2 Nisan 2018 Pazartesi

Erdoğan'ın, "PKK ile Türkiye arasında arabulucu olurum" diyen Tatlıses ile ne işi var?

FOX TV'den Fatih Portakal'ın da dikkatin çeken şey, benim de yıllardır dikkatimi çekmektedir.

Sayfayı pdf olarak buradan indirebilirsiniz.
 
Kürdistan nüfusunu oluşturduklarının, paydaşlarına açık ilanını yapmışlar.

Konuya neden olan kişi, İbrahim Tatlıses denen şahıstır.

Bunları zaman içinde yazdım, ancak takip edenler biliyor.

Öylesine saldırı var ki, gerçekleri toplumun gözünden kaçırabilmek için AK Troller dörtnala çalışıyor.

Ben de yasal girişimleri başlattım, bakacağız neden ve kimler eliyle hackleniyorum, hep beraber çözeceğiz.

O nedenle hacklenen eski yazılarımdan birini tekrar bu vesileyle paylaşayım istedim.

İbrahim TATLISES'i Tayyip Özel Örgütü mü vurdu.pdf

Öncelikle İbrahim Tatlıses'in başına iki kurşun isabet ettiren silahı bir kısaca ifade edelim.
Mihail Kalaşnikof Silahı tasarladığı dönemde onbaşı olan Kalaşnikof’un rütbesi daha sonra korgeneral olarak değiştirilmişti.
Ordunun ve terörist grupların gözdesi olan bir silahtan bahsediliyor. 

Öyle ha deyince herkesin bulabileceği bir oyuncak değil. 

Uzun namlulu Kalaşnikof bu oyuncak değil. 

Normali olsa neyse diyeceğim ama uzun namlulu...!

60'tan fazla ülke resmi olarak kullanıyor. Silah, altı ülkenin de bayrağında simge olarak bulunuyor, soğuk savaş yıllarında Çin ve Varşova Paktı'na bağlı ülkelerce de üretiliyordu.

Ne dediğimi anlatabilmek için hafızalarımızı tazelemekte bir zorunluluk görüyorum.

Kısaca bakalım.

4 Aralık 2007 Adana'da Çukurova Caddesi'nde uzun namlulu Kalaşnikof’un karıştığı kavgada,

03 Şubat 2008 – 03 Şubat 2011 aradı Van'da değişik tarihlerde,

30 Temmuz 2009 Şanlıurfa'da Ev ve işyerlerinde yapılan aramada,

18 Mart 2010 Adana'da bisikletli bir kişinin çantasında,

03 Temmuz 2010 Yalova'da El-Kaide operasyonunda,

04 Mart 2011 Mersin'de bir kamyonette,

11 Mart 2011 İstanbul ve Antalya'da operasyonlarda,

Polisin yaptığı açıklamalara göre 2008 Bahçelievler, 2009 yılı içerisinde Antalya, 2009 tekrar Bahçelievler ve Beylikdüzü, 2010 Küçükçekmece operasyonlarında Kalaşnikof marka uzun namlulu silah ele geçiriliyor.
11 Şüpheli Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne sevk olunuyor.

26 Kasım 2010

12 yaşındaki bir kıza “pavyoncu ağzıyla” seslenen Tatlıses’i eleştiren Balçiçek İlter’i, “kırarlar o kalemi” diyerek tehdit eden İbrahim Tatlıses’i savunuyorlar.

Hafızalarımıza

Tatlıses, "Çocuk istiyor musunuz?" diye soran Ece Erken'e "Bir tane de senden olsun..." cevabını veriyor.

Seda Sayan’ın,  8 yıldır oğlunu görmeyen Hafize Ana'yı oğluna kavuşturması hikâyesi vardı.

O oğul profesyonel oyuncu çıkınca Sayan eski şirketinin kendisini kandırdığını söylemişti.

Casting şirketi yaptığı açıklamada Seda Sayan’ında bu ucuz aldatmacayı bildiğini ortaya koymuştu.

Tatlıses'i yine Yıldız Tilbe'ye “Ben seni pezevenklerin elinden aldım, sen beni aradın “abi beni dövdüler” diye, ben de seni onların elinden aldım” sözleriyle anımsıyoruz.

Tatlıses ve Seda Sayan arasında tartışma yaşandı peşinden bir Seda Sayan ve İbrahim Tatlıses’ten bir açıklama, "Bizim aramıza giren kaybeder".

Feodal yapıdan beslenenler toplumun önünde yaptığı adilikler bunlarla sınırlı değil ki, yine hafızalarımızda duran başka bir görüntü.

İbrahim Tatlıses'in Banu Alkan’ı ekranların önünde öpme teşebbüsü, Yılmaz Morgül’ün  “Seda Sayan'ın annesine böbreğimi veririm” açıklaması.

Muazzaz Abacı ve İbrahim Tatlıses arasındaki gergin dakikalar yaşanmasının arkasındaki tezgâhlar.
Bülent Ersoy, konuk olduğu İbo Show programında İbrahim Tatlıses'i Maksim gazinosunun kulisinde kadınlarla bir aradayken yakaladığını anlatması.

Kezban Hatemi, İbrahim Tatlıses için 'damızlık' benzetmesini yapınca ikili canlı yayında birbirine girdi.

Toplumun alkış tutmasına neden olanlar şimdi peşinden ne hikâyeler, methiyeler düzecek merak ediyorum. 

"PKK'NIN BAĞIMSIZ ADAYI KİM" başlığında Tatlıses’in, TC ile PKK arasında arabuluculuk teklifi yaptığını söylemiştim. Daha sonra savcı bu konu hakkında soruşturma başlatmıştı. [1]



Şimdi biraz daha deşeleyelim.

Tarih 14 Eylül 2009 Şivan Perwer federatif yapıyı savunup "DTP hükümet ile PKK arasında arabuluculuk yapsın" derken o arada Tatlıses'e de  "...ben Kürt kültürüne, özüne gerçeğe bağlı bir insanım. O ise Kürtlükten çok uzak biri..." diyerek dokundurma yapıyordu.

Bu dokundurmayı yapmasına İşçi Partisi binasında bulunan dokümanlar arasında terör örgütü PKK'nın siyasi kanadı olarak faaliyet gösteren ERNK'ya ait bir raporda örgüte yardım eden sanatçıların isimleri ve yapılan yardımın miktarları kayda alınmış. 

Zaman Gazetesi'nin haberine göre belgede, İbrahim Tatlıses'in 1997'ye kadar ERNK'ya 1,5 milyon dolar para yardımında bulunduğu ve yaralı teröristleri tedavi ettirdiği aktarılıyor olmasının bir rolü olduğundan bahsediliyordu.

Yoksa bu dokundurmayı Öcalan'ın  “Tatlıses’ in İstanbul bağlantılı ve gönüllü yardımlarını gördük”  sözlerinden dolayı mı dokundurma yapıyordu?

Şimdi bazı belgelere bakalım.

24.04.2002 tarihinde Ankara DGM Savcılığına ifade veren M.S adındaki itirafçının ifadelerinden bir bölüm.

1993 yaz aylarıydı. Ben o zaman Garzan Eyaletinde, Ebubekir kod isimli bölge sorumlusunun yanında görevli idim. 

Ancak bir çatışmada dizime kurşun isabet etmişti. 

Tedavi olmuştum ancak kurşun dizimde kaldığı için acı çekiyordum. 

Bir gün beni telsizle Ebubekir Kod aradı, iki yaralı olduğunu, acele gelmemizi söyledi. 

Ebubekir kod ve yanındakiler çatışmaya girmiş biz gittiğimizde yaralılardan biri ölmüştü.

Diğer yaralı Pelin isminde bir bayandı.

Pelin’ in İstanbul’a götürülüp tedavi edilmesi gerektiğini söyledi. 

Bunun üzerine görevli milis ile birlikte beyaz bir steyşın taksiye Pelin’i bindirerek İstanbul’a getirdik. 

İstanbul’da bizi Diloban kod isimli örgüt mensubu karşıladı. 

Diloban telefonda birisi ile konuştu. 

Bu konuşmadan yarım saat sonra İbrahim TATLISES geldi. Yanında “Hocam” diye hitap ettiği beyaz saçlarının ön kısmı dökülmüş doktor vardı. 

Doktora Pelin’i gösterdiler. 

İbrahim TATLISES Diloban’ a dolar olarak bir miktar para da verdiler.

Aynı Tatlıses, Aralık 2003 yılında özel bir televizyon kanalında Kürtçe bir şarkı okuduktan sonra “İlk adımı ben attım, ikinci aşamada gelecek” diyordu. O anda bir gazeteci "ikinci aşama nedir" diyor. 

Tatlıses şöyle açıklıyor,  “Öcalan’ın tahliyesi,  var mı itirazın” ...

M. Ali Birand 30.11.2010 tarihinde Öcalan duruma hâkim,  ancak zorlanıyor başlığıyla bir yazı kaleme alıyor.

Yazının bir bölüm başlığı şöyle:

ÖCALAN’IN KONUMU
Öcalan her şeyin başında, duruma son derece hâkim, T.C. Devleti ile PKK arasında arabuluculuk yapan bir kişi çıkıyor. 

Hem kendi örgütüne, hem de Devlete sözünü geçirebilen,  son derece çarpıcı bir konumda.   

Kendini, barış arayan, Kürt sorununu çözebilecek tek kişi olarak ortaya koyuyor ve doğrusu bu konuda herkesten daha etkili. 

Bütün bunlara rağmen, Öcalan zorlanıyor. 

Hücreden istediğini elde edemiyor. 

Bundan dolayı da, koşullarının rahatlatılmasını istiyor.

Yazısının sonunu şöyle bitirmiş.

BUNLAR OLMAZSA 1 MART’TAN İTİBAREN YİNE KAN DÖKÜLECEK
Öcalan ile Aydar’ın açıklamaları, önümüzdeki aylarda iktidardan ciddi bir çalışma ve ya isteklerle ilgili adımlar atılacağını gösteren işaretler alınmazsa, 1 Mart’tan itibaren Öcalan arabuluculuktan ayrılacağını söylüyor.

Bunun Türkçesi, yeniden kan döküleceği anlamına geliyor.

İktidarın ne yapacağı henüz kesin değil.

Şimdi soruyorum.

08.02.2010 tarihinde Demokratik açılım kapsamında görüşleri alınacak sanatçılar arasında yer alan İbrahim Tatlıses’e PKK "yandaş" demesinden yaklaşık bir yıl sonra meydan gelen kafasından vurulma olayının arkasında kimler olabilir?

Tatlıses kimin yandaşı, kimin tarafı olabilir dersiniz?

Toplumun gözünü boyama taktiklerini üst seviyeye getiren Tatlıses ve benzerlerine kim ne anlamda ders vermek istemiştir?

Yoksa PKK ile Cemaat mücadelesinin yaşandığı Güneydoğu ve Irak'ın Kuzeyindeki çekişmeler etkili oldu mu?

Zira Tatlıses'in Kuzey Irak'ta inşaat sektörüne girme çalışmaları Cemaatle PKK'nın mücadeleleri unutulmamalı.

Yoksa bu operasyonda yeni bir arabulucu bulundu da bazı arabuluculuğa soyunanları devlet eliyle ya da özel bir örgüt eliyle mi yok etmeye çalışıyorlar?

Devlet eli ya da Özel Örgüt eli sözünü nereden mi çıkarttım?

Kral TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akbay, şarkıcının yakınlarından aldığı bilgiye göre polisin saldırganların eşkâllerinin tespit edildiğini ve saldırganların Kuzey Iraklı olduğunu açıklıyor, sabahleyinse İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, "Olayda terör veya suç örgütü emaresine rastlanmadığı, bu nedenle soruşturmanın Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından yürütülecek" diyor.

Süper bir polis teşkilatımız var ya, ya da vahi gelmiş olmalı ki bu karara varılıyor, pes yani, pes.

İyi de olayda kullanılan silahlar yukarda bahsettiğimiz uzun namlulu Kalaşnikof olunca, işin rengi ve kuşkularda haliyle artıyor.

Son bir not; Mahsun Kırmızıgül'ün Saddam Hüseyin rolüne Tatlıses nasıl tepki vermişti hatırladınız mı?

Peki, neden böylesine sert bir tepki vermişti dersiniz?

1996–1998 yılında devlet-PKK görüşmelerinde arabulucu olduğunu doğrulayan Yıldıray Oğur'un Türkiye'ye tanıttığı Balıkçı diye bilinen isim bu konuda ne biliyor dersiniz?

12 Kasım'da Öcalan, Balıkçı için "Batmanlı bir Kürt aydından bahsediliyor. 1980 öncesi TKP'de yer alan İ.I. deniyor ama net değil. ...Böyle biri olmayabilir. Bu kurgu olabilir" diyordu.

24.11.2010 tarihinde Kürt yazar Ümit Fırat verdiği bir mülakatta, "Hizbullah bölgede daha kolay bir gruptu, legal değildi. Cemaat ise legal bir yapıya sahip ve bölgede de siyasal bir etkisi olabiliyor. Bu nedenle de cemaate karşı çıkıyor. Diyarbakır’da Abant Platformu’nun bir Kürt toplantısı olacaktı; ancak tehditler alındı, o yüzden de biliyorsunuz Erbil’de yapıldı. PKK bölgesinde böyle bir güç istemiyor. Gülen cemaatinden çekiniyor" diyordu.

Bunu benzer şekilde Mehmet Faraç'ta sıkça dile getiriyordu.

Oysaki Abant platformunda bilinmeyen çok önemli bazı bilgiler de vardı, yazıma gelen bir yorumda benzer bilgiler için diyordu ki, 11 Nisan 2004 Büyük Abant Oteli (aşağıda) toplantısı bu yüzden önemlidir.

Tayyip özel örgütünün askeri kanadı bu toplantıda oluşturuldu.

O bilgiler için TSK, cemaatin şifrelerini kırdı başlıklı yazıya yapılan yoruma bakınız. [2]

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nuri Çığ tarafından hazırlanan 108 sayfalık iddianamede, çete kurmak ve yönetmek, yağma dâhil çeşitli iddiaların yer aldığı 17 ayrı olaydan 166,5 yıldan 307 yıla kadar hapsi istenenler arasında İbrahim Tatlıses'in de bulunduğunu unutmayalım.

Polise ağır silah verilmesi, profesyonel orduya geçilmesi, yeni teklifle askerliğin 6 aya indirilmesi gibi girişimler bu şüphelerimi desteklemektedir.

Toplumda yeni bir değişiklik yapılacaksa, istihbarat örgütleri ya da bazı özel amaçlı kurulan örgütler çok önemli birini öldürürler. Bu gerçeği unutmayalım.

Çok önemlimi değil mi onu da sizin anlayışınıza bırakıyorum.

Tüm bu bilgiler ve özellikle de Vali’nin yaptığı açıklamanın ardından benim şahsen aklıma gelen ilk şey, Tayyip Özel Ordusunun bu suikastta parmağı olabileceği yönündedir.

Başkasını düşünen varsa buyursun.

Yeni başöğretmenler, Dörtlü Çete [3] yazısını okumanızı öneriyorum.

Böyle düşündüğüm için kınanacaksam da razıyım.

14 Mart 2011

Ahmet Dursun 
 



 

Akil Gencebay Avşar'ın poposunu şaplaklarken Tatlıses Milletvekili adayı olacak.
   

MÜSİAD-MİT-AKP Üçgeninde İbrahim Tatlıses Suikastı
02 Nisan 2011 
Türkiye’ye bütün kapılarını açan Güney Kürdistan’da, 10 milyar dolarlık büyük bir yatırım alanı bulunmaktadır.

Türkiye’ye bütün kapılarını açan Güney Kürdistan’da, 10 milyar dolarlık büyük bir yatırım alanı bulunmaktadır. İnşaat sektörü, alt yapı hizmetleri, elektrik, gıda ve giyim, otomotiv gibi birçok alanda yatırımın yapıldığı bir alan olması açısından sermaye kesimlerinin iştahını kabartmaktadır. AKP eliyle Güney Kürdistan piyasasını tamamen ele geçiren yeşil-İslamcı sermaye MÜSİAD, kendisi dışındaki hiçbir sermaye grubunun Güney Kürdistan piyasasına girmesine izin vermemektedir. Güney Kürdistan’daki en büyük pastayı Gülen cemaatine bağlı şirket ve işletmeler almıştır. Okullar, hastaneler, inşaat sektörü, gıda ve giyim sektörü, lokanta ve kafeteryalar, otel gibi işletmeler Gülen cemaatinin ele geçirdiği alanlardır.

MÜSİAD Karşısına Çıkan Bütün Engelleri Kaldırıyor
MÜSİAD dışında Güney Kürdistan’a yatırım yapmak isteyen büyük sermaye grupları MÜSİAD engeliyle karşı karşıya gelmektedirler. Yatırım yapanlar iflas ettirilerek mali çöküntü içine sokulmakta adeta kaçırtılmaktadır. 2003 yılından beri Türkiye’den Güney Kürdistan’a yatırım yapan şirketlerin büyük bir çoğunluğu yatırdıkları sermayeleri ile birlikte iflas ettirilmiştir.

Güney Kürdistan piyasasını tamamen ele geçiren MÜSİAD, Türkiye’deki en büyük sermaye gruplarından olan TÜSİAD’ın Güney Kürdistan’a girişine izin vermemiştir. 2010 yılının son aylarında TÜSİAD yönetiminin Güney Kürdistan ziyaret edeceği belirtilmişti.  Fakat bir süre sonra ziyaretin iptal edildiği açıklaması yapılmıştı.  Güney Kürdistan’a girdiği iddia edilen patlayıcı yüklü bir araba ile Türk şirketlerine yönelik eylem yapılacağı ihbarı nedeniyle TÜSİAD’ın ziyaretinin ertelendiği belirtilmişti. Daha sonra ‘bombalı araç’ iddiasının AKP ve Fetullah Gülen bağlantılı MÜSİAD’ın MİT ile tezgâhladığı karanlık bir oyun olduğu açığa çıkmıştı. MÜSİAD’ın bomba tezgâhı ile TÜSİAD Güney Kürdistan’a sokulmamıştı.

MÜSİAD ve AKP hükümeti, TÜSİAD’ın yeni yönetiminden memnun değildir. Özellikle TÜSİAD başkanı Ümit Boyner’in Kürt sorunu konusundaki açıklama ve yaklaşımları AKP hükümetinde rahatsızlıklara neden olmuştur. Demokratik Özerkliğe, iki dilli yaşama, demokratik yeni Anayasa çalışmalarına yönelik TÜSİAD’ın bakış açısı, tekçi zihniyetin temsilcisi AKP hükümetini kaygılandırmaktadır.

AKP hükümetinin TÜSİAD’ı hedef alan açıklamalarının altında bu rahatsızlıklar yatmaktadır. Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün bütün yurtdışı ziyaretlerinde götürülen iş adamlarının çoğunluğu MÜSİAD’ dan seçilmektedir.

Hatırlanacağı üzere 90’lı yılların ortalarında TÜSİAD’ın Kürt sorunu konusundaki açıklamaları dönemin savaş hükümetleri tarafından şiddetle kınanmış ardından TÜSİAD başkanı Sakıp Sabancı’nın kardeşi derin devletin taşeron örgütü tarafından öldürülerek TÜSİAD’a, Kürt sorunu ile ilgilenmemesi konusunda mesaj verilmişti.

 Bu günde AKP eliyle TÜSİAD’ı hedef alan ekonomik ve siyasi saldırılar yapılmaktadır. AKP yandaşı basın üzerinden TÜSİAD hedef tahtasına konmuştur. Basın üzerinden saldırılar yürütülürken diğer taraftan da MÜSİAD tarafından piyasa ambargosu konmaktadır.

TÜSİAD gibi diğer sermaye grupları ve şirketlerin Güney Kürdistan’a girişi MİT tarafından düzenlenen tezgâhlarla engellenmektedir. Bir süre önce Güney Kürdistan’a yatırım yapmak amacıyla Süleymaniye’ye gelen yabancı iş adamlarının kaldığı otel ateşe verilmişti. Çıkan yangında onlarca kişi yanarak ölmüştü. Daha sonra olayın MİT tarafından organize edildiği açığa çıkmıştı.

Rojdi Sait MÜSİAD’ın En Büyük Rakibi
Rojdi Sait Kerkük Kürtlerindendir. Saddam döneminde Irak istihbaratında istihbarat şefi olarak çalışmıştır. Sonra Irak’tan kaçarak Mısır’a yerleşmiş. Mısır’da en büyük mafyalardan biri haline gelmiş. İnsan kaçakçılığı, silah ve uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği gelirle birçok ülkede şirketler kurmuş. 2003 yılından itibaren de Güney Kürdistan’a yatırım yapmaya başlamış. Sahip olduğu servet nedeniyle Güney Kürdistan’da etkili bir güç haline gelmiş. Talabani ailesi ile ortaklıklar kurmuş. Ekonomik gücü nedeniyle siyasette de güçlenmiştir. YNK’nin ve Güney Kürdistan hükümetin desteğini arkasına alan Rojdi Sait, Güney Kürdistan’da MÜSİAD’ın en büyük rakipleri arasında yer almaktadır. MÜSİAD’ın yatırım alanı daha çok KDP alanı olurken Rojdi Sait’in yatırımlarının olduğu yer ise Süleymaniye ve Kerkük’tür. Hewler’de de gücünü artıran Rojdi Sait ile MÜSİAD arasında büyük bir mücadele sürmektedir.

Rojdi Sait’in sahip olduğu şirketler grubunun 9 milyar dolarlık geliri bulunuyor. Rojdi Sait’in Güney Kürdistan’daki yükselişini durduramayan MÜSİAD,  2008 yılında MİT’i devreye sokarak Rojdi Sait’e Dubai’de suikast girişiminde bulunulmak istenmişti. Suikast girişimi, MOSSAD tarafından önceden Rojdi Sait’e bildirildiği için suikast gerçekleştirilememiş, suikast girişiminde bulunan 2 MİT elemanı yakalanmıştır. Daha sonra AKP hükümetinin girişimleri sonucu ve başbakanın Dubai’ye yaptığı ziyaret sonucu yapılan görüşmelerle serbest bırakılmış, olayın basına yansıtılmaması karşılığında Birleşik Arap Emirliklerine yüklü miktarda para ödemek zorunda bırakılmıştı.

Rojdi Sait’e yönelik suikastında başarılı olamayan MÜSİAD, bu seferde AKP hükümeti üzerinden KDP içinde elde edilen siyasi nüfuzunu kullanarak Güney Kürdistan hükümetinden YNK’ye baskı yapılarak Rojdi Sait’e destek vermemesi istenmiş ayrıca büyük ihalelerin verilmemesini ve Güney Kürdistan’a yatırım yapmasının önüne geçilmesi istemişti.

Avrupa’da, İran, Ürdün ve Mısır'da yatırımları ve şirketleri bulunan Rojdi Sait inşaat dışında medya, elektronik gibi birçok alanda şirketleri bulunuyor. Güney Kürdistan’da YNK’den destek gören Rojdi Sait’in Süleymaniye ve Hewler merkezli kurduğu Al-Adel Company Group’un ortakları arasında Talabani ailesinden Abdulkadir Talabani’de bulunuyor.

İbrahim Tatlıses Suikastının Arkasındaki Gerçekler
MÜSİAD ile Rojdi Sait’in Güney Kürdistan’da kurduğu Al-Adel Company Group’un Güney Kürdistan pazarından pay kapma savaşını verdiği dönemde İbrahim Tatlıses, Rojdi Sait’in şirketine yüzde elli hisse ile ortak oldu. İbrahim Tatlıses, Türkiye ve Güney Kürdistan’daki bazı kesimler tarafından, MÜSİAD’ın bu ortaklıktan rahatsız olduğunu,  Rojdi Sait ile ortaklığa son vermesini, aksi taktirde başına kötü şeylerin gelebileceği konusunda uyarılarda bulunmuşlardı.

Bütün bu uyarılara rağmen İbrahim Tatlıses, Rojdi Sait ile ortaklığa devam etti. MİT’in taşeron olarak kullandığı ve kirli işlerini yaptırdığı Sauna Çetesi ve Abdullah Uçmak’ın başında olduğu çete tarafından tehdit edilmiş, haraç istenmişti. Abdullah Uçmak’ın MİT tarafından kullanıldığı ve MİT adına bazı kirli işleri organize ettiği Ergenekon’dan cezaevine alınan istihbaratçı emekli askerlerin ifadelerinde de yer alıyordu.

İbrahim Tatlıses, Rojdi Sait ile kurduğu ortaklıkta sorunlar yaşamaya başladı. Türkiye’den getirilen inşaat malzemelerin Habur sınır kapısından geçişlerinde sorunlar çıkartıldı. Türkiye’de malzeme bulmakta zorlandı. Türkiye’den getirdiği ve çalıştırdığı mühendis, mütahit, usta ve işçilerin vize ve oturum işlemlerinde Türkiye’nin Hewler başkonsolosluğu ve Hewler asayişi sorunlar çıkarmaya başladı.

İbrahim Tatlıses’in ortağı olduğu Al-Adel Company Group’un Güney Kürdistan’da aldığı işler arasında 1 milyar dolarlık Süleymaniye Barajı ihalesi de bulunmaktadır. Şirket, Süleymaniye’de 850 konutluk “Kifri Projesi,  Hewler’de “Cennet Bahçesi” adı altında 500 villa, 1000 daire projesi yine Kerkük’te onlarca dönümlük araziye inşa edilecek daireler, villalar ve alışveriş merkezleri projelerinin ihalelerini de aldı.

Ayrıca Tatlıses ve Rojdi Sait medya alanında ortaklığa gittiler. United Medya isimli bir şirket kurarak Nil sat uydusundan yayın yapan UM TV isimli bir televizyonda açtılar.

İbrahim Tatlıses’in Rojdi Sait ile ortaklığıyla hızla büyümesi, büyük oranda sermaye edinmesi ve Güney Kürdistan piyasasında sahip olduğu ünü ile yer edinmesi ve özellikle Kürt oluşu MÜSİAD açısından birçok tehlikeyi beraberinde getiriyordu. Rojdi Sait’i durduramayan MÜSİAD, İbrahim Tatlıses’in devre dışı bırakılarak Rojdi Sait ve İbrahim Tatlıses’in MÜSİAD’a rağmen yükselişi durdurulacak ve bunlar şahsında diğer sermaye gruplarına da gereken mesaj verilecekti.

İbrahim Tatlıses’e suikast girişimi ilk değildir. 1994 yılında Tansu Çiller-Doğan Güreş-Mehmet Ağar üçlü çetesinin PKK’ye yardım eden işadamlarına ait yüz kişilik ölüm listesinde İbrahim Tatlıses’inde ismi yer alıyordu. Listede ismini öğrenen İbrahim Tatlıses, çete başı Tansu Çiller’e milyonlarca dolar vererek listeden kendi ismini çıkartmıştı. 94 yılında gerçekleşmeyen öldürme girişimi 17 yıl sonra aynı devlet ve aynı zihniyete sahip hükümet tarafından gerçekleştirilmeye çalışıldı.

Suikastın İçindeki Dikkat Çekici Ayrıntılar
Suikastın hazırlığı ve yapılışına dikkat edildiğinde oldukça profesyonel olduğu anlaşılmaktadır. İstihbarat filmlerini aratmayacak tarzda iyi organize edilmiştir. Ortaya çıkartılışı öyle polisin başarısı da değildir. Suikastı yapanlar olayı kime ihale yapılacaksa ona göre delilleri arkada bırakmıştır.

Suikastta kullanılan arabada GPS sisteminin olduğunun bilinmemesi mümkün değildir. İstanbul’da araba kiralayan bütün şirketler, çalınma vb durumlara karşı kiralık arabalarına GPS taktırmışlardır. Bunun böyle olduğunu herkes bilmektedir. Böyle bir araba kullanılarak birileri adeta ‘fail benim’ demiş ya da dedirtilmiştir. Suikast için çalıntı bir araba ya da plakası değiştirilmiş bir araba kullanmak yerine GPS’i bulunan bir araç tercih edilmiştir. Arabayı kiralayan kişiler Abdullah Uçmak’ın adamlarıdır. Olay sonrasında arabanın plakasının bir şekilde tespit edilmesi mümkün iken bu konuda bir gizliliğe gidilmemiş her şey alenen yapılmıştır. Araba kiralandıktan sonra başka bir birime teslim edilmiştir.

Suikastta kullanılan arabanın temin edilmesinde hiçbir ayrıntıya dikkat etmeyenler olayda kullandıkları arabada hiçbir parmak izi bırakmamışlardır. Yine parmak izleri kullanılan silahta da bulunamamıştır.

Suikast sonrasında, olay yerinden belirlenen hız sınırlarını aşacak şekilde ayrılan arabanın, hız sınırını kontrol eden ve sürücüsünü görüntüleyen kameraların arabanın geçişi sırasında birkaç saniyeliğine kapatılmış olması da dikkat çekicidir. Sadece genel mobese kameralarıyla arabanın markası ve plakasının tespit edilmesine izin verilmiştir.

Bir başka dikkat çekici nokta ise suikastın hazırlık aşaması ve gerçekleşme anıdır. İbrahim Tatlıses’in uzun bir süredir takip edildiği anlaşılmaktadır. Kendisinin, menajeri ve korumalarının telefonları dinlenmiştir. Tatlıses’in bütün programı ve hareket tarzı öğrenilmiştir. Korumaların sayı ve nitelikleri, araçları ve özellikleri, İbrahim Tatlıses’in arabaya bindiğinde nereye oturduğu, koruma arabaların hareket tarzı gibi ayrıntılara dikkat edilmiştir.

Suikasta uğradığı televizyona gelmeden önce korumaların kullandığı iki araçtan biri nedeni bilinmeyen bir şekilde çalışmamıştır. İki araç önlü ve arkalı olarak koruma yapıyordu. Önde koruma aracı olarak giden aracın çalışmaması üzerine daha büyük bir araç ile bütün korumalar birlikte Beyaz televizyonun bulunduğu binaya gelmişlerdir. İbrahim Tatlıses’in çıkış saati suikast için önceden planlanmıştı. Gece 12.00 sıralarında hem civarda kimsenin bulunmaması hem de yolların boş olması nedeniyle suikastçılara önemli fırsat sunuyordu.

Başka bir şey ise, İstanbul’un göbeğinde neredeyse her noktada polisler bulunmuş olmasına rağmen, herhangi bir olayda polisin birkaç dakika içinde olay yerinde olmasından övgüyle bahsedenler, suikast sonrasında hiçbir polisin orada olmamasını, hiçbir polis aracının son hızla yolda giden bir araca müdahale etmesini sorgulamamıştır.

Suikast silahını kullanan kişinin çok profesyonel ve silaha çok hâkim olan biri olduğu gözden kaçmamıştır. Uzun bir süre cezaevinde yatmış ve daha çok tabancalarla haşır neşir olan birinin hareket halindeki bir arabadan seri atışa ayarlanmış-desteksiz bir pozisyonda hedefini vurabilmesi mümkün değildir. Sokak lambalarının ışığında, uzak bir mesafeden-görüş açısının az olduğu bir koşulda hareket halindeki araçtan uzun namlulu bir silahtan sadece hedefteki arabanın sağ tarafını vurabilmek sıradan bir çete başının işi değildir. Türk ordusundaki subaylardan oluşan bordo berelilerin ve MİT elamanlarının böylesi eğitimlerden geçirildiği bilinmektedir.

Bütün bu tespitlerden anlaşılacağı üzere, suikastı gerçekleştirenlerle suikastı üstlenenler ayrı kişilerdir.

İbrahim Tatlıses Suikastının Sonuçları
Olayın karanlıkta kalması beraberinde birçok şaibeyi beraberinde getireceği ve bundan hükümetin sorumlu olacağı düşüncesiyle suikastı birilerinin üstlenmesi gerekiyordu. Olayın faillerinin hemen açığa çıkarılmasıyla polisin başarısının propagandası yapılacaktı. Buna bir de daha sonra PKK eklendiğinde taşlar yerine oturtulmuş oluyordu. Dikkat edilirse istihbarat örgütlerinin içinde olduğu bütün suikast ve karanlık işlerin hiçbir zaman tek bir amacı yoktur. Yapılan her operasyonun birçok hedefi ve amacı vardır. İbrahim Tatlıses suikastı da böyle bir amaca hizmet ediyordu.

Suikast ardından İbrahim Tatlıses, Güney Kürdistan piyasasından süpürülmüş oluyordu. Rojdi Sait, Tatlıses suikastı ile uyarılıyordu. Suikastı açığa çıkaran polisin başarısı göklere çıkarılıyordu.  Olayın hemen açığa çıkarılması nedeniyle AKP hükümeti ve polis zan altında kalmıyordu. Yine AKP hükümetinin bilgisi dâhilinde yapılan suikast operasyonu ardından Tatlıses, katili tarafından sahip çıkılıyor ve Kürtlerin en yoğun olduğu İstanbul’dan milletvekili adayı yapılmaya çalışıyordu.

Planın en sonunda ise suikast PKK’ye ihale ediliyordu. Suikastla ilgili olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan ve PKK’li olduğu iddia edilen kişilerin Güney Kürdistan’da-Hewler’de BDP temsilciliğinin açılması çalışmalarını yürütenler olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu kişilerin sorgularında ise İbrahim Tatlıses suikastı ile ilgili tek bir soru dahi sorulmamıştır. Suikastın PKK ile ilişkilendirme görevini, AKP ve Fetullah Gülen cemaatinin beslemesi; Vatan, Sabah, Zaman, Hürriyet, Habertürk, Star, Bugün, Yeni Şafak gazeteleri ile STV, Bugün, Star, Kanal Türk, Habertürk, Kanal 7, Kanal 24 televizyonları üslenmiştir.

Tabi bu suikast öncesinde de gözden kaçırılmaması gereken önemli bir husus vardır. Suikastın hedefine ulaşabilmesi için AKP’nin işbirlikçi basını ve her türlü amaç için kullanılabilen kiralık yazarlar üzerinden bazı işbirlikçi-kendine Kürt diyen kişilere tehdit ve suikast yapıldığı iddiaları gündemde tutulmuş, bilinçaltlarında PKK hedef haline getirilmiştir.

Sıradan bir çetenin yaptığı bir suikastın bu kadar AKP’ye yararı olabilir mi? Neresinden bakarsanız bakın hepsinde AKP kazançlıdır. Suikastı gerçekleştirenin uzun bir süre cezaevinde kalmayacağının da garantisi vardır. Bu konuda kimsenin şüphesi olmasın. AKP adına, devlet adına adam öldürenin cezaevinde uzun süre kalmadığı hatta hiç içeri girmediği, öldürdüğü tespit edildiği halde beraat ettirildiği çok iyi bilinmektedir. Hizbul-Kontra tetikçilerini serbest bırakan AKP hükümeti değil miydi?  Kürdistan’da onlarca çocuğu-genci öldürenler AKP hükümeti tarafından serbest bırakılmadılar mı?  “Devlet adına kurşun sıkanlar” her zaman “iyi çocuklar” oldular ve Türk devleti de “iyi çocuklarını” her zaman korudu.

İbrahim Tatlıses suikastını iki gün içerisinde açığa çıkartan AKP hükümetinin başarılı polisleri her nedense devletin para-militer güçleri tarafından öldürülen 17 bin kişinin faillerini bir türlü bulamamaktadır. Hatta kelle avcısı özel timci Ayhan Çarkın gibileri çıkıp katliam yaptığını söylemesine rağmen dokunulmamaktadır.

Bütün bu gerçeklerin İbrahim Tatlıses tarafından iyi araştırılıp anlaşılmasında büyük fayda vardır. AKP ve onun arkasındaki güçlerin-güç mücadelelerinin ne kadar çirkince ve adice yürütüldüğünün bilinmesi gerekmektedir. İbrahim Tatlıses’in hala hayatta olması onun için büyük bir mucizedir. Başına gelenleri iyi araştırmalıdır. Birazcık onur varsa, katilinin yanı başında olduğunu, onu ziyaret eden- elini sıkan ve ona vaatlerde bulunan kişi olduğunu bilmelidir. 
Yasin Kılıçkaya
 
'Tatlıses'i vuran silah MİT'ten'
10.02.2012 
MİT ile KCK arasında 'organik' ilişki olduğu yönündeki iddialar arasında İbrahim Tatlıses'i vuran silahların MİT elemanı tarafından teslim edildiği de yer alıyor. l0.02.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder