Türkiye'deki İslamcılık Tehlikesi
Rachel Sharon-Krespin-Winter 2009
Türkiye'nin iktidar partisi AKP, yonetiminin yedinci yılına girerken Türkiye artık bu partinin ikitidarı eline geçirdiği yıldaki laik ve demokratik ülke değildir. AKP bürokrasiyi kendi kontrolü altına geçirerek Türkiye'nin temel kimliğini değiştirmiştir. AKP'nin yükselişinden önce Ankara'nın yüzü Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'ya çevriliydi. Bugün, Avrupa Birliği'ne katılma retoriğine karşın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırıp Rusya ve İran'a yaklaştırmış ve Türk dış politikasının Orta Doğu'daki pozisyonunu yeniden şekillendirerek, İsrail'e duyulan sempatiden vazgeçip Hamas, Hizbullah ve Suriye'ye yönelik dostlukları geliştirmiştir. Amerikan karşıtı, anti-Hırıstiyan ve anti-Semitik duygular artış göstermiştir. Türkiye'nin bu radikal dönüşümün ardında sadece AKP'nin siyasi makinası değil, gizemli Hocaefendi Fethullah Gülen tarafından yönetilen sinsi İslamcı tarikat da vardır. Bu İslamcı tarikat, kendini hoşgörü ve uzlaşma savunucusu olarak göstermeye çalışıyor olsa da, tam tersi birtakım karanlık işlerin peşinde koşmaktadır. Bugün Fethullah Gülen ve takipçileri, yani Fethullaçılar, sadece iktidarı etkilemekle yetinmiyor, iktidarı ele geçirmeye çalışıyorlar. Bugün Türkiye'de 85 bin cami var. Yani, her 800 vatandaşa bir cami düşüyor. Bunu bir de hastane sayısıyla karşılaştıralım: Her 60 bin vatandaşa bir hastane. Türkiye'de kişi başına düşen cami sayısı dünyadaki en büyük orandır. Bir de 90 bin imamı düşünün. Doktor ve öğretmen sayısından daha çok.
Türkiye'de medrese benzeri binlerce imam-hatip okulu ve sayısı 4.000'i aşan devlet destekli resmi Kuran kursları var—bu rakama gayri resmi Kuran kursları dahil değildir. Onları da eklerseniz, en az on kez daha büyük bir rakamla karşılaşabilirsiniz. Diyanet İşleri Bakanlığı'nın harcamaları beşe katlanmıştır. 2002'de 553 trilyon Türk lirası (yaklaşık 325 milyon Amerikan doları) harcama yapmış olan bakanlık, harcamalarını AKP'nin ilk dört buçuk yıllık iktidarı sırasında 2.7 katrilyon liraya çıkarmıştır. Bu bakanlığın bütçesi diğer sekiz bakanlığın toplam bütçesinden daha büyüktür.[1] Türkiye'de Cuma namazına katılım oranı, İran'ınki aşıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay'ın hükümlerine karşın, devlet okullarında zorunlu Sünni İslam eğitimi devam ediyor.[2] Hem Başbakan Erdoğan, hem Diyanet İşleri Bakanı Ali Bardakoğlu "ulema danışalım"a karşı gösterilen tepkileri eleştirmişlerdi.
Bütün bu gelişmeler arasında, Fethullah Gülen Türkiye'nin siyasi platformunu şekillendirmeye çalışan bir artör olarak ortaya çıkıyor. Bunu yaparken de hem AKP'nin içindeki yandaşlarını kullanıyor, hem de cemaatin inanılmaz derecede büyük meyda imparatorluğunu, finans kurumlarını, bankalarını, işletme birimlerini, binlerce okul, üniversite, ışıkevleri ve benzeri kurum ve kuruluşlardan oluşan uluslararası ağını harekete geçiriyor. Fethullah Gülen bir finans imparatorudur. En iyi tahminlerle, 25 milyar dolarlık kontrol dışı ve karanlık bir bütçesi var.[3] Fethullahçı cemaatin AKP'yi doğrudan destekleyip desteklemediği, AKP'yi iktidara getiren güç olduğu henüz tam anlamıyla kanıtlanmamış olsa da, detaylar o kadar da önemli değil. Her ne olursa olsun, Fethullah hareketi AKP'nin iktidara gelmesini sağlayan en büyük güçtür.
Fethullah Gülen'in Geçmişi
1942 yılında Erzurum'da doğan Fethullah Gülen, kendisini peygamber olarak kabul eden bir imamdır.[4] Batı dünyasında pekçok kişinin reformcu ve hoşgörü[5] savunucusu olarak alkışladığı, Türkiye ve Türkiye ötesi için "ılımlı İslam"ın katalizörü olarak kabul edilen sırlarla dolu bir kişi Gülen. Batı'da, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde, bir "aydın", "bilim adamı" ve "eğitimci"[6] olarak övülen Fethullah Gülen'in eğitimi beş yıl devam ettiği ilkokulla sınırlı. Sertifikasını aldıktan sonra, önce Edirne'de daha sonra da İzmir'de imamlık kariyerini devam ettirdi. Gülen, 1971'de yasadışı dinî faaliyetlerinden dolayı (örneğin, yasadışı yaz kamplarında gençlerin beynini yıkamak) güvenlik güçleri tarafından tutuklandı ve ondan sonra zaman zaman son derece laik Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yakın takibe alındı.[7] 1981 yılında, vaizlik görevinden emekli oldu.
Kendisini dinlerarası diyaloğun savunucu olarak pazarlayabilmek için Papa II. John Paul ile diğer Hıristiyan liderler ve Musevî hahamlarla[8] buluşup bu üç din arasındaki ortaklıkları vurguladı. Fethullah Gülen, kendisini ve hareketini Anadolu mistisizminin günümüzdeki hoşgörü versiyonu olarak satmaya çalışıyor; bu yaparken de Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Yunus Emre gibi büyük mistik düşünürlerin edebî eserleri kullanıyor; kendisinin bu sufilerin hoşgörü mesajlarını paylaştığı sahte imajını yaratmaya çalışıyor.[9] Bu düşünürlerden yapılan alıntılar Fethullah Gülen'in propaganda malzemelerini süslüyor.
Fethullah hareketi, emrindeki bütün örgütler ve üniversiteler (büyük paralar akıtmaya devam ettiği Georgetown üniversitesi dahil), Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa'da Gülen konferansları düzenliyorlar. Ekim 2007'de, İngiltere Lordlar Kamerası Fethullah Gülen onuruna bir konferans organize etti.
Gülen, Sa'id-i Nursî olarak da bilinen Şeyh Sa'id-i Kürdî'nin (1878-1960) öğrencisi ve mürididir. Nursî İslamcı Nur hareketinin kurucusudur.[10] Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, yeni Türk parlementosunda yaptığı bir konuşmada, Cumhuriyet'in İslamcı temellere dayandırılması gerektiğinin savunusunu yapmış; Atatürk'e, Atatürk devrimlerine, çağdaş ve laik Cumhuriyet'e ihanet etmiştir.
Gülen, 1998'de şeker hastalığı tedavisi bahanesiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçtı. Bu göç aynı zamanda Gülen'in 2000'de Türkiye'yi dinî bir ayaklanmaya teşfik eden ve gizli kameralarla kayda alınan vaazlarından dolayı yargılanmasını da örtbas edebilmesi imkanını sağladı. Gönüllü sürgününden buyana, Fethullah Gülen Pennsylvania'nın doğusunda, şehirden uzak büyük bir malikânede kendisini koruyan ve hizmette kusur etmeyen yaklaşık 100 müridiyle ikamet ediyor. Bu uşaklar, türban ve cübbeli geleneksel İslamcılar gibi değil, eğitim görmüş, takım elbise giyip kıravat takan çağdaş görünümlü erkeklerden oluşuyor. Uşaklar, Hocaefendi'lerinin emirlerine bağlı, hatta Hocaefendi'nin buyruğu gereği elli yaşlarına kadar evlenmeyi reddeden kişilerden oluşuyor. Bir gün evlendiklerinde, Fethullah'ın direktifleri doğrultusunda, eşlerinin şeriat kurallarına göre giyinmeleri zorunlu tutuluyor.[11]
Gülen'in Eğitim Şebekesi
Fethullah Gülen şebekesinin temelinde onun eğitim kurumları var. Gülen'in eğitim şebekesi muhteşem. Tam otuz beş yıl Fethullah'ın sağ kolu olarak görev yapmış olan Nurettin Veren'in tahminlerine göre, Türkiye'deki iki milyon hazırlık okulu öğrencisinin yüzde 75'i Gülen okullarına kayıt yaptırmıştır.[12] Gülen, bütün Türkiye'ye yayılmış binlerce seçkin ortaokulu, üniversiteyi ve öğrenci yurlarını kontrolü altında tutuyor. Bunlara en büyüğü Fatih Üniversitesi olan özel üniversiteler de dahil.
Türkiye dışında Gülen hareketi yüzlerce ortaöğretim kurumu ile dünyanın her yanına yayılmış, yaklaşık 110 ülkede düzinelerce üniversite işletiyor. Fethullah bütün bunları Allah rızası için yapmıyor elbette. Gülen'in adamları 8 ila 12. sınıf gençliğini hedefleyip, bu gençleri Işıkevleri'nde eğitime tabi tutup beyinlerini yıkıyorlar. Fethullah okullarında eğitilen bu gençler gelecekteki hukuk, politika ve eğitim kariyerlerine hazırlanıyorlar. Bu süreçte hedeflenen tek bir amaç var: bu gençleri geleceğin İslamcı Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetici sınıfları olarak hazırlamak. Emirlerini doğrudan Fethullah Gülen'den alan zengin Fethullahçılar, okullar ve Işıkevleri açmaya devam ediyorlar. Bu, Sabah yazarı Emre Öz'ün "eğitim cihadı" dediği olaydır.[13]
Bu okullar şebekesi, daha büyük bir stratejinin sadece küçük bir parçasını teşkil ediyor. 2006'da yaptığı bir mülakatta Nurettin Veren "Bu okullar dükkânların vitrini gibidir. Örgüte yeni katılımlar ve İslamcılaştırma faaliyetleri gece derslerinde yapılıyor... Bizim eğittiğimiz öğrenciler şimdi Türkiye'nin en yüksek mevkilerinde oturuyorlar. Bunların arasında, valiler, hâkimler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan subaylar var. Hükûmetin parçası bakanlar var; bunlar Gülen'e danışmadan hiçbirsey yapmazlar" demişti.[14]
AKP'nin tartışılan eğitim politikaları ve yandaşı Fethullahçı okullarda devam eden İslamcı beyin yıkama faaliyetleri,Türk toplumunun İslamcılaştırılması sürecini hızlandırmıştır. İktidarının ilk döneminde, Erdoğan'ın AKP hükûmeti okul kitaplarını değiştirmiş, dinî dersleri vurgulamış ve binlerce imam Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki kadrolarından alınıp Türkiye'nin her yerinde öğretmen ve yönetici olarak atanmıştır.[15] Aynı zamanda bir Fethullah Gülen sempatizanı olan, Türkiye'nin ilk İslamcı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yusuf Ziya Özcan gibi bir Fethullahçıyı YÖK Başkanı olarak atamıştır. Gül, Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanarak, pekçok Fethullahçıyı Türkiye Cumhuriyeti'nin üniversitelerine rektör olarak atamayı da başarmıştır.
Türkiye dışında da Fethullahçı okullar örgüte yeni üyeler kazandırmak için kullanılan bereketli topraklar gibidir. Türk kökenli Fransız bilgini Bayram Balcı, Institut d'Etudes Politiques'te savunduğu, "Orta Asya'daki Gülen Okulları" konulu doktora tezinde şunları yazmıştı: "Fethullah'ın amacı Türk milletinin İslamcılaştırılması ve dış ülkelerde İslamın Türkleştirilmesidir. Fethullah'ın yurtdışındaki düzinelerce okulu—çoğu erkek çocuklar için açılmıştır—doğrudan 'okul içinde' olamasa da 'okul dışında' zorla İslam'a döndürme amacıyla kullanılmaktadır." Balcı konuya biraz daha açıklık getiriyor: "Fethullah devlet, din ve toplum arasındaki ilişkiyi yeniden canlandırmak istiyor."[16]
Fethullahçı Nur hareketinin Orta Asya'daki okulları, yıllarca Sovyet baskısı tarafından laikleştirilmiş bölgelerde İslam'ın yeniden canlandırılması için mücadele etmektedir. Balcı bu durumu şöyle açıklıyor: "Cemaat'in amacı, geleceğin İngilizce ve Türkçe konuşan, Fethullahçılara ve Türkiye'ye olumlu bakan milli elitlerini eğitip etkisi altına almaktır." Bu kuşkular nedeniyle bölgedeki pekçok ülke Gülen'in eğitim kurumlarına karşı önlemlerini almıştır. Özbekistan bu okulları şeriatı teşfik ettikleri gerekçesiyle yasaklamıştır.[17] Rus hükûmeti de Fethullah hareketinin Federasyon'un çoğunluğu Müslüman olan bölgelerdeki faaliyetlerine kuşku ve endişeyle bakmakla kalmayıp sadece Gülen okullarını değil, Nur tarikatının ülkedeki bütün faaliyetlerini yasaklamıştır.[18]
Elbette Özbekistan ya da Rusya çoğulculuğa verdikleri önemle bilinen ülkeler değil ama Gülen okullarına ve Fethullahçı beyin yıkama faaliyetlerine karşı duyulan şüpheler, Hollanda gibi ülkelere de sıçramıştır. 2008'de Hollanda'nın Hırıstiyan Demokrat, İşçi, ve Muhafazakar partileri, "Türk imamı Fethullah Gülen"le ilişkisi olan kurumlara yapılan devlet yardımlarının birkaç milyon Euro düzeyinde kesilmesini öngörmüş ve Gülen cemaatinin bütün faaliyetlerinin en ince detaylarına kadar soruşturulmasını istemiştir. Bu kararın verilmesinde Gülen'in Işıkevi'nde çalışan Amsterdam merkezli Uluslararası Soysal Tarih Enstitüsü directörü Erik Jan Zürcher ile beş eski Fethullah cemaati üyesinin Hollanda televizyonda Cemaat'n adım adım laik düzeni yıkmaya çalıştıklarını belirtmeleri etkili olmuştur.[19]
Soruşturmaya alınan kurumlar Gülen hareketiyle olan bağlarını inkâr etmiş olsalar da, Zürcher hareketin Batı'yla olan bütün ilişkilerinde tipik takiyye ideolojisini uyguladığını belirtti. Adı belirtilmeyen ama Gülen okullarında ve Işıkevleri'nde çalışmış eski bir Cemaat üyesi, Fethullahçıların Hollandalıları "pis, günahkâr kâfirler" olarak tanımladıklarını rapor etti. Aynı kişi, Fethullahçıların "En iyi Hollandalı Müslüman olmuş olandır. Bütün Hollandalılar Müslümanlaştırılmalıdır" dediğini belirtti.[20] Güya "hoşgörü" öğreten ve yüzden fazla ülkede at koşturan binlerce Fethullahçı okuldan bir tanesi bile Suudi Arabistan ya da İran gibi şeritın pençesine düşmüş ülkelerde faaliyet göstermiyor. Bu okullar, laik Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerdeki öğrencileri radikal İslamcılığa yönlendirmeye programlanmışlardır.
Kontrol Mekanizmalarının Altüst Edilmesi
Fethullahçılar Türkiye'nin 200,000 polisli Emniyet teşkilatını işgal etmeyi de başarmışlardır. Bu sızmanın korkunç etkilerinden biri, Fethullahçı polislerin laik Cumhuriyet'e bağlı polisleri sindirip yerlerine Hocaefendi'ye bağlı polisleri yerleştirmiş olasıdır. Nurettin Veren'in sözleriyle, "Emniyet teşkilatında polis üniforması giyen imam başkanlar var. Pekçok komiser emirlerini bu imamlardan alıyor."[21] İstanbul Emniyet Teşkilatı bünyesinde yer alan Organize Suçlar Masası'nın eski başkanı Serdar Saçan hazırladığı raporlarda Fethullahçı örgütün güvenlik güçlerine sızdığını doğrulamıştır. Saçan, 2006'da verdiği bir mülakatta şunları söylüyordu:
Fethullahçılar, Emniyet Teşkilatı bünyesindeki örgütlenmelerine 1970lerde başlamışlardır. Polis akademilerinde, öğrenciler sınıf komiserleri tarafından Işıkevleri'ne götürülüyorlardı. Bu komiserlerden biri bugün Emniyet Teşkilatı'nın başına geçmiştir. Benim Polis Akademisi'nde bulunduğum yıllarda, mesela AKP'nin iktidara geldiği 2002'de, Fethullah Gülen örgütüyle ilişkisi olmayan polislerin ya maaşları kesilmiş ya da işten atılmışlardır... Polis Akademisi'nden birincilikle mezun oldum ve yirmi dört yıllık kariyerim boyunca mesleğimdeki üstün başarılarımla gurur duydum. 2002'den sonra, AKP terfi etmemi engelledi. AKP, sadece dosyaları karşıdevrimci İslamî faaliyetlere katılmakla kirlenmiş polisleri terfi ettirdi... Teşkilat'ta yükselmenin tek yolu, belli bir Cemaat'e üye olmaktan geçiyordu. Bugün Emniyet Teşkilatı'ndaki üst düzey polislerin yüzde sekseni Fethullah Cemaati'nin üyesidir.[22]
Elbette bu tip afedelerin bir bedeli vardır.[23] Ekim 2008'de, Türk polisi Saçan'ı "hükûmeti devirmeye çalışan Ergenekon'a üye olduğu" komplosuyla tutuklamıştır.[24] Perçok araştırmacı, Ergenekon komplosunun AKP hükûmetinin kendisini eleştirmeye kalkışan kişileri taciz edip cezalandırmak için kullandığı bir siyasi mekanizma olduğuna inanıyor.[25] Gazeteci yazar Merdan Yanardağ Ankara Emniyet Teşkilatı'ndaki İslamcı sızmaya dair bazı istatistikler sunmuştur. Yanardağ şöyle diyor:
Ramazan'dan önce Ankara Emniyet Teşkilatı'ndaki personele yemek sayısını belirlemek bahanesiyle Ramazan'da oruç tutup tutmayacakları sorulmuştur. 4.200 memur arasından sadece 17'si oruç tutmayacaklarını belirtmiştir. Bu on yedi kişiden bazılarının hasta olabileceğini de göz önüne alırsanız, bu oranın ne ölçüde korkunç olduğunu anlarsınız.[26]
2008 baharındaki telefon dinleme skandalları da Emniyet Teşkilatı'nın en önemli birimlerindeki Fethullahçı yapılanmayı göstermektedir. Nisan 2007'de Türk Emniyet Teşkilatı'na mahkeme kararıyla verilen sınırsız yetkileri kullanarak, teşkilatın Türkiye'deki bütün telefon, cep telefonu, SMS, e-posta, fax ve internet iletişimlerini gizlice kaydetmesi, pekçok Türk vatandaşının kişisel telefon konuşmalarının Fethullahçılar tarafından dinlendiği korkusu daha da büyümüştür.[27] Fethullahçıların Emniyet Teşkilatı'nı istila etmesi, teknolojiyi kısıtlayıp bilgiyi denetimleri altında tutması, Türkiye içindeki siyasi emellerini gerçekleştirmelerini sağlıyor. Söz gelimi, Şubat 2008'de Tuğgeneral Münir Erten'in gizlice kaydedilmiş Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak Kürdistan'ına yapacağı askerî operasyon hakkındaki konuşması, Genelkurmay Başkanı ile yaptığı özel görüşmenin detayları ile General Ergin Saygun'un sağlık durumuyla ilgili kişisel bilgiler pekçok websitesinde yayınlanmıştır.[28]
Bir sonraki ay YouTube dahil pekçok websitesi, savcı Salim Demirci ile bir meslektaşı arasındaki Erdoğan ve o zamanki Diyarbakır valisi ve Erdoğan ofisinin danışmanı olan Efkan Ala hakkındaki konuşmaları yayınlanmıştır. Erdoğan, Demirci hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.[29] Haziran 2008'de, İslamcı Vakit gazetesi Saygun'un tıbbî raporunun tamamını yayınlamış, şeker hastası olduğunu ve Gülhane Askerî Hastanesi'nde gördüğü bütün tedavileri ve aldığı bütün ilaçları bütün detaylarıyla yayınlamıştır.[30]
Konuşmaları gizlice dinlenip kaydedilenler arasında Yüksek Öğretim Kurumu'nun eski başkanı Erdoğan Teziç ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ileri gelen üyeleri de vardı. Bu gizli kayıtlar, İslamcı websitelerinde ve Fethullah Gülen'in gazeteler şebekesinde yayınlanmıştır. Pekçok Türk gazeteci bu konuşmaların Fethullaçılar tarafından kontrol edilen polis teşkilatı tarafından gizlice kaydedildiğine inanmaktadır. Raporlara göre, dinleme masasının başındaki şahıs, Ağustos 2005'te Tayyip Erdoğan tarafından göreve getirilmiş bir Fethullah Gülen örgütü üyesidir.[31] Vakit, Yeni Şafak, Zaman, and the AKP yanlısı "liberal" Taraf dahil, bütün İslamcı gazeteler, devlet binaları ve askerî karargâhlardaki özel konuşmaları yayınlamışlardır. İslamcı, AKP yanlısı medya, güya AKP hükûmetini yıkmayı amaçlayan sözde Ergenekon komplosunun laik askerî personeli, gazetecileri ve üniversite profesörlerini kapsayan "çok gizli" polis operasyonunun kanıtlarını yayınlamaktan çekinmemiştir.[32] Bu tür sızıntıların en önemli amacı, AKP'ye karşı çıkan, onu eleştiren herkesi anında taciz edip cezalandırmak ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmaktır.
Polis Teşkilatı'ndaki İslamcılaşmanın, AKP karşıtı göstericilerin maruz kaldığı polis zorbalığına da katkıları çok büyük olmuştur. 1 Mayıs 2008'de polis, İstanbul'un Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs Bayramı'nı kutlamak isteyen işçilere gaz bombaları, biber gazı ve sopayla işkence etmiştir. Pekçok gösterici yaralanmıştır.[33] İşçi sendikaları ve muhalefet partileri, polis zorbalığını şiddetle kınamış ve Erdoğan'ı muhalif sesleri polis aracılığıyla susturmakla suçlamıştır.[34] Polis, İstanbul Tuzla limanındaki işçi protestolarını da bastırmıştır.[35] Aynı şekilde, polis, Erdoğan'ın politikalarını eleştirmeye kalkışan vatandaşları taciz etmiştir. Erdoğan'ın korumaları, Erdoğan'ın sosyal güvenlik politikalarını açıkça eleştirdiği için, 46 yaşındaki Antalyalı bir adamı kaçırmış, adamı kimselerin bilmediği bir yerlere götürüp dövmüş, tehdit etmiştir. Bu saldırıya maruz kalan adam, Erdoğan'ın korumalarının evine gizlice silah ya da uyuşturucu madde saklayabileceklerini, kendisini öldürebileceklerini bildirmiştir.[36] Türk Silahlı Kuvvetleri anayasanın garantörü olsa da, Nurettin Veren, Fethullahçıların polise ve diğer kurumlara olduğu kadar, orduya da sızdıklarını iddia etti:
Fethullahçı subaylar bir zamanlar bizim öğrencilerimizdi. Onları mali açıdan destekledik, eğittik, onlara yardımcı olduk. Bu minnettar çocuklar mezun olup etkili mevkilere çıktıklarında, kendilerini ve mevkilerini Fethullah Gülen'in hizmetine adadılar... Emir ve direktifleri Fethullah verir ve bu subaylar sayesinde devlet içindeki iktidarını korur... Fethullah'ın öğrencileri polis akademisinden, askerî okullardan mezun olduklarında—tıpkı yeni doktorlar ve avukatlar gibi—minnetkârlıklarını kanıtlamak için ilk maaşlarını Fethullah Gülen'e verirler. Hatta yeni mezun olmuş subaylar, mezuniyet töreninde kendilerine verilen kılıçları Fethullah'a hediye ederler.[37]
Nurettin Veren'e göre, Fethullah Gülen Türk Silahlı Kuvvetleri'ki her kırk İslamcı subay içinden bir tanesinden fazlasının atılmamasını, geriye kalan İslamcı subayların ise sanki hücre evlerindeymiş gibi gizlenmeleri gerektiğini savunmuştur. Bu tip iddialar komplö teorilerinin ürünleri gibi görünseler de, son zamanlardaki AKP yanlısı medyaya yapılan sızıntılar, askerî kadrolara sinmiş pekçok İslamcı gücün olduğunu kanıtlıyor; Fethullah Gülen'e bağlı altyapının Genel Kurmay Başkanlığı'nda önemli bir yeri olduğu spekülasyonlarını ortaya atıyor. Yüksek Askerî Şura'nın, tarihinde ilk kez, hiçbir şüpheli İslamcı subayı ordudan atmaması, bu tip spekülasyonlara geçerlilik kazandırıyor.
AKP hükûmeti, Gülen hareketine yargı analında da yardımcı olmuştur. İktidarının ilk beş yılında Erdoğan, binlerce yargıç ve savcıyı AKP yanlısı kişilerce değiştirmiştir. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı da bir İslamcı olduğuna göre, selefi Ahmet Necdet Sezer'in aksine, bu tip önemli pozisyonlara İslamcıların atanmasını veto etmesi pek mümkün görünmüyor. Tam tersi, AKP bu tip binlerce yeni atamalar yapmak istiyor.[38] AKP, yargıç adaylarının İslam'a ve İslamcılığa bağlılıklarını ölçmek için önce AKP bürokratları tarafından mülakata tabi tutulmasını zorunlu kılan bir yasa çıkarmıştır. AKP'nin yargı sistemini hedeflediğinin en belirli örneklerinden biri, Van Üniversitesi eski rektörü Yücel Aşkın'ın AKP yanlısı, laiklik düşmanı kişilerce tacize ve cezalandırmaya tabi tutulmuş olmasıdır.[39] Buna, savcının Genelkurmay Başkanı olmadan önce General Yaşar Büyükanıt'ı Şemdinli soruşturmasına bulaştırmaya çalışmış olması ve Ergenekon masalı da eklenebilir.
Bu tip inanılmaz bir şekilde politik ve intikam duygularıyla beslenen davalar, Utah Üniversitesi siyaset bilimcisi Hakan Yavuz gibi bazı eski Fethullah Gülen sepatizanlarının fikir değiştirmelerine neden olmuştur. Bir mülakatta, Yavuz odatv.com'a dört önemli hukukî davanın düşüncelerini değiştirdiğini bildirmiştir: Aşkın davası, Şemdinli davası, 2005'te gerçekleştirilen Atabeyler operasyonu (sözde Tayyip Erdoğan'a süikast düzenlemeye çalışan bir "çete"ye karşı yapılan operasyon)[40] ve Ergenekon masalı (soruşturması). Yavuz şöyle açıklıyor: "Cemaat bu dört davayı da yönlendirmeye çalışmıştır. Cemaat'in gazetelerinin arşivlerindeki Yücel Aşkın'ı yok etmeye yönelik iftira dolu raporlara bakın! Şimdi de Ergenekon masalı! Bu derece önemli insanları yargısız, bir yıldan fazla hapisanelerde çürütmek kabul edilebilir birşey değil." Yavuz, Gülen Cemaati'nin kendi üyelerine çok başka bir dille konuştuğunu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temel felsefesiyle çelişen bir siyasi ajanda peşinde koştuğunu vurguladı. Hakan Yavuz, Fethullahçıları insanları parayla satın almakla suçladı. Yavuz, Fethullahçıların insanları büyük paralar karşılığı Cemaat'e kazandırmaya çalıştıklarını ve onların laik Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı konuşup yazı yazmaları için, herhangi bir fatura vermeksizin, Cemaat tarafından satın alındıklarını itiraf etti.[41]
Beşinci Aşama
Polis, ordu ve mahkemeler Türkiye Cumhuriyeti bünyesindeki birtakım resmî yapılanmalar aracılığıyla normalde hukukun üstünlüğünü korumakla yükümlü gibi görünse de, birtakım güçlerin Türk medyasını kontrol ve suistimal etmesi mümkündür. Türk medyasının geleneğinde gücü kötüye kullanma ve yolsuzluğu korkusuzca duyurma vardır. Erdoğan başbakanlık koltuğuna oturduğu günden itibaren "basın özgürlüğü" kavramından ne kadar nefret ettiğini kanıtlamıştır. Erdoğan'ın böyle bir kavrama tahammülü yoktur. AKP hükûmeti, sistemli bir şekilde sadece hükûmeti öven ve hükûmet adına konuşan bir medya tekeli yaratmaya çalışmıştır. Erdoğan kontrol edemediği medya organlarına acımasızca saldırmıştır. Yönetiminin daha ilk döneminde Erdoğan altmış üç gazeteciye, pekçok yazara ve muhalefet partilerinin millet vekillerine karşı yüzden fazla dava açmıştır. Bu davaların tam sayısı büyük bir ihtimalle çok daha korkunç boyutlardadır. 2008'de Erdoğan, Demokratik Sol Parti'nin parlementoda, gazetecilere karşı kaç tane dava açtığına dair yönettiği soruyu, bu tip bilgilerin kendi "şahsî" hayatıyla ilgili olduğu gerekçesiyle yanıtsız bırakmıştır.[42] Erdoğan'ın hür gazeteciler aleyhine açtığı davaların nedeni, diğer demokrasilerde son derece normal olarak karşılanan eleştirilerdir. Mesala, 2005'te Erdoğan Cumhuriyet gazetesi karikatüristi Musa Kart'ı kendisini bir yumak ipliğe sarılı bir kedi olarak resmettiği için mahkemeye vermiştir. Aynı şekilde, geçen yıl haftalık mizah dergisi Leman'ı 30 Ocak 2008'deki kapağında kendisini küçük düşürdüğü gerekçesiyle dava etmiştir.[43]
Erdoğan, açtığı bu davaların kimilerini kaybetmiş olsa da, davaların etkisi tüyler ürperticidir. Gazeteciler, yaptıkları her eleştirinin malî bir bedeli olduğunu, Başbakan tarafından cezalandırılacaklarını, hatta yayınlarının AKP kanalıyla toplatılabileceğini biliyorlar.AKP'nin altı yıllık iktidarı süresinde, hükûmet pekçok medya organını pençesine alıp AKP yandaşı Fethullahçı holdinglere satmıştır. Söz gelimi, 2007'de TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu), Türkiye'nin ikinci büyük medya grubu olan Sabah-ATV'yi bir geceyarısı baskınıyla ele geçirmiştir. Erdoğan tarafından atanan kişilerce doldurulan TMSF, daha sonra yönetim kurulu başkanlığını Erdoğan'ın damadının yaptığı Çalık Holding'e satılmıştır. Çalık, bunun finasını iki devlet bankasından aldığı borçla ve Katar merkezli bir medya şirketine Sabah hisselerinin yüzde yirmibeşini satarak gerçekleştirmiştir. Ahmet Çalık'ı Ocak 2008 Suriye ziyareti sırasında Katar Emiri Hamad bin Halife'le tanıştıran kişi ise Abdullah Gül'dür. Çalık Şubat'ta Gül'e, Nisan'da Erdoğan'a Katar ziyaretleri sırasında eşlik etmiştir. Medya, Sabah-ATV grubunu satın almak isteyen diğer ticaret birliklerinin Erdoğan tarafından ihaleden çıkmaya zorlandıklarını, böylece Çalık'ın tek ihale teklifçisi konumuna kavuşturulduğunu bildirmiştir.[44] O zamandan beri Sabah gazetesi hizmette kusur etmeden AKP'nin savunuculuğunu yapıyor. Eylül 2008'de Erdoğan bütün parti üyelerinin ve yardımcılarının Doğan Medya Grubu'nun gazetelerini boykot etmesini emretti. Bunun tek sebebi, Doğan Grubu'nun İslamcı "yardım kurumları"nın para aklama faaliyetlerini yayınlamasıydı.[45] Zaman, Sabah, Yeni Şafak, Türkiye, Star, Bugün, Vakit, ve Taraf gibi İslamcı gazeteler ile İslamcı televizyon kanallarını ve radyo istasyonlarının AKPci ve/veya Fethullahçı sahipleri vardır. Tirajlarına baktığımızda, İslamcı gazetelerin Türkiye'deki gazete satışlarının en azından yüzde kırkını ellerinde tuttuklarını görüyoruz.[46]
Fethullah Gülen'in Planları
Holdinglerin Türk toplumunda her zaman çok önemli bir yeri olmuştur. Aydın Doğan ve Mehmet Emin Karamehmet gibi laik işadamlarının hem endüstri alanında, hemen de medya, bankacılık sektörü, hatta eğitimde önemli çıkarları vardır. Ama Türkiye tarihinde başka hiçbir kişi Fethullah Gülen'inki gibi Türk toplumunu kökten değiştirmeye çalışan bir siyasi hareket başlatmamıştır. Bugün Gülen güçlü bir partizan medyayı kontrolü altında tutuyor. Bu şebeke sadık bürokratları, partizan üniversiteleri, akademiyi, partizan savcı ve yargıçları, partizan emineyet ve istihbarat kurumlarını, partizan kapitalist ticaret odalarını, sivil toplum kuruluşlarını, işçi sendikalarını, partizan öğretmenleri, doktor ve hastaneleri içeriyor. Fethullah Gülen'i bu denli tehlikeli kılan nedir? Bu sorunun en iyi yanıtı Gülen'in kendi vaazlarında gizlidir. 1999'da Türk televizyonu Gülen'in üyelerinden oluşan bir kalabalığa vaaz verdiği bir video kaydını yayınlamıştır. Bu kayıtta Fethullah Gülen, Şeriat kurallarıyla yönetilen bir İslamcı Türkiye hayalerini ve bu hayalleri nasıl gerçekleştireceğinin yollarını anlatıyordu. Gülen vaazlarda şunları söylüyordu:
Belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar... bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır, zaruri ve luzumlu. Yanlış birşey yapar, kıvama ulaşılmadan, özleriyle tam bütünleşmeden, gereken mesafe alınmadan, bir kısım erken vuruş diyebileceğim çıkışlar yaparlarsa dünya başlarını ezer ve Müslümanlara Cezayir'deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar. Suriye'deki 82 vakıası gibi bir fecaat yaşatırlar. Her sene Mısır'da yaşanan fezaat ve fecaat gibi fezaat ve fecaat yaşatırlar... Böyle bir dönemde, tam özünüzü bulacağınız, kıvama ereceğiniz ana kadar dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağınız ana kadar... Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekebileceğiniz ana kadar her adım erken sayılır. Her adım yirmi gününü doldurmadan yumurtayı kırma gibi birşeydir. Civcivleri terkedip terkeden bir kuluçka gibi civcivleri doluya, fırtınaya terketmek gibi birşeydir. Ve burada yapılan şeyler bunlardır. Burada yapılan şeyler mikro planda dünyayla hesaplaşma işidir... Bunca kalabalık içinde ben bu duygu düşüncemi sözde mahremce anlattım ama sizin mahremeyete sadık, mahremiyet mevzuunda hassas duygularınıza sığınarak anlattım. Biliyorum ki elinizdeki meyve suları boş kutularını dışarı çıkarken bir çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleri de... çöp kutusuna atıp geçeceksiniz.
Fethullah şöyle devam ediyor:
Her yerin kapalı olduğu, kapıların kilitlenmiş olduğu zamanlarda bizim Işıkevlerimiz eskisinden çok daha önemli görev yaptılar. Eskiden medreseler vardı, görevleri vardı, okulların görevleri vardı, tekkelerin görevleri vardı. Bu Işıkevleri okul olmak, medrese olmak, aynı zamanda tekke olmak zorundaydı... İzin devletten gelmedi, devletin kanunlarından gelmedi, bizi yönetenlerden de gelmedi. İzin Allah'tan geldi... Allah camilerde olduğu gibi, isminin bu evlerde anılmasını, çalışılmasını, öğretilmesini istiyordu.[47]
Başka bir vaazda Gülen şunları söylüyor:
Çok sancılı bir baharda yaşıyoruz. Yeni bir millet doğuyor. Milyonların milleti doğuyor, yüzyıllarca yaşayacak, Allah'in izniyle. Kendi kültürüyle kendi yapısıyla. Bir doğum nasıl sancı verirse, milyonlarinki de sancısız olamaz. Elbette sancı çekecegiz. Bir millet ateizme açılmışken, materyalizme açılmışken, kendinden kaçmaya alışmışken... kendine ait bütün değerleri arkasına atıp bir mevcud-ı mechule, bir ma'şuk-ı mechule doğru koşmuşken... geriye dönülmesi zannelidiği kadar kolay olmayacaktır ve bunun için ne çekilse... değer.[48]
Ve Gülen başka bir vaazında meydan okuyor:
Bizim hizmetimizin felsefesi biryerlerde bir ev açmaktır ve bir örümceğin sabrıyla ağlarımızı öreceğiz, insanların gelip bu ağlara düşmesini bekleyeceğiz ve ağlara düşenleri eğiteceğiz. Biz ağlarımızı onları yemek için değil, kurtuluşlarını göstermek, ölü vücutlarına ruhlarına can vermek için kuruyoruz.[49]
Fethullahçıların çoğu ve Cemaat'e çalışan İslamcı medya, bu vaaz kayıtlarının belli ölçülerde tahrif edilmiş olduğunu iddia etseler de,[50] Fethullah Gülen örgütünden kaçmayı başarmış kişilerce hazırlanan video kliplerinin sayısına bakarsanız, bu iddia ve inkârların tutarsızlığı daha iyi anlaşılır.
Fethullah Gülen'e Amerikan Hükûmeti Desteği İddiaları
Pekçok Türk analist, Gülen ve Amerikan hükûmetindeki detekleyicilerinin henüz seçimleri kazanmadan önce Erdoğan'a Beyaz Saray'dan bir davetiye temin ettiğine inanıyor. O zamanlar Erdoğan'a İslamcı faaliyetleri nedeniyle politika yasağı getirilmiş ve bu olay 2002 Türkiye seçimlerinden önce bir ABD onayı olarak sunulmuştu. Gülen'e Amerikan hükûmeti ve özellikle de CIA desteği verildiği, Türkiye'nin laik elitleri arasındaki hâkim bir görüştür ama ortada bu iddiaları doğrulayabilecek hiçbir kanıt yoktur.
Türk laiklerinden "Gülen'e ABD'nin destek verdiği" varsayımlarını kanıtlamaları istendiğinde genellikle Gülen'in Pennsylvania'daki 20 yıllık ikametini "kanıt" olarak gösterirler. 24 Haziran 2008'de Yargıtay, daha önemsiz bir mahkemenin Gülen'i laik Türk Cumhuriyeti'ni devirmek amacıyla yasadışı bir terör örgütü kurmak suçundan beraat ettirmesini olayladığında, Gülen başka bir hukuk savaşını daha kazanmıştı—bu kez Amerika Birleşik Devletleri'nde. Bir Federal Mahkeme, Amerikan İç Güvenlik Kurumu'nun ve Göçmenlik Bürosu'nun Gülen'in Yeşil Kart başvurusunu "eğitim alanında olağanüstü yeteneklere sahip kişi" kriterine uymadığı için reddetmesi kararını, geri çevirmişti. Amerikan İç Güvenlik Kurumu Fethullah Gülen'i eğitim alanında bir uzman ya da bir eğitimci olarak değil, "çok büyük ve etkili bir dinci ve siyasi hareketin holdingler sahibi bir lideri" olarak tanımlamıştı.[51]
Gülen'in bu mahkeme kararıyla Amerika'da oturma izni alması Türk analistlerin komplo teorilerini beslese de, Amerikan hükûmeti Gülen'i yücelten bütün faaliyetlerin kendi hareketi tarafından finanse edildiğini belirtti. Gülen 18 Haziran 2008'deki duruşması için hazırlanan dosyasına çoğu ilahiyatçılardan ve kendisini ve örgütünü destekleyen Türk politikacılardan gelen 29 destek mektubu ekledi. John Esposito—Suudi Arabistan'ın finanse ettiği Prince Alwaleed Bin Talal Center for Muslim-Christian Understanding'in direktörü—Fethullahçılardan büyük miktarlarda bağış aldıktan sonra, Gülen onuruna bir konferans sponsor etti ve Gülen'in savunma dosyasına eklenecek bir mektup yazdı. İki eski CIA çalışanı, George Fidas ve Graham Fuller ile Amerika'nın eski Türkiye büyükelçisi Morton Abramowitz da Gülen için destek mektubu yazdı.
Mektuplar işe yaramış görünüyor. 16 Temmuz 2008'de Amerikan bölge yargıcı Stewart Dalzell bir genelge yayınladı. Bu genelgeyle Amerikan Göçmenlik Bürosu'nun Gülen'e 1 Ağustos 2008'e kadar, "olağanüstü kaabiliyetlere sahip bir yabancı" olduğu gerekçesiyle, çalışma izni vermesini telep ediyordu. Mahkeme, göçmenlik bürosu soruşturmacısının Gülen'in başarılarını ölçmek için sadece "eğitim alanı"nı kullanmasının bir hata olduğuna, ilahiyat, siyasi bilimler ve İslam araştırmaları alanlarının da göz önüne alınmasının gerektiğine karar verdi. Mahkeme, Amerikan Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisi Yönetimi Temyiz Bürosu'nun Gülen'in eserlerinin "bilimsel" olmadığı yolundaki hükmünün de hatalı olduğu kanısına vardı. Bu kararın en büyük nedeni mahkemenin "bilimsel" kelimesini son derece muğlak bir şekilde yorumlamasıydı. Son olarak, mahkeme Gülen'in Amerika'da yaşamak isteyen kişilerde aranan "Birleşik Devletler'in menfaatinedir" zorunluluğunu da yerine getirdiği kararını verdi.[52]
İkametinin ardındaki hukukî mantık ne olursa olsun, ABD'nin Gülen'e oturma izni vermiş olması, Gülen hareketinin "Washington'ın AKP ve Fethullahçı yandaşlarına destek verdiği" imajını yaymaya devam etme gücünü verecek ve Türkiye, kuruluşunun yegane temeli olan laiklikten biraz daha uzaklaşacaktır.
Sonuçlar
Gülen pekçok dostun, bütün dünyayı dolaşan yoldaşlarının ve parayla satın alınmış gazeteci ve akademisyenlerin desteğinin verdiği keyfi çıkarıyor. Gülen'in faaliyetlerinden duyulan endişe, çoğu zaman Türk, Amerikan ve Avrupa medyası tarafından "paranoya" olarak sunuluyor, bu konudaki uyarılar ciddiye alınmıyor. Türkiye'nin başsavcısı AKP'yi laik anayasayı yok etmeye çalışmak suçundan dava ettiğinde, İslamcılara destek veren medya ile Batılı diplamat ve gazeteciler, davayı "anti-demokratik bir hukukî darbe" olarak yorumladılar.[53] Ama bu kaynakların büyük bir çoğunluğu, İslamcılıkla demokrasi arasında, laiklikle faşizm arasında bir dikotomi olduğu varsayımından yola çıkarak, Ergenekon tutuklamalarını da topa tuttular. İslamcı medya tarafından Türkiye'deki İslamcıların "reformcu demokratlar," modern, laik Türk aydınlarının ise "gericiler" olarak sunulmaya devam edilmesi, modern politikadaki en saldırgan ama maalesef etkili yalanlardan biridir.[54]
Türkiye'de dindar Müslümanların Ramazan'da oruç tuttukları için saldırıya uğradıkları görülmemiş bir olayken, son yıllarda bunun tam tersi pekçok olay yaşanmış, oruç tutmadıkları ya da içki içtikleri için pekçok Türk vatandaşı İslamcı saldırıların kurbanı olmuştur.[55] Kadınlar Şeriat kuralları doğrultusunda başlarını kapayıp memleketin her yanında serbestçe dolaşabildikleri halde, türban takmayan Türk kadınları belli bölgelerde dışlanmış, pekçok kez saldırılara maruz kalmışlardır.[56]
Batı dünyasında hâkim olan "dindar Müslümanlarla din-karşıtı laik Kemalistler arasındaki çatışma" imajının tam tersi, laikler dahil, Türklerin büyük bir çoğunluğu geleneksel ve dindar insanlardır ve kendilerini "önce Müslüman" olarak tanımlarlar.[57] Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti anayasası bütün Türk vatandaşlarını "Türk" olarak kabul etse de, ülkedeki yaygın ve hâkim anlayış, "Türk" olabilmenin tek yolunun "Müslüman" olmaktan geçtiği yolundadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir kurumunda tek bir gayrimüslim vali, büyükelçi, subay ya da polis şefi olmaması, Türkiye'de İslam'ın hâkimiyetinin kanıtlarındandır. Fethullah Gülen Türkiye'deki kişisel özgürlüklerin artması için değil, İslam'ı caminin ve özel alanın sınırlarından kurtarıp onu toplumun her alanında hâkim kılmak, hayattaki bütün ilişkileri İslam kurallarına göre yeniden düzenlemek için savaşıyor.[58] Gül ve Erdoğan dahil, AKP liderleri "İslam'ın camide tutuklu kılınmış olması"na karşı çıkan görüşlerini defalarca ifade etmiş, İslam'ın bir yaşam biçimi olarak her tarafa hâkim olması gerektiğini talep etmişlerdir. Türklerin büyük bir çoğunluğu, kısa bir zaman önce AKP liderlerinin laikliğin "din ve devlet işlerinin ayrımı" olarak tanımlanmasına nasıl karşı çıktıklarını çok iyi hatırlıyor. Gül—27 Kasım 1995 tarihinde The Guardian'da yaptığı mülakat dahil—laikliği her fırsatta aşağılamıştır. Türk İslamcıların yegane gayesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş prensiplerini ortadan kaldırmaktır. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı liderleri Fethullah Gülen'in "hoşgörü" retoriğinin bir aldatmaca olduğunu görmemeye devam ettiği sürece, kendilerini "dinlere özgürlük diyaloğu"nun değil, "Türkiye'yi kim kaybetti?" sorusuna yanıt aramaya çalışan bir aşamanın kurucuları olarak bulacaklardır.
[1] Can Dündar, Milliyet (İstanbul), Haziran 21, 2007; Reha Muhtar, Vatan (İstanbul), Haziran 22, 2007.
[2] Milliyet, Mart 10, 2008; Hürriyet (İstanbul), Mart 10, 2008.
[3] Helen Rose Ebaugh ve Doğan Koç, "Funding Gülen-Inspired Good Works: Demonstrating and Generating Commitment to the Movement," fgulen.com, Oct. 27, 2007.
[4] Merdan Yanardağ, Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası, Türkiye Nasıl Kuşatıldı? (İstanbul: Siyah Beyaz Yayın, 2006), Nurettin Veren'in Kanaltürk'te verdiği söyleşilere dayanarak, Haziran 26, Temmmuz 3, 2006.
[5] "Fethullah Gülen Is an Islamic Scholar and Peace Activist," International Conference on Fethullah Gülen, Erasmus University, Rotterdam, The Netherlands, Kasım 2007; J. J. Rogers, "Giants of Light: Fethullah Gülen and Meister Eckhart in Dialogue," The University of Texas, San Antonio, Tex., Kasım 3, 2007.
[6] Söz gelimi, bk., Rogers, "Giants of Light"; USA Today, Temmuz 18, 2008.
[7] Bülent Aras, "Turkish Islam's Moderate Face," Middle East Quarterly, Eylül 1998, s. 23-9.
[8] Anadolu Ajansı (Ankara), Şubat 10, 1998.
[9] "Muslim World in Transition: Contributions of the Gülen Movement" konferansında Mevlana Celleddin-i Rumi'den alıntıların yeraldığı broşürler dağıtılmıştır (London, Ekim 25 – 27, 2007).
[10] Aland Mizell, "Clash of Civilizations versus Interfaith Dialogue: The Theories of Huntington and Gülen," KurdishMedia.com, Aralık 31, 2007; "Are Islam and Kemalism Compatible? How Two Systems Have Impacted the Kurdish Question?" Iraq Updates, Kasım 28, 2007.
[11] Nurettin Veren'le Söyleşi, Kanaltürk, Haziran 26, 2006.
[12] Ibid.
[13] Sabah (İstanbul), Kasım 30, 2004.
[14] Veren mülakatı, Kanaltürk, Haziran 26, 2006.
[15] Cumhuriyet (İstanbul), Aralık 23, 2007.
[16] Bayram Balcı, "Central Asia: Fethullah Gülen's Missionary Schools," Ekim 2001.
[17] Merdan Yanardağ ile mülakat, Gerçek Gündem (İstanbul), Kasım 20, 2006.
[18] Hürriyet, Nisan 11, 2008.
[19] Erik-Jan Zürcher, "Kamermeerderheid Eist Onderzoek Naar Turkse Beweging," NOVA documentary, Temmuz 4, 2008.
[20] Cumhuriyet, July 9, 2008; Netherlands Information Services, Temmuz 11, 2008.
[21] Yanardağ, Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası, Türkiye Nasıl Kuşatıldı?
[22] Adil Serdar Saçan, mülakat, Kanaltürk, Temmuz 3, 2006.
[23] Ibid.
[24] Samanyolu televizyonu, Ekim 13, 2008.
[25] Söz gelimi, Michael Rubin, "Erdoğan, Ergenekon, and the Struggle for Turkey," Mideast Monitor, Ağustos 2008.
[26] Yanardağ mülakatı, Gerçek Gündem, Kasım 20, 2006.
[27] Vatan, Haziran 2, 2008; Hürriyet, Haziran 2, 2008.
[28] "ŞOK! Tuğgeneral Münir Erten'den ŞOK açıkklamalar!" Ekim 27, 2008'de ulaşıldı.
[29] "Şok Video! Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci," Ekim 27, 2008'de ulaşıldı.
[30] Vakit (İstanbul), Haziran 14, 2008.
[31] Vatan, Haziran 2, 2008; Hürriyet, Haziran 2, 2008.
[32] BBC News, Şubat 4, 2008; Frank Hyland, "Investigation of Turkey's 'Deep State' Ergenekon Plot Spreads to Military," Global Terrorism Analysis, Jamestown Foundation, Temmuz 16, 2008.
[33] Reuters, Mayıs 1, 2008; Sendika.org, Labornet Turkey, Mayıs 1, 2008; Vatan, May 1, 2, 2008; Milliyet, Mayıs 1, 2, 2008; Hürriyet, Mayıs 1, 2, 2008
[34] Vatan, Mayıs 2, 2008; Milliyet, Mayıs 2, 2008; Hürriyet, Mayıs 2, 8, 2008.
[35] Hürriyet, Şubat 28, 2008.
[36] Milliyet, Mayıs 14, 2008.
[37] Yanardağ, Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası, Türkiye Nasıl Kuşatıldı?
[38] "Turkish Judiciary at War with AKP Government to Defend Its Independence," MEMRI Special Dispatch No. 1520, Mart 27, 2007.
[39] "The AKP Government's Attempt to Move Turkey from Secularism to Islamism (Part I): The Clash with Turkey's Universities," MEMRI Special Dispatch No. 1014, Kasım 1, 2005; "Professor from Van University in Turkey Commits Suicide after Five Months in Jail without Trial," MEMRI Special Dispatch No. 1025, Kasım 18, 2005.
[40] Zaman (İstanbul), Nisan 18, 2008.
[41] Odatv.com, Mayıs 30, 2008; Hürriyet, Haziran 13, 2008; Akşam (İstanbul), Haziran 16, 2008.
[42] Radikal (İstanbul), Nisan 7, 2008.
[43] Hürriyet, Ekim 21, 2008.
[44] Hürriyet, Mayıs 14, 2008.
[45] Hürriyet, Eylül 7, 8, 9, 10, 11, 12, 2008.
[46] Milliyet, Temmuz 14, 2008; Cumhuriyet, Temmuz 15, 2008
[47] ATV, Haziran 18, 1999.
[48] ATV, Haziran 18, 1999.
[49] ATV, Haziran 18, 1999; "The Upcoming Elections in Turkey (2): The AKP's Political Power Base," MEMRI Inquiry and Analysis No. 375, Temmuz 19, 2007.
[50] Sabah, Ocak 2, 3, 2005.
[51] "Fethullah Gülen v. Michael Chertoff, Secretary, U.S. Dept. of Homeland Security, et al," Case 2:07-cv-02148-SD, U.S. District Court for the Eastern District of Pennsylvania.
[52] "Fethullah Gülen v. Michael Chertoff, Secretary, U.S. Dept. of Homeland Security, et al," Case 2:07-cv-02148-SD, U.S. District Court for the Eastern District of Pennsylvania.
[53] Turkish Daily News (Ankara), Mart 16, 2008; Vakit, Haziran 7, 9, 2008; Yeni Şafak (İstanbul), Haziran 9, 2008.
[54] Mustafa Akyol, "The Threat Is Secular Fundamentalism," International Herald Tribune, Mayıs 4, 2007; "Islam Will Modernize—If Secular Fundamentalists Allow," Turkish Daily News, Mayıs 15, 2007; "Mr. Loğoğlu Is Wrong, Considerably Wrong about Turkey," Turkish Daily News, Mayıs 24, 2007.
[55] Vatan, Ağustos 21, 2008; Turkish Daily News, Eylül 23, 2008.
[56] Hürriyet, Şubat 14, 2008; Milliyet, Şubat 14, 2008; Vatan, Şubat 14, 2008, Cumhuriyet, Şubat 14, 2008.
[57] Yeni Şafak, Temmuz 7, 2006.
[58] "Turkish PM Erdogan in Speech during Term as Istanbul Mayor Attacks Turkey's Constitution, Describing It as 'A Huge Lie': 'Sovereignty Belongs Unconditionally and Always To Allah'; 'One Cannot Be a Muslim and Secular,'" MEMRI Special Dispatch No. 1596, Mayıs 23, 2007.
ALL YOU WANT TO KNOW ABOUT FETULLAH'S WHEREABOUTS
Nisan 17, 2010, 10:39:52 ÖÖ
Gerçi biz yıllardır söyleyip duruyoruz. Lakin adamlar daha
yeni uyanıyor sanki.
Hayret, acaba kulaklarına kar suyu mu kaçtı dersiniz?
Yukarda ki yazıya dikkat ediniz.
Gulen in action in USA
The most efficient method to dominate and exploit the
underdeveloped masses is to plunge them into the deep ocean of religious faith,
submission and "heavenly" ignorance,
especially if they own valuable natural resources, like oil. That is exactly
what the USA has been doing for a long time, in spite of the serious,
devastating surprise attacks in the name of "cihad".
Europe seems to be awaikining (though rather slowly and
late) to the threats and dangers, confronting the contemporary western
civilization (incompatible with the archaic, oppressive principles of islam).
Some countries are at last banning such symbols as religious
feminine garments and minarets. It is beyond our ability to understand why the
American authorities insist in playing the blind (and the fool), when the
fatal, ominous aims of the islamists become more and more obvious.
We praise and thank Paul L. Williams for this valuable
article, hoping that more authors will be as honest and courageous and hoping
also that this article will be translated into Turkish, in order to support the
few intellectuals and true patriots, aware of the hideous transformation in a
country that successfully had started emerging from medieval darkness, under
the guidance of Kemal Ataturk.
Bu yazıya, Fethullah Gülen’den yanıt mahiyetli açıklama...
ÇEŞİTLİ TÜRKÇE GAZETELERDE TURKISH FORUMDA YAYINLANAN
MAKALEYE CEVAP OLARAK CIKAN HABER... AYNEN YAYINLIYORUZ
İlgili Haberler
Fethullah Gülen’den CHP’li Özyürek’e dava
Polis okulunun soruları cemaate mi gitti?
"Fethullahçılar
gelecek için risk"
Rusya’da Nurcu operasyonu: 17 gözaltı
Gazeteci Arcayürek’e adli para cezası
11 yıldır ABD’de bulunan Fethullah Gülen’in Pennsylvania’daki
100 dönümlük çiftliği ilk kez görüntülendi. "Altın Jenerasyon İbadet
Merkezi” nde Gülen ile birlikte 100 kişi yaşıyor.
VATAN gazetesinin özel haberi şöyle:
Amerika’nın Pennsylvania eyaletinde yaşayan bir aşırı sağcı
eski gazetecinin, "Dünyanın en
tehlikeli İslamcısı aramızda yaşıyor" başlıklı
bir haberi sitesinde yayınlaması
olay yarattı. Fethullah Gülen’in yaşadığı bölgede yayın
yapan Pocono Record gazetesi Gülen’in kaldığı çiftliğe
gitti.
Resmi kayıtlarda "Altın Jenerasyon İbadet ve Dinlenme
Merkezi" olarak görünen evi görüntüleyen gazete komşularıyla konuşup
iddiaların asılsız olduğunu manşet yaptı. Gülen’in akciğerlerinin su topladığı
ve odasından sadece cemaate imamlık yapmak için çıktığı da haberde yer aldı.
1999 yılında Amerika’ya giden ve 11 yıla yakın süredir
hayatını bu ülkede sürdüren Fethullah Gülen’in Pennsylvania eyaletindeki Pocono
Dağı eteklerinde yer alan Saylorsburg kentinde kaldığı çiftlik ilk kez
görüntülendi.
Gülen’in yaşadığı villayı gün yüzüne çıkaran gelişmeler ABD’li
öğretim üyesi olan eski FBI danışmanı Paul L. Williams adlı aşırı sağcı
gazetecinin "Son Haçlı Seferi"
adlı internet blog’unda yazdığı yazı ile patlak verdi.
Williams, Gülen’in yaşadığı "Altın Jenerasyon İbadet ve
Dinlenme Merkezi" ne (Golden Generation Worship and Retreat Center) gidip
burada çektiği
fotoğraflarla Gülen’i
ağır ifadelerle eleştiren
bir yazı yazdı.
"Dünyanın en tehlikeli İslamcısı"
"Dünyanın en tehlikeli İslamcısı" nı Afganistan’da,
Pakistan’da, Sudan’da ya da Somali’de aramayın. Yanı başımızda 30 milyar
dolarlık servetiyle dünya genelinde bir halifelik kurmak için çalışıyor.
Çiftlikte Kalaşnikof’larla silahlı eğitim yapılıyor. Çevredekiler yükselen
silah sesleri nedeniyle FBI’a defalarca şikâyet iletti. FBI da buraya baskınlar
düzenledi. Ancak valiliğin Gülen’i bölgeden gönderme girişimleri kendisine
Green Card (Yeşil Kart) verilmesi sonrasında sonuçsuz kaldı. 100 dönümlük
çiftlikteki helikopterler alçak uçuş yaparak çevredekileri rahatsız ediyor.
Silahlı 100 İslamcı tarafından kale gibi korunan çiftlikte yaşayan Gülen’in bu
aktivitelerine FBI, CIA ve federal hükümet nasıl sessiz kalıyor?" diye sordu.
Komşularla konuştular
Williams’ın bu yazısı çiftliğin çevresinde yaşayan
Amerikalılar arasında huzursuzluk yaratınca bölgede yayın yapan yerel gazete
Pocono Record, “ABD’de şok etkisi yarattığını” söylediği yazıda yer alan
iddiaların doğru olup olmadığını incelemek için çiftliğe giderek çekim yapmak
istedi.
Merkezde yaşayan Gülenciler de yazılanların iftira olduğunu
kanıtlamak adına Fethullah Gülen’in yaşadığı evi ve çiftliğin birçok noktasını
fotoğraflama izni verdi.
Gülen’in yaşadığı villa da 11 yıl sonra ilk kez bu şekilde
görüntülenmiş oldu. Gazete ayrıca çiftliğin çevresindeki Gülen’in komşularıyla
da röportaj yaptı ve Amerikalıların “Hiç silah sesi duymadık. Beraber piknik
yapıyoruz. 11 Eylül’den sonra defalarca kapımızı çalıp yaşananlardan dolayı
özür dilediklerini ve bu saldırıyı yapanların İslam’la alakası olamayacağını
anlattılar” şeklindeki sözlerine yer verdi.
Howard Beers adlı Amerikalı haftada 6-7 gün çiftliğe gidip
oradaki tadilat işlerini yaptığını belirterek, “Hepsi çok iyi insanlar. Eğer
burada bahsedilen şeylerden biri yaşanmış olsaydı bunu ilk görecek insan ben
olurdum. Çiftlikte olduğum süre içerisinde hiç bir zaman ne bir silah gördüm ne
de silah sesi duydum. Söylenenlerin hepsi asılsız” ifadesini kullandı.
GÖLET VE REZİDANSLAR VAR
Pocono Record gazetesi muhabiri Dan Berrett, 5 milyon müridi
olduğunu söylediği Gülen’in yaşadığı çiftliğin bir dinlenme merkezini
andırdığını, içinde basketbol ve futbol sahaları, eski ağaçlar, gölet ve
çiftlikte yaşayan 100 kişi ve ziyarete gelen konuklar için rezidanslar
bulunduğunu yazdı.
O ADAMIN SÖYLEDİĞİNİN TERSİYİZ
Amerikalı gazeteciye faaliyetleri ve Gülen hareketi
konusunda bilgi veren merkezin başkanı Bekir Aksoy, “O adamın söylediklerinin
tam tersiyiz” açıklamasını yaptı. Berrett de çiftlikte bulunduğu süre
içerisinde hiç silah görmediğini, orta yaşlı, modern kıyafetler giyen ılımlı ve
bıyıklı insanların burada yaşadığını, ayrıca başörtülü kadınların ve kız
çocuklarının da göze çarptığını aktardı.
‘GELİŞİ BİR KAZAYDI’
Çiftlikteki merkezin yöneticileri, Gülen’in kendilerinin
misafiri olduğunu belirterek girişte güvenlik önlemlerinin alınma sebebinin de
Gülen’i yağmur gibi gelen Türk ziyaretçilerden korumak olduğunu söyledi. Bekir
Aksoy, “Burayı çok sevdi ve bir daha da ayrılmadı. Aslında buraya gelişi bir
kazaydı” dedi.
Akciğerleri su topladı
Merkezde Gülen’le birlikte yaşayan Türkler, gazeteye
verdikleri bilgide 68 yaşındaki Gülen’in sağlık problemlerinin arttığını ve
akciğerlerinin su toplamaya başladığını aktardı. Ayrıca diyabet, yüksek
tansiyon ve kalp rahatsızlığı bulunduğunu belirtti. Bu nedenle odasından günde
5 vakit kılınan namaza imamlık etmek için çıkması dışında çok nadir dışarıya
adım attığını anlattı.
Çiftliğin eski bir yaz kampı olduğu, Kemal Özgür adlı
mikrobiyolog bir Gülenci’nin Minnesota’da tanıştığı Gülen’i buraya devat etmesinin
ardından Fethullah Gülen’in o zamandan bu yana hayatını burada sürdürdüğü
belirtildi. FBI’ın çiftliğe geldiğini doğrulayan merkez, bunun Gülen’in
göçmenlik tartışması sırasında gerçekleştiğini ve uzun yıllar önce olduğunu
kaydetti. Gazetenin bilgisine başvurduğu FBI ajanı J.J. Klaver da, “Yıllardır o
çiftliğe hiç gitmedik” bilgisini iletti.
Gülen’in çiftçiliğinde makineli tüfek sesleri!
ABD’li gazeteci (aynı zamanda öğretim üyesi ve eski FBI
danışmanı) Paul L. Williams, Fethullah Gülen’in Pennsylvania’daki çiftliğine
giderek izlenimlerini iki bölüm halinde yazdı.
İşte o yazılardan önemli satır başları (Yazıların İngilizce
orijinalleri aşağıda):
"-Fetullah Gülen’in Saylorsburg Pennsylvania’daki
çiftliğinde 100 dolayında kişi yaşıyor.
-Çiftlikte silahlı eğitim yapılıyor. Çevredeki Amerikalılar
AK-47 silahlarıyla yapılan eğitimden duydukları rahatsızlığı FBI’ya iletmişler.
-Çiftlikte bir helikopter pisti bulunuyor ve helikopterler
çiftliğin üzerinde alçak uçuş yaparak, çevredekileri rahatsız ediyorlar.
-Çitlikte güvenlik had safhada.
-Fethullah Gülen, dünyanın en tehlikeli İslamcısı.
-Fethullah Gülen’in serveti 30 milyar dolar civarında.
-Hiçbir resmi eğitimi olmamasına rağmen "Özel Yeteneğe
Sahip Olanlar" statüsünden ABD’de oturma izni alması ilginç.
-Clintonlar ile güçlü bağları var.
-Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan da Fethullah Gülen taraftarı.
-ABD’de 90 civarında okulu bulunuyor. Okulların çoğu şikâyet
konusu olmuş.
-Gülen’in amacı Osmanlı İmparatorluğu’nu ve halifeliği
yeniden canlandırmak.
-Gülen kendisini ılımlı ve hoşgörülü olarak nitelendiriyor,
ancak bunun böyle olmadığı çiftçiliğe gidildiğinde ortaya çıkar radikal
İslamcılar görüldüğünde hemen anlaşılıyor.
-Gülen, CIA’nın desteğiyle Türkiye başta olmak üzere birçok
ülkede medreseler açıyor.
-Gülen’in yasadışı aktivitelerine FBI ve CIA sessiz
kalıyor."
Evet, bunlar yazılardan önemli satır başları. Şimdi önce
Williams’ın izlenimlerini süsleyen fotoğraflar ve arkasından da yazıların
İngilizce orijinalleri:
Not: Bu adresi Türkiye’den açamayabilirsiniz.
****
Ayrıca bu yazıya da dikkat ediniz.
ABD’de yayın yapan muhafazakâr eğilimli American Thinker
Dergisi yazarı Stephen Schwartz, dün ABD’de bulunan Gülen Okulları üzerine bir
makale kaleme aldı.
Gülen Okulları’ndaki özgürlük anlayışını eleştiren Schwartz’ın
makalesini yayınlıyoruz.
İslamcı Gülen Hareketi Birleşik Devletler’de Sözleşmeli
Okullar Yönetiyor
İslamcı radikallerin ördüğü gizli kapaklı dış ağ, Birleşik
Devletler toprakları üzerinde düzinelerce sözleşmeli okulu yönetiyor "“ ve
bu okulların, yönetimden para almalarına rağmen devlet onaylı bir müfredatı
işlemeleri gerekmiyor. Şüphe çekici bu çabanın ilham kaynağı Türkiye’de ve
Türklerin yaşadığı bölgelerde büyük bir İslamcı hareketi yönetmesine rağmen
Birleşik Devletler’de yaşayan Fethullah Gülen. Önemli bir listeye göre
"Dünyanın en etkili 50 Müslümanı"
arasında 13. sırada.
Kukla oynatıcısı
Gülen şu anda Türkiye’de hükümette olan "ılımlı İslam
yanlısı" Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) laik Türk
ordusuyla oynadığı iskâmbil
oyununda ağır ağır
kartlarını açmasının
arkasındaki kukla oynatıcısı olarak eleştirilmişti. Bununla birlikte Gülen Müslüman
ülkelerde, hareketine olumlu yaklaşan
çeşitli kaynaklara göre, dünya üzerinde sayıları 500-700"ü bulan İslamcı
okulla da tanınıyor. Gülen’in eğitime verdiği öneme daha yakından bakacak
olursak, binlerce ilk ve orta dereceli okuldan, üniversiteden, öğrenci yurtlarından
oluşan uluslararası ağın Türkiye’de İslamcı bir politik gündemi pekiştirme
konusunda anahtar bir öge olduğunu iddia edebiliriz.
Ama Amerikalılar için ürkütücü olan Gülen hareketinin bizim
topraklarımızda 85"den fazla ilk ve orta dereceli okulu yönetiyor olması.
Vatansever Act! For America grubu Gülen okullarının ve bu okulları destekleyen
sayısız kurumun listesini kamuoyuna sundu. Gülen okulları çoğunlukla
"bilim akademisi" olarak
isimlendirilmiş ve Teksas, Ohio ile Kaliforniya’da
yoğunlaşmış durumda ayrıca ülkenin geri kalan çeşitli bölgelerinde de
okulları var.
Arizona ve Utah
Gülen’in sözleşmeli okullarına ev sahipliği yapan
eyaletlerde ikisi Arizona ve Utah. Arizona’da Daisy Education Corporation
(Gülen hareketi kulağa dostça gelen kurum isimlerini seviyor) Tucson’da üç okul
yönetiyor. Hepsi Sonoran Bilim Akademisi bünyesinde olmak üzere bir ilkokul,
orta ve lise seviyesinde bir okul ile sekizinci sınıfa kadar eğitim veren bir
anaokulu. Phoenix’de bu okula bağlı ve aynı ismi taşıyan, onuncu sınıfa kadar
çocukların eğitim gördüğü bir kampüs.
Gülen’in sözleşmeli okullarının Tucson’da görünmeye
başlaması yerel basında oldukça dikkat çekti. Haftalık Tucson Weekly gazetesi
2009"un sonunda güney Arizona’daki bir şehirde eğitim veren Sonoran Bilim Akademisi’nin
Arizona Sözleşmeli Okullar Birliği tarafından "yılın sözleşmeli
okulu" seçildiğini belirten bir haber yayınladı. Ama yazar Tim Vanderpool, Gülen
hareketinin geçmişte
kendisini eleştirenlere gözdağı verdiğini
söyleyerek isimlerinin yazılmasını reddeden
bir anne-babanın anlattıklarını haber yaptı: " Sonoran Akademisi Birleşik
Devletler’e sürekli Türk eğitmenler getiriyor ve öğretmenler çalışma izinlerini
beklerken öğrencileri ders vermeye zorluyor...".
Anne, çocuğu
Sonoran Akademisi’nde eğitim gören bazı anne-babaların,
okulun Gülen’in Türk milliyetçiliği anlayışını geliştirmek, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
girmesi ve ayrıca I. Dünya Savaşı’nda Ermenilere karşı uyguladığı soykırımın
resmen tanınmasının engellenmesi gibi politik hedefler için sempati yaratmak
gibi gizli gündemleri olduğuna inandıklarını söylüyordu. Bu gibi konular, en
azından Tucson’lı anne-babalar için, oldukça yabancı.
Mali işlemleri inceleniyor
2009"un başlarında, Salt Lake City’deki bir lise,
Beehive Bilim ve Teknoloji Akademisi Salt Lake Tribune gazetesi tarafından
dikkatli bir incelemeye tabi tutuldu. Önemli günlük gazetenin yazarı Kirsten
Stewart, eski bir öğretmen ve korkuya kapılmış bir anne-babadan gelen şikâyetler
üzerine Utah Eyaleti Sözleşmeli Okullar Kurulu"nun Beehive okulu hakkında
bir soruşturma başlattığını yazdı. Şikâyette bulunanların iddiaları şuydu:
"Beehive okulu kendini,
üniversiteye gitme hedefi olan yedinci ve on ikinci sınıf arası öğrencilere
matematik ve fen bilimleri konusunda bir temel oluşturma hizmeti sunan
sözleşmeli bir devlet okulu olarak tanıtıyor... Okulun bir misyonu daha var: İslam’ın
belli başlı inançlarını yerleştirmek ve geliştirmek". Okulun Müslüman Türk vaiz Fethullah Gülen’le gizli bağlantılarının
kanıtı olarak şüpheli mali işlemlerini
ve işe alma uygulamalarını gösteriyorlar.
Tucson’daki Sonoran Bilim Akademisi’nin ortaokul müdürü
Fatih Karataş Gülen Hareketiyle arasında herhangi bir bağlantı olduğunu
kesinlikle reddederken Salt Lake City’deki Beehive Akademisi’nin müdürü
Muhammet "Frank" Erdoğan kendi okulu özelinde
bu bağlantıyı kabul etti. Salt Lake Tribune onun bu kabulünü ve bunun yan ısıra "Beehive’nin öğretmenlerinin ve kurucularının çoğunun
Gülen’in ideallerini desteklediğini" okuyucularına duyurdu. Gazete ayrıca Beehive’de
daha ilk yılını geçiren tarih öğretmeni Adam Kuntz’un (2009 baharında), kendi
iddiasına göre, akademik özgürlük konusundaki kaygılarını sözleşmeli okullar
kuruluna taşıdığı için kovulduğunu yazdı. Kuntz eğitim yılının başlarında II.
Dünya Savaşı ve Soykırım hakkındaki bir ders planı konusunda Erdoğan ile
anlaşmazlığa düşmüştü. Erdoğan Kuntz’un planı değiştirmesini söylemiş ve kayda
alınan bir toplantı esnasında soykırım hakkındaki geleneksel söylemler
konusundaki şüphelerini aktarmıştı.
Görevinden alındı
Üç çocuğu bu okulda eğitim gören Kelly Wayment, diğer
anne-babalara Gülen hareketinin okul üzerindeki nüfuzu hakkında elektronik
posta gönderdikten sonra Beehive yönetim kurulundaki görevinden alındı. Wayment
Salt Lake Tribune gazetesine öğretmenlerin, Tucson vakasında olduğu gibi,
"çoğunlukla Türkiye’den ve orta Asya cumhuriyetlerinden geldiklerini ve
Birleşik Devletler’de çalışma vizesiyle kaldıklarını" söyledi.
Amerikalılar, İslamcı Gülen hareketinin Türk dinsel politik
düşünce sisteminin esaslarını öğretmek için, parasını halkın ödediği eğitim
sistemi içinde bu kadar geniş bir alana neden ve nasıl yayıldığını sormalı ve
buna karşı çıkmak için birleşmeli.
Çeviren: Tansu Akgün/odatv
1996 Yılında CİA tarafından hazırlanan İHH Raporu
İSRAİL’DEN İZİN
Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CİA) 1996 yılında hazırladığı (İHH) İnsani Yardım Vakfı hakkındaki raporunda ise İnsani Yardım Vakfı’nın Refah Partisi tarafından Almanya’da kurulduğu, İran ve Cezayir’de aşırı radikal dinci gruplarla ilişkisi olduğu belirtilmişti. Türkiye’de ise Ak Parti iktidarının İran’a yaklaşması ile birlikte başlayan ve İsrail ile olan ilişkilerin neredeyse kopması üzerine başlayan siyasi ve diplomatik süreç, eksen kayması tartışmalarını alevlendirmiş, Türkiye’nin yönünün Batı’dan Doğu’ya döndüğü yorumlarına neden olmuştu. turkishnews-2010/08/07
Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CİA) 1996 yılında hazırladığı (İHH) İnsani Yardım Vakfı hakkındaki raporunda ise İnsani Yardım Vakfı’nın Refah Partisi tarafından Almanya’da kurulduğu, İran ve Cezayir’de aşırı radikal dinci gruplarla ilişkisi olduğu belirtilmişti. Türkiye’de ise Ak Parti iktidarının İran’a yaklaşması ile birlikte başlayan ve İsrail ile olan ilişkilerin neredeyse kopması üzerine başlayan siyasi ve diplomatik süreç, eksen kayması tartışmalarını alevlendirmiş, Türkiye’nin yönünün Batı’dan Doğu’ya döndüğü yorumlarına neden olmuştu. turkishnews-2010/08/07





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder