11 Mayıs 2018 Cuma

AKP'NİN BOR OYUNU. BOR, AKP USULÜ ÖZELLEŞTİRİLİYOR.






METALURJİ MO: SON İSTASYONA GELİNDİ "BOR AKP USULÜ ÖZELLEŞTİRİLİYOR"

Metalurji Mühendisleri Odası, bor madenlerinin işletilmesini özel sektöre devretmeye yönelik yasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak 14 Mart 2012 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

 SON İSTASYONA GELİNDİ "BOR AKP USULÜ ÖZELLEŞTİRİLİYOR"
15.03.2012
Saman altından su yürütmek iktidara yetmedi. Yasal düzenlemeyle borlar özelleştiriliyor.

2840 sayılı yasa borların işletmesinin devlet eliyle yapılmasını düzenlemektedir. Oysa yasada yapılacak değişiklikle, borların özel sektör tarafından işletilmesi sağlanacaktır.

İktidarın Bakanlar Kuruluna imzaya sunduğu tasarının gerekçesinde "2840 sayılı kanunun 2. Maddesinde yer alan " Devlet eliyle işletme"  kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmaya başlanması ve farklı görüşlerin ortaya çıkması sonucu çok önemli yer altı zenginliklerimizden olan kanun kapsamındaki madenlerden beklenen gelirin sağlanamaması riski ortaya çıkmıştır." denilmektedir.

Oysa, 2000 yılında yine borların peşkeş çekilmesi denemelerinin yapıldığı günlerde, dönemin ilgili bakanı tarafından "devlet eliyle işletmenin ne demek olduğu" hakkında Danıştay‘dan istişari görüş bile alınmıştır.

Danıştay‘ın istişari görüşü de "...Bor madenlerinin işletilmesinden bu madenin zenginleştirilmesi, rafinasyonu ve pazarlamasının anlaşılması gerektiği..." şeklinde olmuştur.

Yani bu,  "bor madenlerimizin işletilmesi, konsantre ve rafine bor ürünlerinin üretilmesi amacı ile üretim tesislerinin kurulması, işletilmesi, ürünlerin yurtiçi ve yurtdışında pazarlama ve satışının yapılması 2840 sayılı yasa doğrultusunda devletin eli olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecektir." denmesinin Danıştay‘casıdır.

Aslında, yürütmenin anlamadığı bir şey yoktur. O zaten yasadaki devlet eliyle işletme zorunluluğunu  ortadan kaldırmış, bor üretimini özel sektöre yaptırmaktadır.

AKP iktidarı bugüne kadar kamuoyunun tepkisinden çekinerek bor madenlerimizin devlet eliyle işletilmesine ilişkin 2840 sayılı yasayı değiştirememişse de; Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü‘nde göreve getirdiği yöneticilerle  yasaya rağmen kanunu hiçe sayarak bor üretimini özel sektöre yaptırmışlardır. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü, 2007 yılından beri susuz boraks üretimi özel sektöre yaptırılmaktadır.

O tarihte ihale aşamalarında, Odamız 7 Şubat 2007 tarihinde yaptığı basın açıklaması ile bu kanunsuz işlemi kamuoyuna duyurmuş ve iktidarı uyarmıştır. Ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Tüm bunlara rağmen bu yasalara aykırı uygulama hayata geçirilmiştir.

Ancak, yapılan sözleşmenin süresi bu yıl içerisinde bitecektir. Ve devam edebilmeleri için artık kendilerine kanun zırhını istemektedirler. Yaklaşık beş yıldır iktidar desteğiyle kanuna aykırı iş yapanlar, artık bu sürecin tıkandığını, devam edebilmeleri ve yaptıkları kanunsuz işlemin güvence altına alınması ve kendilerine kanun zırhı kazanabilmek adına, kanunun değişmesi gerekliliğinden hareketle Kanun tasarısı taslağını gündeme getirdiler.

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü kendi web sayfalarında yayımladığı duyurusunda;

".....yapılacak değişiklik sonrası "devlet eliyle işletilme" kavramının sınırları netleşecek ve bu konuda yaşanan sıkıntıdan kaynaklanan sorunlar ortadan kalkacağından ülke ekonomimiz de kazançlı çıkacaktır.

Teşekkülümüzün hızla büyüyerek dünya bor liderliğini pekiştirmesini amaçlayan yasa  değişikliği çalışmalarının "bor madeni özelleştirilmek isteniyor" şeklinde ifade edilmesi doğru değildir. 2840 sayılı yasanın "bor madenlerinin devlet tekelinde işletileceğine" ilişkin 1. maddesinin 1 fıkrasına ilişkin herhangi değişiklik talebi bulunmamaktadır. Yasa değişikliği talebi yıllardan beri yapılan ürünün zenginleştirilmesi olan triyaj, maden üzerindeki toprak örtüsünün kaldırılması olan dekapaj, madenin piyasaya arzına ilişkin nakliye gibi hizmet alımlarına yönelik olup Sendikalarca ortaya çıkartılan muarazanın giderilmesi amaçlıdır."

Açıklamasında Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü, her nedense  özel sektöre bor üretimi (susuz boraks)  yaptırdığını saklamaktadır!

Bakan‘da Şanlı Urfa‘da "...Tekrar tekrar söylüyorum bor madenini özelleştirmeyeceğiz. Bor madenini özel sektör eliyle ürettirmeyeceğiz. Yalnızca bizim adımıza fabrikaların kurulmasına ve yine bizim verdiğimiz madeni, bizim adımıza işletmesine izin vereceğiz. Çıkan maden ne olacak? Çıkan madeni yine biz alacağız kamu olarak. O açıdan böyle bir yanlış anlaşılmaya müsaade edilmemesi açısından bunu söylüyorum." demiştir.

Bakan açıkça: 2840 sayılı yasanın borlar devlet eliyle işletilir olarak verdiği yetkinin devredilmesini savunmaktır. Yasanın 1. Maddesi ile borların işletilmesi devlet eliyle yapılır. Eklenecek madde ile bu işletme görevini devlet artık ben yapmayacağım, özel sektör benim adıma işletsin diye yetki devredilmektedir. Yani 1. Madde geçerliliğini kaybetmektedir.

Tüm bu açıklamalar zihinleri karıştırmak ve bu olayın üstünü örtmek gayretinden başka bir şey değildir. Bir açıklama kaosu yaratılarak kamuoyuna adeta "cambaza bak" muamelesi yapılmaktadır.

Biz de Oda olarak bir yanlış anlamaya müsaade edilmemesi açısından bir kez daha söylüyoruz!

Evet bu yapılmak istenen bilinen özelleştirmelerden değildir. Borların özelleştirilmesi "AKP USULÜ ÖZELLEŞTİRMEDİR."

İstenen yasa değişikliğiyle bor üretimin özel sektörce yapılmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Özel sektörün üreteceği bor ürünlerin devletçe alımı garantilenmektedir. Bunun adı ALIM GARANTİLİ ÖZELLEŞTİRMEDİR.

Yakın bir zamanda da meclise getirerek sayısal üstünlüğü sayesinde bu tasarı kabul edildiğinde, iktidar desteğiyle yapılan bu kanunsuz iş aklanacak ve yıllardır yapılamayanı yani "borların özelleştirilmesini" başaracaklardır.

Yapılacak yasa değişikliği ile özel sektöre bor ürünlerini ürettirmek, fiili olarak 2840 sayılı yasaya karşı gelmektir. Ve yine kurumun kendi elemanları ile yapabileceği işleri özel sektöre yaptırılarak devletin parasını kötüye kullanmak, kamuyu zarara uğratmaktır.

Hükümeti bir kez daha uyarıyoruz! 2840 sayılı Yasa‘yı işlevsizleştirmek ve delmek üzere planlanan bu yasadan ve hukuka aykırı işlemlerden vazgeçin.

TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu 



AKP'NİN BOR OYUNU
09.07.2007

Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Metalurji Mühendisleri Odası çeşitli sendikalarla birlikte 6 Temmuz 2007 tarihinde bor madenleri özelleştirme ihaleleriyle ilgili bir basın açıklaması yaptı.

AKP‘NİN GİDERAYAK BORLARDA YOĞUNLAŞTIRDIĞI İHALELER SEÇİM ÖNCESİ VE SEÇİM SONRASI BOR MADENLERİ ÖZELLEŞTİRME İHALELERİ
 

AKP‘NİN BOR OYUNU
"Babalar gibi satarım" " satılmayacak hiçbir şey yoktur" söylemleri ile ülke topraklarını bile satan iktidarın Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Yönetimine getirdiği kadrolar "Bor madenlerimizin işletilmesi devlet eliyle yapılır." hükmünü kapsayan 2840 sayılı kanunu hiçe saymaktadırlar.

Bilindiği gibi bor madenlerimizin işletilmesi, konsantre ve rafine bor ürünlerinin üretilmesi amacı ile üretim tesislerinin kurulması, işletilmesi, ürünlerin yurtiçi ve yurtdışında pazarlama ve satışının yapılması 2840 sayılı yasa doğrultusunda Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir.

AKP iktidarı kamuoyundan çekinerek bor madenlerimizin devlet eliyle işletilmesine ilişkin 2840 sayılı yasayı değiştirememişse de göreve getirdiği yöneticiler yasaları hiçe saymayı çok iyi başarmaktadırlar. Bugüne kadar Eti Maden İşletmeleri tarafından yapılan rafine bor üretimi özel sektöre verilerek fiili durum yaratılmakta ve Sn Hilmi Güler‘in 23 Ekim 2003 tarihinde Ankara Sanayi Odasında yaptığı konuşmada "…Bor konusunda bizim yaklaşımımız özerk bir yapıya doğru gidiştir. Muhtemelen bunun son istasyonu Özelleştirme olabilir" açıklamasının uygulamasıdır.

Yöneticilerin yasa tanımazlığındaki cesareti nereden aldıkları açıktır. Bor madenlerinin özel sektöre açılıp açılmayacağına yönelik soruya özelleştirmelerden sorumlu Bakan Abdüllatif Şener, "madenlerle ilgili yasal düzenlemeler ve sınırlamalar neyse, bor madenleriyle ilgili düzenlemeler ve sınırlamalar da aynıdır" şeklinde yanıtlamıştır.

Özelleştirmelerden sorumlu bakanın borlar için özel bir yasanın olduğundan habersiz olması düşünülemeyeceğine göre, Bakan yandaşlarına "borların özelleştirileceğini" duyurmakta ve iktidarın Eti Maden İşletmeleri Yönetiminin icraatlarının arkasında olduğunu açıklamaktadır.
Toplumu balık hafızalı addeden Eti Maden İşletmeleri de aldığı bu cesaretle neler yapmaktadır?

1980‘lerin başından beri üretim yapan rafine bor ürünleri tesisleri ve bunların proses geliştirme çalışmaları üniversite desteği de alınarak kurumun teknik kadrosu tarafından yapılmıştır. Son olarak 1998 yılında yatırımlarına başlanan 160.000 ton/yıl kapasiteli boraks pentahidrat ve 100.000 ton/yıl kapasiteli Emet Borik Asit Tesisleri de aynı şekilde gerçekleştirilmiş ve bu tesisler 2003-2004 yıllarında üretime başlamıştır. Yani kurulması bir süreç dahilinde olan yatırımlar bu yönetim zamanında doğal akışında işletmeye alınmıştır. Ancak kurum yönetimi bunu kendi başarılarıymış gibi sunmaktadır.

2003 yılı başından itibaren Eti Maden İşletmeleri yönetim kadrosu iktidar partisi tarafından değiştirilmeye başlanmış ve kurumdaki deneyimli kadro giderek tamamen tasfiye edilmiş, bir bakıma kurumun hafızası yok edilmiştir. Ve sonuçta iktidarın getirdiği bu yeni kadrolar, Eti Maden yatırım programında yer almakta olan projeleri hazır hatta pilot çapta denemeleri yapılmış yatırım projelerini bile gerçekleştirememişlerdir.

Bu arada Kurum yöneticileri tarafından bugüne kadar görülmemiş bir yöntem denenmeye başlanmıştır; Hizmet Alımı ile Üretim Yöntemi...

HİZMET ALIMI YÖNTEMİYLE, ihalelere çıkılarak özel sektöre, proje yaptırma, üretim tesisi kurdurma, tesis kiralama ve son olarak da bor ürünleri üretmesi verilmektedir.

Burada asıl gizlenen yönetimin 2840 sayılı yasayı delmek olan özelleştirme gayretleri ve bünyesinde mevcut proje tesis kadroları ile yapabileceği işleri yapmayıp özel sektöre yaptırarak kamunun parasını şirketlere aktarmasıdır.

Hizmet Alımı Yöntemi, öncelikle öğütülmüş kolemanit üretimi için denenmiştir. Kurumun kendi bilgi birikimi ile kurduğu 100.000 ton/yıl kapasiteli öğütme tesisi tecrübesi ile 2000‘li yıllarda yine kurumun 50 kişiden oluşan bor politikası oluşturma komisyonu öncelikle 300.000 ton/yıl kapasiteli öğütme tesisi kurulması gerektiği görüşünü iletmesine rağmen komisyon görüşü kapasite hiç dikkate alınmamıştır. Sadece bir değirmen ve aksesuarlarından ibaret basit bir tesis olan öğütme tesisi ihalesi bir türlü sonuçlandırılamamış ve öğütülmüş kolemanit üretimi ihaleye bile çıkılmadan özel sektöre yaptırılmıştır. Sonraki yıl ise Bigadiç Tesisleri içinde yine özel sektöre öğütme üniteleri kurdurulmak sureti ile üretim devam etmiştir. Bu şekilde özel sektörün bor üretimi yapabileceği konusunu gündeme getirmek üzere ilk adım atılmıştır.

25.01.2007 tarihinde sonuçlandırılan ihale ile "5 yıl süreyle yılda 5.000 ton olmak üzere toplam 25.000 ton Susuz Boraks‘ın üretilmesi" özel sektöre rafine bor ürettirilmesinin ikinci adımı atılmıştır.

Sonrasında kamuoyunun sessizliğini fırsat bilen Eti Maden İşletmeleri bor madenlerimizi önce kendi yandaşlarına sonra da uluslararası güçlere teslim etme adına adımlarını arttırmıştır.

19.02.2007 tarihinde, bir rafine bor ürünü olan Disodyum Oktaborat Tetrahidrat (DOT) (Etidot-67) üretimi gerçekleştirmek üzere "10.000 ton/yıl kapasiteli bir DOT tesisinin kurulması, işletmeye alınması ve sonra çalışır vaziyette, idare tarafından işletilmek üzere 36 (otuzaltı) ay kiralanması" için ihaleye çıkılmıştır. Bu ihaleye katılan olmadığı için 10 Temmuz 2007 tarihinde tekrar ihaleye çıkılacaktır.

Oysa aynı Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2006 yıllık raporunda 2008 yılında 8.000 ton/yıl kapasiteli Etidot-67 tesisini işletmeye alacağını belirtmektedir. Rafine bor ürünleri üretimi konusunda ülkenin tek yetkin kurumunun üç yıllığına tesis kiralaması hangi amaca hizmettir?..

Son olarak, 25.07. 2007 tarihinde, 3 yıl süre ile yıllık 20.000 ton olmak üzere toplam 60.000 ton Borakspentahidrat üretmek üzere üretim tesisinin kurulması ve üretiminin de özel sektör tarafından yapılması ihalesi gündemdedir.

2840 sayılı yasa gereği bor madenlerimizin işletmesinde tek yetkili olduğu gibi tek deneyimli kuruluş olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü‘nün 20.000 ton/yıl boraks pentahidrat üretim kapasiteli bir tesisi kuramayacak olması söz konusu değildir. Büyük miktardaki kurulu kapasitenin yanında bir anlamı olmayan bu miktar üretimin, tesislerden herhangi birine küçük ilaveler ile kısa sürede gerçekleştirilebileceği tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Yukarıda anlatılanlar üzerine;
Kendinize has kurnazlığınızla yapmaya çalıştığınız özel sektöre bor ürünlerini ürettirmek fiili olarak 2840 sayılı yasaya karşı gelmektir. Ve yine kurumun kendi elemanları ile yapabileceği işleri özel sektöre yaptırma girişimleriniz "devletin parasını kötüye kullanmak, kamuyu zarara uğratmaktır.

Hükümeti ve Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Yöneticilerini son kez uyarıyoruz! Ve sonucu 2840 sayılı Yasa‘yı işlevsizleştirmek ve delmek üzere planlanan bu hukuka aykırı işlemlerden vazgeçmeye çağırıyoruz.

PETROL-İŞ SENDİKASI
KAMU İŞLETMECİLİĞİNİ GELİŞTİRME MERKEZİ
KESK-ESM
DEV. MADEN-SEN
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI
TMMOB METALURJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
TÜRKİYE MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI



KMO: BOR MADENİ İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER BİZİ KAYGILANDIRIYOR!
14.03.2012

Kimya Mühendisleri Odası, bor madenleriyle ilgili yasal düzenlemeler üzerine 14 Mart 2012 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

BOR MADENİ İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER BİZİ KAYGILANDIRIYOR!
Yapıdan sağlığa, enerji üretiminden fiberglassa kadar birçok sektörde kullanılan ve dünyada en fazla üretiminin ülkemizde yapıldığı bor stratejik bir madendir. Bilindiği gibi Türkiye, en çok bor rezervine sahip ülke durumundadır.

Bor Madenlerinin çıkarılması, işletilmesi ve pazarlanması ile ilgili olarak bugüne kadar birkaç yasal düzenleme yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir.

14.10.1978 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler hakkında kanun ile daha önce özel kişilere verilmiş arama ve ruhsatnameleri ve işletme haklarının devlet tarafından geri alınması düzenlenmiş, bor madenlerinin devletçe işletilecek madenler arasında olması kabul edilmiştir.
13.06.1983 tarih, 18076 sayılı Resmi gazetede yayınlanan "Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükeer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini" düzenleyen 2840 sayılı kanun yürürlüğe girmiştir.  Amaç "2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun" la kamu kuruluşlarına devredilen maden haklarını yeniden düzenlemek" olarak belirlenmiştir. BOR-Resmi Gazete (13.6.1983-14.10.1978).rar

15.06.1985 tarih 18785 sayılı Resmi Gazetede yayınlana 3213 sayılı Maden Kanunu ile 2840 sayılı kanun hükümlerinin saklı kalması kaydıyla, 2840 sayılı kanunun yürürlük tarihinden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin aranması ve işletilmesi bu kanun hükümlerine tabi olmuştur. Bunların ihracatına ait usul ve esasların bakanlar kurulunca tespit edileceği belirlenmiştir.

5 Haziran 2004 tarihli 25483 sayılı Resmi Gazete yayınlanan; Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına İlişkin 5177 sayılı kanun ile bor madenlerinin aranması ve işletilmesi konusu aşağıdaki madde ile yeniden 2840 sayılı yasa ile belirlenen şekilde kabul edilmiştir. "MADDE 22.- Maden Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 2840 sayılı Kanun hükümleri saklıdır. Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce bulunmuş ve sonra bulunacak bor madenlerinin aranması ve işletilmesi 2840 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir."

2840 sayılı kanun "Madde 2 - (Değişik birinci cümle:16/2/1994-3971/1 md.) Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi Devlet eliyle yapılır. Bu madenler için 6309 sayılı Maden Kanunu gereğince gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine verilmiş olan ruhsatlar iptal edilmiştir." şeklindedir.

Halen yürürlükte olan haliyle Bor Madenlerinin arama ve işletme çalışmaları Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

2000-2001 yıllarında bor madenlerinin özelleştirilme çalışmaları gündeme geldiğinde de vurguladığımız gibi, 2840 sayılı yasa doğrultusunda Bor Madenlerinin Devletçe işletilmeye başlanması ile birlikte bor madenlerinin işletilmesi ve değerlendirilmesi amacı ile çok önemli adımlar atılmıştır.

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan arama ve rezerv tespit çalışmaları ile Türkiye‘nin dünya toplam bor rezervlerinin %72 ‘sine sahip olduğu belirlenmiştir. 2012 yılında bor kimyasalları ve eşdeğeri ürün kurulu kapasitesi, 1.705.000 t/yıl miktarına erişmiştir. Dünya Fiberglass üretiminin önemli bir miktarının gerçekleştirildiği Uzakdoğu ülkelerinde hammadde olarak Türkiye‘de üretilen dünyada cevher olarak başka bir alternatifi olmayan öğütülmüş kolemanit yani kalsiyum borat minerali kullanılmaktadır.

Yeni düzenleme çalışmaları ile mevcut kanunun aşağıdaki şekilde değişmesi talep edilmektedir;
"Madde 1- 10/06/1983 Tarihli ve 2840 sayılı "Bor tuzları, trona, asfaltit madenleri ile nükleer enerji hammaddelerinin işletilmesini, linyit ve demir sahalarının bazılarının iadesini düzenleyen kanunda değişiklik yapılmasını öngören kanunun" 2. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Bu madenlerin üretimi ve zenginleştirilmesi, Teknik, Ticari ve Ekonomik sebeplerle ürünün mülkiyeti teşekkülde kalmak üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir. Ancak üçüncü şahıslara gördürülecek işlerin 3 Yıldan fazla olması durumunda konuya ilişkin talepler yüksek planlama kurulu tarafından karara bağlanır."

Yapılmak istenen düzenlemede; bor madenlerinin üretimi ve zenginleştirilmesinin, "Teknik, Ticari ve Ekonomik" sebeplerle ürünün mülkiyeti teşekkülde kalmak üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir..." denilmektedir. Değişikli ile ilgili genel gerekçede de "..."Temel faaliyet alanı olan üretim aşamasında günün teknolojisine uygun(?) üretim yöntem ve şekillerini kullanmak ya da ekonomik fayda sağlamak suretiyle kanun kapsamındaki madenlerden beklenen gelir(?) sağlanmış olacaktır. Böylece özellikle bor madeninde pazar payının azalması riski ortadan kalkacaktır..." ifadesi yer almaktadır.

Bor madenlerinin üretim ve zenginleştirilmesinde halen hiçbir teknik eksiklik ya da destek ihtiyacı söz konusu değildir. Bugün gelinen üretim kapasitesi, kurulan tesislerin mühendislik ve teknik yeterlilik durumu üst düzeydedir. Bu düzeye, yıllardan beri Eti Maden bünyesinde çalışanlarının geliştirdiği bilgi birikimi ile ulaşılmıştır. Üretim prosesi tüm dünyada uygulanan prosestir. Kullanılan tüm ekipmanlar da amaca en uygun ekipmanlar olarak seçilmiş ve imal edilmişlerdir.  Kanunun gerekçesinde ve daha sonra yapılan açıklamalarda belirtildiği gibi, borun yüksek teknoloji ile buluşması için de Eti Maden‘in teknik desteğe ihtiyacı yoktur. Yüksek teknoloji ile kastedilen bazı özel bor ürünlerinin üretimine zaten Türkiye‘de ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu ürünler genellikle üreticileri tarafında tüketilen ve ticareti yapılmayan ürünlerdir. Kaldi ki, 2003 yılında kurulmuş olan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü desteklemekte olduğu projeler ile bu alanda da çeşitli projeler sonuçlandırmış ve patent başvuruları yapma noktasına gelmiştir. Ticari potansiyeli olan özel bor ürünleri Eti Maden tarafından kendi araştırma olanakları çerçevesinde geliştirilmekte ve ticari boyutta üretilmektedir. Üretimine başlanmış olan Eidot-67, üretimi planlanmakta olan çinko borat ve yatırım çalışmaları başlamış olan sodyum bor hidrür buna en güzel örneklerdir.

Eti Maden‘in ticari ve ekonomik açıdan da tesislerinin ya da rezervlerinin başka kuruluşlarca işletilmesine ihtiyacı yoktur. Bugüne kadar yapılageldiği gibi, Eti Maden tüm yatırımlarını kendi kaynakları ile gerçekleştirmektedir. Eti Maden bor ürünleri satışı 2010 yılında bir önceki yıla göre tutar bazında %43 artarak 647 milyon US$ olmuştur. Eti Maden dünya pazarında birinci sırada yer alırken, bunu kendi pazarlama stratejisini, kendi olanakları ve kendi çalışanları ile birlikte gerçekleştirmiştir. Bu konuda Eti maden‘den daha geniş bilgi birikimi ve olanaklara sahip başka bir kurum ya da oluşumun olması söz konusu değildir.

Dünya bor pazarındaki dağılım itibariyle değerlendirme yapıldığında 1980‘li yılların ortalarında % 25 olan ülkemizin miktar bazındaki pazar payı 2010 yılında %40 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran ile Eti Maden 2005 yılından bu yana dünya bor pazarındaki liderliğini korumaktadır.

Bütün bunlara dayanarak söylenebilir ki, yapılmak istenen; uzun vadeli hizmet alımları adı altında ve aslında Eti Maden‘den daha birikimli ve ekonomik olanaklara sahip olmayan kuruluşlar aracılığı ile özelleştirmenin gerçekleştirilmeye çalışılmasıdır.

Özet olarak, bor rezervlerini 1978 yılından bu yana kamu adına işletmekte olan Eti Maden;
·               Bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu yatırımlar ile Türkiye‘nin bor teknolojisi konusundaki en deneyimli kadrosunu bünyesinde bulundurmaktadır,

·              Bor tesislerinin kurulması için gerekli mühendislik deneyimi ve tesislerin işletilmesi için gerekli üretim deneyimi açısından en iyi kadroya sahiptir,

·               Dünyadaki en büyük bor üreticisi ve en güvenilir bor ürünleri sağlayıcısıdır,

·               Son 5 yıldan bu yana %40,1 pazar payıyla Dünya bor pazarı lideridir.

·               Eti Maden‘in bu konuma gelmesi sadece 30 yıl gibi bir sürede gerçekleşmiştir. Bu süre içinde herhangi bir kurum ya da kuruluşun işletme, mühendislik, pazarlama, finans desteğine ihtiyaç duyulmamış ve tüm gelişme kurumun kendi olanakları ile sağlanmıştır. Rezervlerin işletilmesinden maksimum fayda sağlanmaktadır ve dünya pazarının en büyük payı Eti Maden‘e aittir.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası olarak önerimiz; Hizmet alımı adı altındaki özelleştirilmeden derhal vazgeçilmelidir. Kamuoyu, ilgili bakanlıklar tarafından da bor madeni ve bor ürünleri konusunda Türkiye‘nin üretim kapasitesi ve teknolojisi hakkında doğru şekilde bilgilendirilmelidir. Dünyada bor rafinasyonunda ve pazarlamasında lider kuruluş olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün çalışmaları 2840 sayılı kanun çerçevesinde devam etmelidir.

Çalışmaların sağlam temeller üzerinde devam edebilmesi için Türkiye, elde ettiği bor tecrübesini, ürün çeşitliliğini, üretim kalitesini, alanındaki bütün çalışanları ile daha da ileri götürerek uç ürün pazarındaki payını arttırmalıdır. Nihai ürün pazarı birincil hedef olarak belirlenip araştırma ve geliştirme çalışmaları, birçok ürünün hammaddesini oluşturan bor ürünlerinin kullanıldığı sanayi alanlarının geliştirilmelisi teşvik edilmelidir.

Kamuoyunun bilgisine sunarız.

Saygılarımızla, 

Mehmet BESLEME
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı


Erdoğan'ın "gizli" pazarlığı.
Avustralya ile yapılan Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması Taslağı'nın 10. maddesi, Başbakan Erdoğan'ın "gizli" pazarlığını ortaya koyuyor. Başbakan Erdoğan, dünyanın bir ucu Avustralya'da "gizlice" bor madenlerimizi peşkeş çekmiş! Bu gizli pazarlık sonucu, ABD sermayeli ve dünyanın en büyük emperyalist maden şirketi Rio Tinto'nun kontrolündeki Avustralyalı madencilik tekeli BHP-Billiton bor madenlerimizin sahibi olacak.

Rio Tinto ya da US Borax uzun süredir Türkiye'deki bor madenlerin peşinde.
Şirket, Avustralyalı uzantısı sayesinde bu amacına ulaşmış olacak. Başbakan Erdoğan da Avustralya'da "Etibank'ın özelleştirileceğine" ilişkin açıklamalar yapmıştı. Avustralyalı madencilik şirketi BHP-Billiton'un, aynı zamanda Turgutlu Çaldağı'ndaki nikel madeni arama ve çıkarma çalışmaları için yatırımları olan şirket olması hem ilginç, hem de oldukça anlamlı bir rastlantı. BHP-Billton'un adı ilk kez Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in 2005 yılı Haziran ayında Başbakan Erdoğan'la birlikte gerçekleştirdiği Avustralya gezisinde geçmişti.

16 Haziran 2005 tarihinde, Avustralya'da BHP-Billiton Grubu yöneticileri ile görüşen Bakan Kürşat Tüzmen,  BHP-Billiton'un "Türkiye'nin bor madenlerinin zenginleştirilmesine talip olduğunu, Türkiye'de bu amaçla yatırım yapmak istediğini" söylemişti. Billiton'un destek vereceklerini de belirtmiş, madencilik sektörüne yabancı sermayeyi çekmek istediklerini yine açıkça söylemiş ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın da bu işin takipçisi olacağını belirtmişti.

Tüzmen'in, BHP-Billiton'u "dünyadaki operasyonlarıyla Avustralya'nın Gayrı Safi Milli Hasılasına katkıda bulunan bir firma" olarak tanıtması ise duyarlı çevrelerin dikkatinden kaçmamıştı. Örneğin; BHP-Billiton'un bağlı olduğu asıl perde arkasındaki emperyalist şirket Rio Tinto, bu tür operasyonlarda yer alan bir isim ve Şili'de Allende rejiminin devrilmesinde de önemli bir rol oynadığı biliniyor.
   
'Gizli anlaşma' 15 yıl bağlayıcı     

Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması'nın 10. maddesi de, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in açıklamalarını doğrular özellikte. Bu anlaşma taslağı, Başbakan Erdoğan'ın tam da Avustralya'da olduğu günlere denk gelmesi bakımından da anlamlı ve ilginç. Bu söz konusu şirketle Başbakan Erdoğan'ın da özel olarak görüştüğü biliniyor. Ama Erdoğan her zaman yaptığı ve de alışık olduğumuz gibi bu görüşmeyi de inkar edecektir.

Anlaşmanın 10. maddesi, bu şirketin dünyanın bor rezervlerinin yüzde 70'ine sahip bir ülke olan Türkiye'nin borlarını işletmek istediğini içeriyor. Bu madde, "Avustralya'nın anlaşmayı imzalamasının nedeni" olarak yer alıyor. 15 yıllık bir süreci kapsayan anlaşmada, Avustralyalı şirketlere çeşitli imtiyazlar sağlanacağı da özel olarak belirtiliyor.    
    
İşte 10. madde
Anlaşmanın, "Avustralya Hükümeti'nin anlaşmayı imzalamasının nedenleri" başlıklı bölümünde yer alan 10. maddede şöyle deniliyor: "BHP-Billiton'un, Türkiye'de potansiyel bir yatırımcı olup, dünya rezervlerinin yüzde 70'ini elinde bulunduran Türkiye'nin bor madenlerinin işletilmesi ve pazarlaması konusunda uzun dönemli planları bulunmaktadır. White Mining Şirketi de Türkiye'deki kömür madenciliği projeleri ile ilgilenmektedir. Türkiye'deki yeni maden kanunu ve yabancı yatırım kanunu, Türkiye'yi Avustralyalı yatırımcılar için daha çekici bir hale getirmiştir."     
    
Geceyarısı operasyonu     

Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, bu gelişmeler karşısında yaptığı açıkamasında, genel olarak madenciliğimiz ve özel olarak da bor madenlerimiz konusunda "Türkiye'yi bekleyen büyük tehlike"ye dikkat çekmişti. Mehmet Torun, BHP-Billiton'un isteklerinin yerine getirilmesi için 2840 sayılı Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini Düzenleyen Kanun'un ve 3213 sayılı Maden Kanunu'nda değişiklik gerektiğini ifade etmişti.

Torun, madenlerimizi yabancılara peşkeş etmek için kolları sıvamaya başlayan hükümetin böyle bir çalışmaya başlamasını da olası gördüklerini dile getirirken, "Böyle bir girişime şiddetle karşı çıkacağımızı ve mücadele edeceğmizi şimdiden duyuruyoruz" şeklinde konuşmuştu. Tüm madenler önemli iken, bor madenlerinin dünyanın geleceği açısından çok daha büyük öneme sahip olduğunu beirten Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, ABD'de bordan enerji üretilmesine yönelik çalışmalar yapıldığına da dikkat çekerek, şöyle diyordu: "Etibank'ın özerkleştirileceği" söylemlerinin de ucu açık, tam tanımı yapılmadan nasıl işletileceğinin belirtilmemesi bir tehlikeyi işaret ediyor. Hükümetin her zaman yaptığı gibi, her an bir geceyarısı operasyonuyla bu tasarı gerçekleşebilir demektir."    
    
BHP-Billiton ve Rio Tinto İlişkisi   

Devlet Bakanı Tüzmen'in "dünyadaki operasyonları"na dikkat çektiği BHP-Billiton, 90 milyar dolarlık mal varlığına sahip. İnşaat ve petrol gibi enerji alanlarında da dünya devlerinden olan bu firmanın, yıllık 25 milyar dolar karı var. Billiton'un Türkiye'nin çeşitli yerlerinde madencilik yapmak isteyen Rio Tinto isimli emperyalist firma ile ilişkili olduğu ve bu firma tarafından perde arkasından kontrol edildiğine ilişkin kesin kanıtlar ve iddialar var.

BHP-Billiton'un bağlı olduğu asıl perde arkasındaki emperyalist şirket Rio Tinto, bu tür operasyonlarda yer alan bir isim ve Şili'de Allende rejiminin devrilmesinde de önemli bir rol oynadığı biliniyor. ABD sermayeli Rothschild Ailesi'nin Rio Tinto isimli firması, tek başına dünya maden üretiminde yüzde 12,5'lik (27 milyar dolarlık) pay ile birinci sırada yer alıyor. İkinci sırada yüzde 11'lik pay ile, yine İngiltere merkezli Anglo American Corp. (ACC), üçüncü sırada da yüzde 8'lik pay ile BHP-Billiton geliyor.

Bu rakamlar, Türkiye'nin maden üretiminin payının 10 katı civarında seyrediyor. BHP-Billiton firmasının, çeşitli alım-satım anlaşmaları yaptığı, kanıtlanmış petrol ve doğalgaz skandalları nedeniyle ödediği tazminatlarla da tanınan dünyanın üçüncü petrol şirketi Royal Deutch Shell'e ait olduğu iddiaları da yer almaktadır. Bunu takip eden bir başka iddia ise, Shell'in, Rio Tinto'nun sahibi Rothschild Ailesi'nin kontrolünde olduğu şeklinde. Ayrıca Rothschild Ailesi'nin, Oppenheimer Ailesi'ne ait ACC'de de yüzde 34'ü ACC'e ait olan De Beers aracılığıyla ortak olduğu biliniyor.    
    
Rio Tinto'nun bor tutkusu  

1865 yılında bir Fransız firmasına devredildikten sonra yabancı sermaye arasında el değiştiren bor madenleri, cumhuriyetin ilanından ve ekonomik bağımsızlık politikasının uygulanmaya geçilmesinden itibaren ulusal bağımsızlık politikasının vaz geçilmez parçalarından biri olmaya başladı. 1968 yılından itibaren de Etibank'a devredilmesiyle devletin kontrolü ve tekelinde.

Emperyalist maden şirketi Rio Tinto'nun Türkiye'deki bor rezervleri ile ilgisi ise 1889 yılına dayanıyor. Etibank'a devredilene kadar, her türlü imtiyazdan yararlanarak bor madenlerini elinde tutan, o zamanki adı ile Borax Consolidated LTD ile bugünkü Rio Tinto ve gruba dahil olan US Borax aslında aynı şirket. Son yıllarda bora ilişkin tüm yasal düzenlemelerin ve tartışmaların içinde de hep bu Rio Tinto'nun adının geçtiği de çok iyi biliniyor.

Türkiye bor madenleri için en büyük tehlikenin ise, Eti Bor A. Ş.'nin halka açılması adı altında yapılacak bir operasyonla özerlleştirilmesi veya özerkleştirilmesi olacağı görülüyor. ABD'deki ana bor yatağında 130 yıldır işletilen rezervleri tükenmek üzere olan Rio Tinto'nun, bu nedenle dünyanın bor rezervinin yüzde 70'ine sahip olan Türkiye'ye gözünü diktiğini ve yukarıda tanımladığımız gibi bir düzenlemeyle bor madenlerini kolayca yönetebileceği de ifade ediliyor.    
    
 Petrol yerine geçebilir
Peki, bor madenine bunca ilgi, bu büyük tutku niye?
Bor, bilim adamları tarafından "21. yüzyılın petrolü" olarak tanımlanıyor.
Uzay teknolojisiden, bilişim sektörüne, nükleer teknolojiden savaş sanayiine kadar pek çok alanda vaz geçilmez bir hammadde niteliğinde bor. Bu nedenle borun işlenmesi ile söz konusu bütün bu alanlarda bugün elde edilenin 150 katı kadar gelir kazanılabilecek. Çünkü bor, hem petrolden daha ucuza mal oluyor, hem de söz konusu tüm diğer alanlarda kullanabilme özellikleri nedeniyle çok zengin özellikleri olan bir maden niteliğinde. Örneğin; borun, otomotiv sektöründe petrol yerine enerji olarak kullanılması halinde Antalya-Ankara arasında bir otomobilin yaklaşık 2 kg bor ile (tahmini 2 YTL) gidiş-dönüş yapabileceği belirtiliyor.



KÜRESEL KATİL RIO TINTO

Eli Kanlı Maden Şirketi Gözünü Tunceli’ye Dikti.
Madencilik başlı başına su havzalarını ve toprağı yok eden bir faaliyettir. Maden aramada kullanılan siyanür gibi zehirli kimyasallar suları zehirler, yağış alan eğimler üzerinde yapılan madencilik de toprak kaymalarına, heyelanlara neden olarak dere ve nehirleri molozlarla doldurur.

AMGL (Anadolu Madenleri Geliştirme Ltd) şirketi Tunceli’de 82 bin hektarlık alanda siyanürle altın ve bakır arama hazırlıklarına başladı. Ovacık ilçesinin Sin ve Kızılviran köylerinde yerin 600 metre derinliğinde sondaj çalışmaları başladı.

Çok geniş alanlarda maden arayan şirketler aşırı miktarda büyük hacimli kazılar yapıp, milyonlarca metreküp kayayı yerinden çıkarıp toz haline getiriyor.

Altın işletmelerinde bir ton altın çıkarabilmek için 0,5-3,5 milyon ton arasında kayanın çıkarılması gerekiyor.

Bütün bu faaliyetler sonucunda eğer engellenmezse Tunceli topraklarında da geniş kraterler kalacak. Bunların içi kimyasal sularla dolarak hastalık üreten çukurlar haline gelecek.

Arsenik, siyanür, asit gibi zehirli kimyasallarla ağır metallerle işlenmiş kaya ve topraklara, su kaynaklarına sızacak. Çıkarılan kayanın cevhersiz bölümleri zehirli yığınlar halinde depolanacak. Boruların patlaması, siyanür havuzlarının taşması gibi büyük ölçekli kazalar meydana gelmese bile hiçbir depolama tekniği zehrin sulara ve toprağa karışmasını tamamen engelleyemiyor. Madencilik nedeniyle yer altı ve yüzey sularına karışan arsenik, kobalt gibi kanser yapıcı maddelerin ölümcül etkileri Munzur’a baraj yapıldığı takdirde kat be kat artacak.

Katil Rio Tinto
Tunceli’in topraklarını alt üst etmeyi, Munzur’u zehirlemeyi planlayan küresel maden şirketi katil Rio Tinto’nun adı dünyanın dört bir köşesinde talanla, gaspla, ölümle birlikte anılıyor.

Alüminyum, bakır, kömür, uranyum, altın, endüstriyel mineraller ve demir cevheri alanlarında maden çıkarma ve mineral işleme işi yapan Rio Tinto, bugün dünyanın en büyük maden firması ve tek başına dünya maden üretiminde % 12,5’lik pay ile birinci sırada.

40 ülkede 60’tan fazla faaliyeti bulunuyor ve finans piyasasında en başarılı maden şirketlerinden sayılıyor.

İki işletmenin ortaklığından oluşuyor: İngiltere’deki Rio Tinto plc. ve Avustralya’daki Rio Tinto Ltd. Üst düzey yöneticiler İngiltere’deki işletmeden atanıyor.

Son yıllarda sürekli işçi sayısını azaltıp işçi başına iş yükünü arttıran, sağlıksız koşullarda çalışmaya zorlayan Rio Tinto yönetimi, üretimde tam kontrolü sağlayabilmek için toplu sözleşme yapmıyor ve sendikalaşmayı cinayete varan sertlikte yöntemlerle engellemeye çalışıyor.

Madencilik yaptığı alanlarda yerli halka uyguladığı zulüm, sendikalaşmaya karşı şiddetli karşı koyuşu ve doğa tahribatıyla Rio Tinto kanlı ismini gizlemek için çoğu zaman yerel şirketleri taşeron olarak kullanarak, yeni alt-şirket kurarak ya da küçük maden şirketlerinden toprakları satın alarak iş yapıyor. Tunceli’de de Kanada ve ABD borsalarında yer alan AMDL (Anatolian Minerals Development Ltd. – Anadolu Madenleri Geliştirme Ltd.) şirketini kullanıyor.

YAMAŞ adlı şirket üzerinden Tunceli’de 82.000 hektarlık ruhsat alanına sahip olan AMDL, Tunceli Merkez ile Ovacık arasında bakır ve altın yatağı aramaya Sin ve Kızılviran köylerinde sondaj çalışması yaparak başladı.

Rio Tinto’nun kısa tarihçesi
Şirket, Jardine Matheson firmasının afyon ticaretinden kazanılan parası ile 1873’te İberya’nın Andalusia – Rio Tinto (Renkli Nehir) bölgesinde maden çıkarmak için kuruldu ve adını bu bölgeden aldı. Birçok işçi karın tokluğuna çalıştırıldı ve 1877 – 1887 arasında yüzlercesi silikoz gibi akciğer hastalıklarından hayatlarını kaybettiler.

Madencilerin sendikalaşma hazırlıkları İngiliz ve Alman kapitalistlerin maddi yardımlarıyla engellendi.

Rio Tinto İspanya’da 1930’da Franko’yla işbirliği yaptı ve sendikalı işçileri öldürttü. (1936’da Huelva’daki maden anarkosendikalist CNT tarafından ele geçirildi ve atölye olarak kullanıldı)

1936-39 İberya Anarşist Devrimi sırasında Rio Tinto bölgesindeki maden havzası Faşist Franko’nun askerleri tarafından korunuyordu.

Rio Tinto’nun başkanı Sir Auckland Geddes 1937’de şirketin Genel Kurul toplantısında şöyle demişti: “Maden bölgesi General Franko tarafından zapt edilmiş durumda olduğundan işçilerle problem yaşamadık. Sorun çıkaran işçiler askeri mahkemeye çıkarıldı ve öldürüldü.”

Bu politika, daha sonra şirketin Güney Afrika’daki ırkçı yönetimle, Şili diktatörü Pinochet’yle ve Endonezya diktatörü Suharto ile kurdukları ilişkiler için model teşkil etti.

1950 ve 60’larda şirket İspanya’daki madenlerinin 3’te 2’sini sattı ve kendisi için daha güvenli ve sorunsuz gördüğü Kanada, Avustralya, ABD, Papua Yeni Gine ve Güney Afrika’da maden çalışmalarına başladı.

1984’te Rio Tinto’nun başkanı hissedarlar toplantısında bütün katil maden şirketlerinin, baraj inşaatçılarının bakışını ortaya koyarak şöyle demişti: “Topraktaki hak, onu elde tutma gücünden gelir.”

Bu yaklaşım doğrultusunda Rio Tinto bazen doğrudan şiddet uyguluyor ya da faşistlerle işbirliği yaparak onları kullanıyor bazen de faaliyetine karşı çıkan yerli halkın içinden gruplarla tek tek görüşüyor ve satın alınabilecek olan grupları halkın gerçek temsilcisi olarak kabul edip diğerlerini tanımıyor, böylece birliği bozuyor.

2000 yılında Rio Tinto kendi istatistiklerinde sadece 2000 yılı içinde 35 ciddi doğal tahribata, 15 denize atık boşaltma vakasına, maden çalışmalarıyla bozulan topraklarda %18’lik artışa ve üzgün olduklarını belirttikleri 5 işçi ölümüne yol açtığına da yüzsüzce yer verdi.

Avustralya
Kasım 1963’te Mapoon Aborijinleri nedensiz bir şekilde tutuklandı ve Weipa ve Mapoon Aborijinlerinin yerleşimleri Rio Tinto’nun taşeronu olan Comalko’nun boksit madenine yol yapmak için yakılıp yok edildi.

1990’larda Batı Avustralya’da Aborijinler’in birçok kutsal mekânı tahrip edildi.
Şirket, 1997-98’de maden endüstrisi tarafından Aborijinler’e karşı yürütülen kampanyaya liderlik etti.

Rio Tinto yüzlerce işçiyi sendikalarla ilişkileri oldukları için işten attı ve şu anda da hükümetin sağladığı imkânları kullanarak sürdürdüğü taciz ve rüşvet politikalarıyla sendikaların uzun zamanda gerçekleştirdiği toplu sözleşmeleri içten çözmeye çalışıyor.

Avusturalyalılar Rio Tinto’yu “İngiliz egemenliğinin amiral gemisi” olarak tanımlıyorlar.

Endonezya
Endonezya’nın en büyük kömür madeni Rio Tinto’nun ortak olduğu Kaltim Prima Coal (KPC). Tropik ormanların önemli bir bölümü bu maden için yok edildi. Yüzlerce hektar alan, sakinlerine tazminat dahi ödenmeden ellerinden alındı. 1986’da 27.000 olan Sangatta nüfusu 1997’de 6000’e kadar düştü.

Batı Kalimantan’daki Kelian altın madeninin yanından geçen nehri siyanürle zehirlemesi sonucu nehrin suyu yerel halk tarafından kullanılamayacak hale geldi.

Batı Papua’da Grasberg madeni nedeniyle Amungme ve Kamoro yerlilerinden binlercesi evlerini ve avlanma-tarım alanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Göç etmek zorunda bırakıldıkları yerde sıtmayla karşı karşıya kaldılar ve yüzlercesi öldü. Grasberg madeni her gün Ajikwa nehrine ağır metaller içeren 285.000 ton zehirli atık boşaltıyor. 2003 yılında öncesinde şirkete bu madenin tehlikeli olduğu konusunda uyarı yapılmış olmasında rağmen hiçbir önlem alınmadı ve 8 madenci hayatını kaybetti.

Rio Tinto’nun Grasberg madeni, faaliyetlerinin güvenliğinin sağlanması için yerel halkı taciz eden, işkence yapan ve öldüren Endonezya ordusuna para ve ekipman sağlıyor. 1994-95’te Grasberg madeninin civarında yaşayan insanlardan 37’si maden güvenliğinin desteğiyle askerlerce öldürüldü. Rio Tinto, bu gibi olaylardan sorumlu olan maden alanındaki 1800 Endonezya askerine ulaşım, yiyecek, giysi ve barınak sağladı. Ayrıca bölgede protestocularla çatışan 3200 askere de ulaşım desteği verdi.

Likir altın madeni 30 yıl içinde 330 milyon ton kaya ve çöpü sahile yığdı ve 889 milyon ton siyanürlü atığı okyanusa boşalttı. Bölgenin yerel geçim kaynağı olan balıkçılık neredeyse bitti.

Şu anda Endonezya’da 11,4 milyon hektar ormanlık alanda faaliyeti bulunan Rio Tinto ve diğer küresel maden şirketleri Endonezya hükümetine koruma altındaki ormanları da madenciliğe açması için baskı yapıyor. Endonezya’da ormanlar her yıl yüzde %1,2 oranında yok ediliyor.

4000 metre yüksekliğindeki bir dağ Rio Tinto’nun ortak olduğu bir maden işletmesi tarafından tamamen ortadan kaldırıldı.

Filipinler
Rio Tinto tepkiler karşısında Filipinler’de farklı bir yöntem denedi. Yerli halka maden araştırmalarını onaylayıp onaylamadıklarını sordu ve tabii ki olumsuz cevap aldı. Anket yaptırdığı antropologlara bu karşı çıkışı “kararsızlık” ve “umursamazlık” olarak lanse ettirdi. Karşı çıkışı dizginlemek için kendi maden karşıtı organizasyonlarını oluşturup yerli halkı böldü. Daha sonra bu taktiği başka bölgelerde de uyguladı.

Güney Afrika
Rio Tinto beyaz ve siyah işçilerin arasındaki ücret eşitsizliğinin yanı sıra, siyah işçilerini ailelerinden ayrı bir yerde toplu olarak kalmaya zorluyor.

Namibya
1970’lerde Rio Tinto uranyum satışına devam edebilmek için Namibya’yı işgal eden Güney Afrika ordusuyla işbirliği yaparak 70.000 askere maddi destek verdi ve kendi özel silahlı gücünü oluşturdu.

Namibya bağımsızlığını ilan etmeden önce Rio Tinto’nun madenlerinde çalışan işçiler şimdi madenlerdeki koşullar nedeniyle kanser olduklarını açıklıyorlar.

Rio Tinto’nun Namibya’da başka ülkelerden kaçak olarak getirilen köleleri çalıştırdığı uranyum madeni işçi sağlığı ve güvenliği açısından dünyadaki en kötü madenlerden biri olarak biliniyor.

Rio Tinto bütün dünyadaki faaliyetleri içinde işçilerine en az ücreti Namibya’da ödüyor. Buna rağmen 1998’de uranyum fiyatının düşmesiyle sendikalaşmaya şiddetle karşı çıkan Rio Tinto işçilerin ücretlerinde kesinti yaptı, yıllık izinleri azalttı, Noel ikramiyesini kaldırdı. Piyasadaki olumsuzluğu işçilerin sırtına yükleyerek kârını korumaya çalıştı.

ABD
Rio Tinto birçok faaliyetinin bulunduğu ABD’de madenlerinin büyük bölümünde saldırgan taktiklerle sendikalaşmayı engellemiş durumda.

Zimbabve
Rio Tinto, sendikayı saf dışı bırakmak için işçi komitesi tarafından sponsorluğu yapılan bir şirket kurdu.

İngiltere
Rio Tinto’nun 1991’de işçilerin ve çevre halkın sağlığını tehdit ettiği için kapatmak zorunda kaldığı teneke fabrikasının eski işçilerinde ve fabrika çevresinde kanser gibi önemli sağlık sorunları ortaya çıkıyor.

Avusturya
1998 yılında Lassing madeni çöktü, bir madenci göçük altında kaldı. Madendeki Rio Tinto yetkilileri tehlikeli olduğu bilinmesine rağmen 10 madenciyi içeri yolladılar. Maden tekrar çöktü ve göçük altında kalan madenciyi kurtarmak için yollandığı söylenen madenciler ilk göçükten uzak bir yerde öldüler. Rio Tinto’nun, 10 işçiyi üretimin göçüğe rağmen devam edebilmesi için sağlamlaştırma yapmaları amacıyla ölüme gönderdiği ortaya çıktı.

Brezilya
Yerel halktan altın madeni havzasına girmeye çalışanlar güvenlik tarafından vurulup öldürüldü. Eski bir güvenlik görevlisi televizyondaki bir haber programında Rio Tinto altın madenindeki güvenlik şefinin elemanlarını yerel bireysel madencileri vazgeçirmek için şiddet kullanmaya, işkence yapmaya zorladığını itiraf etmişti.

Bougainville
Rio Tinto 1969’da bölgeye girdi ve en baştan itibaren yerel halkın tepkisiyle karşılaştı.
Madenin yapımı için köylülerin toprakları gasp edildi ve 220 hektar yağmur ormanı zehirlenerek, yakılarak ve buldozerlerle tahrip edildi. Bölgenin temel geçim faaliyetleri olan balıkçılık ve bahçecilik yok edildi.

İşgalci Papua Yeni Gine ile ilişkileri sayesinde 5 yıl vergi muafiyeti alan Rio Tinto’nun taşeronu Bougainville Bakır İşletmesi, Bougainville’in nehirlerine 1 milyar ton atık boşalttı, sular parlak mavi bir renkte akmaya başladı ve zehir, sulardaki bütün canlı yaşamını yok etti. Doğanın ortasında 480 kilometrekarelik bir leke oluştu. Bunlara neden olan Bougainville Bakır İşletmesi 1973 yılının en karlı girişimi oldu.

Protestolar 20 yıl boyunca sonuç vermeyince 1988 yılında yerli halktan bir grup, şirketin patlayıcılarını kullanarak şirketin binalarını, teçhizatını kullanılmayacak hale getirdi. Eski ya da su boruları ve kalaslardan yapılan silahlarla verilen mücadele sonucunda maden kapatıldı. İşgalci Papua Yeni Gine’nin ihracat gelirlerinin %45’ini sağlayan bu maden kapandığında Papua Yeni Gine Bougainville’den çekilmek zorunda kaldı ve 10.000 Bougainvilleli’nin (nüfusun %7’si ediyor) öldüğü savaş sona erdi.

Bu yazı Özgür Hayat’ın 58. sayısında yayınlanmıştır.

 TV spikeri: Konyalı bilim adamları 6 günde borla çalışan bukalemun tank yaptı!
AKP'ye yakın Bursa TV spikeri Arzu Parlak, Erdoğan'ın Konyalı bilim adamlarına talimat verdiğini ve o bilim adamlarının da 6 günde borla çalışan bir tank yaptığını iddia etti.

Arzu Parlak'ın iddiası şöyle:
"ABD’nin kuklası Barzani’nin yaptığı sözde referandumdan sonra halkın adamı Recep Tayyip Erdoğan çok gizli bir plan üzerinde çalışmaya başladı. Reis Konyalı bilim adamlarını külliye’ye davet etti. Ve daha önce hiçbir ülkenin cesaret edemediği tamamiyle borla çalışan bir tank yaptırma emrini verdi.
Konyalı bilim adamları 6. günün sonunda tüm dünyayı kıskandıracak bir tank yapmışlardı. Bu Tank bukalemun lakaplı boya değiştirme özelliğine de sahiptir. Reisin Emriyle Türk tankları Irak tankıymış gibi Kerkük topraklarına girdi"
Parlak'ın paylaşımları sosyal medyada eğlence konusu oldu. Bir anda fenomen olan Parlak bu duruma oldukça sinirlendi ve şöyle yazdı:

''Yaptığım haberden dolayı bazı kendini bilmezler edepsizce hayasızca konuşmalarından dolayı ekran görüntüsü ile birlikte haklarında cumhuriyet başsavcılığına gidip suç duyurusunda bulunacağımı ve Tazminat davası açacağım. Kamuoyuna duyurulur...!!!''

Kaynaklar:halkweb.com
 
Bir dostumuzun konu hakkındaki yorumundan ilginç bir cümle.

Bir iyice araştırıverin ve öğrenin bunların perde arkası GERCEK sahipleri kimlermiş.

1) Petrol ve enerji kaynaklarını elinde bulunduran karteller (örn: Esson-Mobil, BP, Royal Dutch Shell, Rio Tinto gibi)
2) Menkul Değer piyasalarında oynayan büyük oyuncular. ( örn: Meryl Lynch,Soros eliyle oynayan Rothschild ailesi vb.)
3) Silah sanayi ve tüccarları.




AKP'yi kim kurdu? TAYYİP ERDOĞAN'A GÖNDERİLEN CFR PLANI


BOR arşivim…

TÜRKİYE NASIL KUŞATILDI?

Erdoğan, vatana ihanet ettiğini ağzından kaçırdı.

GALİP TÜRKMEN'in (Eti Maden Müfettişi): BOR ve MADENLERİMİZ ÜZERİNE İNCELEMELERİ

Türk halkı, tecavüze uğruyor, tecavüzcülerine hamd ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder