Biraz evvel (26.3.2018/10:30) arabamla bir yere doğru gidiyorum.
Birden karşıma trafik polislerinin hız kontrolü çıktı.
Aniden çıkışı görünce aklıma Öcalan'ın zorda olduğu düşüncesi geldi.
Eve dönüp gazetelere bir bakayım dedim.
Bir de ne göreyim, gerçekten Öcalan zorda olsa gerek ki, "AKP, Öcalan'a Afrin heyeti gönderdi"
iddiaları gündemde.
Öcalan ile trafik hız kontrolünün ne alakası var diyenler mutlaka olacaktır.
Ancak anımsatırım ki, açılım aşkıyla yanıp tutuşulduğu günlerde, vatandaşın biri radar ile pusu kuran polislere, "Öcalan aç mı kaldı" diye bağırıyordu.
Pusu
olayını daha evvel de "HÜKÜMET VATANDAŞINA
PUSU KURACAK" başlığında işlemiştim.
Demek ülke ekonomisi öylesine çaresizlik içine düşürülmüş ki, önüne gelen vatandaşın cebine elini atmaya başlamış.
Öte yandan AKP, "Öcalan'a Afrin heyeti gönderildi" iddiasına bu saate kadar sessizliğini korumuş durumda.
Peki, neydi bu pusu kurma olayı?
Merak ediyorsanız şu dosyadan görebilirsiniz.
Devlet, vatandaşına pusu kuramayacak.rar
DEVLET VATANDAŞA PUSU KURMAZ! SİZ VATANDAŞA PUSU KURDUNUZ!
Her daim dediğim gibi, terörist beslemek öyle pahalı iştir ki, AB'ye gidip mülteciler için verilen parayı dilenmeye kadar götürebilir.
19 Mart 2018 tarihli yandaş basın, "Erdoğan'dan AB'ye tarihi rest: Verecekseniz verin" başlığı ile, "Suriyeli mülteciler için verdikleri sözleri tutmayan AB'ye seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Verecekseniz verin, vermeyecekseniz dürüst olun, "veremeyeceğiz" deyin.Paranın üzerine yatacaklarsa kendileri bilir" şeklinde haber yapıyorlardı.
Oysa 22.3.2018 tarihinde, Brüksel'deki AB Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirgesinde Türkiye’nin nasıl aşağılandığını görmezden geliyorlardı.
Bu gün ise Erdoğan, AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Junker'in katılımıyla Varna'da yapılacak olan Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesi'ne katılmak için gidiyor.
2016 yılında mültecileri bon bon şekerlerine benzeten Trump'ın büyük oğlu Donald Trump Jr bile bizimle kafa yapıyor, Merkel ise Aralık 2017 yılında Para verelim mülteci almayalım diyordu.
Çünkü Haziran 2018'de yapılacak olan AB Zirvesi’nde, İtalya ve Yunanistan’dan diğer AB ülkelerine yollanamayan 160 bin kişi büyük ihtimalle para karşılığında Türkiye’ye beslettirilecektir.
Zaten AB'den dün yapılan açıklama da aynı görüş tekrarlanmıştı.
Erdoğan dönünce ne olacak?
Olacağı belli değil mi?
Vatandaşına pusu kurarak gelir elde etmenin yetersiz olduğunu gören hükümet, zamlara başvurmaya doyamıyor.
28 Eylül 2017 tarihli sayfamda, "Bir an evvel Erdoğan hanedanlığından kurtulmamız, tam bağımsızlığımızı yeniden ilan etmemiz zorunlu oldu" diyerek, benzin vurgununa dikkat çekmiştim.
20 Mart 2018 tarihli sayfamda ‘da "Petrol
Ürünleri İşverenler Sendikası (PÜİS) internet sitesinde yer alan duyuruda"
15 kuruş zam yapılacağını ifade ettiklerini vermiştim.
Zam yapılmadan hemen önce, o günkü fiyatlara bakmıştık. Daha sonra, yapılan zamlarla, bir sonraki günün son durumunu da görmüştük.
26.3.2018 tarhi itibarı ile durumda değişiklik yok.
Ancak Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası'ndan (PÜİS), bu günkü sayfasından, "27.03.2018 Salı gününden geçerli olmak üzere Benzin grubunda 12 kuruş fiyat artışı beklenmektedir. Motorin grubunda 26.03-27.03.2018 tarihlerinde fiyat değişikliği beklenmiyor" açıklaması yaptı.
Demek ki, 27.3.2018 günü bezine 12 kuruş daha zam gelince, örneğin Hakkâri’deki benzin pompa çıkış fiyatı 6,09 TL olacak.
Böylece bir kaç gün içinde Mazota da zam gelecek demektir.
Çünkü PÜİS, 21.3.2018 tarihinde mazota zam beklenmiyor açıklamasının ardından, mazota da zam gelmiş, Hakkâri’de mazot 5,41 TL'den, 5,58 TL'ye çıkmıştı.
Bu gidişle yarından itibaren Hakkâri’de mazotun pompa çıkış fiyatı da 5,70 TL olacak demektir.
Elbet Müslüman yapar, Türkler bakar dediğimizde de, sitem ediyorlar.
Neden sitem ediyorsunuz kardeşim, AKP ve benzerlerine en az 50 yıldır ne diye oy veriyorsunuz, sadece ve sadece alnı secdeli diye değil mi?
Öyleyse neden gocunuyorsunuz ki?
Erdoğan Komünistlere okuma hakkı vermeyeceğiz diyor.
İyi de, biri çıkıp Müslümanlara okuma hakkı vermeyeceğiz deme şerefsizliğini gösterebilseydi, buna sessiz kalır mıydınız?
Yarın bir gün bu eleştirilere çıkıp da, "her şeyi Müslümanlara mâl etmeyin" diyebilmek istiyorsanız, bu günden Erdoğan'ın bu sözünü eleştirmiş olmanız gerekmez mi?
Peki, hangi mütedeyyin bunu eleştirebilmiştir ki, yarın onlara yapılan eleştiriye karşı çıkabilecektir?
Onar dememdeki kasıt, Erdoğan'ın ötekileştirici, nefret söylemleriyle ayrıştırdığı halkın kendisinden bahsediyorum.
Artık AKP'li olmayan bu vatanın düşmanı ilan edilmeye başlamıştır, istediğiniz kadar Türk'üm deyin, değişen hiç bir şey yoktur.
Türk, resmi ağızlardan ötekileştirilmiştir, o nedenle onlar demekteyim.
Bu ayrıştırıcı söylem, halkın soyulduğu, fakirleştiği gerçeğinin üzerini örtmeye de yetmeyecektir.
Taşeron kadroları ne oldu, çöktü.
Bırakın kadroyu, işten atılmalar bile başladı.
Erdoğan kadro isteyen işçiye, "ne kadrosu kardeşim, çalışıyorsun ya" diyordu.
Bundan esinlenen bakan Zeybekci'de atama ve kadro bekleyen üniversite mezunlara, "Yok kardeşim devlette kadro" diyebilmeye cür'et edebiliyor.
Kredileri ödeyemeyen Oger Grubu, Türk Telekom çalışanlarının yüzde 25’ini işten çıkarma kararı almış durumda.
Karayolları Genel Müdürlüğü’ne bağlı çalışan taşeron işçilerinin kadro talepleri karşılanmamış.
Kadro hakkı verilmeyen karayolu işçileri, Yol-İş Genel Yönetim Kurulu’nun aldığı kararla, kadro alınamadığı için, 26.3.2018 tarihinde 2 saatlik iş bırakma eylemi yapıyorlarmış.
Bununla da sınırlı değil, 1 milyon dolarlık konut alanlar vatandaşlık hakkı kazanması için yasa çıkartan AKP, baktı ki para yeterli değil, Türk Vatandaşlığını ucuzlatma kararı almak için çabalıyormuş.
Yani artık 1 milyonluk emlak almasına gerek kalmadan, 300 bin dolara vatandaş olabileceklermiş.
Diyeceksiniz ki, hangi ahmak Türk vatandaşı olur ki?
Eğer, 2100 yılının planları içinde, yani 1 milyonluk dünya nüfusu içinde geleceğiniz olan çocuklarınızın rahat yaşaması için yatırım yapıyorsanız, işe o vakit Türk vatandaşlığını alırsınız.
Çünkü 2100 yılında dünya nüfusu 1 milyar kişi olması planlanmış durumdadır.
Belki unutmuş olabilirsiniz, "Her 8 kişiden 7'si ölecek, efendisine hizmet etmeyen iktidardan gidecek" başlığına göz atarsanız, anımsayacaksınız.
Bütün bunlar için de para lazım, Erdoğan bu nedenle hanedanlık kuruyor, bu nedenle hayatında simit bile satmadan, tüm hanedanı zenginleşiyor, salt 2100 yılında kendi hanedanlığının refahı için çalışıyor, milletin değil.
Para suyunu çekti, sıcak para artık eskisi gibi giriş yapmıyor.
Suudiler artık ABD maşalığını iyice ele almış durumda, o nedenle Erdoğan hanedanlığı ile bağlarını kopartıp, ABD'nin Fettoş'a yamadığı Ilımlı İslam görevini yürütüyorlar.
Yani ABD'nin yeni Fettoş'u, Suudi hanedanlığı, Erdoğan hanedanlığı kara listede.
Sıcak para gelmeyince, ekonomi çöktü, o nedenle BES'ten cayanların ceplerinden ellerini çekemiyorlar, o nedenle zorunlu hale getirdiler.
Tıpkı Özal'lar gibi, nasıl zorunlu tasarruf, konut edindirme vs... adı altında nasıl halkı dolandırdılarsa, bunların dolandırıcılık sisteminin adı da BES oldu.
Çalışanlar BES'ten ayrılmaya başlayınca Mehmet Şimşek, "BES'e otomatik katılımdan cayanlara yönelik ikinci bir fırsat tanıyoruz. Buna yönelik çalışmalarımız son aşamaya geldi" diye ilan yapıyor.
Yok kardeşim yok, millet ikna olmuyor, artık soyulmaktan bıktı usandı.
Ancak bunlar milletin cebinden de, sırtından da inmek istemiyorlar.
Bir çekip gidin kardeşim gidin yahu.
Metal yorgunluğu bitti demiş Hazreti Erdoğan.
Demek ki yanık.
Zira onlarınki metal değil, hırsızlık yorgunluğu, servet doygunluğu idi.
Milletin a*ına koyanlara peşkeş çekme yorgunluğu idi, metalle falan ilgisi yok.
Beki şeylerine mutluluk çubuğu taktıran vekillerinde metal yorgunluğu olabilir, ancak külliyen soygun yorgunluğu var bunlarda.
Bu ne anlama geliyor?
Hani bir hikâye vardı, ülkeyi soyup soğana çevirenler giderken, "bakın, bizi yolluyorsunuz ama bizim küpler doldu, arkadan gelenlerin küpleri boş" hikâyesi.
Bunlar giderse, gerçekten geleceklerin küpleri de boş, lakin bunların küplerinin de dibi yok, 16 yıldır dolmadı gitti.
Hz. Erdoğan, bürokratlarından şikâyet aldığını söylemiş.
Sanırsın onları oraya Ahmet Dursun atadı.
Orası şikâyet etme makamı değil, icraat makamının kapılarını kırdığın için, yapılacakları kimse yapamıyor.
Erdoğan'dan başımıza bir şey gelir mi diye korkuyorlar.
Trabzon AKP İl Kongresi'nde konuşurken, biri de çıkıp, "ne şikâyet ediyorsun Efendi, bunları sen atamadın mı? Hani atanmışlara seçilmişleri yedirtmeyecektiniz, siz 3 maymunu oynarken, onlar milleti yedi bitirdi, doymadılar kardeşim" diyen çıkamamış.
Sorumluluk almaktan çekinen, projeleri üretmekte yetersiz kalan hiçbir bürokrat makamı terk edecek etmeye de, ülkede liyakat ile makam işgal eden mi kaldı bre Efendi?
Bürokratlara dediğin, "kimsenin yokluğu bu ülkede eksiklik ortaya çıkartmaz" sözünü, biraz ayna karşısında da tekrarlasan nasıl olur?
Kendini vahiyle çalışan, bulunmaz Hint kumaşı mı sanıyorsun acep?
Ülke tecavüzcüler cennetine dönmüş, akıl hastaları Milletvekili, anne-baba, öğretmen, polis olabiliyorken hangi sorunu çözebilir bu sistem?
Komüniste vatan haini diyen bir zihniyet, nasıl olmuşsa "ailesinin bira içirdiği çocuk devlet korumasına" alınabilmiş.
Bence az bile yapılmış, daha ötesi hapisle cezalandırılmalı, daha ileri giderek yasayla kısırlaştırılması da sağlanmalıdır.
Her ne kadar 18 yaşı, akıl sağlığını tam kullanma yaşı olarak görmüyorsam bile, 18 yaşından küçüklerin alkol, sigara gibi alışkanlık verici maddeler kullanmasına karşıyım.
Ancak karı olduğum bir şey daha var, o da 18 yaşından küçüklere, hiç bir dini eğitim verilmemesidir.
Ancak o zaman bu yapılan amacına ulaşmış olacaktır, aksi halde 9 yaşında evlendirilip, 10 yaşında doğum yaparken ölen kız çocuklarının var olduğu ülkede, bunlar göz boyamak, gündemi değiştirmekten öteye gidemeyecektir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, sitesinden yapılan açıklamada, "Geleceğimiz olan
çocuklarımızı her türlü ihmal ve istismardan korumak" ifadesi ne kadar gerçeği yansıtmaktadır?
Bence hiç.
Neden hiç?
Çünkü açıklamada belirtildiği üzere, "Sosyal medyada yer
alan ve izahı mümkün olmayan" şeklinde
ifade edilen olgu, aslen devlet denetleme mekanizmasının olmadığı ya da belirli
amaçlara yönelik olduğunun açıkça ifadesidir.
Örneğin, cami yapımında son derece hızlı davranabilen
devlet refleksi, nedense tecavüzlere gelince biçare duruma düşmektedir.
Çünkü yasal hiç bir yaptırımı ortaya koyamadığı gibi,
üstüne üstlük tecavüze ağır ceza verilebilmesi için Erdoğan'ın şantajına boyun eğmek
zorunda bırakılan bir halk ortaya çıkmaktadır.
Erdoğan, tecavüz yasası çıkartılabilmesini, "mevcut
yasalar içinde idam yok. Böyle bir değişikliğin yapılabilmesi için ana
muhalefetin de buna destek vermesi gerekir. Zina ile ilgili düzenlemeyi de
yapmak suretiyle tacizler, vesaireler, bunları aynı kapsam içerisinde
değerlendirmemiz lazım" diyerek şantaj yapıyordu.
Buna göre, "demek ki devletin reflekslerini kıran, zayıflatanlar sistemin kendisini çökertenler, tüm bunları bilinçli ve şantaj kozlarını ellerinde tutabilmek için yapıyormuş" diye düşünen vatandaş olursa, kimse onu suçlama hakkına da haiz olamaz.
Zira kinin-dininin davacısı gençlik yetiştireceğiz diye, camilerde, imam hatiplerde yaşanan tecavüzlere körlük içinde yaklaşıp, Komünist görüşte olanlara vatan haini damgası vurmakla iş çözülmüyormuş.
Zaten ben, şahsen Komünist görüşte olsaydım, doğrudan doğruya Erdoğan hakkında tazminat davası açardım.
Diyeceksiniz ki, dava açsan ne olacak, adam Allah’ lığını ilan etmiş durumda, Allah'a dava açsan muhatabın kim olacak" derseniz, yine de karakter, şahsiyet meselesi derim.
Komünist olsaydım karakterime, şahsiyetime yediremez, dorudan dava açardım.
En azından TKP bu davayı açmalıdır diye düşünüyorum.
Son günlerde ABD'den bireysel silahlanmaya karşı tepkiler yükselmeye başladı.
Bizde bu tepkiler yükselir mi derseniz sanmıyorum.
Çünkü KaçAK Saray Baş Danışmanı, halkın silahlanmasını istiyor.
Zaten KaçAK Saray, Şirket kurup Suriye’ye savaşçı ihraç eden SADAT yapılanmasının da merkezini oluşturmuş durumda.
Öyleyse Türkiye bu tepkilere hükümet olarak destek veremeyeceği gibi belki karşı açıklama bile yapabilir.
Sonra da merak ediyorlar, Binali Yıldırım'ı dinlemeye neden gelen yok denecek kadar az oldu diye.
İşte, birileri oradan yayın yapmış, gözlerinizle görün.
Konu hakkında haber.sol
şöyle başlık atmış.
Binali Yıldırım Gaziantep'te boş koltuklara konuştu.
AKP Gaziantep İl teşkilatı, Merkezi personeller ve Belediyelere rağmen, Binali Yıldırım'ın konuşma yapacağı Şahinbey Belediyesi Spor Salonu'nu doldurmayı başaramadı.
Nasıl
doldursun kardeşim, millet körü körüne destek vermedi ki, huzur karşılığında,
ekonomik çöküntü yaşanmasın diye destek verdi.
Binali
Efendi e yaptı?
Tarihe
SON BAŞBAKAN olarak adını yazdırdı, buna da mecbur kaldı.
Neden
mecbur kaldığını defalarca anlattık, anlamayanlar varsa, bir zahmet "Görünmez Holding görünür olmaya başladı, Binali ve Hızlı
Tren soygunu" başlığına göz atsınlar.
Bu
nasıl yalan dolandır anlamak mümkün değil de, millet tüm bunları 16 yıldır
nasıl görmedi, onu anlamakta epey zorlandık.
Son
Anayasa Oylamasında ne diyorlardı efendi hazretleri?
"Bir
daha koalisyon dönemi olmayacak, eski Türkiye artık yok, yeni Türkiye'de
ittifaklar, koalisyonlar dönemi kapanıyor" dediler mi, demediler mi?
Elinizi
vicdanınıza koyup da bakın, göreceksiniz ki her daim kandırılanlar, yine en son
milleti kandırıp, faturayı bize ödetiyorlar.
Hz.
Tayyip son Giresun konuşmasında yine kendisini yalanlamış.
Konuşma
videoları…
"2019'da AK Parti'yi ve MHP ile yapmış
olduğumuz cumhur ittifakını gelmiş geçmiş en yüksek oy oranları ile
tanıştıracağız. 2019 seçimlerinde sandıkları patlatacak milletin ve ümmetin
beraberliğini zirveye taşıyacağız" diyor.
Artık
millet gereken yanıtı vermek için sabırsızlanıyor olmalı.
Yoksa
Burhan Kuzu'nun "hırsız bizim, yolsuz bizim"
dediği gibi, soyguna devam kararı mı verecek, çok yakında göreceğiz.
Zira
bunlardan kurtulamayacak olursak, başka Türkiye yok.
26.3.2018
A.
Dursun
5 kız öğrencisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla soruşturma başlatılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni E.Y., emniyetteki işlemlerinin ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Din öğretmeni cinsel istismardan tutuklandı
Aralarında Nurettin Yıldız ve Cübbeli Ahmet gibi isimlerin de bulunduğu birçok gerici tarikat lideri geçtiğimiz günlerde bir araya gelmişti. Buluşmanın ayrıntıları ortaya çıktı. Gericiler buluşmasının konusu belli oldu: AKP giderse...
Maslak İTÜ Ayazağa Metro İstasyonu'nda 27 Şubat'ta meydana gelen ve bir kişinin yaralandığı yürüyen merdivenin çökme anı güvenlik kameralarına yansıdı. Metrodaki yürüyen merdivenin çökme anı kamerada








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder