Zafer, gerçeğin çocuğudur, doğar, büyür asla ölmez.
Ülkemizde 77 yıldır ve özellikle son 15 yıldır hurafelere
dayalı yaşam tarzı Türk Halkına empoze edilmektedir.
77 yıldır diyorum, zira babam ışıklar içinde olsun, iyi bir Müslüman'dı,
bize de bildiklerini, Arapça ve Kur'an okumayı öğretmeye 1964 yılında
başlamıştı.
O yıllardan beri ülkemizdeki hurafeleri nasıl yaşadığımızı iyi
biliyorum.
Işıklar içinde olsun, Turan Durun babamın iyi dostu
olduğundan, onların sohbetlerine de kulak verirdim.
Bir gün tartışmalarında, Peygamberin ayakta işememek
hakkında hadisinden bahisle tartışmışlardı.
Uzatmayacağım, her ikisinin görüşleri farklı olsa dahi,
anlaşılan o ki, peygamber'e atfedilen hurafelerden Müslümanlar, 1.400 yıldır
olduğu gibi, bu gün bile çekmektedir.
Babam, ayakta işememek gerektiğini, zira prostatın zarar
göreceğini, ilerde sakıncaları olacağına inanmıştı.
Biz, 4 erkek kardeşe de aynı şeyi sürekli söyler, mutlaka
oturarak idrar boşaltmanın yararlı olduğunu empoze ederdi.
Nihayetinde babam, prostat kanserinden vefat etti.
Son günlerinde yayındaydım ve kesinlikle söylemek istediğim
halde söyleyemediğim şey şu oldu.
"Hani peygamberin oturarak işemeyi nasihat etmişti,
hani prostat büyümesi yaşamayacaktın, bırak büyümesini, prostat kanseri oldun,
neye yaradı peygamberin, seni kurtarsın diye neden doktorlara, tıbba başvurdun,
o kadar değerliydi de neden hasta oldun" demeyi çok istemiştim.
Lakin babadır, sineme çekmiştim.
Bizim çocukluk yıllarımızda, büyüklerin oturarak daha ötesi,
bir eliyle başlarını tutup, çömelip su içtiğini gördükçe gülerdim.
Olar da aynı şeyleri söylerdi, peygamberin vasiyeti, hadisi,
tavsiyesi... gibi söylemlerle milleti aptal yerine koyarlardı.
Şimdilerde, toplumun tümünü aptallaştırmak için var
güçleriyle çalışıyorlar.
Vahhabi/Selefi geleneklerini, Türk halkına din diye
yutturanlar, aynı söylemler için video bile düzenlemeye başlamışlar.
Daha ötesi, ulusal medyada bile bunları gerçekmiş gibi,
haber değeri varmış gibi yayınlıyorlar.
Aşağıda bu haberlerden ve videodan bir sunum bulacaksınız.
Dedim ya, gerçekler asla ölmez diye.
Neden gerçeklerin sonu hep zaferle biler?
Çünkü zafer, gerçeğin çocuğudur.
O da doğar, büyür, gelişir ama asla ölmezler.
Türk halkının tamamı gerçekleri öğrenmeli, gerçeklerden asla
vazgeçmemeli, siyaseti yalancılara, hırsızlara, düzenbazlara bırakmamalıdır.
Aksi halde hurafeler, Selefi körlük sizlere her daim din
diye sunulmaya hazırdır ve sunulmaktadır.
Bu gün dünya üzerinde ne İslam vardır ne de İslam yaşayan
toplumlar.
Tıpkı diğer dinler gibi, İslam'ın da kaynağı yoktur,
orijinal diye Müslümanlara sunulan Kur'an orijinal değildir, Mushafları
orijinal diye yutturmaktadırlar ve daha kötüsü, "hadissiz İslam, iman olmaz" diye
şahsen Diyanet'in fetvası vardır.
O nedenle Türk toplumu bataklıkta yaşamaktadır, Diyanet
kapatılmadıkça da Türk toplumu bataklıktan kurtulamayacaktır.
Platon (Eflatun) ne güzel söylemiş.
Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz son,
cahiller tarafından yönetilmektir.
Ancak bilinmelidir ki, onlar değil, doğrular ve azim yani
biz kazanacağız.
Kazanmak istiyorsanız, gerçekleri söylemekten asla
vazgeçmeyin ve korkmayınız.
Gerçek aydınlık demektir, karanlık ise yalan.
O nedenle karanlık, her daim aydınlıktan kaçar, çocuklarınıza
aydın yarınlar bırakmak istiyorsanız, tüm hurafelerden ve dinlerden kendinizi
arındırın.
Dünyanın, bütün insanlığın gördüğü en büyük lider, en büyük
deha ne güzel söylemiş.
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir, ilim ve fenden başka
yol gösterici aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir.
Dünyada her şey için; maddiyat için, maneviyat için,
muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir.
İlim ve fennin haricinde
mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.
Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız
her dakikadaki safhalarının tekâmülünü (gelişimini) idrak etmek ve
terakkiyatını (ilerlemesini) zamanında takip etmek şarttır."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
01.6.2016
A. Dursun
"Eğer ayakta su içen kimse midesine verdiği zararı bilseydi içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı" (Abdürrezzak 10/427 hadis 19588).
"Sizden biriniz ayakta su içmesin. Her kim unutur da içerse kusmaya çalışsın" buyurmuştur (Müslim eşribe Hadis 116).
Resûli Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem "Ayakta su içmeyi yasaklamıştır" ifadesi, Müslimin bir başka rivayetinde "Ayakta su içmekten men etmiştir" şeklinde geçmektedir. (Müslim, Eşribe 112, 114)
Ebû Hüreyre radıyallahu anhdan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hiçbiriniz ayakta su içmesin. Unutarak içen de kussun!" (Müslim, Eşribe 116)
Ayakta Su İçmek Zararlı Mıdır?
Biyolojik ve Fiziksel Mitler ve Gerçekler
Mit-1: "Ayakta su içmek zararlıdır, çünkü ayakta dururken içtiğimiz su doğrudan oniki parmak bağırsağına geçer, midede yeterince zaman kalamaz ve bu sebeple asitlerle karışamaz, içerisindeki bakteriler ölemez."
Mit-2: "Ayakta duran bir insanlar eğer sıvı gıda içerse doğrudan doğruya onikiparmak bağırsağına geçer. Bu da midenin küçük eğriliğine uyan kısmında Waldeyerin mide caddesi denen oluk bulunur. Sıvı gıdalar bu yolu takip ederek devamlı küçük bir açıklığı olan mide çıkışını geçerek onikiparmak bağırsağına geçer. Yani şöyle diyecek olursak insanların ayakta su içmeleri sonucunda suyu içerler ve hiçbir yere etkisi olmadan direk onikiparmak bağırsağına geçer."
Gerçek: Duruş pozisyonunuz ile su içmeniz arasında hiçbir ilgi ve ilişki bulunmamaktadır. Yapılan tamamen zorlama bir açıklamadır ve ayakta su içenlerin hastalıklara yakalanma sıklığında fazlalık olduğunu gösteren hiçbir bilimsel araştırma bulunmamaktadır. Dolayısıyla argüman uydurmadır ve tamamen isabetsiz bir spekülasyondur.
Bilgi-1: Su, son derece akışkan bir sıvıdır. Miti geliştirenlerin iddia ettiği üzere, bir katı gibi hareket etmez. Mide hangi konumda olursa olsun, sindirim kanalından çıkıp mideye ulaşan su türbülant akışa girerek çalkalanacak ve mide asitleriyle normal bir şekilde karışacaktır. Bahsedilen "doğrudan geçiş" ancak ve ancak katı ve ufak parçalar için geçerli olabilir ki midenin şeklinden ötürü bu bile doğru olmayacaktır. Aşağıda sıvıyla dolu bir midenin şematik görüntüsü gösterilmektedir:
Bilgi-2: Midede "sıvıların takip ettiği" bir "Waldeyer'in (Mide) Caddesi" isimli oluk bulunmaz. Bu tamamen uydurma bir terimdir. Anatomi ve kimi zaman cerrahi bilimlerde "Waldeyer'in Bağı" olarak tanımlanan "fascia of Waldeyer" ya da "Waldeyer's Fascia" bulunmaktadır. Ancak bunun suyun akışı ile doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır ve midenin dışındaki bir katlanma formasyonu için kullanılan bir isimdir. Kimi Türkçe kaynakta, sindirim borusunun sonu (midenin girişi) ile on iki parmak bağırsağı (duodenum) arasındaki en kısa mesafe olarak tanımlansa da bu yanlıştır. Bu iki nokta arasındaki en kısa mesafeye curvatura ventriculi minor adı verilir. Yani kıvık yapıdaki midenin, içte kalan kısa kenarıdır. Bunun üzerinde sıvıların akışı için özelleşmiş bir oluk bulunmamaktadır. Waldeyer'in adının geçtiği diğer yerlerin ise midenin içi ya da sıvılar ile hiçbir alakası bulunmamaktadır. Örneğin yutağımızda Waldeyer'in Halkası isimli bir yapı bulunur ve görevi, vücudu mikroplara karşı korumaktır. Dolayısıyla midede bulunduğu iddia edilen bu "doğrusal cadde" bir hayal ürünüdür. Aşağıdaki detaylı mide haritaları incelenebilir:
Bilgi-3: Midenin yapısı, oturma ile ayakta durma arasında neredeyse hiç değişmez. Elbette, kilo miktarına ve organların anlık konumuna bağlı olarak hareketlerimiz çeşitli organların bir miktar basılı veya gergin hale gelmesine neden olabilir; ancak bunun herhangi bir süreci dikkate değer bir miktarda etkilemesi mümkün değildir. Üstelik bu değişim olsa bile, su akışının ve patojenlerin öldürülmesinin bununla bir ilgisi yoktur. Ayaktaki bir insanın midesi aşağıdaki gibi gözükür ve bu şekilden de görülebileceği gibi mideye inen suyun, asitle karışması için fazlasıyla zaman olacaktır. Eğer bir sıvının yutulduktan sonra yolu nasıl takip edeceği ve kıvrımlardan nasıl sıçrayarak akacağı düşünülürse, ne demek istediğimiz (ve argümanın saçmalığı) net bir şekilde görülecektir. Kaldı ki mide şekli, kişiden kişiye oldukça değişir. Bu yüzden bir genelleme yapılması imkansızdır.
Bilgi 4: İnsanlar, evrimsel süreçte sonradan iki ayak üzerine kalkmış türlerdir. Esasında anatomimiz halen 4 ayak üzerinde yürümeye adaptedir; iki ayaklılığa halen tam olarak uyumlu değilizdir (bkz: fıtık, sırt ağrıları, bel ağrıları, vb.). Bu durumda, sindirim sistemimiz de esasında diğer 4 ayaklı hayvanlarınkine benzemektedir ve bu şekilde adapte olmuştur. Bu durumda, en uygun su içiminin 4 ayak üzerinde olduğunu mu beklemek gerekir?
Elbette hayır. Tıpkı ayakta su içmenin zararlı olduğunu söylemek gibi, 4 ayak üzerinde su içmenin en uygun olduğunu söylemek de saçmalık olacaktır. Zira sıvıların tüketiminin veya detoksifikasyonunun pozisyon ile doğrudan bir alakası bulunmamaktadır.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
McGraw Hill Surgery
Ohio Üniversitesi
Kaynak: Evrim Ağacı










Hiç yorum yok:
Yorum Gönder