Hz. Ömer (r.a.) hicretin 14. senesinde teravih namazının cemaatle kılınmasını gerekli görmüş, bu konuda Übeyy b. Ka’b’ı imam tayin etmiş ve çevreye emirnameler yollamıştır. Hz. Ömer’in, kendisinin bu uygulamasını “güzel bir adet” olarak telakki etmesini “teşvik” olarak yorumlayan bilginler de mevcuttur.
Kur’an ile meşgul olmak bizzat Kur’an’ın emridir. Ancak kişi
namazda kolayına geleni Okumayı tercih edebilir. Çünkü herkes gücünün
yettiği kadarıyla mükelleftir. Öyleyse teravih namazını hatimle kılmanın
sünnet olduğunu dikkate alarak, bu sünneti ihya edebilecek güçlü
hafızlar yetiştirmeli ve sünneti ihya edenler arasında yerimizi
alabilmeliyiz.
Hatimle teravih kılmanın binlerce
yıldır devam eden ve dünyaya örnek olacak eşsiz bir uygulama olduğunu
dikkate alarak, bu güzel geleneğe sahip çıkmalı, sağlam hafızlar
yetiştirmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Hatimle teravih namazı
kıldırabilmek için çok sağlam bir hafız olmak gerekir. Hafızlık,
Rabbimizin mübarek kelamının tümünün bin bir tekrarla hafızaya
nakşedilmesidir. İlk Hafızın Hz. Peygamber (s.a.s.) olduğu; hafızların,
Kur’an’ın günümüze kadar değişmeden gelmesinde büyük rol oynadığı
dikkate alındığında, hafızların dinimiz ve toplum adına ne kadar büyük
bir hizmeti üstlendikleri de anlaşılmış olur.
Peygamberimizin, içinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimseyi harap
olmuş eve benzetmesi ve kendisine Kur’an verilen, onu gece gündüz okuyan
kimsenin gıpta edileceklerden biri olduğunu belirtmesi hafızlığın
önemini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır.
Günümüzde hafızlık eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki
Kur’an kursları vasıtasıyla verilmektedir. Başkanlığımız yasaların
kendine verdiği bu görevi en iyi şekilde yapmaya çalışmakta,
programların veriminin artırılması maksadıyla bilimsel verilerden de
istifade etmektedir. Bütün bu teşebbüsler daha sağlam hafızların
yetişmesi ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’den kalan bu mirasın korunması
içindir.
Atalarımızın yaptığı gibi hafızlık
müessesesine, hafızlarımıza ve hatimle teravih namazıkıldırmak gibi
binlerce yıldır süren güzelliklerimize sahip çıkarak toplum olarak bu
değerlerimizin kıymetini bilmemiz gerekmektedir. kdzereglimuftulugu.gov.tr
IŞİD'in Türkiye'de bastırıp dağıttığı dergileri, sayfa sonundaki adreslerde sunacağım.
Prof. Abdülaziz Bayındır, İslam'da teravih namazı yoktur.
Yaşar Nuri Öztürk, Camilerde Teravih Namazı kılınmaz
Konu hakkında bazı videolar-Milliyet
Ve yes’eluneke anil mahid, kul huve ezen, fa’tezilun nisae fil mahidi, ve la takrabuhunne hatta yathurn fe iza tetahherne fe’tuhunne min haysu emerekumullah innallahe yuhıbbut tevvabine ve yuhibbul mutetahhirin.
2/78: ummiyyune (ümmiler, kutsiyet okuyamayanlar), la ya'lemune (bilmezler), el kitabe (kitap), emaniyye (kuruntu, temenni, sanı), yezunnune(zan)
İçlerinde ümmî olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece anlamını bilmeden okuyuşlar/hurafeler/hayal ve kuruntular bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.
Enderun usulü teravih ve teravih
Unutulan bir İstanbul geleneği olan Enderun usulü teravih, Ramazan ayı boyunca pazartesi ve perşembe akşamları Yenikapı Mevlevihanesi"nde kılınacak.
İlk "Teravih-i Enderun ve Cumhur Müezzinliği" programı öncesinde AA muhabirine bilgi veren Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Sanat Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, enstitünün, Medeniyetler İttifakı Projesinin akademik altyapısını oluşturmak ve Türkiye'nin zengin birikimini gözler önüne sermek amacıyla Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesine bağlı olarak, Yenikapı Mevlevihanesi'nde kurulduğunu belirtti.
Bu yazının tamamını, ekte sunduğum KANDİL GECELERİ, BİD’AT’ÇİLERİ.pdf dosyasında bulabilirsiniz.
Bu ayet İslamcılar için Kur’an’ın değiştirilemeyeceğine dair bir dayanaktır. Kur’an’da korunacağını yazmış olması, İslamcılar için yeterlidir ama konu İncil ve Tevrat olunca böyle düşünülmez. Tevrat’ın ve İncil’in tahrif edildiğini iddia edenler, içlerindeki Hicr-9 benzeri ayetleri görmezden gelir.
Yeşaya / 40-8: "Ot kurur, çiçek solar ama Tanrımızın sözü sonsuza dek durur."
Matta / 5-18: "Size doğrusunu söyleyeyim: Yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak!"
Markos / 13-31: "Yer ve gök ortadan kalkacak ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır."
Demek ki "değiştirilemez" diye yazmasının bir önemi yokmuş. Onu da insanlar yazabilirmiş.
Bugün piyasadaki ve internetteki Kur’an acaba başlangıçta yazılan orijinal Kur’an’la aynı mıdır? İslamcılara göre Kur’an’ın tek harfi bile değişmemiştir. Bunu iddia edebilmek için ilk orijinalin bilinmesi gerekir ki bir karşılaştırma yapılabilsin.
Ama ilk yazılan orijinali ortada olmadığı gibi, 2. ve 3. derleme ile yazılanlar da yoktur. Orijinali olmadığına göre bir karşılaştırma yapılamaz. Öyleyse "Bir harfi bile değiştirilmemiştir" diyenlerin bir dayanağı yok. Bunun İslami propaganda olarak söylendiği anlaşılıyor.
Peki orijinal Kur’an’a ve sonra derlenen nüshalarına ne oldu?
Çocuklar ve hatta bilinçsiz Müslümanlar Kur’an’ın bir kitap olarak gökten indiğini sanırlar. Hepimiz çocukken öyle sanırdık. Cebrail adlı meleğin kitabı peygambere getirdiğini zannederdik. Büyüklerimiz de ayrıntıları bilmediği için bir izahta bulunmazdı. Daha sonra öğrendik ki ayet ayet olayların akışına göre yazılan Kur’an 23 yılda tamamlanmış. Yani, Muhammed hazretlerinin peygamberliğini ilan ettiği tarihten ölümüne yakın zamana kadar yazılmış bir kitap. Günlük tutan insanlar gibi Muhammed hazretleri de olaylarla, gelişmelerle ilgili şiirimsi ayetler yazdırmış. Bu ayetlerin de vahiy olduğunu öne sürmüş. Eşleriyle yaşadığı sorunlarla ilgili olarak bile sure ve ayetler yazmış. Sözde okuma yazması olmadığından bunları vahiy kâtiplerine yazdırmış. O dönemde henüz kâğıt icat edilmediğinden ve Kureyş’te deri parşömen olmadığından ayetler taşlara, kemiklere, yapraklara, kumaş parçalarına yani ilkel malzemelere yazılmış. Bir rivayete göre Kur’an sayfalarının tümünün peygamberin evinde bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirilip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu söylenir. Ayrıca surelerin kurra denilen hafızlarca ezberlenerek korunduğu belirtilir.
Kur’an’ı kaç hafız ezbere biliyordu?
Amr Îbnu’l-Ass anlatıyor: Peygamberin " Kur’an’ı dört kişiden alın; Abdullah İbn Mes’ud’dan, Salim’den, Muaz’dan ve Übeyy İbn Kab’den" dediğini işittim. (Buhari, Fadailu’l-Kur’an 8.)
"Muhammed öldüğü zaman Kur’an’ı bütünüyle ezberlemiş olan dört kişi vardı. Ebu’d-Derdâ, Mu-âz İbn Cebel, Zeyd ibn Sabit ve Ebû Zeyd." (Buharı, e’s-Sahih, Kitabu Menakıbi’l Ensâr /17, s.229
Malik oğlu Enes’e; "Peygamber döneminde Kur’an’ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?" diye sordum. Şu karşılığı verdi:
"Dört kişi. Tümü de Medineli. Übeyy İbn Ka’b, Muâz ibn Cebel, Zeyd ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari a.g.e, Müslim 2465. hadis.)
Bu 3 hadisten 7 isim ortaya çıkıyor. Abdullah, Ebu’d Derda, Übeyy, Muaz, Zeyd ibn Sabit, Salim ve Ebu Zeyd
1. Derleme
Muhammed"in ölümünden sonra dinden dönme hareketleri ve isyanlar başlar. Dinden dönenlerle ve İslam devletine isyan edenlerle savaşlar başlar. Bu savaşlar sırasında Ömer, halife Ebubekir"e gelip; "Kurra`nın da katılmış bulunduğu Yemame savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurraları tüketeceğinden, onlarla birlikte Kur`an`nın da çokça zayi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur`an`ın cemedilmesini emretmeni uygun görüyorum!" der. Ebubekir de ona: "Resulullah`ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verir. Ancak Ömer'in ısrarlarıyla ikna olur ve Zeyd İbn Sabit’e Kur’an’ı toplatma görevini verir.
Zeyd, kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hafızalarından Kur’an’ı toplamaya başlar. Bir ayetin geçerli olabilmesi için 2 tanık olması şartı ile hareket eder. Ama Tevbe süresinin son kısmını sadece Huzeyme`de bulduğunu ve tek tanıkla kabul ettiğini söyler. Bunu da Neticede 1yıl içinde toplanan kitap Ebubekir `e, o ölünce Ömer`e, o da ölünce Hafsa’ya emanet kalır. (Kütübü Sitte, hadis no: 944)
1.derlemenin Muhammed döneminde okunan Kur’an’a göre eksik olduğu itirazları yapılmıştır. Örneğin recm ayetinin olmaması itiraz edilen konulardan biridir.
Aişe(r.a.) der ki : Peygamber vefat edinceye kadar recm ayeti okunurdu.
Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309
Aişe (r.ah) nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesinin (sütkardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber’in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi."
Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625
Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: "Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?" Ben de "Yetmiş üç" dedim. O zaman şöyle dedi: "Oysa Bakara suresine benziyordu; Ya da ondan da uzundu. Biz onda recm ayetini de okuyorduk."
Bir nakilde ise şöyle geçer: "O (Ahzap suresinin) sonunda şöyle diyordu: "Evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde, onları elbette recm edin! Allah’tan bir ceza olarak ve Allah Aziz ve Hekim’dir! Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200’ü aşkın ayet eksilmiştir.
Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180.
Ali’nin elinde nüzul sırasına göre düzenlenmiş Mushaf olduğu rivayet edilirken, bu eksikliklere müdahale etmemesi üzerinde düşünülmesi gereken husustur.
2. Derleme ve 1. Derleme Kur’an’ın Yakılışı:
Halife Osman döneminde eldeki Kur’an’"ların farklı ve yanlış okunmasından şikâyetler başlar. Bir gün Huzeyfe, Osman’a gelip bu meseleye bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine Osman Hafsa’daki Kur’an suhuflarını tekrar iade etmek üzere ister. Hafsa da gönderir. Ve bu sayfalardan yeni nüsha Kur’an Mushaflarının yazımını başlatır.
Yazıcıların başında yine Zeyd bin Sabit vardır. Osman, herhangi bir hususta ihtilafa düşüldüğü takdirde Kureyş lisanının dikkate alınmasını ve ona göre yazılmasını söyler. Kütübü Sitte, Hadis No: 945
Bu hadisteki Zeyd bin Sabit’in şu sözleri önceki derlemede hata ve eksiklerin olduğunun bir örneğidir:
"Resulullah`dan işitmiş olduğum, Ahzab süresine ait bir ayet eksikti. Onu araştırdım. Sonunda Huzeyme İbnu Sabit el-Ensari`de çıktı. Resulullah onun şahitliğini iki kişinin şahitliğine denk tutmuştu. Bu ayet şu idi: "Mü`minlerden Allah`a verdiği ahdi yerine getiren kimseler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzab 23)"
Hatırlarsak, İlk derlemede de komisyonun başında olan Zeyd bin Sabit’ten yine benzer bir iddia geçiyordu aktardığı hadiste. Tevbe suresinin son kısmını sadece Huzeyme’de bulduğunu söylüyordu.
İki derlemede de iki benzer olay ve iki aynı kişi, Huzeyme. İlginç, belki de olaylar karıştırılmış olabilir.
Osman’ın yazdırdığı Kur’an’ların sayısı 4 olarak kabul edilir. Birinin kendinde kaldığı, diğerlerinin Şam’a, Basra’ya ve Küfe’ye gönderildiği söylenir. Kimileri bu sayıyı 5-7 adet olarak öne sürer ve Mekke, Yemen ve Bahreyn"e de gönderildiğini söyler. Ayrıca Osman’ın bu Kur’an’ların aynısının kopyalanabileceğine izin verdiği de söylenir.
Ayrıca Osman bu Mushaflar haricinde elde bulunan tüm suhuf ve kitapların yakılmasını emreder ve kendisi de çevresindekileri yakar. (Suyutî, İtkan, I/134; Subhi Salih, el-Mebahis, s. 78-85.)
Hz. Osman, okuma farklarını ortadan kaldırıp Müslümanları bir tek kıraatte birleştirmek amacıyla başka bütün Mushafların ve Kur’ân parçalarının yakılmasını emretmiştir. (Beyhekî, es-Sunen, Kitabu’s-Salât, 2/42)
Osman’ın Mushafları yaktırması büyük tepki çekmiş, "Mushaflar yakıcısı" diye seslenilmiştir. Öldürülmesindeki sebeplerden biri de budur.
Rivayetlere göre ellerindeki farklı Mushafları yaktırmayanlar da vardır. Örneğin "Ali’nin Mushaf’ı", "Ayşe’nin Mushafı" Abdullah İbn Mesud’un, Abbas’ın Mushaf’ı gibi. Bu Mushafların birbirinden farklı olduğu söylenir. Âlî Mushafının nuzül sırasına göre düzenlenmiş olduğu rivayet edilir. Bu özel Mushaflar da kayıptır. Sadece bunların içerik listeleri yazılmıştır. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, İbn Mesud’un Mushafsında Fatiha suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de yokmuş. Bu çok ilginç.
Suyuti kitabında bakara suresinin Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Suyuti, El İtkan, 2/32.) Mevcut Kur’an’da ise Bakara 286 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.
Ebûbekir ibn Dâvûd, özel sahâbî Mushaflarındaki farkları Kitâbu’l-Mesâhif’inde toplamıştır. Buhârî’nin rivayetine göre Hz. Âişe, Mushaf’ını görmek üzere gelen bir Iraklıya, özel Mushaf’ını göstermiştir. (Buhârî, Fedâilu’l-Kur"ân, 5)
O dönemde Arap harflerinde nokta ve hareke yoktu. Muaviye devri Irak valisi Ziyad bin Ebih, Arapçayı bilmeyen Müslümanların, Kur’an’ı yanlış okumasını önlemek için devrin âlimlerinden Ebu’l Esved Dueli’yi görevlendirmiş. O da kelimelerin sonuna harekeyi belirlemek için nokta koymuştu. Daha sonra Haccac, kâtiplerinden Nasr bin Asım ve Yahya bin Ya’mer’e harflere nokta koymalarını emreder. Harflere ve noktalara bugünkü şeklini veren, Halil bin Ahmet (M.718) olmuştur. Şimdi bütün bu tahrifler, eksiltmeler yanında bir de noktalama işaretleri konulurken olası yapılan yanlışları düşünün.
Bugün Osman’ın yazdırdığı Mushaflardan hiçbiri ortada yoktur. Topkapı’daki, Taşkent’teki ve Kahire’deki eski Kur’an’ın Osman’ın Kuran’ı olduğu iddia edilirdi. Öyle olmadığı ortaya çıktı.
Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi es-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi"nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet’in ilk yıllarında bulunmadığı bilinmektedir.
Neden Yakıldılar
İlk derlenen Kur’an’ı ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Hafsa ölünce, Mervan İbn Hakem, sandıktan aldırtıp yaktırmıştı. Mervan Kur’an’ı yaktırmasındaki gerekçesini şöyle açıklıyor:
"Bunu yaptım, çünkü onda yazılı olanlar, resmi Mushaf’a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu resmi Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Dr. Subhi e’s_Salih, Mebahis fi ulumi’l-kuran, s.83. dayandığı kaynak: ıbn ebi davud, kitabu’l-mesahif, s.24.)
Hâlbuki tersine asıl kuşku, ilk derlemenin yakılmasından doğmuştur.
Hiç kaynak, kanıt yok edilir mi? Elindekinin doğruluğunu ne ile kanıtlayacaksın?
"Demek ki ilk derleme ile olan farkların görülmesi istenmiyordu. İlk derlemede görülmesi istenmeyen bilgiler mevcuttu ki görülmesi engellendi, yakıldı." diye düşünülmesi gayet doğaldır. Deliller yok edilmiştir. Oysa ilk derleme korunmuş olsaydı; arada küçük farklar olması önemsenmeyecekti. Ama bu durumda "belki de arada çok önemli farklar vardı" diye düşünülüyor.
Nitekim Muhammed dönemindeki Kur’an ile sonradan yazılanlar arasında fark olup olmadığı sorusuna verilen yanıtlar "çok büyük farklar olduğu" şeklindedir.
İbn Ömer diyor ki:
"Hiçbiriniz Kur’an’ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir. ‘Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum’ desin yalnızca." (Suyuti, El İtkan, 2/32.)
İbn Ömer’in bu sözü söylediği zaman çok önemlidir. Bu söz, Halife Osman dönemindeki derlemeden sonra söylenmiştir. Ki şu an o nüshalar bile ortada olmadığına göre var olanların farkını düşünün.
1389 yıldır günde beş vakit Beddua!
Taner Aday
Turan Dursun, “Allah beddua eder mi?” diye sorarken, tamamen haklıdır.
Tüm dinlerin olduğu gibi, islamiyetin de belli tapım şekilleri, ritüelleri vardır. Bu dini tören ve davranış kuralları sırasında, sözlü olarak ta belli ilahiler, dualar okunur. Bu yazıda, İslam'ın tapım şekillerinden olan Namaz'da okunan Mesed; Ya da Tebbet Suresi'nden bahsedeceğiz. Aykırı Vaaz IV'te, Felak Suresi'ne değinmiştik.
İslam İlahiyatçıları, islamiyeti sürekli bir barış dini olarak açıklama eğilimindedirler. Gerçekten de, her dinde olduğu gibi, müslümanlık dininde de barışçıl birçok öneri ve açıklama vardır. Bir din, “Allah'a hizmet” etmek için, onun önerilerini herkese öğretme ve kavratma amaçlı, yayılmayı öngören eylemlerinden vaz geçse, bu barışçıl öneriler ciddiye bile alınabilinir. Sözümona “dini yaymak için” düzenlenen fetihler, dinlerin barıştan anladığının, tüm insanlığın, müslüman, hırıstiyan vb. olması olduğunu ortaya koymaktan başka bir anlama gelmez. Bu konuda da Vaaz-I'de birşeyler demiştik.
Tebbet Suresi ve Ebu Leheb.
Tebbet Suresi'nin anlamına geçmeden önce, surede adı geçen insan ve eşi ile ilgili kısa bilgi vermek zorunludur.
İslam İlahiyatçıları, bu surede adı geçen ve Muhammed'in amcası olan Abd al-'Uzza, namı diğer Ebu Leheb'in iflah olmaz bir İslam düşmanı olduğunu tekrarlar dururlar. Doğrudur da! Abd ul Uzza'nın neden islam düşmanı olduğu konusunda pek bir şey söylemezler. Sadece yaptıklarını anlatıp geçerler.
Ebu Leheb, arapçada Ateşin Sahibi anlamında, Ateşin Babası anlamına geliyor. Böyle denmesinin nedeni de, kızdığında yüzünün aşırı derecede kızarmasındanmış. Ebu Leheb, kardeşi ve Muhammed'in koruyucusu Ebu Talib'in 619 da ölmesinden sonra, Kureyş Kabilesi'nin başına geçti. Kureyş Kabilesi, Mekke'de önemli bir konumda idi. Kabe'nin korunması, kervancıların ve tüccarların güvenliğinin sağlanması, daha da önemlisi, Kabe'deki putların korunması onların işi idi. Bu putların en önemlileri: Al lat, Al Uzza ve Manat idi. Al Uzza, arapçada “en güçlü” anlamındadır. Araplar, Kabeye gelir ve belli günlerde bu kırmızı bir taşın üzerinde durmakta olan Uzza'ya kurban keserlerdi.
Mekke'de birbirleri ile rekabet halinde 3 güçlü aile vardı. Haşimoğulları, Mahzum ve Kureyş. Sorun tamamen siyasi ve dini inanış sorunu idi. Bir yanda, ailenin en zayıf, en “kimsesiz” üyesi Muhammed, diğer yanda bu üç ailenin ileri gelenleri. Muhammed, kendi amcalarına karşı, tek tanrılı bir din öneriyor, onların eski gelenek ve göreneklerinden vazgeçmelerini istiyordu. (Bu konu için Bkz.İbn İshak, Peygamberin hayatı.)
Kendisini ölene kadar koruyan, Hz. Ali'nin babası ve Haşimilerin şefi Ebu Talib, müslüman olmamıştı. Olmamasının nedeninin de müslümanların ibadet şekilleri olduğu söyleniyor. Bir gün, çok sevdiği Muhammed'e, “ Bak sevgili yeğenim, insanın Allah'a olan inacı ve itaatini, en iyi bir şekilde, alnını toprağa bastırıp, arkasını havaya dikerek gösterebileceğine, bir türlü inanamıyorum! Ama sen illa da bu, insan ibadet ederken, bu başını arkasından daha aşşağıda tutmak doğrudur diyorsan, ben seni bu tapım sırasında rahatsız etmek istemem.” diyerek kendi tavrını belirlemiş. Yani Leheb'den daha nazik bir şekilde reddetmiş Muhammed'i.
Sonuçta, Kureyş kabilesinin önde gelenleri, birgün Muhammed'i çağırdılar ve ona bu yaptıklarından vazgeçmesini söylediler. İsteklerine uyarsa, onu içlerine alacakları ve hatta önemli görevler de vereceklerini vaad ettiler. Muhammed, onların tüm önerilerini reddedince, kendilerini aşağılanmış hissettiler. Son olarak ta ondan, diğer peygamberler gibi mucize göstermesini istediler. Hatta Ebu Cehil, ertesi gün Muhammed namaz kılarken onu öldüreceğini söyledi. Rivayete göre Cebrail, bir deve şeklinde onun karşısına çıkmış ve engel olmuş(!).
Daha sonra, Medine'deki bir Haham'dan yardım isterler. Haham onlara, Muhammed'e sormaları için 3 soru söyler. Muhammed, soruların cevabını üç gün içinde vereceğini söyler; ama veremez! İnş'a Allah demeyi unutmuştur! (Bkz. İbn İshak)
Kızgın olan sadece Ebu Leheb ve Ebu Cehil değildir. Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil (Güzelliğin anası!) de Muhammed'e çok kızmaktadır. Buhari ve diğer kaynaklara göre, Muhammed'in geçtiği yollara diken serpmektedir(!). Puta tapar Ebu Leheb ve onun kötü karısı Ümmü Cemil, Kuran'da şahsi olarak beddua edilen kişilerdir. Neden Allah onları cezalandırmadı da hergün müslümanların bedduasına gerek duydu? Yani Ebu Leheb ve karısının yaptıkları bu bedduayı haklı çıkaracak derecede büyük bir günah mıydı? Muhammed'e daha büyük kötülükler eden birçok insan için Kuran'da neden beddua edilmiyor da bu ikisi için ediliyor? (Beddualar için Bkz. T.Dursun, Din bu 1, Sy. 162)
Beduanın asıl nedeni
Böyle bir kin ve nefret için Muhammed'in “haklı” bir nedeni vardı. Bu neden de asla dini bir neden değildi.
Ama önce Sure (Beddua): Ebu Leheb'in iki eli kurusun(Yok olsun).Zaten yok oldu ya. Ne malı, ne de kazandığı onu(Allahın kahrından)kurtaramadı. (O)Alevli bir ateşe girecektir. Karısı da odun hamalı olarak, boynunda hurma lifinden (örülmüş) bir ip (olacaktır).
Bu beddua suresinin Kuran'daki en güzel surelerden olduğu söylenir. Hem kafiyeleri; hem de mecazi anlamıdır sureyi “güzel” yapan. Suredeki “b” harflerinin okunmasından, odunların birbirine vurduğu zaman çıkardıkları tok ses duyulur(!). Alevin babası adam alevlere girmekte ve karısı da ateş için odun taşımaktadır!
Arapların gelenek ve göreneklerinde, islamiyet gelene kadar, kadınlar kısmen özgürdüler. Hatta savaşlara bile katılır, eşlerini sloganlarla desteklerlerdi. Savaşı kaybettiği takdirde, onunla yatmayacağını; hatta başkasının karısı olacağı tehdidini haykırırlardı. Bu öyle bir sosyal-psikolojik fenomen di ki, savaş sonrası, ölülerle ilgilenirken, kimse kimseye saldırmazdı. Sadece yenilen tarafa hakaretler edilirdi. Ve birdahaki sefere nasıl daha büyük ceza verileceği haykırılarak eşyalar (Ganimet) toplanırdı. Bu konuda buraya kadar!
En büyük hakaretlerden birisi de, eş olarak seçilen kadının, baba evine geri gönderilmesi idi. İşte bu olayda yaşanan tam da bu idi.
Bilindği gibi, peygamberin erkek çocukları yaşamadı. 4 kız çocuğu,, 3 erkek çocuğu oldu. İlk çocuğu Kasım, onu öyle mutlu etmişti ki. Kendisini, eski arap geleneklerine göre, Ebu Kasım olarak adlandırdı.Kasım'ın babası!... Böylece tam adı: Ebu Kasım el Emin oldu. Ama çocuk çok yaşamadı. Onun gibi sonra doğan kardeşleri, Abd Manaf ve Attahir de. Muhammed kızlarına çok önem verirdi. Onların iyi evlilikler yapmalarına dikkat etti.
Kızlarından Rukiye'yi, bu nedenle Kureyş'in güçlü adamlarından ve amcası da olan Ebu Leheb'in oğlu Utbe ile evlendirmişti. Haşimilerin bu güçlü adamı ile araları -hem de bu şekilde- açılınca, Rukiye küfür ve aşağılanmalarla baba evine geri gönderildi. Böylece Muhammed, Haşimilerin himayesinden de resmen çıkmış oluyordu. Bu aynı zamanda bir ölüm emri gibi idi. Bu, bedevi bir arap için yapılabilecek en büyük hakaretti. Yani dinine küfür etse bukadar olmazdı! Muhammed bu olayı ölene kadar unutmadı. Kısaca konu bu.
Bedevilerin arasında büyüyen Muhammed bu kızının eve geri gönderilmesini asla unutamadı. Bedevilerin en güçlü şiir türlerinden Hicv (Hiciv) burada işe yaradı! Ümmü Cemil işte bu Hiciv 'de, odun taşıyan bir köle, boynunda da inci, altın vb. kolye değil, hurma lifinden bir ip, tasma gibi takılı idi. Öyle seviyesiz gösteriliyordu ki, kocasının yandığı ateşe odun taşıyan bir köle idi. Burada asıl anlatılan, kadından çok Ebu Leheb idi. Ebu Leheb bir asil olarak işte böyle bir kadınla evlenmiş ve bu kadar alçalmıştı !!!
Muhammed'in ruhunda bu Rabia olayının yarattığı derin yara izi, daha yakışıklı ve soylu Osman bin Affan'ın(Hz. Osman), Rukiye ile evlenmesi bile iyileştiremedi.
İşte bu bedduanın asıl ve en köklü nedeni bu olaydır. Yani hergün namazda okunan dualardan birinin hikayesi, hiç te dini değildir. Tamamen, Muhammed'in şahsi ve engellenemez hırslarının, az da olsa sakinleşmesi için yapılan bir bedevi bedduasıdır.
Turan Dursun, “Allah beddua eder mi?” diye sorarken, tamamen haklıdır.
Hz. Osman'ın mushafı tıpkı basımla yayınlandı
Mushaf, eski Diyanet İşleri başkanlarından Dr. Tayyar Altıkulaç'ın yedi yıl sürdürdüğü projenin ikinci adımı olarak basıldı. Projenin ilk eseri olan Topkapı Sarayı Müzesi nüshası IRCICA tarafından yayımlanmıştı.
İSAM Konferans Salonu'ndaki tanıtım toplantısında konuşan Altıkulaç, Topkapı Sarayı, Türk İslam Eserleri Müzesi, Taşkent ve Kahire'deki Hazreti Osman'a nispet edilen mushafların bu çalışma ile ilk kez ayet ayet, harf harf incelendiğini, İslam"ın ilk dönemlerinde yazılan mushaflar ile günümüzdekiler arasında tam bir paralellik bulunduğunu söyledi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da "Gerçi biz kitabımızdan eminiz; önemli olan onun kalbimizde bulunması ve bize rehberlik etmesidir. Gecikmiş bir faaliyet olsa da Tayyar Altıkulaç hocanın bu titiz çalışması ile ilk yazılan mushaflar da günümüz Müslümanlarının elinde olacak" dedi.
23 sene zarfında peyderpey nazil olan Kur'an âyetleri bir taraftan ezberlenirken bir taraftan da deri, tahta, kemik gibi malzemeler üzerine kaydedilmişti. Bu nüshalar ilk defa Hazreti Ebubekir'in halifeliği döneminde tek cilt halinde toplandı. Hazreti Osman ise bu mushafı çoğaltarak Mekke, Kufe, Basra, Şam gibi belli başlı merkezlere gönderdi. Bir nüsha da Medine'de bırakıldı.
(Özbekistan"ın başkenti Taşkent'te Hz.Osman'ın mushafı olarak müzede sergilenen noksansız ve haarekesiz Kur'an-ı Kerim.)
Tayyar Altıkulaç, yaptığı incelemelerde bugün muhafaza edilen nüshalardan hiçbirinin bizzat Hazreti Osman nüshası olmadığı, ama İslam'ın ilk asırlarında onlardan çoğaltıldığı sonucuna vardığını söylüyor. Halen Topkapı Sarayı'nda, Türk İslam Eserleri Müzesi"nde, Taşkent'te, Kahire'de, British Museum'da, St. Petersburg'da ve San'a da Hazreti Osman'a nispet edilen mushaflar bulunuyor.
Bu mushaflardan Kahire nüshası da aynı proje kapsamında yakında yayınlanacak. Kaynak: Zaman
Türk İslâm Eserleri Müzesi Nüshası
(nşr. Dr. Tayyar Altıkulaç), I-II.
Yaklaşık yedi yıl süren titiz bir çalışmanın ürünü olan bu eser, Dr. Tayyar Altıkulaç"ın yürüttüğü Hz. Osman"a nisbet edilen en eski Mushaf-ı Şerif nüshalarının neşredilmesiyle ilgili projenin ikinci eseridir.
Dr. Altıkulaç"a göre eski tarihli, Hz. Osman"a nisbet edilen ve 1905"te Ruslar tarafından neşredilen Taşkent nüshası ile müsteşrikler tarafından yayımlanan Paris Millî Kütüphane (hicrî I. veya II. yüzyıla ait), Saint Petersburg ve Londra nüshalarında büyük ölçüde eksiklik mevcuttur (bu nüshaların biri yaklaşık Kur"an"ın üçte biri, diğeri dörtte biri kadardır).
Buna mukabil dünya kütüphaneleri ve müzelerinde mevcut en eski nüshalar olarak bilinen Topkapı Sarayı Müzesi, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ve Kahire el-Meşhedü"l-Hüseynî nüshaları tam nüsha (her birinde birkaç varak eksik) olarak kabul edilebilir.
Projenin ilk eseri olan Topkapı Sarayı Müzesi nüshasının neşri bir süre önce IRCICA tarafından gerçekleştirilmişti.
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi nüshasının neşri olan bu ikinci eser Dr. Altukulaç tarafından kısa sürede hazırlanarak İSAM tarafından yayımlandı.
İki cilt halinde prestij kitabı olarak yayımlanan bu eserde Türk ve İslâm Eserleri Müzesi nüshası ile Suudi Arabistan"da yayımlanan ve Dr. Altıkulaç"ın "Fehd Mushafı" olarak adlandırdığı mushaf, dil ve imlâ özellikleri bakımından karşılaştırılmış ve farklılıklar aynı sayfada alt alta gösterilmiştir.
Bu nüshaların neşri, hem Kur"ân-ı Kerim"in Hz. Osman"dan günümüze intikalinde herhangi bir aksama olmadığının ortaya konulması hem de asıllarıyla birlikte yayımlanmış olması sebebiyle orijinallik taşımaktadır.
Eser aynı zamanda bir Müslüman-Türk araştırmacıya ait ilk Kur"an neşri olması bakımından da oldukça önemlidir. Hz. Osman"a nisbet edilen Mushaf-ı Şerif"in Kahire nüshası, Dr. Altıkulaç"ın projesinin son aşaması olarak çok yakında neşredilecektir.
2008, c. I, 608s., c. II, s. 616
ISBN 978-975-389-523-1
BATINİ BİR EKOL İSMAİLİLİK-İskenderiye Kütüphanesi.rar
Piri Reis'in Kayıp Hazinesi
Ekspertiz raporunda da Piri Reis haritasının Topkapı Sarayı Müzesi"ndeki orijinali üzerinden tetkik yapılması halinde tahrifat ya da farkların ortaya konabileceği belirtilir. Soylu, aynı talebi Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığı"na da iletir. Eserlerin orijinali üstünden, Osmanlıca bilen hattat personelce yapılması gerektiği belirtilen cevabî yazıda, Harita Genel Komutanlığı kadrosunda "bu vasıfta uzman personel" olmadığı için çalışmanın yapılamayacağı iletilir. TURGUT ÖZAL, HARİTA VE KİTAB-I BAHRİYE'Yİ, AMERİKAN BAŞKANI BUSH'A HEDİYE ETMİŞ
Bilim adamları Kur`an-ı Kerim`i konuştu
Yeni Ümit Dergisi ile Akademik Araştırmalar ve İnternet Vakfı`nın organize ettiği `Kur`an`ın Mucizevi Korunması` başlıklı sempozyum yerli ve yabancı ilim adamlarını bir araya getirdi.
İslam alimleri İstanbul`da buluştu
Çemberlitaş Fırat Kültür Merkezi`ndeki (FKM) açılış oturumunda söz alan akademisyenler, 14 asır önce inen Yüce Kitap`ın bir harfi bile tahrif olmadan günümüze kadar aktarıldığına dikkat çekti. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, `Kur`an hem korunmuş hem de bizi korumuştur. Biz oÂndört asırdır oÂnun etrafında derlendik toplandık.` dedi. Dımaşk Üniversitesi`nden Prof. Dr. M. Said Ramazan el-Bûtî ise Kur`an-ı Kerim`in Hz. Peygamber`in dudaklarından çıktıktan sonra yazıldığını ve ezberlenerek günümüze kadar noksansız ulaştırıldığını vurguladı.
Türkiye ve yurtdışından çok sayıda ilim adamının katıldığı sempozyum, Beyazıt Camii imamı Suat Göztok`un Kur`an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Ardından konuşmalara geçildi. Sahasında otorite isimler tek tek söz alarak çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Dünyanın en ücra köşesinde yaşayan bir Müslüman`ın elindeki Kur`an-ı Kerim ile en eski nüshalar arasında hiçbir fark bulunmadığına dikkat çeken ilim adamları, `Zamana meydan okuyan Kur`an-ı Kerim, Allah`ın koruması altındadır. İlelebet de böyle kalacaktır.` fikrinde birleşti. Sadece Türkiye`de 90 bin hafız bulunduğunu anlatan Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, korumanın sadece yazıyla değil nakille de devam edeceğini belirtti.
Sempozyuma verilen arada basın mensuplarının sorularını cevaplayan Bardakoğlu, Kur`an`ın Orta Asya coğrafyasına, Türk cumhuriyetlerine, Balkanlar`a ve komşu ülkelerin dillerine en güzel tercümesini yapmak için çalışma yürüttüklerini söyledi. `Kur`an`ı Kürtçeye de çevirecek misiniz?` sorusuna ise şu karşılığı verdi: `Bizim amacımız İlahi mesajı herkese ulaştırmak. Şu an için böyle muşahhas bir çalışma yok ama ileride bu tür çalışmalar da yapılacaktır.
Verilen aradan sonra oturumlara geçildi sempozyum her biri sahasında uzman olan akademisyenlerin yaptığı sunumlarla devam etti.
Kur`an`ın hadiselerle zihinlere ve ruhlara perçinlendiğini aktaran genel koordinatör, `Aradan yıllar geçse de sahabelerin hafızalarından silinmesi mümkün değildi. Kur`an`a bu gözle bakıldığında vahyin, yaşanan olaylar, şok hadiselerle beraber yürüdüğünü görüyoruz.` dedi. Sahabeden Evs bint Samit`in, hanımı Havle binti Sa`lebe`ye kızarak, `Sırtım anamın sırtıdır` demesini örnek veren Çapan, `Sa`lebe, Allah Resulü`nden `Bu konuda ilahi bir hüküm almadım. Kocan sana haramdır` hükmünü alınca uzun süre Allah`a yalvarıp yakarmıştı. Daha sonra da Allah, Mücadele Suresi`ndeki ayetleri indirmiş ve bu ailenin sorununu çeşitli kefaret yöntemleriyle çözmüştü.
Bu ayetin inişinde etkili olan bu aile, bu ayeti hiç unutabilir mi?` diyerek Uhud ve Bedir savaşları sonrası sahabeyle ilgili inen ayetlerin de aynı hüviyette olduğunu belirtti.
Müminlerin annesi Hz. Aişe`ye atılan iftirayı da ele alan Dr. Ergün Çapan, `Tüm Medine`nin haberdar olduğu `ifk` hadisesinden 1 ay sonra gelen vahiy hiç unutulmadı. Nisa Suresi`ndeki kadınlarla ilgili miras ayetleri de şok hadisesine örnektir.` diye konuştu. `Psikoloji uzmanları, bilginin kendileriyle ilgili olaylarla irtibatlı olarak zihinde kaydedilmesinin çok önemli olduğunu ve böyle bir kayıtın uzun zaman devam ettiği söylemektedir.` diyen Çapan, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: `İşte bu husus, Kur`an ve sünnetin hıfzında, muhafazasında en önemli dinamiklerden biridir. Zira oÂnlar vahyin nüzulüne bizzat şahit olmuş ve bu olayları yaşamışlardır. Allah hitabında Peygamber Efendimiz`in sözlerine bizzat muhatap olmuşlardır. Allah Kur`an`ın hıfzı ve muhafazası için gerekli ortam ve şartları hazırlamış, yaşanan olaylarla sürpriz hadislerle şok tesiri bırakan vakalarla nazil olan ayetler koordinatlandırılarak hafızalara kaydolmuştur. Böylelikle yazı, nesilden nesile şok tesiriyle kodlanarak nakledilmiştir.`
Yerli ve yabancı birçok ilim adamının bir araya geldiği Çemberlitaş Fırat Kültür Merkezi`ndeki (FKM) sempozyumun kapanış konuşmasını Prof. Dr. Suat Yıldırım yaptı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu:
Bize düşen, istikameti korumak: İnsanlar maalesef vahyin kıymetini bilemedi. Hz. Musa ve İsa`ya indirilen mushaf, özelikle din erbabı tarafından tahrif edildi. oÂnun için Kur`an gönderildi. Kur`an hem korundu hem korudu. Peygamberimiz`in bizden ne istediği bellidir. Bize düşen, istikametimizi korumak ve anlamaya çalışarak Yüce Kitab`ımızı hayatımıza rehber edinmektir.
Prof. Dr. Raşit Küçük(Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı):
Onu anlamak her şeyden önemli: Kur`an, hem okunan hem dinlenen bir kitaptır. Allah`ın elçisi oÂnun nasıl okunacağını ashabına hem öğretmiş hem de oÂnlardan dinlemiştir. Dilini hiç bilmeyen insanlara da ne kadar etki ettiği bilinen bir gerçektir. oÂnu anlamak ve hayat kitabı haline getirmek her şeyden önemlidir. Alemlerin Rabb`inin insanlığa gönderdiği son mesajdır. Zamanları aşan bu özelliklerini insanlığa tanıtmak gibi bir görevimiz vardır.
Prof. Dr. Ömer Dumlu(Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesi Dekanı):
Tahrif olmayan yegâne kitap: Hz. Âdem ve Havva ile başlayan insanlık serüveni önemli yolculuklar kat etti. Müsteşriklerden biri, `Çok ülke gezdim, her ülkede Kur`an`ın aynı okunduğuna şahit oldum. Demek ki Kur`an günümüze kadar tahrif olmadan gelen yegâne kitap.` demişti. Kur`an mesajı, günümüze kadar dağınık çalışmalarla ortaya konulmaya çalışmıştı. Ancak bugünkü kapsamlı toplantı ile bu gerçeğin daha güzel aktarılacağını umuyorum.
Prof. Dr. Nesimi Yazıcı(Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı):
Her harfi korunmuştur: Kur`an, nasıl indiyse Peygamberimiz`in vefatından sonra bütün ayetler eksiksiz bir biçimde toplanmış ve sadırdan sadıra, satırdan satıra nakil ile günümüze gelmiştir. Hafızlarımız sayesinde Kur`an`ın harfine kadar nasıl korunduğunu bilmek bizim için yabancı bir durum değildir. Günümüzde de sayıları 25`i bulan ilahiyatlarda, camilerde, imam hatip liselerinde bu hizmet devam etmektedir.
Ahmet Ali el- İmam (Sudan Diyanet İşleri Müsteşarı): İlerlemek Kur`an`ı anlamakla mümkün Kur`an, bir hidayet kitabıdır. Geçmişin, günümüzün ve geleceğin kitabı. Sizin bunda büyük emeğiniz var. Çok güzel yazdınız ve yaşattınız. Bizim de ümmet olarak daha ileriye yürümemiz bu kitabı anlamak ile mümkün. Şayet bunu iyi anlayabilir ve anlatabilirsek. Kur`an bütün beyanı, üslubu ile bir mucizedir.
Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Bûtî (Dımaşk Üniversitesi Öğretim Üyesi):
İlahi Kitap`ı koruyan Allah`tır: `İlahi Kitab`ımız, berrak bir semada ışıl ışıl parlayan muhteşem bir güneş gibi yolumuzu aydınlatıyor. Bu kitabın çağları aşarak büyük bir ihtimam ile günümüze kadar gelmesi büyük bir mucize. Tahrif etmeye çalışanlar bunu başaramadı. Çünkü Kur`an`ı Allah indirdi, oÂnu koruyacak olan da O` dur.
İSAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın:
Okunma lehçelerinde bile disiplin var: Müslümanlar Kur`an`ın korunmasında büyük itina göstermişlerdir. Kur`an`a büyük önem verilmiş, okunma lehçelerinde bile bir disiplin konulmuştur. Yüce Kitab`ın korunması iki yolla; ezber ve yazma ile olmuştur. Farklı kıratlar bile muhafaza edilmiştir. Kur`an`ın ibadetlerde okunması ve hafızalarda korunması bizim dinimize hastır. sentezhaber.com
Kur'an'ı Kerim'in yazılması, toplanması ve kitap haline
getirilmesi.
Kur'an yazma heyetinin başına Zeyd"den çok daha iyileri neden getirilmedi? Zeyd'in Yahudi olduğu ve Ka'be tamir edilirken çıkan bir kitaptan istifade ettiği iddiası el-İsabe isimli eserde geçmekte midir? sorularlaislamiyet
Kur'an'ı Kerim'in orijinal metnini (Arapça Mushaf) okuyanlar için ...
İlk Karşılaşma(1)
1.Giriş:
Bu kısa yazı bu gün Kur"an"ı Kerim"in orijinal metnini(Arapça Mushaf) okuyanlar için metinde ilk karşılaştıkları enstrümanlar için kısa bilgiler içermektedir. Her bir başlık elbette ki, bir kitabın konusu olabilecek keyfiyettedir.
2.Metnin Resmi:
2.a. Matbu musafların kısa tarihi:
Matbaanın icadından 439 yıl geçtikten ve Türkiye"de matbaa açıldıktan 152 yıl sonra Mushaf basımına başlanmıştır. Bu baskı için tarihi değeri çok yüksek, san"at kıymeti üstün olan ve Şekerzâde"nin Medine-i Münevvere"de yazdığı nüsha seçilmiştir.
Mushaf ilk defa 1694 tarihinde Hamburg"ta basılmıştır.
Müslümanlar tarafından da ilk olarak 1801 tarihinde Kazan"da basılmıştır. 185O"de Hindistan"da, 1864"te Kahire"de, 1871"de İstanbul"da hafız Osman hattıyla basıma başlanmıştır. (Mushaf eskiden taşbasması basılırdı). Osmanlı Devleti"nin 1889"da kurduğu Huffaz Meclisi Mushaf"ın matbu olarak korunmasının en önemli ve ilk adımı oldu. Şimdi bu görevi Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Mushafları İnceleme Kurulu yapıyor.
2.b. Metnin dili: Arapça
Arapça dünya dillerinin yapıca sınıflandırılmasına göre büklümlü/çekimli dillerdendir.Sami dil grubunda yer alır. Bu dillerin özelliği sözcük köklerinin başında, içinde veya sonunda çeşitli değişikliklerin olmasıdır.Bizzat metnin kendisi dilinin Arapça olduğunu vurgulamaktadır. (Bak. 12:2, 13:37, 20:113, 39:28, 41:3, 42:7, 43:3, 46:12, 16:103, 26:195, 19:97, 44:58, 14:4)
Bu gün Arap yazısıyla ilgili en güçlü deliller "nebati"lerin yazısından türetildiğidir. Nabatî alfabesinin 22 harfi vardır. Yine yazı sağdan sola doğru yazılmaktadır. Harfler bitişik ve noktasızdır. Bu yüzden bitişmiş bir harf grubu birkaç değişik şekilde okunabilir. Erken devir Arapçasında da gözlenmektedir. Gün aşığına çıkarılan en erken tarihli Nabatî yazıtı Tenûh kralı Cezime"nin mürebbisi Fihr b.Selî"nin mezar taşıdır. Bu yazıtın tarihi M.S.250 ya da 270 olarak tahmin edilmektedir. Şam civarında bulunan "Bursa" yakınlarındaki Ummu"l-Cimâl adlı yerde bulunmuştur. Bu yazıtlar Arap yazısının el-Musned ya da el-Himyerî yazılarından türediği görüşünü çürütmektedir. Yine nebatilerin politeist anlayışları ve tanrıçaları "Hobalu-Hubel", "Menat-Manotu", "lat-Allat", "Aluzza-Uzza" olması "Cahilyye dönemi Arap politeizmine nebatilerin" etki ettiği bilinmektedir.
2.c. Metnin işaretleri: (Vakf, ibtidâ ve secavendler):
Kur"an"ı Kerim"i (Mushaf) açıp baktığımızda harflerin üstünde ve altında tek veya çift çizgiler, bazen noktalar, ayet numaraları, bazı kelimelerin üstünde harfler bulunmaktadır. Arap"ça da ünlü harfler olmadığı için ünlü görevi gören bu harekeler okunmak için konmuştur. Elbette ki, Kur"an"ı Kerim"in indiği dönemde noktalama ve harekeleme yoktu. Bu harekelerin amacı Arap olmayanların okuması içindir. Bu harekelemeye ilk başlangıç Ebu Esved ed-Dueli (V. 69/688) olmuştur. Ebül-Esved de kelimelerin sonlarına nokta şeklindeki harekeleri koymaya başlıyor. Üstün için harfin üzerine bir nokta, ötre için harfin içine veya önüne bir nokta, esre için harfin altına bir nokta koyuyor. Tenvin için iki nokta koyuyor. Daha sonra kelime sonlarına nokta birbirine benzeyen harfleri ayırd etmek için
Haccac zamanında (V. 95/ 713), Nasr b. Âsım(V.89/707) ve Yahya b. Ya"mer(V.129/ 746) harflere nokta koyma işini başardılar. Harf noktaları aynı renkte yâni siyah idiler. Hareke noktaları ise başka renkte idi. Bu faydalı olunca Halil bin Ahmed tarafından (V.170/786) nokta ve hareke konmuştur.
Yine bunlardan başka, okuyucuya kolaylık olması amacıyla bir takım işaretler ve vakflar mevcuttur. Vakflar Mushafların ekserisinde Secavendi"ye (V.560/1164) göredir. Bu yüzden bu işaretlere bu alimin ismiyle secavedler de denir. Bunlar, ayet veya cümlelerin mana ve gramer esasları dikkate alınarak yerleştirilmiştir. (Kur"an ilimlerinden biri olan vakf ve ibtida, Kur"an okurken mana esas alınarak nerelerde durulup nerelerde geçileceğini bildirir). Bu yerler bilinmedikçe birçok yerlerde manaya vakıf olunamaz ve hüküm çıkarılamaz. Bu işaret/vakf/secavendlerden biri olan "Ayn" harfi bir konunun sona erdiğini veya diğerlerinin başladığını göstermektedir. Bazı Mushaflarda da "Hemze" bunun yerine konulmuştur. Halk arasında "aşır(on ayet)" olarak bilinir bu yüzden "aşr/aşara" kelimesinin "Ayn"ı ayet sonlarına konulmuştur. Bunun dışında;
"mim" Bulunan meitnde mutlaka durmak gerekir, geçilirse anlam bozulur.
"tı" Bulunan metinde durulmalıdır, geçmek doğru değildir.
"cim" Durmak, geçmeye tercih edilmelidir anlamına gelir
"ze" Durmak mümkün olmakla birlikte geçmek tercih edilmelidir.
"lam elif" Durmamak gerektiğini, durulursa anlamın bozulacağını ifade eder. Nefse yetişmeyip durulduğu takdirde geriden almak gerekir. Bu harf ayet sonunda ise durulur ve geriden alınmaz. Başlangıçlarda Surelerin adını, Mekki"mi Medeni"mi olduğu, kaç ayet ihtiva ettiği, "cüz" (20 sayfalık her bölüm) ve "Hizib" (5 sayfalık her bölüm) ve secde yerleri metinde belirtilmiştir.
Secavedlerle ilgili Mushaf metninde bir takım meseleler vardır. Bu meselelerle ilgili misaller bir başka yazının konusu olabilir.
3. Metnin Bölümleri:
3.a. Fasıla:
Ayet kelimesi, bir teknik terim olarak Kur"an-ı Kerim"de fasılalarla ayrılmış parçalara verilen bir addır. "Ayet durakları" diye de adlandırılan bu fasılalar gramatik anlamda birer cümle değildir. Bilakis cümleler birkaç ayetin birleşmesiyle ortaya çıkmakta, mana ancak bu bütünlük dikkate alındığı taktirde tamam olmaktadır. "Ayet": ise sözlük manası âlamet, işâret, nişâne, manalarına gelen bu kelimenin çoğulu ây veya âyât"tır. Allah"ın varlığına delâlet eden her şeye âyet denilmiştir. "Siyak": Sözün gelişi, ifâde tarzı, uslûb, tarz, yol anlatım biçimi gibi manalarda kullanılan siyak: bir terkip olarak da (siyâk"ul-Kelâm), sözün gelişi sevk edilişi anlamlarına gelmektedir. Genel olarak, bir sözün, bir ifâdenin kullanımını gerekli kılan ya da ona uygun düşen ortam anlamında kullanılmaktadır. "Sibak" Bir şeyin geçmişi, öncesi, üst tarafı, başlangıcı, dil açısından bir ifadenin öncesi, yukarısı gibi anlamlara gelmektedir. "Sibâk"u siyâk": Sözün gelişi ve evveliyatı ile, sonundaki ifadeden hasıl olan mana demektir. Yani cümlenin, sözün bağlamı anlamındadır.
3.b. Sureler:
Sure: Sûre kelimesinin sözlük manası, yüksek rütbe, mevki, şeref, binanın kısmı veya katları manasına gelir. Çoğulu suverdir. Kur"an"ı Kerim biri diğeri tarafından kesilmiş yüz on dört sûreye ayrılmıştır. Bina katlarına sûre denildiğinden dolayı, Kur"an"ı Kerim"in bölümlerine sûre adı verilmiştir.
4. Sonuç:
Kur"an"ı Kerim metni sabitlendikten sonra (Mushaf"ın cem"i) metnin üzerinde bu güne gelinceye kadar bir takım işlemler yapılmıştır. Biz yazımızda kısada olsa bu işlemlere değindik. Elbette ki, bu işlemler yapılırken kimi kez tereddüt edilmiş fakat faydası görülünce tereddütler izale edilmiştir. Bazı fikir ayrılıklarının bu işlemlerle ilgili olduğunu da belirterek (3:7 vakf) yazımızı sonlandırıyoruz.
Ek.
1. Türkiye"de basılan Kur"an"ı Kerim"leri "Mushafları İnceleme Kurulu" onaylamaktadır.
2. Türkiye"de basılan Kur"an"ı Kerim"lerin "hattı" "Kayışzade Hafız Osman" hattıdır.
3. "tevafuk"lu Kur"an" diye nitelenen mushafın hattatı "Hattat Hafız Ahmed Hüsrev" dir. (renkli baskıları da var)
4. Hacılarımıza dağıtılan Mushaf "fehd" mushafı olarak niteleniyor, bunun sebebi Suudi Arabistan kralı Fehd Bin Abdulaziz"in bu mushaf"ı bastırmış olması ve bununla ilgili bir müessese kurmasıdır. Mısırlı bir hattan tarafından yazılmıştır.
5. Türkiye"de basılan ve Mushafları inceleme kurulu tarafından onay verilip basılan Mushaflar "Ali el-Kâri" imlasıdır ve "Kayışzade Hafız Osman" hattıdır.
6. Bilindiği gibi matbaanın olmadığı zamanlarda "hattat"lar Mushaf yazarlardı.
7. Matbaa"dan sonra Mushaf basımı yaygınlaşmış ve diğer ülkelerin Müslüman"larının bastığı Mushaflarda incelenir olmuştur.
8. "Resm-i Osman" imlasında bilindiği gibi noktalama, harekeleme vs. yoktur (yukarıda izah edildi).
9. Ali el-Kâri imlasında "kolaylıkla okuması için" "elif"ler ilave edilmiştir. Resm-i Osmani"de bu elifler yoktur.
10. "İsam" ve "İrcica"nın bastığı Mushaflar kontrol edilerek "eliflerin" ilave edildiği görülebilir. Mushaflar T.D.Vakfı tarafından satılmaktadır.
11. Mushaf farklılıkları ise ayrı bir konudur.
12. Bu mesele Müslüman ilim ehlince uzun süredir bilinmektedir. Müsteşriklerle ilgisi yoktur.
13. Bu gün "bilgisayar hattıyla" Mushaflar basılmakta "kurul" buna şimdilik izin vermemektedir.
14. Yaptığımız bu açıklamalar küçük bir araştırmayla öğrenilebilir.
Cehd bizden Tevfik Allah(a.c)'den
Rıdvan Çeliköz/prangasizfikirler.com
Shakira'dan İslam'ı öven şarkı
Latin star Shakira, ilginç bir çalışmaya imza atacak. Aslen Lübnanlı olan ünlü yıldız, 'İslam'ı sevin' adlı bir parça yapacak.
İngilizce ve Arapça seslendireceği şarkıyla dünyada barış turnesine çıkacak. Ünlü şarkıcı Shakira, dünya barışına katkı için İslam'ın sevgi dini olduğunu anlatan bir şarkı hazırlamaya karar verdi....
Muhammed'e göre, yaz neden sıcak; kış neden soğuktur?
Bunun
cevabını Muhammed şöyle veriyor: Yaz sıcağının şiddeti cehennemin
kaynamasındandır..(Anlaşılan, cehennemde iyi bir izolasyon yok, içeride
yanan odunların ve kaynar sıvıların sıcaklığı dışarı kaçıp dünyaya
ulaşıyor, böylece de yazın hava bazan çok sıcak oluyor!)
Kışın ise, cehennemde ateş sıcaklığı düşmüş olmalı ki, (belki de tatil yapıyor ocakçılar) dünyada hava soğuyor.
Şimdi,
bu yazıyı okuyanlar, "nereden çıktı bu?" diyecekler.. Benim iddiam
değil bu, ama, Islam peygamberi Muhammed söylemiş bunu... Güneşin kızgın
olduğu zamanlarda öğle namazını serinliğe bırakması için söylediği
hadisten alınmadır: "Sicak siddetlendigi vakitte salat (i-Zuhru)
serinlige birakiniz. Zira sicagin siddeti cehennemin kaynamasindandir.
Nar (i-cehennem) Rabbine arz-i sekva etti: "Ya Rab, beni ben yiyorum
(izin ver)" dedi. Allahu Teala da iki defa nefes almasina izin verdi.
Nefesin birisi kisin, digeri yazin. En cok maruz oldugunuz sicak ile
sizi en ziyade usuten zemherir (iste budur)."
Goruluyor ki
Muhammed'in soylemesine gore, mevsimlerin sicak ya da soguk oluslarinin
nedeni, cehennimin "kaynamasindan" ve "nefes almasindan"dir; cehennemin
kaynamasi siddetli sicaklara sebep olmaktadir. Ote yandan fazla
kaynamaktan dolayi cehennem kendi kendini yemeye, kemirmeye baslar ve
Tanri'ya sikayette bulunur: "Ya Rab" der, "Beni ben yiyorum!" Ve
cehennemin bu sikayeti uzerine Tanri ona, iki kez nefes almasi icin izin
verir, ki bu da sicak ve soguk mevsimleri olusturur!
Evet, bu
sözler, Buhari'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettigi bir hadistir ki,
Diyanet Isleri Baskanligi'nin Sahih--i Buhari Tecrid-i Sarih Tercumesi
adli yayinlarinin ikinci cildinin 476-7 sayfalarinda 321 sayili hadis
olarak yer almistir.
Islamiyet'in bilimdışı ve akıldışı
temelleri, mevsimler ve cehennem konusunda bununla da kalmıyor. Meğerse,
"cehennem konusuyor"mus da:
Cehennem Konuşuyor..
Muhammed'in
soylemesine gore cehennem Cuma'dan gayri her gun parlatilmaktadir. Ve
parlatildigi sirada gunes zeval vaktinde bulunmus olur. Gunes zeval
vaktinde iken yeryuzunun sicak olusu, cehennemin o sirada parlatilmakta
olusundandir. Ve cehennem, Cuma gununden gayri haftanin her gunu, gunes
zeval vaktinde iken parlatildigi icin, o saatlerde namaz kilinmasi
yasaklanmistir. Cehennem sadece Cuma gunu parlatilmadigi icindir ki Cuma
gunu gunes zeval vaktinde iken namaz kilmak gerekir. (Bkz Imam Gazali
Kimya-i Saadet, Ist 1979 s 107).
Ote yandan Kuran'da cehennemin
Tanri ile sik sik konustugu ve Tanri'nin sorularini cevaplandirdigi
yazilidir. Ornegin Kuran'in Kaf suresinde, gunahkarlar atese atildikca,
Tanri'nin cehenneme "Doldun mu?" diye sordugu ve cehennemin de bu soruya
"Hayir, dolmadim. Daha var mi?" diye cevap verdigi anlatilmistir. (Kaf
suresi Ayet 30). Anlasilan cehennem insanlari yemekten pek hoslaniyor
olmali ki bir turlu doyamamaktadir.
Bu arada aklıma da gelen
sorulardan biri şu: Hani, kıyamet olacak da, kötü insanlar cehenneme
gönderileceklerdi.. Kıyamet olmadığına göre, demek ki cehennem boş
bulunuyor.. Kaf suresindeki olay ne zaman olmuş(!) peki? Ayrıca, daha
kıyamet kopmadan cehennem boşu boşuna yanıyor ve parlatılıyor ise bu
boşu boşuna enerji ve emek israfı değil mi?
Günümüzde bilimdisi
ve akildisi hurafelere inanmayi kim bekleyebilir? "Iman"i, "akil"a üstün
tutanlar bu devirde nasil olabilir? Insanlar bilgilendikçe, azalacak
dincilerin sayisi dogal olarak..
Yukarida siralanan bircok
akildisi ve bilimdisi ifadeler ile günümüz bilim ve gerceklerine uymayan
anlatimlar, Kuran'in 1400 yil onceki durumu ile günümüzde
kullanilamayacagini gostermektedir. Dahasi, eger var ise, her seyi
mükemmel yarattigina inanilan bir Tanri'nin, bu denli acik hatalarla
dolu bir kitap gonderdigini düsünmek mümkün olamayacagina gore, geriye
tek bir sonuc kaliyor. islamiyetnedir.org
Akıldışı ve bilimdışı hadisler
Kur'an değiştirilmiş, revize edilmiştir.
KUR'AN'IN TÜRKÇE'YE ÇEVRİLİŞİ.
Kur’an’ın Resmen Kutsal Kitap Haline Gelişi (Kanonlaşması)
Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, Arif Tekin
İNANÇ ÜZERİNDEN YAPILAN BÜYÜK YOLSUZLUKLAR.
"Kuran'ın Kökeni" Bir Kitap (Arif Tekin)
İLK DÖNEM İNGİLİZ ORYANTALİSTLERİN KUR’AN ÇALIŞMALARI.pdf
Diyanet mi doğru söylüyor Allah mı?
Kur'an orijinaldir iddiası.pdf
Ak-Zuhur Dergisi poz verdiği dergi…
KURAN'IN KÖKENİ; Allah kaynaklı değil Peygamber kaynaklı.
“Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği” yalanı Tevbe suresinin 114.ayetindeki “iyyahu”
Kur'an, Süryani, Arami, Kilise araştırma...
Eski Kuran Nüshaları, Taşkent Nüshası.pdf
Hz. Muhammed suikast emri verdi mi?
Kutsal Metinlerde ebedi ve sonsuza dek kavramı.pdf
Türklerin kullandığı takvimler.
Kutsal metinlerde kadınlar, kızlar, evlenme, boşanma.
İslam Tek Eşliliği Emretmiş midir?
Allah diyor ki; "Dünya düzdür."
Kuran'ı Kerim sahte mi?
Tanrılar Savaşırken : Osiris (Venüs) – Seth (Marduk)
Hz. Peygamber'in Ehl-i Kitab'la İlişkileri
Muhammed, Amcası Ebu talibin, kızını dahi vermediği bir erkek.
İslamiyet'in Varaka bin Nevfel'e borcu.
Muhammed'in Hayatı. Yer Arabistan'in Mekke sehri, Tarih 570
Slavery in Tanakh and Talmut.pdf
NUR-31, Kur'an yorumlamak
NUSAYRİLİK nedir?
Allah'ın dini hangisi, Allah kendini yalanlar, dininizi beğendim der mi?
HZ. MUHAMMED TÜRKLER İÇİN NE DEMİŞ?
Muhammed'in Nöropsikiyatrik Rahatsızlığı.
KANDİL GECELERİ, BİD’AT’ÇİLERİ.pdf
IŞİD-Konstantiniyye Dergisi.rar
Kur'an; Araba yabancı bir dille mi açıklanır.pdf
Kur'an'da, Arapça dışında tek bir yabancı kelime mevcut değildir.rar
KUTLU DOĞUM HAFTASI KISA ÖZET.pdf
Namaz hangi dinin direğidir.rar
İSLÂM DA HÜKÜMET.pdf
İslam hukukunda cezalar.rar
İslam, sümük, tükrük, balgam ravileri.pdf
KÂ'BE’DE YALAN SÖYLEMEK.pdf
KİTAP VE SÜNNET IŞIĞINDA.pdf
Kumar, piyango-Diyanet hutbeleri.rar
KUR’AN’DA İNSANIN YARATILIŞI VE EVRİM TEORİSİ.rar
Mahalle-Sıbyan Mektepleri.rar
Neotenik ve Sinestezi hastalıkları.rar
PAPA’NIN YANILMAZLIĞI SORUNU VE HANS KÜNG’ÜN YANILMAZLIK DOKTRİNİNİ ELEŞTİRİSİ.rar
Risale-i Nur ve iç yüzü.rar
Sadaka taşları-Hayat Tarih Mecmuası.rar
Serbest evlilik fikrini yayalım.pdf
Sumerler, Türkler, İslam, Bilim araştırmalar.rar
SUUDİLER, TÜRK DÜŞMANLIĞIYLA MEŞHURDUR.pdf
Türkler, İslamiyet, İlk Müslüman Türk kavmi.rar
Yahudilik, Tora, Aden, Van Gölü.rar
هل المراه انسان-Kadın insan mıdır seminer.zip
Suriyeliler Yönetmeliği ve yürürlüğe konulması.rar
Nüfus Kontrol çalışmaları ve yasası.rar
İslam'da teravih diye bir namaz yok, İlahiyatçılar ikiye bölündü.
TURAN DURSUN'un İSLAM HAKKINDAKİ YORUMLARI
Kur'an yorumlamak için hangi bilgiler gerekir,halktan olanlar ne söylemiş,hangi alimler (ulema) ne demiş.
Su an elimizdeki Kuran, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e inen orjinal Kuran mıdır?
Yeni Peygamber ve Dinin Kozmik Odada Doğuşu
Kuranın lisanının Arapça değil Aramice olduğu.
Kur' an, Maun suresi şöyle yazar:
"Ne dediğini anlamadan namaz kılanlara veyl olsun!" (Lanet olsun)
Hz.
Muhammed"e gelerek Kur" an ı kureyş lehçesiyle okuyamayanlara kendi
kabile lehçeleriyle okunabileceğini Hz. Muhammed bizzat kendileri
bildirmiştir. (bknz; Ebu Davud, vitr 22; Nesai, ittifah 37 syf) KUR'AN: MÜNÂFİKÛN SÛRESİ
KURAN'IN KÖKENİ; Allah kaynaklı değil Peygamber kaynaklı
Orjinal Kur'an
KUR'AN YORUMLARININ HERMENÖTİK BAĞLAMI
Sakl-ı Şerif,Gaita-i Şerif
MUHAMMED'İN İDRARINI İÇMEK SEVAPTIR
İmam Gazali'den inciler
Erkek Cinsel Organına TAZİM
Wikipedia'dan bile haberi olmayan cahil bir tanrı
HZ.MUHAMMED TÜRKLER İÇİN NE DEMİŞ
Türkler nasıl müslüman oldu?
Kur'an da Mesih
Murat Bardakçı: Antikacılıktan Sol düşmanlığına
Tefsir-i Kebir-Fahreddin Razi
Muhammed’in Hayatı.
UÇKUR TANRILARI, KUR'AN DAKİ AYRAÇ ŞERİAT.
Hz. Muhammed in Medine Dönemi.pdf
Barbarosa harekatı-Tayfun harekatı.pdf
İslam ve Şiddet
+ 18; Ateşte yakmak Allah'a ait ama...
İslam ve Şiddet
HZ. MUHAMMED’İN İDRARINI İÇMEK SEVAPTIR
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Atatürk'ün din hakkındaki görüşleri
ATATÜRK'ÜN RESMİ İSLAMİ VASİYETİ Mİ?
MAHMUT ESAT BOZKURT FAŞİSTMİŞ!
Atatürk'ün dindarlığını ispat çalışmaları.
KUR'AN kim tarafından yazıldı?




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder