28 Nisan 2018 Cumartesi

ABD’nin gizli hükûmeti FEMA (Federal Emergency Management Agency) olabilir mi?

Bu sayfa, gruplarımızda, arkadaşlarımızla 11 yıl evvel (2007) yaptığımız yazışmalardan, bazı ilave dosyalar eşliğinde arşivlediklerimden ibarettir.

18 Adımda Türkiye'yi net bir şekilde DİKTATÖRLÜK ile yönetmek isteyen iktidar bu maksatla RNM Teknolojisine sahip olmak istiyor görüşmelere iki farklı kanaldan devam ediyor.
 
RNM; İnsan beynindeki biyoelektrik bilginin uzaktan denetimi için kullanılır. Frekans 3 Hz ile 50 hz arasında değişmektedir Her insan tek biyoelektrik rezonans (tınlaşım) entrainment frekansları kümesine sahiptir.

Bir insanın beynine diğer bir insanın işitsel korteksinin frekansında işitsel bilgiler göndermekte bu işitsel bilginin kavranılması sonucu ideal ve itaatkâr insan modeli oluşumuna dayanan bir sistemdir.

Ülkemizde daha önce denemiş olup konu hakkında dava açan sivil şahıslar halen yaşamaktadır Konu ülkemizde ilk kez bilimsel makale kapsamında TÜBİTAK tarafından çıkartılan Bilim Teknik dergisi Eylül 2003 tarihinde gündeme gelmiştir. Gerçek zamanlı adli vaka olarak ilk örnek 28 Ağustos 2001 İzmir Foça onarım teknik destek komutanlığında çalışan Mahmut Gazi Kazan olayıdır İzmir İHD'de o dönemde davaya müdahil oluştur.

Bu vakitten sonra AKP mitinglerindeki canlı yayın aracı gibi görünen araçlara daha dikkatli bakarsınız sanırım!
 
 
ABD’nin gizli hükûmeti FEMA (Federal Emergency Management Agency) olabilir mi?


 

Dr. Ramazan Kurtoğlu Evanjelizm Nedir?

ABD, Çin, Japonya, G. Kore ve başka ülkelerde ne kadar Evanjelist var?

ABD Siyaset Stratejisinde Evanjelist - Kabalist Felaket Filmleriyle Psikolojik Savaş Operasyonları ve Türkiye’ye yansımaları nelerdir?

ABD siyaset stratejisi Evanjelist-Kabalist bir forma sokulan Kitabı Mukaddes kaynaklı ilâhi temele dayandırılmaktadır. 

Yeni Dünya Düzeni ilk bakışta ekonomik ve siyasi gibi gözükse de; judeo-Hıristiyan ilâhi bir temele oturtulduğu anlaşılıyor. 

Bu hedefe yönelik olarak Amerikan film endüstrisi Hollywood yapımlarıyla beyin yıkama rolünü üstlenmiş görünüyor. Söz konusu "ilâhi", siyasi ve ekonomik projenin ana hedefi Türkiye ve hinterlandı olup, Anadolu "Tanrı İmparatorluğu" için son seferde fethedilecek "Edom ülkesi" dir.
US politics strategy is based on the Holy Scripture divine basis which was turned into an Evangelist "“ Kabbalah form. Eventhough, New World Order (NWO) can be seen as economical and political at first, it can be understood that it is based on an Judeo "“ Christian divine basis. According to this target, it seems like American film industry undertaken brainwashing, thought control, systematic manipulation of psychological and social influence with Hollywood films.The main aim of this "divine" political and economical project is Turkey and its hinterland and to conquer the final land which is "Edom Country" for the Anatolian "God Empire".

Tamamı ekte sunulan Dr. Ramazan Kurtoğlu Evanjelizm Nedir dosyasında mevcuttur.

FEMA, ABD’nin Federal Acil Durum (kriz) Yönetim Teşkilatının kısaltmış adıdır. Büyük boyuttaki doğal afetler, nükleer saldırı, iç savaş ve isyan gibi durumlarda devreye girer. ABD Başkanının, milli güvenliğinin tehlikeye girdiğini varsaydığı durumlarda, Başkanın acil durum ilan etmesini takiben yönetimi devralır. 

Konuyu araştırmam, "Dünyanın ekseni kaydı" başlıklı bir yazıda (sizlere ileteceğim) gecen FEMA kelimesi nedeniyledir. İngilizce ve Türkçe dillerinde bulduğum iki yazıyı aşağıda bilginize sunuyorum. 

İçinde, illuminati’den, Federal Reserv Bank denilen Amerikan Merkez Bankasına, Evanjelist- kabalistlere, Irak savaşına, Chavez’e, eski MISIR Tanrısı Osiris’e kadar çeşitli ve ilginç anlatımlar var,  sonuna kadar okuyacağınızdan eminim. 

Sevgilerimle…
Tuncay Erciyes

FEMA - The Secret Government
By Harry V. Martin with research assistance from David Caul. Copyright FreeAmerica and Harry V. Martin, 1995

Some people have referred to it as the "secret government" of the United States. It is not an elected body, it does not involve itself in public disclosures, and it even has a quasi-secret budget in the billions of dollars. This government organization has more power than the President of the United States or the Congress, it has the power to suspend laws, move entire populations, arrest and detain citizens without a warrant and hold them without trial, it can seize property, food supplies, transportation systems, and can suspend the Constitution... Yazinin devamı... 

ABD gizli hükümeti FEMA neye hazırlanıyor?-Hazırlayan: Ramazan Kaan Kurt

Türkçesi Federal Acil Durum Yönetim Teşkilatı olan FEMA, milli güvenlik tehlikeye girdiğinde seçimsiz milli hükümet olarak yönetimi devir alacak birimdir.

FEMA’nın Amerikan başkanını aşarak karar alma yetkisi vardır. FEMA’nın (Federal Emergency Management Agency) bütün yürütme emirlerini ve acil durum uygulama emirlerini devreye sokması için ihtiyaç duyulan tek şey, başkanın kanunda sıralanan bir hususta acil durum ilan etmesidir. 

FEMA nükleer saldırı, iç savaş ve isyana göre yeniden yapılandırıldı. 

Olağanüstü durum ve sıkıyönetim kanunları yeniden düzenleniyor. 

ABD, vatandaşlık kanunundan bankacılık ve sağlık hizmetleri işlemlerine kadar olağanüstü şartlar için hazırlık yapıyor. Alaska dâhil, ABD’nin bütün eyaletlerinde 800 adet toplama kampının hazırlandığı -hazır halde bekletildiği- ifade diliyor. 

Mesela; Alaska’daki toplama kampının iki milyon kişiyi barındırabilecek kadar büyük olduğu sızan bilgiler arasında. FEMA’nın yönetiminde olacak bu kampların en büyükleri Florida, Kaliforniya, Alabama, Arkansas, Kolorado, Hawai, Georgia, İllinois, İndiana, Missisipi, Luisiana, Teksas, Nevada, Oregon, Washington ve diğer eyaletlerde yer alıyor. 

Ünlü Halliburton şirketinin yan kuruluşları Brown and Root ve Kellogg başta olmak üzere, FEMA’nın sığınakların inşası için şirketlere ödediği meblağ bir milyar 250 milyon dolar. 

Bu büyüklükteki bir paranın harcamasından en fazla iki düzine kongre üyesinin bilgisi sahibi olabileceği gelen bilgiler arasında. 

Söz konusu kişilerde itimada layıklar listesinin en üst derecelerinde bulunan kişiler. 

İletişim araçlarının ele geçirilmesinden bütün sivillerin işçi taburlarına aktarılmasına, acil durum generalinin bütün kişilere bir milli kayıt uygulamasından (11002 numaralı yürütme emri), 20 Temmuz 1979’da Başkan Carter tarafından imzalanan 11490 numaralı emriyle hepsi birleştirilen yürütme emirleriyle FEMA bütün mahalli, eyaletlere ait ve milli yönetimi ele alır, anayasayı rafa kaldırır ve ne isterse onu yapar.

William Cooper’ın "Apokalips’in Atlıları’nda anlattığına göre; "Irangate’in ünlü albayı North Amerika Birleşik Devletleri’nin anayasasını susturmaya hazır olduklarını söylemişti. 

Ve yakalanmalarının tek getirisi FEMA yönetiminin ertelenmiş olmasıdır. İleride mutlaka FEMA devreye girecek.

Amerika’daki hâkim medyada iki konu ile ilgili hemen hemen hiç bilgi bulamazsınız.

Biri FEMA diğeri de iklim silahı HAARP. Bunlarla ilgili bilgi veren internet siteleri de hemen tahrip edilir. Amerika bir kaos dönemine hazırlanıyor. 

FEMA mensupları istediği zaman insanları hiçbir gerekçe göstermeden tutuklama, süresiz gözaltında tutma yetkilerine sahip. 

FEMA merkezleri "çok gizli" dereceli ayrı birimleri de bünyesinde barındırıyormuş. 

Çok gizli birimler de çalışanlarının gömleklerinin üzerinde Kızılhaç ve yakalarında İsa’nın çarmıha gerildiğini sembolize eden çarmıh işareti yer alıyormuş. 

ABD yönetimini ele geçirmiş olan Evanjelist-Kabalist Siyonist şebeke sadece İslam dünyası için değil, vatansever gerçek Amerikalılar da dâhil bütün insanlık için birinci tehdit unsuru haline gelmiştir.

Maxime Lefebure, Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde araştırmacı. 

İkinci Dünya Savaşında Fransa’ya Hitler’in saldırmasına rağmen "Amerikan Dış Politikası" adlı eserinde Lefebure şöyle der:  "1943’den başlayarak Alman kentleri yoğun biçimde bombalanır ve savaşın sonuna doğru gereksiz bir barbarlığa dönüşür bu bombardımanlar. Şubat 1945’te Dresden’in tahrip edilmesi gibi." 

Gerçekten de 1945’te Hamburg ve Dresden şehirleri cehenneme çevrildi. 

Yarım milyondan fazla Protestan-Katolik sivil diri diri bombalarla yakıldı.

Katilleri Protestan ve Katolik

Hugo Chavez Venezuela devlet başkanı ve Hıristiyan. Ama "Chavez öldürülmeli" diyen de Evanjelist-Protestan Hıristiyan Pat Robertson. Hiç kimse yanılarak Amerika’da yönetimi ele geçirmiş olanların Birleşik Devletler vatandaşlarına zarar vermeyeceğini düşünmesin. 

Evanjelist-Kabalist şebeke Amerika dâhil İslam ülkeleri ve dünya için karanlık bir gelecek planlaması içindeler. 
Zira Yeni Dünya düzeni’nin yeni Holokostlar’dan "Anka kuşu" gibi doğacağına inanmaktalar. Gerçekte inandıkları pagan tanrısı Osiris. 

Eski Mısır tanrısı Osiris, İskenderiye Kütüphanesi yangınından kurtulan "Corpus Hermetica" adlı Eski Mısır kitabına göre; iki kardeşin cinsi ilişkilerinden doğan: Osiris, İris, Set ve Neftis adlı dört ünlü Mısır tanrılarından biri. 

Yani inandıkları tanrının ilahi dinlerle alakası yoktur. Bir kısım siyasal İslamcı yazar-çizer takımının ve hatta bazı emekli generallerin,” ABD Irak’ta madara oldu" yollu vizyondan uzak öngörüleri kimseyi kandırmasın. 

Irak’ın işgaline karar verenlerin bu ülkeye sulh ve sükûnet gelsin gibi bir dertleri yok. Onlar daha çok kan istiyorlar. 

Öyle ki, kan denizinde yüzecek bir Nuh’un Gemisi onların planlarına uygun. Amerika’nın birçok önde gelen entelektüeli, Immanuel Wallerstein gibi, çıkması muhtemel iç harpten bahsediyor. 

ABD’deki muhafazakârların kalesi The National Review dergisinde, ünlü muhafazakâr devlet adamı William Buckley yazdığı bir makalede: "Amerika’nın Irak’taki hedefini gerçekleştirmekte başarısızlığa uğradığından artık kimse şüphe duymaz." Diyor. 

Ünlü şair William Butler Yeats’in deyişiyle, "Artık her şey paramparça; merkez dağılmış durumda."

Immanuel Wallerstein,  "Dünya sistemi felakete sürüklenirken, Amerika, bütün dünyada, düşman üstüne düşman kazanıyor. 

Neo-conların çılgın politikaları, ABD’yi beklenmedik bir iç savaşın eşiğine sürüklenmekle sonuçlanabilir"85 Şimdi de Cheney, Putin’i ve Rusya’yı hedef göstermeye başladı. 

Böyle yapmakla Cheney, "tapınağı" yerle bir eden ABD’nin Samson’u rolünü oynuyor. Oysa Cheney, ABD’de bir iç savaşın patlak vermesine yol açmakla başarıya ulaşabilir yalnızca" diye yazıyor.

İki husus öne çıkıyor. 

İran’a bir nükleer saldırıda bulunup, bu bahane ile ülke yönetimini FEMA’nın ele alması.

Diğer hususa gelince; her an 1929’un kara perşembesini hatırlatan, ancak bu kez küresel boyutta yaşanacak bir ekonomik krizi tetiklemek. 

Çünkü Amerikan ekonomisini, içinde bulunduğu durumda sürdürmenin imkânı kalmamıştır. Bunları komplo teorisi sayanlar çıkabilir. 

Ancak biraz araştırılınca doğruluğunun kolayca teyit edilebileceği görülür. 

Amerikalı vatansever entelektüellerin en çok korktuğu kurumların başında, Federal Reserv denilen Merkez Bankası konumundaki banka gelir. 

Bu bir şirket olup Amerikan Yahudi’si ailelere aittir. (Dünyanın idaresini ele geçirme savaşında bir elit zümre, içinde Yahudi olmayanlar da var, Tuncay) Federal Reserv denilen bankada basılan dolarların dörtte üçünün hiçbir gerçek karşılığı yoktur.(Bu biraz eksik bir bilgi, basılan kâğıt para sadece 20 Cent’e mal oluyor ve karşılığında ALTIN bulundurma ilkesinden çok uzun sure önce vazgeçtiler, Tuncay)

Yani enflasyon, hiper enflasyon ve deflasyon yaratmak mümkündür. 

Hele günümüzde ABD yönetimini ele geçirmiş olan Evanjelist-Kabalist şebeke için bu iş çocuk oyuncağı. Amerikan ve dünya ekonomisine yön veren Federal Reserve Bankası ABD’nin 12 eyaletinde bulunur ve hepsi de New York Merkez Bankası’na bağlıdır. Yine hiç biri kamu kuruluşu olmayıp özel şirkettir. 

Zaten ülkenin merkez bankası olması gereken yer olan başkent Washington D.C. de değil, Wall Street denilen para simsarları tefecilerin cirit attığı New York’tadır. Jim Marrs’ın "Gizli Dünya İmparatorluğu" isimli eserinde de yazdığı gibi, ilk merkez bankası kuruluş kararı, Morgan’ların Georgia eyaleti açıklarındaki Jekyll adasındaki özel malikânelerinde 1910 yılında; Rothschild, Rockefeller, DuPont, Habsburg, Warburg, Oppenheimer, Morgan, Bundy, Freeman, Collins, Astor ve Lord ailesi temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda alındı. 

Bu ailelerin ortak özelliği Illuminati denilen gizli dünya imparatorluğunun 13 tepe mensubu olmaları.

Merkez Bankası fikrini ortaya Rothschild ailesi atmıştı. 

Ellerinde o kadar çok nakit var ki, borsa ya da ferdi, şirket kredileri onlar için bir anlam ifade etmiyor. 

1913 yılında ABD'nin bütün diğer ülkelere örnek teşkil edecek Federal Reserve Bank’ı kuruldu. 

Bu bankanın toplam hisselerinin yüzde 33’ü Chase Manhattan Bank (Rockfeller ailesi), yüzde 21’i Citibank’ın (Rockefeller ve Morgan ailelerinin kontrolünde) olmak üzere çoğunluk hisse yüzde 54, iki ailenin kontrolü altındadır. 

ABD ve uluslararası para politikalarında son sözü onlar söylemekte. 

Özellikle İkinci Dünya Harbi’nden sonra ABD Merkez Bankası’nın aldığı her karar, Avrupa, Asya ve bütün dünya ekonomilerini derinden etkilemektedir. 

Merkez Bankaları kurulduktan sonra yukarıda zikrettiğimiz aileler devletlere daha rahat borç vermeye başlamışlardır. 

Bu aileler için bir ülkenin para akışını düzenlemek kadar tatlı bir iş olamaz. 

Elbette paralarına para katmalarının yanında esas idealleri sonuçta tek dünya devleti kurup yönetmek. 

Kriz çıkartmak, hisse senetlerini satıp dövize yöneltmek veya tersi işlemlerle paralarını birkaç günde, haftada, ayda ikiye, üçe katlamak.

Bu arada Türk, Amerikalı, Rus veya başka milletten olsun, olan zavallı halka olmaktadır. 

Türkiye, 1838 Baltalimanı Serbest Ticaret Anlaşması’yla önü açılan bir "küreselleşmenin" sonucu olarak 1854-1914 Osmanlı Türkiye’si ve 12 Temmuz 1947’den beri Cumhuriyet Türkiye’si, günümüze kadar bu şebekenin temsilcileri elinde kıvranıp durmaktadır. Elbette asıl suçlu Türk milletinin iktidarı teslim ettikleridir. 

Borçlar yüzünden Osmanlı Türkiye’sinin düştüğü duruma Cumhuriyet Türkiye’si düşmek üzeredir. 

Türk cumhuriyeti ve bağımsızlığı kaybedilmek üzere. Bunlar kaybedilince, vatan da din de namus da kalmaz.

Bu arada Türk insanının dikkati, dış güçlerce yönlendirilen medya sayesinde suni gündemlerle başka başka yönlere çekilmektedir. 

Hangi mankene kim "zorla" tecavüz etti, kim kimin karısı ve kocasıyla "aşk yaşadı"? 

Devreye, burnunu, memelerini ve başka yerlerini düzelttiren üçüncü sınıf sanatçı (!) zibidi takımı şarkıcı, popçu bilmem neci sokulur. 

Bu da kesmeyince TV kanallarında saçma sapan yarışmalar, anahtar deliğinden gözetleme programları, abuk diziler halkı melankolik hale getirmek için vizyona sürülür.



GERİ KALMIŞLIĞIMIZIN NEDENLERİ...

G e r i  K a l m ı ş l ı ğ ı m ı z ı n  S e b e p l e r i

(Osmanlı'nın Devrini Tamamlaması)

Bugün dünya devletleri arasında orta sıralardayız. 1770'lere kadar birinci idik, 1900'lerin başına kadar da ilk on devlet arsında idik.

Geri kalışımız ve ilerleyebilmemiz üzerine kafa yoranlar üç gurupta toplanabilir:

1. "Bu hadisenin tarihî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve kültürel sebepleri vardır. Bunlar iyi tahlil edilmeli, reçete de ona göre hazırlanmalıdır." diyenler.

2. "Geri kalışımız, Türk halkının tembelliği ve İslâm dininin ilerlemeye mani olması yüzündendir." diyerek, masa başında reçete yazanlar. (Bugün, din ve milliyet düşmanlığına dayalı ideolojilerin kaynağı bu düşüncedir.)

3. Tarihî şartları kavrayamadığı için, geri kalmışlığımızı siyasî sebeplere ve komplolara bağlayan; "dinden uzaklaştırıldık, tekrar ona dönmeliyiz." diye düşünenler. (Neticeyi sebep zannedenler)

İlk tespit doğrudur: Muhteşem Osmanlı imparatorluğu gücünü kaybettiği için medeniyetimizin gelişmesi durmuş, yeni şartlara intibak edilememiştir. Yoksa bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi; cahillik, tembellik, yobazlık, hürriyetsizlik, din düşmanlığı, inkılapçılık v.s... ilerlememizin engellerinden değildir. Bunlar, hep başka sebeplere dayalı sonuçlardır.   Dünyada, bu hastalıklara tutulan nice kalkınmış millet vardır.

Yılların yıllara devrettiği içtimaî hastalıklar, son görüldüğü halleri dikkate alınarak tedavi edilemezler. Bu cümleden olarak, "1920'lere kadar her şey güllük gülistanlık idi, ondan sonra bozuldu." Yahut 1920'lerden önce her şey berbat idi, o tarihten sonra nura kavuştuk" gibi ifadelerin kıymeti de ciddiyeti de yoktur.

Yükselişimizin sebepleri iyi bilinmeden düşüşümüzün sebepleri bilinmez. (Osmanlının Kuruluşu yazımızda yükseliş sebeplerine temas edilmişti, şimdi de ana başlıklar halinde çöküş sebepleri takdim edilecektir)

Geri kalışımıza neler tesir etmiştir?

1. Medreselerden müspet ilimlerin kaldırılması: 16. asra kadar medreselerde dinî ve dünyevî ilimler birlikte okutulurdu. Dünyanın gidişatı hiç değişmediğinden, elde de çok fazla bilgi ve tecrübe bulunduğundan mevcut kâfi görüldü ve matematik, astronomi, tıp, fizik, kimya, felsefe gibi derslere ilgi kalmadı. 18. asra gelindiğinde sıkıntı baş gösterdi ama ilim hazinesinde bir kıvılcım dahi kalmamıştı ki, ateş canlansın…

Batı'ya müracaat edildi, fakat neyin nasıl alınacağı bilinmediğinden bir keşmekeşlik başladı.

2. Hukukun donması: Dünyevî ilimler terk edilince, dinî ilimler de yavaş yavaş sönmeye başladı. Hukuk, toplum hayatının en mühim müessesesidir. Çok zengin bir hukukumuz olmakla beraber, içtihat ve fetvalara dayalı olduğu için dağınıktı; toparlanması için, Ahmet Cevdet Paşa gibi büyük ilim adamlarına ihtiyaç vardı. O, medeni hukuk meselesini "Mecelle"   ile çözdü; ceza, borç, ticaret, usul hukuku sahalarında da öyle çalışmalar yapılması gerekiyordu.

3. Ticaret yollarının değişmesi: Pusulanın icadı, sağlam gemilerin inşası, dünya hakkında bilginin artması sebebiyle ticaret denizlere kaydı ve bize büyük faydası dokunan "İpek Yolu" önemini kaybetti. Onun yerini alan Ak Deniz'e hâkim olmakta da gecikmedik ama ağırlık Atlas Okyanusu'na kayınca durum aleyhimize döndü; Amerika'nın keşfi dengeleri alt üst etti.

4. Tabiî sınırlara ulaşılmış olması: Hazar Denizi, Kafkas Dağları, Kara Deniz, Tuna, Alp Dağları, Adriyatik Denizi, Ak Deniz, Hint Okyanusu tabiî engeller idi. Oraları tutmak için daha ilerisini almak gerekiyordu; bu ise çok pahalıya mal oluyordu. Bilhassa, 16. asrın son çeyreğinde İran'la yapılan Kafkas savaşları hazineyi bitirdi; yine de tutunmak mümkün olmadı. 1699'dan sonra, almak şöyle dursun, toprak kaybetmeye başladık. Bu da başka sıkıntılar getirdi.

Tabiî sınırlara dayanmak fetihlerin de önünü tıkamıştı. Devlet gelirlerinin en önemli kısmı ganimetler, yani savaşlarda hazineye düşen beşte bir pay olduğu için, fetih olmayınca bu kapı da kapandı. Bu açık, vergilerin artırılması yolu ile kapatılmaya çalışıldı ise de başarılı olunamadı, zira konan vergiler halkın gücünü aşıyordu.

5. Toprak sisteminin bozulması: Osmanlının, fethedilen toprakların, bir kısmının dirlik adı ile askerlere verildiği çok mükemmel bir toprak sistemi ve buna dayalı olarak da sipahi adı verilen bir askerî usûlü vardı. Devlete hiç yük getirmeden hazırlanan bu askerlerin sayısı, Kanunî zamanında 200 000 kişiye ulaşmıştı.  Fetihler durunca bu sistem işlemez oldu. 1868'de sipahilerin sayısı 20 000'e düşmüştü. Buna bağlı olarak, topraktan alınan ve "aşar" adı verilen vergi gelirleri de düştü. Vergiyi artırmak için başvurulan yollar da yeni rahatsızlıklara sebep oldu (Celalî İsyanları).

6. Üstünlük şuuru: En mükemmel dine, en mükemmel yaratılışa, en mükemmel devlete sahip olan Türk halkında bir üstünlük duygusu var idi ve başarının da itici gücüydü. "Batı ilerlemesini yaparken biz neden onları hemen almadık?" sorusunun cevabı işte bu duygudur: Bozuk dinli, savaşlarda kalabalık olmalarına rağmen hep yenilen, hor ve hakir bir toplumun "gâvur"un işi bizi ilgilendirmedi, onlardakine tenezzül etmedik. "Batı ilerlerken biz seyirci kaldık." tabiri yanlıştır; bakmadık ki, seyirci kalalım.

7. Yıpranma: Asırlar boyu yapılan mücadele devleti yıprattı. Herkesi yenen bir pehlivan yorulunca umulmadık birisine yenilebilir. 1683'e kadar Avrupa birleşip geliyor, yine yeniliyordu. 1774'e kadar yine hiçbir devlet bizi tek başına yenemedi. O tarihten sonra teke tek savaşlarda bile yenildiğimiz oluyordu.

8. Ortaklarımızın yetersiz kalması:  Türkler, İslâm medeniyetini tek başına temsil ediyordu. 11. asrın ortalarından 18. asrın başına kadar, altı buçuk asır bu işi yüzünün akı ile yaptı. Arapların, Acemlerin, Afrikalının kendilerini yenileyerek, bizim düşmeye başladığımızda yükü omuzlaması gerekirdi; zira Batı medeniyeti bütün Avrupa devletlerinin katkıları ile kurulup, yükselmişti.

9. Veraset ve eğitim usulünün değişmesi:   17. asrın başına, Sultan 1. Ahmed'e kadar, padişah ölünce onun büyük oğlu başa geçerdi. O tarihten sonra hanedanın en büyüğü padişah olmaya başladı. Bunların da yaşı "çok düşünüp az yapma" sınırında oluyordu. Hâlbuki bazı durumlarda atak olmak gerekiyordu. 20'sindeki bir insan ile 50'sindeki insan aynı cesarette olamaz.

Yine bu tarihlerden başlayarak, şehzadelerin sancağa çıkartılması da durduruldu. Şehzade sarayın bir odasından taht odasına geçer oldu. Sancaklarda valilik yaparak idarecilik tecrübesi kazanırlardı; bundan mahrum kaldılar.

 10. Türk olmayanların menfi tavırları: Osmanlı imparatorluğunda yabancı unsurların da devletin yüksek kademelerine çıkması mümkündü; bunun çok faydaları olduğu gibi, bazıları zararlı olmuş, Türklere idarecilik yolunu kapatanlar çıkmıştır.

11. İlk on padişahı deha sahibi idi: Sonradan gelenler arasında bu çapta insan az çıktı. Bu da ilahî bir tecellidir.

12. Askerî ve siyasî baskılar: Kuvvetlenen Rusya'nın ve Avrupa'nın askerî ve siyasî baskıları da zayıflamamızın sebepleri arasındadır.

Bu maddelerden ilk altısı aslî sebep, diğer altısı da onlara bağlı olarak ortaya çıkan tâli sebeplerdir. Unutulmamalıdır ki, her sebep bir başka sebebin de sebebi olur; bu iş, tavuk-yumurta misali gibi,  zincirleme gider.   

2007 yılı arşivimden…

“Amerika gibi, din lehindeki ciddi çalışan muazzam bir devleti, Kendine hakiki dost yapmak, iman ve İslamiyet’le olabilir…

Biz bütün Nurcular ve Kur’an hizmetkârları onlara hem haber veriyoruz, hem İslamiyet’e hizmette muvaffakiyetlerine dua ediyoruz.”
Said-i Nursi, E. L. 2:177 – s. 104



Homo-Nurjikus

NEFES ALMA, ERKEKLER NEFES ALIP-VERIŞINDEN TAHRİK OLURLAR!
 
Bundan kaç yıl evveldi bilmiyorum. O zamanlar cep telefonu olmadan da yaşayabiliyorduk. Etrafta „Nurcular, Nurcular“ diye öcü türü zannettiğim kişilerden bahsediliyordu.
13 Ocak 2010
O Nurcular’dan bahseden ve bizi tenbihleyen kişiler boğuk sesleriyle gözlerini kısarak konuşuyorlardı. Bayağı ürktüm, uzak durdum Nurculardan…
Sonraları bir Fethullah Gülen çıktı. Kimdir, nedir bu dedim içimden. Biz Fatma, Sevil gibi tatlı kız-arkadaşlarımıza takardık böyle sevimli eklemeleri… Fatma’ya Fatoş derdik, Sevil’e Sevoş…

Fethullah Gülen‘e Fetoş diyenler de onun çok tatlı bir kişilik olmasından dolayı dediklerini düşündüm içimden.
Biliyorsunuz, ben yobaz ailesi elemanıyım. Almanya’da Kuran kurslarına gidiyordum. Camilerde vaazlar dinliyordum. Üstelik çocuk yaşta– herkese nasip olmaz-  Hacı teyze kızı ünvanına da erişmiştim. Mübarek ve rütbeliydim. Tüm kızlara örnek ve namzet bir kişiliktim.
Bütün yasakları öğrendiğim gibi, edepli olmayı da öğrenmiştim. Sağa bakma, koca arıyorsun zannederler, sola bakma birşey satmak istiyorsun zannederler, düz bakma, düşmansın zannederler, yan bakma, sinsisin zannederler…Sesini inceltme, erkeğin ilgisi uyanır, sesini yükseltme, evde kalırsın! Ciddi ol, gülme, ağlama, NEFES ALMA, ERKEKLER NEFES ALIP-VERIŞINDEN TAHRİK OLURLAR!
Günlerden bir gün yeni arkadaşlarla tanıştım. Tam olarak nasıl oldu hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey onlarla belirli günlerde KURAN ve HADİS yorumları okuyup,  sohbetler etmemizdi. Bu sohbetlerde o zamana kadar hiç duymadığım şeyler anlatılırdı. Her soruma ıspatlarla, mantıklı örneklerle,  edebi  hikayelerle cevaplar verilirdi. Herkes birbirini desteklerdi.
Hiç kimse kötülenmezdi, çeşitli görüşlere  açık insanlardı. Sadece bizim dediğimiz doğru demezlerdi. Çeşitli doğrular var derlerdi. Dayatmacı ve yasakcı değillerdi. Hiçbir cemaat veya hocaefendiyi kötülemezlerdi. Kapıları ve kalpleri herkese açıktı. Kimseyi görünüşü veya basitliği yüzünden geri çevirmezlerdi; zorla birşey yaptırmazlardı. Para söz konusu bile değildi.
Gel zaman git zaman… Ben bu insanlara bayağı alıştım.
Sohbetler olmadığında içimi bir hüzün kaplıyordu. Boş sözler sarfedilen, dedikodu-gıybet edilen ortamlar  bana anlamsız gelmeye başlamıştı.
Yaptığım herşeyin anlamı ve faydası olmalıydı.
Bir de ne duyayım! Biz Nurcuymuşuz!!!
Nur-Talebesi demiyorum, hususi Nurcu diyorum.
Bu muydu Nurculuk? dedim  içimden. Çok şaşırdım. Meğer korkulacak birşey yokmuş.

Nurcular hakkında bahsedilen korku masalları tamamen yalanmış!
Ben çok şeyler öğrendim, ama Nur sohbetlerinde öğrendiklerimin yerini hiçbirşey dolduramaz…
O zamana kadar çeşitli  islami kitaplar okumama rağmen, bir sürü cevaplanmamış sorular vardı aklımda.
Risale okuduktan sonra cevapsız kalmış sorularımın hepsine cevap bulabildim. Hem örnek edebi hikayelerle, ıspatlarla zevkle okudum…
Osmanlıca, Arapça ve Türkçemi de geliştirdim.
Ben çok şeyler hissettim, ama Nur sohbetlerinde hissettiklerim çok ayrı…
Nurcular gerçekten de beynimi yıkadılar!
Dedikleri kadar varmış! Haklıymışlar! Beynimi yıkadılar!!!
Beynimdeki tüm olumsuz düşünceleri, tereddütleri temizlediler…
Umut aşısı vurdular… Ruhum arındı… Huzur beynimde kök saldı…
Meğer benim içimde gizli düşmanlıklar da varmış! Onları da bulup yokettiler!!!
Herşeyim ölçülü oldu… Kuran ve hadisleri daha da iyi anlamaya başladım…

Fethullah Gülen‘in okullarını kötüleyenler, sanırım hayatlarında bir köpeğe kulübe  bile yapmamış olan kişilerdir…

Nurcuları kötüleyenler acaba toplum için hangi iyi işleri yaptılar?
Çok kıskanıyorsanız, benzer birşeyler yapın da görelim!


Birçokları sıcacık yuvalarında aileleriyle kahkahalar atarlarken, çocuklarını severlerken, hanımlarının yaptıkları yemekleri yerlerken,
Fethullah Gülen hayatını hizmete adadı, koskoca ömrünü eşsiz ve ailesiz geçirdi!
İnsanlara imanı, peygamber sevgisini anlattı.
Duygularıyla insanların kalplerini titretti.
Fethullan Gülen hakkında yalan söyleyenler, iftira atanlar, soruyorum size:
Hangi biriniz evlenmemeyi, yalnızlığı  tercih eder?
Hizmet uğruna  hayatın en güzel, en zevkli mutluluklarından vazgeçer?
Fetullah Ağabey hakkında yazılan, söylenilen hiçbir iftiraya ve yalana inanmıyorum.
İstediğiniz kadar yazın- çizin, ben onun kalbindeki temizliği ve imanı hissediyorum. Hiçbir söylentiniz ıspatlanamadı. Siz (iftira atanlar) kin ve nefretinizden boğuluyorsunuz ama o sizin ıslah olmanız için dualar ediyordur, bundan eminim.

Nurcuları bana tanıtmak için de lütfen zahmet etmeyin. Ben kendi gözlerimle gördüm, yaşadım. Her türlü Nurcu Grubu tanıyorum. Okuduklarını okudum, yaptıklarını senelerdir gözlemledim. Yazdığınız-yazacağınız OLUMSUZ şeyler belki marjinal kesimde yaşananlar veyahut kişisel problemler neticesindeki olaylardır.

Birkaç kişinin kusuru yüzünden tüm cemaate asla çamur atılamaz, genelleme yapılamaz.

Almanya’da…
Nerede iyi bir iş yapılmış, altından Nurcular çıkıyor…
Nerede sevgi ve kardeşlik var, altından Nurcular çıkıyor…
Nerede aydınlanma ve eğitim var, altından Nurcular çıkıyor…
Nerede huzur ve barış var, altından Nurcular çıkıyor…
Nerede ilerleme var, altından Nurcular çıkıyor…
Alman medyası, kazandıkları başarılardan dolayı Nurcuların okullarını öve öve bitiremiyor…
Almanlar Nurculara  güzel işler  teklif ediyorlar…
Bizimle birlikte çalışmak istiyorlar…
Biliyorsunuz, Almanlar kaliteli işleri severler, organize işleri severler.
Almanlar dağınıklıktan nefret ederler…
Almanlar, birlikte kuvvet  bulmuş, hedef belirlemiş grupları desteklerler.
Üzerine para bile verirler…
Almanlar çok şüphecidirler, öyle herkese kolay kolay güvenmezler…
Ama Nurculara güveniyorlar…
Zaar, alles klar?
İnanmazsan yiyeceksin benden bir şamar!

(Alles klar deyiminin, anlamı: Herşey açık/berrak mı, anlaşıldı mı?)

Olağanüstü hallerdeyim,
(TR’liler darbelerden bilir, OHAL durumu yani, OHA değil!)
Çok çeşitli işlerdeyim,
Zor sınavlı derslerdeyim,
Nefisle her an mücadeledeyim,
Bir öyle, bir de böyleyim,
Fethullah Gülen‘in ağladığı yerlerdeyim,
Yok be, yerlerde değil, göklerdeyim,
En güzel hayallerdeyim,
Faydalı düşüncelerdeyim…

Ben az biraz Homo-Oeconomicus,
Accık da Homo-Sosyolojicus,
Aslen  bir Homo-Nurjicus,
Biraz da Homo-Deliricus…

Hatalıyız, günahkarız, eksiğimiz çok,
Yine de hayatla dalga geçiyor, idare ediyoruz…

Fetullahciyim, nurcuyum,
Çay içerim yudum yudum,
Cemaatte çok mutluyum,
Hizmete koştururum,
Sizi arar bulurum,
Beyninizi yıkarım !
Hehh hehhh heeee…

Bir de şu söylemleri duyarım zaman zaman…
‚Ben Nurcuların, Fethullahçıların yanında kaldım. Bir daha o cemaata ASLA gitmem!’
Bir daha o cemaata asla gitmezmiş…Soruyorum böyle düşünenlere…
1.Senaryo: Dünyanın en zengin donanımlı, en iyi bir okulunda/üniversitesinde okuyorsunuz…
O üniversitede  bir hocaefendi/hocahanım (veya densizin birisi, birkaç kişi) size karşı hiç hoş olmayan tavırlar sergiledi.
Siz sadece o insaniyeti/karakteri bozuk olan TEK KİŞİ yüzünden, okulu/üniversiteyi terk mi edersiniz?

2.Senaryo: Dünyanın en iyi hastahanesi yanıbaşınızda. O hastahanenin içinde her türlü uzman doktor, her türlü teknik donanım, araç-gereç ve ilaçlar bulunuyor. Sizin de çeşitli hastalıklarınız, ağrılarınız var. O yakındaki hastahanede her türlü tedavi metodu mevcut, hem de ücretsiz. Ama o hastahanede karakteri bozuk olan birisi de çalışıyor, iyi insanlar da çalışıyorlar. Siz şimdi hasta olarak o karakteri bozuk olan BİR KİŞİ yüzünden o hastahaneye tedavi olmak için gitmez misiniz?
Tercih sizin tercihiniz…Kimse kimseyi zorlayamaz…


Elbette arkadaşlıklar karşılıklı fedakarlık, yardımlaşma, sevgi-saygı ister. Madem arkadaş grubunda da karşılıklı yardımlaşmalar oluyor, cemaatte bazı görevleri üstlenmek, bazı fedakarlıklar yapmak neden ‘Kullanılmak’ olarak algılansın? Neden cemaatte de herkes birbirini kardeşce desteklemesin?
Sizin arkadaş grubunuzdakilerin hepsi kusursuz ve mükemmel mi?

Her yerde her türlü insan olduğu gibi, hem cemaatte hem de arkadaş gruplarında moralimizi bozan, huzurumuzu kaçıran birkaç kişi mutlaka olacaktır. Kusursuz dost arayan, dostsuz ve yalnız kalır.


Keşke inat etmeyip, kin tutmayıp herkes bizi tanımaya-anlamaya çalışsaydı, bu güzel işlerin ucundan tutsaydı. Herkes herşeyi anlamlı ve faydalı kullansaydı…Aramıza katılsalardı. Bizimle tanışıp, sıcak bir sohbet etselerdi. Keşke herkes evde kitap okusaydı, araştırsaydı, keşke herkes teselli bulsaydı, önyargılar kaldırılsaydı…

Not: Elbette Nurcu-Fetocu grupların haricinde de güzel işler yapanlar var. Kimsenin yaptığını küçümsemiyorum.
Bana ‘Sadece Risale okuma, başka kitapları da oku, ufkunu genişlet’ diyenler olacaktır mutlaka. Hemen cevabını yazayım:
Ben her türlü İslam Aliminin kitaplarını, batı-doğu felsefelerini okuyorum. Her türlü yabancı ve Türk haberleri, yorumu ve kitabı inceliyorum. Dünyadan, batıdan-doğudan, kendimden ve buraya yazamadığım birçok şeyden haberdarım efendim. Biraz gururlu-kibirli bir imaj oldu ama mecburen bu açıklamayı yapıyorum. Yoksa bazı insanların laflarından kurtuluş olmuyor.
Önemli: Bu yazıyı geçen hafta Washington-Beyaz Saray’a, Mossad’a  ve CIA’e gönderdim, onların onayını aldıktan sonra genel yayın yönetmenimize gönderebildim. Zaten CIA bana para vermeseydi, şu anda dizüstü bilgisayarımla bu yazıyı yazamazdım. Para bana nereden geliyor zannediyorsunuz?
Fetullah Gülen Ağabey, beni hatırlıyor musun? Ben dış mihraklardan Zehra Yavuz, sizin Almanya’daki ayağınız.
Olağanüstü hallerdeyim,
Derin düşüncelerdeyim,
Hem dış, hem içlerdeyim…
Ruhumun en hassas bölgesindeyim…
Islak mendillerleyim…
Almanistan’ın soğuk bölgesindeyim,
En sıcak kalplerin içindeyim…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık arada bir içten dua etmekse eğer,
Nurculuk her an içten dua halinde olmakmış…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık Kuran ve hadis okumak, anlamak, yaşamaksa eğer,
Nurculuk, Kuran ve hadisleri okumak, anlamak, hazmetmek, yaşamak ve yaşatmakmış…

Nüfus cüzdanındaki müslümanlık bir oradan bir buradan İslam alimlerini okumaksa eğer,
Nurculuk bütün İslam alimlerini okuyup, hepsinin en güzel meyvelerini yemekmiş…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık döner-kebap yemekse eğer,
Nurculuk  İskender-Kebap yemekmiş…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık insanlara yardım etmekse,
Nurculuk, insanlara kendi başlarına ruhlarını ve hayatlarını düzeltebilme tekniklerini öğretebilmekmiş…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık parti, taraf ve haksız olduğu halde akrabayı tutmaksa,
Nurculuk; her an hakikati ve zulme uğramış tarafı tutmakmış…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık son model arabayı kullanmaksa eğer,
Nurculuk; kıyamete kadar kendini her türlü şartlara göre düzenleyebilen, her an yenilenen, her an daha iyi olabilen, hiç bozulmayan bir arabayı kullanmakmış…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık Sabine, Helga, Monika, Thomas’a bakMAmaksa eğer,
Nurculuk; her insan ile, günahtan kaçınarak sohbet edebilmekmiş…
Nüfus cüzdanındaki müslümanlık kendisi gibi olmayana kızmak, hatta bağırmak, herşey kitaplarda var, aç da oku demekse eğer,
Nurculuk; kendisi gibi olmayanı sabırla dinleyebilmek, “Güzelliklerin çekirdeği zaten senin içinde var” diyebilmek, kitaplarda olanı yaşayarak, yaşatarak örnek olabilmekmiş…
Tarikat ehli olmak kalp gözünü açmaksa eğer,
Nurculuk bütün gözleri, kulakları, hisleri ve kalpleri açmakmış…
Tarikata ehil olmak fidan dikmekse eğer,
Nurculuk; ormanlar ekmek, ceviz ağacına en uygun bakımı yaparak yıllarca sabırla büyümesini beklemekmiş…
Tarikat ehli olmak günlük virdleri çekerek  zikretmekse eğer,
Nurculuk; hem zikretmek, hem fikretmek, hem keşfetmek, hem hissetmekmiş…
Tarikat ehli olmak, kalbi olgunlaştırmaksa, nefsi köreltmekse eğer,
Nurculuk herşeyi olgunlaştırmak, nefisle her an mücadele etmekmiş…
Tarikat ehli olmak zikirde coşmak, şeyhi gördüğünde heyecanlanmak, zikirden ve ibadetten zevk almaksa eğer,
Nurculuk; herşeyde coşabilmek, her an heyecanlanabilmek, herşeyden zevk alabilmekmiş…Her nefesten lezzet alabilmekmiş…
Tarikat ehli olmak silsilenin bütün ermişlerinin ve şeyhin kuvvetini hissetmekse,
Nurculuk gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin, alimlerin, evliyaların kuvvetini hissetmekmiş…
Tarikat ehli olmak nefsi terbiye etmekse,
Nurculuk hem kendini, hem etrafı terbiye etmek için uğraşmakmış…
Tarikat ehli olmak yolda güzel izler bırakmaksa eğer,
Nurculuk; heryere en güzel damgayı vurabilmekmiş…
 Tarikat ehli olmak ılık mercimek çorbası içmekse eğer,
Nurculuk;  ev tipi tarhana çorbasını en uygun sıcaklıkta, tereyağda kızartılmış ekmeklerle yemekmiş…
Tarikat ehli olmak örtünmekse eğer,
Nurculuk; bedeni-ruhu sıkmayan rahat ve yumuşak bir elbiseyi giymekmiş…
Tarikat ehli olmak vakurla susmak, sabretmekse eğer,
Nurculuk susulacak yerde susmak, konuşulacak yerde yiğitce sözünü esirgememek, hem hal, hem dil ile emek sarfederek, sabırla sonuçları beklemekmiş…
Tarikat ehli olmak dervişliğin anlamını yaşamaksa eğer,
Nurculuk bütün anlamları yaşamakmış…
Tarikat ehli olmak feyz almaksa,
Nurculuk hem feyz almak, hem rengarenk bütün zevkleri yaşamakmış…
Tarikat ehli olmak Cübbeli Ahmet Efendi’yi dinlemekse eğer,
Nurculuk; Cübbeli Ahmet Efendi’nin doğrularını tasdik etmek, yanlışlarını en uygun dil ile hatırlatmak, kapıyı ve kalbi her an açık tutmakmış…
Tarikat ehli olmak insanların kalplerini titretebilip ağlatabilmekse eğer,
Nurculuk hem kalp titretebilmek, hem güldürebilmek, hem hissetirebilmekmiş…
Tarikat ehli olmak her an kalbi cilalamaksa eğer,
Nurculuk heryeri cilalamakmış…
Tarikat ehli olmak yaldızlı tac takmaksa eğer,
Nurculuk; en kıymetli mücevheratlarla donanmış saltanatın içinde yaşamakmış…
Nurculuk kalp kırmadan eleştirebilmekmiş,
Nurculuk çirkinliklerin içinde bile güzellikler yaşatabilmekmiş…
Nurculuk; olumsuzlukta üzülmemek, olumlulukta şımarmamakmış…
Nurculuk kargaşanın içinde bile çok sakin, çok rahat yaşayabilmek, doğruyu farkedebilmekmiş…Kaybedilişlerde bile kazançlı olabilmekmiş…
Nurculuk; geçmişi katlayıp, dolaba koyarak, ışıltılı bir geleceğe doğru yönelmekmiş…
Nurculuk en ince detayları farkedebilmekmiş…
Nurculuk bütün farklılıkları ve insanları huzur içinde biraraya getirebilmekmiş…
Nurculuk, en derin hassasiyetleri hem akıl hem kalp ile yaşayabilmekmiş…Yaşatabilmekmiş…
Nurculuk bütün insan/müslümanlardan kuvvet ve ibret alabilmekmiş…
Nurculuk; yazılmamışı okuyabilmek, hatta anlayabilmekmiş…
Nurculuk; hissedilmeyeni hissedebilmek, tadılmamışı tadabilmekmiş…
Nurculuk, görülmeyeni seyredebilmekmiş…Nurculuk herkesi sevebilmekmiş…
Nurculuk imanı en mükemmel şekilde yaşamaya uğraşmakmış…


Gerçekten mi ? Ben birçok Nurcularla-Fethullahçılarla tanıştım, ama  bu sıfatlarla uzaktan yakından alakaları yoktu diyorsanız, cevabımı hemen yazayım: Herşeyin bir başlangıcı, bir olgunlaşma süreci vardır. Herkes aynı yaşta değildir, çocuklar bile farklı sınıflara giderler. Herkes aynı kültür seviyesinde değildir. Kusursuz- eksiksiz insan yoktur. Herkes her duyguyu ve düşünceyi aynen yaşayacak diye bir kural veyahut mecburiyet yoktur. Hiçbir insan diğerine tıpatıp benzemez. Herkesin kendine has özellikleri vardır. Zaman geçtikce insanlar düzelecek veya değişeceklerdir.
Mesela her doktor, her mühendis de bir değildir, herkesin kendine göre başarısı, olgunluk seviyesi, zekası vardır. İnsan çeşidi kadar, Nurcu çeşidi vardır.
Nurcular da günah işler, hata yapar, onların da kusurları, yanlışları vardır!
Not: Almanya’da yıllar evvel mescit ve Kur’an kurslarını açan işçi teyze ve amcalara buradan şükranlarımı iletiyorum. Onlar ki, yoksul olmalarına rağmen mescit açabilmek için paralarından kıstılar!!! Onlar en ağır işlerde çalıştılar, sağlıkları ve psikolojileri bozuldu… Kemikleri sızladı ve ağrıdı yorgunluktan eve dönerken…
O  işçi teyze ve amcalar Almanya’da mescitler açmasalardı, biz İslam’ı/Kuran’ı öğrenemeyecektik, kendimizi kaybedecektik…
Bize dünya ve alemlerdeki en güzel, en kıymetli hediyeleri verdiler!!!
Onlar görevlerini en güzel şekilde yaptılar!
Allah c.c. onları en güzel şekilde mukafatlandırsın, amin.
Selam ve sevgilerimle, Nurjuvazi Zehra Yavuz
Nutella’dan tatlı hayatım,
Ama arada bir zırıldarım,
Kafama göre takılırım,
Nurculara laf edenin,
Alnını karışlarım!

Zehra YAVUZ / Almanya / Haber 7
zyavuz@ymail.com


ATATÜRK, RAHİP FRU, ROBERT FREW İNGİLİZ AJANI-1/SAİD MOLLA İLİŞKİSİ

ATATÜRK, RAHİP FRU, ROBERT FREW İNGİLİZ AJANI-2/SAİD MOLLA İLİŞKİSİ

SAİD-İ NURSİ, İNGİLİZ İSTİHBATARININ NURCULUĞU KURMASI-1

SAİD-İ NURSİ, İNGİLİZ İSTİHBATARININ NURCULUĞU KURMASI-2

SAİD-İ NURSİ, İNGİLİZ İSTİHBATARININ NURCULUĞU KURMASI-3

SAİD-İ NURSİ, İNGİLİZ İSTİHBATARININ NURCULUĞU KURMASI-4

Bakan Çelik Efendi, sana da One Minute ve hooops, ağır gel de Molla desinler.

Osmanlı Devleti 17. yy'a gelindiğinde kendisinin büyük bir ekonomik ve askeri güç olmasını sağlayan klasik kurumlarının bozulduğuna şait olmuştur. Bunun en önemli nedeni asker devrim denilen ,askeri teknolojilerdeki gelişmeler ve bunun siyasi ve sosyal yapılara etkileridir.

17. yy'daki değişim dönemi ise Osmanlılar tarafından Avrupalıların tersine bir şekilde karşılanmıştır. Avrupalılar bu dönemde merkantilist yani ticaret odaklı bir ekonomi ile politika geliştirirken Osmanlılar klasik tarımsal sisteme devam etmiştir. Bunda neden de Osmanlıların o dönemde tarımsal sistemlerinin iktisadi olarak daha kaârlı olmasıdır. Batı ülkelerinde ise tarımın görece az kazandırması bu ülkeleri ticarete itmiştir. Osmanlı'nın parçalanmasının nedenleri nedir?


Osmanlı Devleti’nin Yükseliş ve Çöküş Sebeplerine Genel Bakış.pdf

MERKANTİLİZMİN ORTAYA ÇIKIŞI.pdf

Merkantilist dönemin özellikleri.pdf

COĞRAFİ KEŞİFLER VE MERKANTİLİZM.pdf

Avrupa’da Merkantilist Uygulamalar ve Osmanlı Ekonomisi İle Bir Karşılaştırma.pdf

EKONOMİK KRİZLERİN POLİTİK SONUÇLARI: AŞIRII SAĞIN YÜKSELİŞİ.pdf

MEDYA VE KRİZ 2009 EKONOMİK KRİZİNİ MEDYA NASIL ELE ALDI.pdf

Kapitalizmin Sihirli Büyüme Öyküsü-Mahfi Eğilmez

Merkantilizm: 16-18. Yüzyıllar Arası Ticarete Bakış.

Müslüman mahallesinde salyangozdan Mehdi'ye, UFO ile transfer...

SABETAY SEVİ’Yİ ETKİLEYEN MESİH-MEHDİ İLİŞKİSİ ve KABALA.

Barzani ailesinin diğer Kabalist hahamları Musul’da ve diğer Kürt şehirlerinde yaşamışlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder