikolojik harekât merkezinin kurucusunun kim olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Pek muhterem Vamık Volkan.

Peki, bu kurum kimin üzerinde harekât yapıyor dersiniz?

Daha birkaç hafta evvelinde bir şehit yakını Cumhurbaşkanının şahit ailelerine verdiği davetine katılmış çıkışta muhabirlere şöyle diyordu.

Sayın Cumhurbaşkanımız bizimle çok ilgilendi.

Buna yorum yapmaya gerek var mı?

Yıllar evvel yapılan kültür anlaşmalarıyla karşılıklı takas edilen izlenceler kime hizmet etti?

Kendi öz annesini kız kardeşiyle birlikte, farklı erkeklere pazarlayan oğlanların dizilerini içimize kim soktu?

Eteğinin altında donu (özür dilerim) olmadan sahnelere çıkan, adına toplumun huzurunda sanatçı denen fahişeleri (ekmek uğruna yapanlardan özür dilerim) topluma pazarlayanları unuttuk mu?

Hemen her kanal, hemen her dizide fuhuş özendirilirken, sigarayı çiçekle kapatan zihniyet kimlerden, nerelerden feyiz alıyordu dersiniz?

Haydi, sigaraları kapatmaya, fahişeleri sanatçı olarak kabul etmeye devam edelim.

Her gün 4-6 şehit haberine rahmet (ne haltsa) dilemeye devam edelim.

Günün birinde çocuklarınızdan birini terörist, biri fahişe, birini de pezevenklik yaparken gördüğünüzde, sizden en az 3 çocuk isteyenlere, hamd ettiğiniz günlere, lanet edecek misiniz?

Böyle bir topluma lanet olsun.

Tanrının pisliği bu toplumun üzerine değil de hangi toplumun üzerine olabilir ki?

Bilimle yücelen toplumlar, toprak altında kalsalar dahi onları tarih sahnesine yine bilim (arkeoloji) çıkartır.
Bilimden nasiplenmemiş toplumları da tarih sahnesine, göz önüne bilim çıkartır.
Ancak bilimden nasiplenmeyenler toprak altından çıktığında, karşımızda vahşet tablosu olarak duracakları kuşkusuzdur.

Diğerinin ise, anlamakta zorluk çekilecek kadar ileri teknolojileri, parmak ısırtarak hayranlık uyandıracaktır.

Bizleri ise gelecekteki nesiller, tarihin çöplüğünden çıkartarak ancak sahneleyebileceklerdir.

1.400 -2.000- 3.500 yılık insanlık tarihindeki çöplüklerin sırlarını, çöplüğe gidiş gerekçelerini anlamadıkça o çöplükten kurtuluş şansımız kalmayacaktır.

İnançlar bu nedenle çöplüğe atılmalı, bilime sarılmalıdır.

Hamd etmekle tarih yazılmaz.

A. Dursun

İçişleri Bakanı Beşir Atalay Psikanalist Vamık Volkan’la bir görüşme yaptı.

Vamık Volkan'ın, SIR gibi saklanan KÜRT RAPORU.




Vur Emri çıksın, Öcalan'ı meydanda sallandırsınlar bakalım düzeliyor mu, düzelmiyor mu?

ABD idam cezasını uyguluyor, Müslüman diye örnek gösterdikleri İran sallandırıyor.

Bize akıl verenler uyguluyorsa biz neden izliyoruz?

Ne demişler?
Hocanın dediğini yap, gittiği yoldan gitme.

Bu söze uydukça daha neler diyecekler neler...

Yakında ikinci başbakan olarak Öcalan'ı gözümüze sokacaklar.

Erbakan trilyonları yedi önce ev hapsine oradan cennete gitti.

Öcalan'ın nesi eksik?

Kaç trilyon yedi?
Erbakan'dan ne eksiği var?

Ona da önce ev hapsi, oradan cennet bileti kesiyorlar.

Müslümanlara da çocuklarınız da şehit oldu, cennete gitti diye avutuyorlar.

Ne diyelim?

Millet ne isterse o olur diyen ben miyim?

"Millet laiklik gidecek derse gidecek" diyen ben miyim?

Hamd Olsun.



12 Eylül 2011

A. Dursun



Şehit Özdemir'in 25 Haziran 2012'de yazdıklarından...



Şehit Özdemir'in sosyal paylaşım sitesi facebooktaki sayfasından paylaştığı yazılar yürek burktu.
Özdemir'in sevdiği sözlere 'Susuşumuz merminin namluda duruşu gibidir' yazdığı, ayrıca duvarında da 25 Haziran 2012'de 'Benim ödediğim vergilerle lüks arabalarla gezip, benim ölmeme göz kapatıp, öldürmeme izin vermeyen zevatlar artık uyanın. Sen rahat uyuyasın diye sırtımda 40 kilo yük, aklımda vatanım dağlarda geziyorum' yazısını paylaştığı görüldü.


Somali'ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sanatçılar da eşlik etti.

Somali'ye toplanan bağışlar.

Şehitleri uğurlarken Ajda Pekkan ve Sertab Erener göbek atıyordu.

Erdoğan Sertab Erener'i neden aradı?

Amerika'nın Somali işgali, cemaatlere yaptırılıyor.

NATO diyor ki, “İşgal taşeronluğunda Cemaat devri kapandı, AKP devri başladı.”


DİYANET:BAŞKANLIKTAN ÇOK EŞLİLİK,ENSEST,DİN İSTİSMARI


T.C. BAŞBAKANLIK DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI   
İL MÜFTÜLERİ SEMİNERİ SONUÇ BİLDİRGESİ(27 Mayıs 2008, VAN)
Toplumun din alanında karşılaştığı sorunları yakından takip eden Başkanlığımız, merkez ve taşra teşkilâtımızın uyumlu ve etkin şekilde çalışmasını sağlamak, din hizmetinin verimliliğini daha da artırmak amacıyla ülkemizin farklı illerinde belirli aralıklarla İl Müftüleri Seminerleri düzenlemektedir. Başkanlığımızca mutat hâle getirilen İl Müftüleri Semineri, bu kez 25-27 Mayıs 2008 tarihlerinde Van ilimizde gerçekleştirilmiştir. Bu seminerde Başkanlığımızın görev ve sorumluluklarına ilişkin ortak bir bakış açısı oluşturulması, din alanında karşılaşılan sorunların çözümü ve daha etkin bir din hizmeti sunulmasında bölgeler arası farklılıklar ve din hizmetlerinin bu farklılıkları dikkate alarak yürütülmesi üzerinde durulmuş, ayrıca bazı güncel dinî konular müzakere edilmiştir. Başkanlığımızın üst düzey yöneticileri ve il müftülerinin katılımıyla gerçekleştirilen bu seminerde aşağıdaki hususların kamuoyuyla paylaşılmasının yararlı olacağı düşünülmüştür.


1. Çağımız, küresel iletişimin bilgi alışverişinde bütün dünyaya yeni imkânlar tanıdığı, üretilen bilginin teknolojiye dönüştüğü ve teknolojinin farklı kültür ve alışkanlıkları beraberinde getirdiği, her toplumun belli ölçekte bir değişim süreci yaşadığı bir dönemdir. Bu süreçte ortaya çıkan yeni ve farklı problemlere doğru dinî bilgilerden yararlanarak çözümler üretmek ve din hizmetlerinin daha sağlıklı ve hızlı biçimde yürütülmesini temin etmek büyük önem arz etmektedir.


Gerek kültürel doku ve gelenekler, gerek ekonomik ve sosyal yapı bakımından farklılık gösteren bölgelerde yaşayan insanımızın din hizmeti alanındaki ihtiyaç, öncelik ve beklentilerinde bazı farklılıkların olmasını tabiî karşılayan Başkanlığımız, vatandaşlarımız arasında toplumsal birliği sağlayan en güçlü bağlardan biri olan dinin ve din hizmetinin, söz konusu farklılıkları gözeten, ancak bu farklılıkları milletçe birlik ve beraberliğin temel harcı yapan ve her bir ferdin aynı ülkenin eşit düzeyde onurlu bir vatandaşı olduğunu vurgulayan bir anlayış içinde sunulması gerektiğini her vesileyle ifade etmektedir. Bunun için de Başkanlık ve il müftülüklerinde ‘Din Hizmetlerinin Sunumunda Bölgesel Farklılıklar ve Öncelikler’ başlığı altında yapılacak çalışmalar, bütün din görevlilerimize hizmetlerinde yol gösterecek, din hizmetinin daha verimli şekilde yürütülmesini sağlayacaktır.


2. Türkiye’nin dinî-kültürel atlası incelendiğinde bu harita üzerinde İslâm dini alanında birden çok tasavvur, yorum ve yaklaşımın İslâm’ın ortak inanç esaslarında buluştuğu açıkça görülür. Bu itibarla Ülkemiz, bu farklılıkları cem etmeyi başarmış ender Müslüman ülkeler arasında en başta gelmektedir. Bu bakımdan demografik hareketlilikler, kültürel farklılık ve hayat tarzları arasındaki görece ayrışmalar incelendiğinde, ülkemizdeki mevcut inanç yapısının nasıl olup da bir bölünmeden çok, zengin ve sağlam bir buluşma noktasına işaret ettiği sosyal bilimcilerin analiz etmeleri gereken bir noktadır.


3. Çeşitli sebeplere bağlı olarak meydana gelen nüfus ve göç hareketleri, toplumsal kültürün şekillenmesinde önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan özellikle yerinden olmuş toplulukların hareket coğrafyası, göç alan ve göç veren şehirlerdeki kültür değişmelerinin bilimsel olarak ortaya konması, din hizmetlerinin yürütülmesi açısından önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, tarihte konar göçer olarak yaşamış, bugün çeşitli şehirlerde mesken tutsa da, hala yerleşik kültürü benimsemekte bazı problemler yaşayan vatandaşlarımızın varlıkları, sorunları ve beklentilerini tespit etmeye yönelik araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çerçevede, yeterince din hizmeti alamayan topluluklara din hizmetinin götürülmesini Başkanlığımızın öncelikli sorumluluklarından biri olarak görmekteyiz.


4. Toplumsal birlik ve bütünlüğümüzün korunmasında en önemli faktörlerden biri olan dinin, her türlü politik, ticari ve etnik tartışmanın üstünde tutulması gerekirken son zamanlarda bölücü terör örgütünün, insanımızın samimi bir şekilde sahip olduğu din duygusunu istismar etmeye çalıştığı görülmektedir. Buna bağlı olarak,Diyanet İşleri Başkanlığıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı kişilerin “din kisvesi” altında bölücü ve yıkıcı faaliyetlere destek vermesi üzüntüyle müşahede edilmektedir. Bu durum, türlü zorluklara rağmen özverili biçimde din hizmeti yürüten görevlilerimizi ziyadesiyle rahatsız etmektedir. 

 
5. Varlığımızın devamı ve Cumhuriyetimizin bekası için milletimizi millet yapan ortak değerlerin ve toplumun ortak mutabakatlarının bir arada ve ahenk içinde tutulması ne kadar önem taşıyorsa, bunları sağlayan öğretmen, doktor, imam gibi meslek mensuplarının ülkenin ortak yararı, geleceği ve duyarlılıkları ile uyum içinde çalışması da o derece hayati önem arz etmektedir. Esasında bütün meslek grupları toplumun huzuru, birliği ve dirliği için gayret gösterdiğinden bunlar birbirinin karşıtı ve alternatifi olarak değil, birbirini tamamlayan, eşit değerde hizmet üreten çalışma grupları olarak değerlendirilmelidir.


6. Aile, sevgi ve dayanışmanın bilfiil yaşandığı, temel insanî ve ahlâkî değerlerin öğrenildiği, din duygusunun geliştiği, vatan ve insan sevgisinin aşılandığı bir ortamdır. Asırlardır her türlü sosyal ve ekonomik sıkıntılar karşısında dimdik ve bir bütün olarak ayakta kalmamız, aile yapımızın sağlamlığı ile yakından ilgilidir. Kuşkusuz aileye verdiğimiz bu önemin altında İslâm’ın aileye yüklediği değer de yatmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm evlenme akdini sorumlulukları ağır bir sözleşme olarak kabul etmiş, evliliği eşlerin karşılıklı sorumluluklarını yerine getirdikleri ve kendilerine düşen ödevleri yapmayı taahhüt ettikleri bir güven sözleşmesi olarak değerlendirmiştir. Tarafların hür iradesi olmaksızın böyle bir sözleşmeden söz edilemez. Ne var ki, çok az da olsa bazı yörelerimizde genç kızlarımızın çocuk sayılabilecek kadar erken yaşlarda zorla evlendirildiği ve bu uygulamanın dine dayandırılmaya çalışıldığı esefle müşahede edilmektedir. Bu yaklaşımın ilmî ve dinî bir temeli yoktur.
Öte yandan, evliliğin hiçbir zorlama olmaksızın tarafların özgür iradeleriyle gerçekleşmesi ve denklik de dahil kadınların her türlü hakkının gözetilmesi, ailede kalıcı huzuru ve mutluluğu sağlamanın önemli bir yolu olduğu kadar, İslâm dininin genel ilkelerinin ve Hz. Peygamber’in sünnetinin gösterdiği bir duyarlılığın da gereğidir.


7. Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an ve hadislerde yer alan, Müslümanların tarihsel tecrübesinde yer edinen konular hakkında toplumu aydınlatırken, tarihi süreç içindeki yorum, yaklaşım ve uygulama zenginliğini olduğu gibi yansıtmaya çalışmakta, ancak bu zengin mirasın günümüzde nasıl yorumlanması gerektiğini de açık bir şekilde ifade etmektedir. Bu çerçevede Başkanlığımız, günlük hayatta gündeme gelen ve bir yönüyle dinî tecrübe ve geleneği ilgilendiren konuların hukuki ve kazai yönünün ülkemizin mer’i mevzuatı, aile hukukunda ise Medeni Kanun esas alınarak çözülmesi gerektiğine vurgu yapmaya özen göstermektedir. Bu tutumumuz, aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığının, hem dinin doğru bilgisiyle toplumu aydınlatma, hem de laiklik ilkesini esas alarak topluma hizmet sunma sorumluluğunun bir gereğidir. Aynı şekilde Başkanlığımız, Kur’an’ın ilgili ayetinin (Nisâ 4/3) çok evliliği değil tek eşliliği teşvik ettiğini, hukuken ve toplumsal genel kabul yönüyle tek evliliğin esas olduğu ülkemizde, kadının hakkı korunamadığı, çocukların nesebi ve mirası gibi konularda haksızlıklar söz konusu olduğu ve neticede kadın mağdur edildiği için ikinci evliliğin dinen de pek çok sakıncalar taşıdığını her vesileyle ifade etmektedir. 

 
8. Dinî literatürde yer alan veya tarihsel süreçte İslâm geleneği içinde ortaya çıkmış olan bir takım görüş, bilgi ve rivayetleri bağlamından kopararak, bu konudaki bilgi bütünlüğünü, genel dinî ilke ve prensipleri görmezden gelerek anlamak, yorumlamak ve değerlendirmek, bunu da İslâm ve Müslümanlar hakkında genel bir yargının temeli olarak kullanmak doğru değildir. Aynı şekilde, Diyanet İşleri Başkanlığının veya Türkiye Diyanet Vakfının yayınladığı bini aşkın veya Başkanlığımız web sitesinde yer alan kırk civarındaki eserin birinden seçilmiş bazı kelime veya cümleleri yahut yorumlanmak üzere yer verilen rivayet veya bilgileri, bu yöntemle ve akabinde yer alan değerlendirme ve bakış açısını da göz ardı ederek alıntılamak, bunu güncel olaylara dair yeni verilmiş bir fetva gibi takdim etmek ve bu yolla Diyanet İşleri Başkanlığını medyada polemiklerin içine çekmeye çalışmak, dahası, esasen siyasi nitelikteki tartışmaları dinî kavram ve konular üzerinden yürütmek kabul edilemez.


9. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın sağlıklı aile ortamında sevgi ve güzel ahlâk ile yetişmesi, sadece maddi değil psikolojik, sosyal, kültürel gelişimlerinin, milli ve manevi değerlerin tevarüsünün bu ortamda gerçekleşmesi milletimizin huzur ve bekası için son derece önem taşımaktadır. Hal böyleyken, bazen çocuklarımızın bedensel veya ruhsal yönden istismara uğradıkları, en hassas ve etkiye en açık dönemlerinde çocuklarımızın birtakım olumsuz baskılar, yayın ve telkinlere maruz bırakılması üzüntüyle müşahede edilmektedir. Bunun için de Başkanlığımız, çocuklarımızın ruh dünyalarını zenginleştirecek, onları her türlü olumsuz etkiye karşı koruyacak tarzda bir din eğitimine, ülke genelindeki Kur’an Kursları, yayınları ve diğer faaliyetleriyle katkıda bulunma çabası içindedir. Ayrıca, aile içi şiddet ve ensest ilişkiye maruz bırakılan çocuklarla ilgili olarak öncelikle anne ve babaların ve bütün toplumun ağır manevi sorumluluk altında olduğunu ifade etmeyi de dinî bir görev bilmektedir.


10. Milletimizin konuk severliği, barış ve huzur içinde birlikte yaşama tecrübesi ve yerli-yabancı herkesin temel hakkına, mal, can ve namusuna saygısı tarihten gelen köklü bir karakteri olmakla birlikte, son zamanlarda ülkemizde misafir yabancılara yönelik insanlık dışı münferit bazı olayların cereyan etmesi sağduyu sahibi her bir vatandaşımız gibi kurum mensuplarımızı da derinden üzmüştür. 

 
11. Hz. Peygamber’in insanlığa vermek istediği mesajın günümüz insanına sade ve anlaşılır bir dil ile sunulduğu bir eser oluşturmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulunca ‘Konulu Hadis Projesi’ ismiyle özgün bir çalışma sürdürülmektedir. Bu çalışma ile yüz seksen binden fazla rivayetten oluşan bir veri tabanı oluşturulmuş, hadisler konularına göre tasnif edilmiş ve her geçen gün daha da zenginleştirilen bir bilgi bankası oluşturulmuştur.


Bu bilgi birikimine dayalı olarak, ülkemizdeki akademisyenlerin desteğiyle, günümüz insanının dinî hayatı için önem taşıyan konular ele alınmaktadır. Hedef yeni bir yorum yöntemiyle ve güncel başlıklara göre kaleme alınan, anlaşılır bir hadis eserinin ortaya konulmasıdır. Dolayısıyla tamamen bilimsel esaslara göre yürütülen bu projenin birtakım yerli ve yabancı medya kuruluşlarında ele alındığı şekliyle dinde ‘reform’, ‘revizyon’ veya ‘devrim’ şeklinde nitelendirilmesi doğru değildir. 12. Çağdaş dünya sigaranın zararlarına karşı uzun bir zamandan beri çok somut tedbirler almış bulunmaktadır. Ülkemizde de sigaraya karşı başlatılan kanuni uygulamaları fırsat bilerek sigara bağımlılarının bu zararlı alışkanlığı terk etmelerini teşvik için elimizden gelen gayreti göstermemiz gerekmektedir. Dinimizin insan sağlığını tehdit eden her türlü alışkanlıktan uzak durulmasını istediğini ve sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürmek için bunun gerekli olduğunu bu vesileyle tekrar hatırlatmayı yararlı görürüz.


13. Başkanlığımız hac organizasyonunda kategorilerin geliştirilmesine ve sunulan hizmetlerin kalitesinin her geçen yıl artırılmasına, özellikle de hac kayıtlarının ve hacla ilgili her türlü işlemin şeffaf, objektif ve adaletli bir şekilde yürütülmesine ve bu konuda vatandaşlarımızın bilgilendirmesine ayrı bir önem vermektedir. Ülkemizin hac kontenjanının sınırlı olduğu, yüz binlerce vatandaşımızın da hacca gitmek için sırada beklediği göz önüne alınınca her yıl kayıt açılmasının, objektif ve şeffaf biçimde kur’a çekilerek kayıt hakkının belirlenmesinin halihazırda bulunabilmiş en adaletli yol olduğunu, bunun için de kayıtlarda kur’a sırasına riayet edilmesinin ve daha önce hacca gitmiş olanların tekrar hacca gitme girişiminde bulunmamasının herkese düşen vicdani bir sorumluluk olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz.


14. Din hizmetlerinin ülkemiz genelinde verimli bir şekilde yürütülmesi için boş kadroların bekletilmeden doldurulması, imam evi bulunmayan köylerde imamlar için lojman yapılması öncelikli bir önem taşımaktadır. Ayrıca hangi kadro ve unvan olursa olsun ilk kez atanan personelin, göreve başlamadan önce görev ve bölgenin özellikleri dikkate alınarak makul bir süre kadar uygulama ağırlıklı bilgi, beceri ve tecrübe ile donatılmasında büyük fayda vardır.


15. İlahiyat fakülteleri ile sıkı bir işbirliği içinde olan Başkanlığımız, özellikle personelin hizmet içi eğitiminde İlahiyat Fakültelerinden büyük ölçüde yararlanmakta ve bu işbirliğini daha da geliştirmek istemektedir. İlahiyat Fakültelerimizin gelişme kaydetmesi ve din hizmeti alanında gerekli birikim ve donanıma sahip yeterli sayıda mezun vermesi, personelimizin din hizmeti alanındaki etkinlik ve verimliliğini doğrudan etkilediğinden, Başkanlığımız bu konudaki her adım ve girişimi memnuniyetle karşılamaktadır. Ancak ülkemizde yüksek din öğretiminin, geride kalan yarım asırlık tecrübe birikiminin ışığında yeniden ele alınmasına ve ilgili kurumlar arasında bu konuda daha sıkı işbirliğine ihtiyaç bulunmaktadır.


16. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarından bir kısmının Ankara ve İstanbul’da İlahiyat öğrenimi gördükleri program, Başkanlığımızın desteğiyle başarılı bir şekilde yürütülmektedir. Ne var ki, belirli batı ülkelerine yönelik bu programla yetinilmeyip daha kurumsal adımların atılmasına ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, Türkiye’nin dinî tecrübesini, birikim ve bakış açısını dış dünyaya taşıyacak, özellikle Avrasya coğrafyasına yönelik bir Uluslararası İlahiyat Fakültesinin kurulması önemli bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Türkçe ile birlikte Arapça ve bir Batı dilinin çok rahat konuşulup yazılacak bir düzeyde öğretildiği ve din alanında çağdaş dünyanın ihtiyaç ve beklentilerini önceleyen bir müfredat çerçevesinde eğitimin verildiği böyle bir fakülte ile gençlerin Türk-İslâm kültürünü ve ortak değerlerimizi daha iyi öğrenmesi ve bu coğrafyadaki ülke ve topluluklar arasında daha güçlü bağlar oluşturulması mümkün olacaktır.


Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dinegitimi/Duyuru.aspx?DID=168


 Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, zinanın bütün dinlerde haram ve günah olduğunu, ancak bu konudaki düzenleme yapmanın siyasetin alanına girdiğini bildirdi.Bardakoğlu dün yaptığı yazılı açıklamada, zinanın bütün dinlerde haram ve günah olduğunu vurgularken, ‘Ancak zinanın hukuk düzeninde yasalarla cezai müeyyideye bağlanıp bağlanmayacağı veya nasıl cezalandırılacağı ise bundan ayrı bir konudur. Bu alanda hukukun ve siyasetin neyi nasıl yapacağı elbette ayrı bir süreçte ve zeminde olacaktır’ dedi. Zinanın ceza kanununda suç olarak yer alması konusundaki tartışmaların yasamayı ve siyaseti ilgilendirdiğini belirten Bardakoğlu, bu konuda Diyanet’in yorum yapmasının doğru olmadığını savundu.


KUŞATMA
Kureyş ordusunun Akik ovasına yaklaştığı haberi ulaş­tığında hendek bitmek üzereydi; hendeğin yapımı toplam altı gün sürmüştü. Kureyş ordusu şehrin güney batısından yaklaşıyor, Gatafan ve diğer Necd kabileleri doğudan Uhud'a doğru ilerliyorlardı. Vahanın dış bölümlerindeki bütün evler boşaltılmış ve bu evlerin sakinleri barınaklara yerleştirilmişti. Peygamber (s.a.v.) kadınların ve çocukla­rın, kalelerin yüksek odalarından birine yerleştirilmesini emretti. Daha sonra kendisi de adamlarıyla birlikte -yak­laşık üç bin kişi- seçtikleri yerde kamp kurdu. Kırmızı de­riden yapılmış olan çadırı Sel' dağının eteklerine kurul­muştu. Aişe (r.), Ümmü Seleme (r.) ve Zeyneb (r.) sıray­la onunla birlikte olmak için çadıra geliyorlardı,.....  Devamı için...




BAŞBAKAN; PKK DÜŞMAN DEĞİL 

Bu konusmanın çok iyi anlaşılması, analiz edilmesi gerekmektedir.
Bu konuşmayı kim, kime karşı, kimlerin zorlaması ile yaptırmıştır?

ABD'nin ve destekçisi AB'nin PKK ile masaya oturulmalı önerisini hatırlayanlarınız var mı?

OKUDUĞUNUZDAN BİR ŞEY ALGILAMAZ İSENİZ İZLEYİN, DİNLEYİN....
http://www.kanaldhaber.com.tr/haberdetay.aspx?haberId=20265&catId=32

Ne demek istiyor?
Evet Başbakan Erdoğan, son 30 yıldır tüm hükümetlerin hatta müttefik bir çok ulkenin de "düşman"ilan ettigi terör örgütünü listeden çıkarttı.
 

İşte Erdogan"in PKK"yi dusman listesinden cikardigi o sozleri;
"Bizim terorle mucadelede ilk yenmemiz gereken dusman ofkemiz olmalidir. Teror orgutu askerime, polisime dusman gozuyle bakiyor ama biz butun bu olanlara ragmen onlara "suclu" gozuyle bakiyoruz. Insani yaklasim ve demokrasi bunu gerektiyor."
****


BAŞKA KAYNAKLAR NASIL YORUMLAMIŞ?

-----------
Erdoğan: PKK düşman değil, suçlu.
Başbakan Edoğan PKK"ya "düşman" değil "suçlu" gözüyle baktıklarını
söyledi.
***
ÖZET YORUMUM:

Erdoğan Obama'dan Kürdistan valilerini istedi.

Demek ki tayyip bey, kardeşlikten dem vuruyor.
Peki bu kardeşlik ne anlama geliyor? Kim kardeşlerimiz oluyor?
Terör örgütü ile nasıl bir kardeşlik içinde olabiliriz ki?
Bakın nasıl bir kardeşlik içinde olabiliriz okuyunuz....
A. ALTINDAL, KARDEŞLİK MASALLARIYLA KISKACA ALINIYORUZ

***
Dışişleri Bakanı iken Gül"ün İsrail ziyaretinde ABD"nin Suriye ile masaya oturmalısınız teklifine eğer ki israil sıcak bakmış olsa idi onlarla da masaya oturacak idik.

İşe bakın ki israil ülke çıkarlarını düşünürken Türkiye müstemleke valilerinden emir almakta idi.
Uygulama tıpkı o dönemlerde olduğu gibi şimdilerde de aynen devam edtmektedir.

Başka vali ne demişti?
ZANA,2010 yılında,Öcalan"ın serbest kalacağını,söylerken acaba neye dayanarak söylemiş idi?

Öymen"in bir açıklaması vardı.Hatırlayalım.
"29 Kasım 2005 tarihinde Avrupa Birliği terörle mücadeleyle ilgili olarak bir Ortak Tutum Belgesi kabul ediyor. Bu belgenin ekinde de hangi örgütler terör örgütüdür bunlar yazılı. Bakıyorsunuz 17. sırada Hamas örgütü var, 23. sırada da PKK var. Ondan sonra 6 Şubat"ta AB başka bir belge açıklıyor. Diyor ki: " Makedonya, Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan ve Türkiye işte bu 29 Kasım tarihli ortak tutum belgesini kabul etmişlerdir. Buradaki hususları kendi milli politikalarını bu ortak tutum belgesine uydurmayı taahhüt etmeyi kabul etmişlerdir. Türkiye bu örgütü bir terör örgütü olarak kabul ediyor. Bireysel olarak herkes farklı düşünebilir ama Türkiye Cumhuriyeti"nin resmi tutumu, bu örgütün  bir terör örgütü olduğudur

Türkiye bu listeyi kabul ettiği andan itibaren bu liste Türkiye"nin de listesi oluyor. Bu listeyi kabul eden AB ülkelerinin de bireysel olarak farklı listeleri yok. Özetle Türkiye bu örgütü terör örgütü olarak resmen kabul etmiştir. Hiçbir ülke resmen terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgütle Dışişleri Bakanı düzeyinde masaya oturmaz. Çok büyük bir çelişki. Bunu dünyaya anlatamazsınız
."

"Resmen terörist ilan ettiğiniz bir örgütle masaya oturabilir misiniz? Bir başka ülke kalksa, bu listedeki başka bir örgütle Dışişleri Bakanı düzeyinde masaya otursa Türkiye buna ne tepki gösterir? Diyelim ki PKK ile Dışişleri Bakanı düzeyinde Belçika görüşse. İkisi aynı listede. Türkiye şunu söyleyebilir: " Her ne kadar ben bu listeyi kabul ettiysem de seçimlerden sona yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Ben bu örgütü artık terör örgütü olarak kabul etmiyorum." Bunu Türkiye demedi. Seçimlerden bu yana bir ay geçti. Bir aydan beri Türkiye"den böyle bir açıklama duymadık. Resmen TC hükümeti bu örgütü terör örgütü olarak kabul ediyor. Bu kadar açık."

Peki bu mümtaz dostlarımız ve dahili vatan severlerimiz ne yapıyor?
Aynen eş başkanlık görevlerini hakkı ifa etmeye devam ediyor.
Eh biz istemedik mi?
% kaç ile istedik?
Demek ki ABD"nin böl,parçala yönet taktiğini % kaç ile kabul etmişiz?
Öyle ise susalım ve kaç parçaya bölüneceğimize dostlarımız,kardeşlerimiz karar versin biz de allah razı olsun diyelim.

Son hatırlatma:
Tayyip beyin Hz.Buş(Bush)ile bir görüşmesi vardı,hatırlamayanlar için altta adresini vereceğim.

Bir de bazı TV lerde "Buş ile beraber çıkarsa,birlikte görünürlerse,hele bir de dostum derse vs..."gibi ucubik yakıştırmalar aldı başını gitti.

Ta ki sayın başbakanımıza açıklama sırası gelene kadar.

Peki ne dedi sayın başbakanım?
Farkında olanlar hemen algılamış olmalı.

Konuşmasının sonlarına doğru,"Tabii ki Irak"ın istikrarı bizim içinde son derece önemli"dedi.
Tam 1,5 saniye sonra Buş"ile göz göze geldiğinde "Tabii ki Kuzey Irak"ın da"diyerek ekleme yaptı ve aynı anda başı ile de "nasıl unutmadım ama değil mi?Kuzey Irak dedim"dercesine açıklamalarına devam etti.

İşte benim için hayallerin bittiği an o andı.
Tüm haber kanallarında ise ne yazık ki ilk söylemi verildi ve büyük bir ustalık ile "Tabii ki Kuzey Irak"ın da "sözü kesildi,yok sayıldı.

İyi ki canlı yayın var da dikkatli izleyicilerin gözünden kaçmıyor.
Peki ne varmış Kuzey Irak dediyse canım,bu ne saçma bir abartı,ne saçma bir ayrıntı diyeceksiniz değil mi?
Peki sorun bakalım sayın başbakanıma;"Kuzey Irak neresidir,hangi paralleleri içerir"deyiniz eminim ki bilmeyecektir.

Burada konuyu açıklamak için iki adet görüşe ihtiyaç vardır.İlginçtir ki ikisi de Huntington görüşüdür.

Oysa ki 36"ncı paralel Osmanlı"nın nihayetinden bu güne gündemdeki önemini,yerini korumaktadır.

Bir Huntington,1859"da ABD misyonerleri tarafından kurulan Evangelist Ermenilerin hizmetkarı Harput Koleji"nde ders veren Ellsworth Huntington"dur ve onun coğrafya tezini kaç kişi hatırlıyor acaba?

Kısaca söyleyim:
Coğrafi determinizm savunucusu olarak karşımıza çıkan Ellsoworth Huntington ....devamı için bakınız....
Ellsoworth Huntington

Erdoğan, "Ekümenik beni, ecdadımı rahatsız etmez." (!!!)

“DİNLERE HÂKİM OLAN DÜNYAYA HÂKİM OLUR” (S.P.H –Medeniyetler Çatışması…) 

 
Ahmet Dursun




Anımsamamız gereken bazı başlıklar...



BARZANİ, BAŞBAKAN'DAN ÇOK MEMNUN ACABA NEDEN?

Barzani; Hedefimiz Büyük Kürdistan 

Erdoğan'dan Barzani'ye "ihanet" suçlaması.

Erdoğan–Barzani dostluğu neden bozuldu?

Özal’ın projesini tartışma zamanıdır.

HAK-PAR Barzani-Erdoğan görüşmesinden memnun!

Gül,PKK'nın fikir babasını ödüllendirdi!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder