TRT’nin Kürtçe yayına başlamasının ardından, Lazlar TRT’ye iletilmek üzere internet üzerinden bir imza kampanyası başlattı.
Kampanyada anadilde yayının anayasal bir hak olduğu belirtildi.
TRT’nin yeni kanalı TRT 6’nın uydu üzerinden 24 saat Kürtçe yayına başlamasının ardından, anadillerinde yayın yapılmasını talep eden bir diğer etnik grup da Lazlar oldu. TRT Genel Müdürlüğü’ne iletilmek üzere başlatılan imza kampanyasında, anadilde yayının anayasal bir hak olduğu vurgulandı.
İnternet üzerinden, faksla, telefonla ya da mektupla TRT Genel Müdürlüğü’ne “anadilde yayın” taleplerinin iletilmesini sağlamak amacıyla lazcayayinistiyorum.azlaguyi.com adresinde başlatılan kampanyada, Lazcanın Anadolu’da binlerce yıldır konuşulduğuna dikkat çekildi.
TRT’ye eleştiri
Kampanya çerçevesinde hazırlanan internet sitesinde, Lazların yalnızca Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Pazar, Ardeşen, Arhavi ve Hopa’da yaşamadıkları, Marmara Bölgesi’nde ve büyük kentlerde de çok sayıda Laz’ın yaşadığı vurgulanarak, bu vatandaşların anadillerinde yayın yapılmasını talep ettikleri kaydedildi. TRT’nin, Lazcayı haftada yarım saat yayın yaptığı diller arasına da almadığı anımsatılan sitede, buna Lazca ile Rumcanın aynı dil ailesinden geldiğini gerekçe göstermesi iddiaları da eleştirildi.
Geçen hafta Çankaya Köşkü’ne çıkarak Cumhurbaşkanı Abdullah GüL'e İLETİLDİ.
REKTÖR ÖZTÜRK'TEN KARADENİZ STRATEJİSİ
Giresun Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Metin Öztürk, Türkiye'nin, Karadeniz'deki mevcut savunma, güvenlik ve istihbarat yapılanmasını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.
19.1.2009
Prof.Dr.Osman Metin Öztürk
Prof.Dr. Öztürk, Karadeniz'in, çok ciddi gelişmelere ve değişime açık, öneminin de her geçen gün artan bir coğrafya olduğuna dikkat çekti. Türkiye'nin, halihazırda Karadeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip ülke durumunda bulunduğunu anlatan Öztürk, Türkiye'nin, Doğu-Batı dengesinin dokunulmazlığına sığınarak savunma, güvenlik ve istihbarat yapılanması açısından bu bölgeyi ihmal ettiğini savundu.
Karadeniz'in, başta enerji olmak üzere hemen her konuda dünyaya açılmakta ve mücadele alanı olarak gözüktüğünü belirten Öztürk, şöyle konuştu: "Bu değişim, en uzun kıyı şeridine sahip olması ve bu kıyı şeridinin doğudan batıya bir bütün olarak Karadeniz'i kontrol etmesi nedeniyle kaçınılmaz olarak en çok Türkiye'yi etkileyecektir."
Karadeniz'deki mevcut savunma, güvenlik ve istihbarat yapılanmasının gözden geçirilmesi gerektiğini anlatan Öztürk, sözlerine şöyle devam etti: "MİT Müsteşarlığı'nın bu bölgedeki yapılanmasını gözden geçirerek yetki, personel, kaynak ve teçhizat yönünden güçlendirmeli."
HAYATA GEÇİRİLMESİ GEREKEN KONULAR
Öztürk, bu gölgede yapılması gereken önemli çalışmaları şöyle anlattı: "TSK'nın, Ege Ordusu'na benzer bir oluşuma giderek kıyı şeridinin orta kesiminde (muhtemelen Giresun) kolordu seviyesinde bir yapılanmaya gitmelidir. Yine TSK'nın Akdeniz için Marmaris'te öngördüğü ve hayata geçirdiği Akdeniz Donanması'na ev sahipliği yapan deniz üssünün bir benzerini, Karadeniz Donanması için Karadeniz kıyılarında hayata geçirmeli, yine bu deniz üssü için de Giresun kıyıları düşünülmedir. Ayrıca yörede OR-Gİ Havaalanı olarak anılan Ordu ile Giresun illeri arasında inşa edilmesi öngörülen havaalanının çift kullanımlı (sivil ve askeri) olarak düşünülmeli, Karadeniz kıyılarının hemen gerisinde yükselen dağların hemen arkasında (örneğin Giresun'un Alucra İlçesinde ve benzeri bir-iki yerde) yedek havaalanları yapılmalı. İç ve Orta Anadolu'yu Karadeniz kıyısına bağlayacak, Şebinkarahisar-Giresun karayolunun büyük araçların kullanımına ve ağır yüklerin taşınmasına elverişli hale getirilmesidir. Bunların ve konuya ilişkin çalışmada ortaya çıkabilecek benzeri önerilerin hayata geçirilmesi, Türkiye'nin Karadeniz ile ilgili ortaya çıkabilecek riskleri ve tehditleri karşılamasına hizmet edecektir."
Öztürk, belirttiği konularda atılacak adımların ülke birliğine ve insanların kaynaşmasına hizmet etmesinin yanı sıra Karadeniz kıyı şeridinde ortaya çıkacak alt yapı yatırımları bölge insanı için ciddi iş ve istihdam imkanının da doğmasına vesile olacağını söyledi. Ancak bunların, milli bütçeden yapılmasını arzu ettiklerini anlatan Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü: "NATO fonlarından, ABD'den veya AB'den alınacak koşullu kaynaklarla bu işe girişilmesinin Türkiye'yi yeni gailelerle karşı karşıya bırakabileceğini değerlendiriyoruz. Yağmurdan kurtulma amacına yönelik önerilerimizin bizi dolu ile karşı karşıya bırakmasını hiç arzu etmeyiz."
Pontus Soykırım Plaketi Üzerine.
BASIN AÇIKLAMASI
Avustralya/ Adelaide’de bulunan Güney Avustralya Göç Müzesi’nde, 20 Aralık 2008 tarihinde, “ Pontus Soykırımı”ndan söz eden bir plaketin açılışının yapılması üzerine, Karadeniz kıyısında bulunan Giresun Üniversitesi’nin Rektörü tarafından aşağıdaki açıklamanın yapılması zarureti hasıl olmuştur.
“1918 yılında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması sonrasında Rum çetelerinin silahlı faaliyetlerinin Anadolu’da düzeni bozduğunu, can ve mal güvenliğini ciddi şekilde tehdit ettiğini ve bunun için tedbirler alındığını, yakın tarihe objektif olarak yaklaşan herkes tarafından bilinir.
Pontus sorunu veya soykırım iddiaları, tarihsel ve bilimsel temele dayanmayan; Anadolu’da gözü olan devletlerin tarihsel gerçekleri saptırarak ve bilim adamlarını istismar ederek, kendi emelleri istikametinde kullanmak istediği bir konudur. Dile getirilen sorunun ve iddiaların, tarihsel gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur.
Bunun en güzel örneği, Trabzon Rum Ortodoks Cemaati’nin, Trabzon’da yayınlanan “İstikbal Gazetesi”nin 18 Şubat 1921 tarihli nüshasında yer alan aşağıdaki beyanatıdır.
“Kendi haklarını müdafaa ederken, bizim hukukumuzu da müdafaa ettiklerine inandığımız Türklerle ebedi surette dost ve kardeş kalmak, bugün de, yarın da, bizim için ebedi ilkedir.”
Türkiye ve Türkler, tarihi ile barışık bir ülke ve ulustur. Ülke ve ulus olarak, veremeyeceğimiz bir hesabımız ve utanç duyacağımız bir geçmişimiz yoktur. Türklerin tarihi, kendisine yapılan kötülükler ve haksızlıklar karşısında sergilenmiş, asil, insancıl ve saygıya değer davranışlarla doludur. Çanakkale Savaşı, bunun en iyi bilinen örneğidir. Türkler, binlerce mil uzaktan gelip Çanakkale’yi ve Anadolu’yu işgale kalkışan Anzaklara, “burada ne işiniz var” dememiş, Anzaklara savaş sonrasında dostça yaklaşmış ve kucaklamıştır.
Kötülük yaratıcısı, kötülük abartıcısı ve kötülük aydınlatıcısı olanların, iyilik ve güzellik yaratıcısı olamayacaklarını herkesin görmesi gerekir. Daha barışçı ve yaşanabilir bir dünya istiyorsak, bizlerin iyi ve güzel şeylerin peşinde olması gerekir.
Karadeniz’in en güzel kıyılarına sahip Giresun’da kurulu Giresun Üniversitesi, barışın egemen olduğu bir dünya ortaya çıkarmak için, sizleri, insanları birbirine yaklaştırmaya, iyiyi ve güzeli aydınlatmaya davet ediyor.
Bilgilerinize saygı ile sunarım.”
Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
Giresun Üniversitesi Rektörü
www.giresun.edu.tr
rektor@giresun.edu.tr
Sanık Hayrettin Ertekin'den ŞOK ifadeler.
6.2.2009
Bu sayfalarda sayın Ertekin ile yaptığımız yazışmalardan örnekler sunmuş idim.
Bu nedenle de ilgili aberleri yine bu başlık altında sunmaya çalışıyorum.
Ahmet Dursun
--------------
SABAH-ATV İHALESİ İÇİN AKİF BEKİ ARADI!
Ergenekon davasının 48. duruşması tutuklu sanık Hayrettin Ertekin Sabah ATV ihalesine girmemesi için Başbakan danışması Akif Beki tarafından arandığını ileri sürdü. İşte Ertekin'in şok ifadeleri…
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamanın bugünkü duruşmasında savunmasını sürdüren Ertekin, mahkemenin ''Ergenekon şeması'' adı verilen şemadaki üzerleri kapalı bazı isimlerin açıklanmaması yönünde karar aldığını hatırlattı.
Bu kişileri kendilerinin de bildiklerini ancak hiçbir zaman açıklamadıklarını kaydeden Ertekin, şöyle konuştu: ''Mağdur edilmelerini istemedik ama buradaki insanlar saygın değiller mi? Burada şemada olmayan insanlar da var. Orada olmadığım halde buradayım. Sayın savcılarımız baştan düşünseydi de böyle saygınlık kriteri ölçer bir dosyayı karşınıza getirmeseydi.''
SABAH ATV İHALESİ İÇİN AKİF BEKİ ARADI
ATV-Sabah ihalesine girmemesi yönünde baskıya uğradığını söyleyen Ertekin, bu konuya ilişkin eski Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki'nin de kendisini aradığını iddia etti. Ticari ilişkilerinden bahseden Ertekin, Türkiye'nin ekonomik dar boğazdan çıkması için çalışmalarda bulunduğunu kaydetti.
ALTERNATİF HERON'U BULGARİSTAN'DA ÜRETTİK
Yaptığı işlerle yurt dışında Türk iş adamlarının nasıl çalıştığını, neler gerçekleştirebileceğini gösterdiğini söyleyen Ertekin, şöyle konuştu: ''İsrail'den alınmak istenen Heron uçaklarını biz Bulgaristan'da ürettik. Ben bu konuda Sayın bakanla da görüştüm. Hatta bize randevu verdi. Sayın bakan bunu yalanlıyor ama tapelerde var. Bu konuda görüşmeler yaptık. İsrail'e gerek olmadığını, bizim de en iyisini yaptığımızı, İsrail'in verdiği uçaklarla çekilen fotoğrafların aynı zamanda İsrail'deki firmaya gittiğini, bunun sakıncalı olduğunu anlattık. Ancak lobi faaliyetleri nedeniyle yine bu ülkeden uçak kiralandı.''
ŞİKE İDDİASI ASILSIZDIR
Ertekin, futbolda şike yaptığının iddia edildiğini de belirterek, eski Ankaragücü teknik direktörü Ünal Karaman'ın, aile dostu olduğunu, Karaman hakkındaki bir telefon konuşmasının da bu şekilde yansıtıldığını, oysa böyle şeylerle alakası olmadığını söyledi.
Dava dosyasında bulunan bir fotoğraftaki kişinin basına Sami Hoştan olarak yansıtıldığını ifade eden Ertekin, yanındaki kişinin Azerbaycan Milli Meclis Başkanı Oktay Asadov olduğunu öne sürdü.
SEDAT PEKER'İ SAVUNDU
Sedat Peker'i, basından saygın bir iş adamı olarak tanıdığını söyleyen Ertekin, ''Sedat Peker'in mafyalığı varsa cezasını çeker. Zaten Kayserili bir düzenbazın iftirasıyla yatıyor. Sedat Peker yardıma ihtiyacı olan kişilere bir sürü yardımda bulunuyor. Bunlardan kimse bahsetmiyor'' diye konuştu.
HARP AKADEMİLERİ GİRİŞ KARTI
Ertekin, dava dosyasına, Harp Akademilerine giriş kartının konulduğunu ifade ederek, akademide bir konferans verdiğini, kartın da kendisine o nedenle verildiğini anlattı.
Yazdığı bir kitap nedeniyle Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün, Sayıştayda görev yaptığı sırada kendisine bir teşekkür mektubu gönderdiğini söyleyen Ertekin, bu mektubu okuduktan sonra mahkemeye sundu.
DEVLETİN TEŞEKKÜR ETTİĞİ TERÖRİSTİM
Ertekin, ''Nasıl bir teröristim ki bu devletin bütün kademeleri teşekkür ediyor. Nasıl bir teröristim ki devlete yüklü miktarda vergi veriyorum'' diye konuştu. İlk eşinin ölümünün ardından, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in başsağlığı mektubu gönderdiğini belirten Ertekin, bu mektubu da mahkemeye verdi.
EŞİNE TEŞEKKÜR ETTİ
Söz konusu mektubu ikinci eşinin arayıp bulduğunu belirten Ertekin, ''Bu süreçte gösterdiği gayret ve destek için kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır'' diye konuştu.
Ertekin, ilk eşinin cenazesine çok sayıda devlet adamı, iş adamı ve askeri yetkilinin katıldığını anlatarak, ''Hangi teröristin cenazesine böyle insanlar gidiyor?'' diye sordu. Melahat Üzümcü'nün, eşinden boşandığı sırada mücevherlerin bölüşülmesi için uzman olarak çağrıldığını belirten Ertekin, çiftin malları bölüşmek amacıyla bir araya geldiklerinde büyük bir kavga çıktığını anlattı.
AKP'YE DARBE PLANLAMAKLA SUÇLANIYORUM AMA
Ertekin, bu konuda tanık olarak dinlenilmek için çağrıldığını belirterek, ''Salih Güngör benim yakın arkadaşımdı. O nedenle Adil Serdar Saçan bana başka başka şeyler sordu'' diye konuştu. AK Parti'ye yönelik darbe planlamakla suçlandığını belirten Ertekin, ''eski TBMM Başkanı Bülent Arıç'ın 20 yıllık dostu olduğunu, hatta annesinin cenazesini kendi elleriyle kabre indirdiğini'' ileri sürerek, cenazeye ilişkin olduğunu öne sürdüğü fotoğrafı mahkeme heyetine verdi.
Türktime
Lazca Manifestosu
Durmuş Hocaoğlu
WEBANALİZ/19.03.2009 Perşembe
Yeniçağ'da 23 Ocak 2009, Cuma günü yayınlanmak üzere kaleme alınan, ancak, herhangi bir gerekçe gösterilmeden ve hiçbir açıklamada bulunulmadan yayına konmayan yazı olup, işbu WebAnaliz nüshasında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır; "çeşit çeşit etnik toplumların oluşturduğu bir çiçek bahçesi" ve "diğer toplumlar" ibârelerindeki bold vurgular bana âit olup, yayını reddedilen nüshasında da aynıyla mevcuttur - D.H.
Bugün, Kürtçe TV'nin açılışının hemen akabinde, "Münir Yılmaz Avcı" imzası ile internetten yayınlanan, "Lazca Yayın Hakkı" başlıklı aşağıdaki manifestoyu, yer darlığı endişesiyle ilk paragrafını çıkararak, yorumsuz takdîm ediyorum
Yazının tamamı için bakınız...
http://www.durmushocaoglu.com/dh/yazi.asp?yid=5528640
****
LAZCA YAYIN HAKKI
Her nedense ülkemizde bir hakkın alınabilmesi için mutlaka çok zorlu uğraşlar vermek gerekmektedir... Ve biz öylesine bir gariplikler ülkesiyiz ki dünyada emsali az görülür. Örnek mi lazım... Önce vatan haini ilan edip Menderesi ipe gönderdikten sonra 180 derece geriye dönüp pardon diyerek bir türbe dikeriz. Yine dün vatan haini ilan ettiğimiz Nazım Hikmeti bugün baştacı ederiz. Elbette bunun örnekleri o kadar çok ki... Çünkü, biz öyle bir ülkeyiz ki bugün hiç düşünmeden karar verir yarın ise geri döneriz. Bunun için de nerede, neden ve ne kadar yanlış yaptığımızı düşünmektense işin kolay yolunu seçip vatandaşa, "Ben eğer bir yanlış yapmışsam git de hakkını mahkemelerde ara!" diyerek hakkını da alacağını da fitil fitil burnundan getirecek kadar da acımasız ve pişkin bir zihniyetin esirleriyiz.
Şimdi gelelim esas konuya.
Tamamı için bakınız...
http://lazcayayinistiyorum.azlaguyi.com/avci.htm
LAT Halkı TAV’landı
M.Morgül
24.4.2009
LAT(Laz) Halkı TAV’landı.
LAT halkının bizdeki karşılığı LAZ’lardır. Doğu Karadeniz’in halkına adını veren Sümer Tanrıçası LAZ Ana belli ki Latvia-Letonya halkına da adını vermiş.
Son günlerde dış basında en çok konuşulan ülke Latvia, diğer adıyla Letonya.
Şakalar ülkesi, müzik şenlikleriyle ünlü, 2.3 milyonluk nüfuslu. Baltık kenarındaki Riga en ünlü şehri. Tarihte Vikingler buradan İstanbul’a gelmişler. Bana sanki ata ülkelerini ziyarete gelmişler gibi geliyor.
AB’ye alındıklarında çok yoksul düşmüşler. Bu LAT ülkesini bugünlerde bir delikanlı Rus işadamına şakayla satmak istemiş, onu destekleyenler artıyormuş, imza topluyorlarmış. Komik ama gerçek.
Bizim Atatürk Hava limanını yapan TAV şirketi şimdi Riga havaalanını yapıyormuş. Onun için TAV’landı dedim. Yap işlet devret modeliyle işi almış bizimki.
Bu küçük ülkede yaşayan azınlıklar, Ruslar ve Ukraynalılar, resmi dil olan Lat dilini bilmek zorundalar, yoksa vatandaş olamıyorlar ve AB parlamento seçimlerinde oy kullanamıyorlar. Yani Latvia’da vatandaş olmak için herkes resmi dili Lat dilini bilmek zorunda. Bunu bizimkilerin de bilmesi iyi olur diye yazıyorum.
Latvia’da öğretmenler büyük protesto yaptılar. Ocak ayında maaşlarından %15 kesilmiş, Haziran’da da %20 kesilecekmiş. Bunu da AB’ye girince neler olacak bilelim diye yazdım.
AB’ye girmiş ve satılık hale gelmiş bir ülke olmasından elbette üzülüyorum. Bu halk benimle akrabadır, çok kişi bilmez. Adındaki LAT, bize LAZ olduğunu söylüyor. En eski Oğuz/Işık oğullarının inanış adıdır LAZ, söyler dururum. MÖ.63’de Kırım’da yenik düştüğünde Mitridate, onun Fırtına Vadisinden götürdüğü kadınlı erkekli 2 bin atlı askeri Romalılara teslim olmamak Kırım’dan geri dönmedi, kuzeye doğru Baltık ve İskandinav topraklarına doğru yürüdü. Gagauzlar da böyledir.
Sonradan Rus esiri olarak oraya götürülmüş Türkler de var, örneğin Sesis kasabasında 26 Türk mezarı ve bir anıt var. Şehre ilk fırını onlar getirmiş, halk da saygılarından onlara ayrı mezarlık ve anıt yapmış. Fırın yapıp işletme kültürü bizde kimlerindir, bir düşünelim.
Ben iyi Lazca bilen varlıklı biri olsam, giderim Latvia’ya, dolaşırım Paluze, Surmela, Marupe, Babite illerini, konuşurum yerli halkla.
Adamın adı Ayvars İsdağ ise “Aybars bey, merhaba” derim.
Kızın adı Arta Mitroyova ise, “Arda Bedriyaba, merhaba” derim.
Para birimleri de Lat. Daha ne olsun, Laz oldukları parasından bile belli, diye düşünürüm. Şu bizim, birbirini tutmayan Hopa, Arhavi, Pazar Lazcaları var ya, merak ederim, orada hangi ildeki lehçe bizimkilerin hangisine daha yakın diye.
Bizim Rizeli zengin iş adamlarımız yok mu? Başbakanımız bile var. Neden biz satın almayalım Letonya’yı. Yabancıya gitmesin. Aramızda para toplasak yine alırız. Neden olmasın? Madem satılıyor, niye olmasın!?
Lat insanları gezmek için en çok Türkiye’ye geliyorlarmış, döndüklerinde ay yıldızlı tişörtle dolaşıyorlarmış Riga sokaklarında; “Türkiye’ye gittim, Türkiye’yi gördüm” demek. Bu insanlar bizim satın almamıza hayır demeyeceklerdir.
Ülkesini Rus işadamına satmayı öneren Andris Zuganovs adındaki o delikanlıya bize satmasını teklif edelim, bakalım ne diyecek? Zaten adı Andros, yani Toros-analı, soyadı Zugan-Ovus; Su-han Oğuz. Anlaşabiliriz.
Haydi bizim Laz zenginleri, Sümer Tanrısı Kibele’nin Laz/Lat olduğunu biliyorsunuz ve onun adı bir dilin adı olarak sizden başka bir de LAT-VİA’da var.
Sonuç: Lat halkını neden bizim Lat halkı tav’lamasın?
ABD, gözünü Trabzon'a dikti
Karadeniz ve Kafkaslara hakim bir yerde kendine yer arayan ABD, gözüne Trabzon’u kestirdi. Sivil toplum kuruluşlarının sert tepkisi Amerika’yı şaşırttı.
ABD Trabzon’da üs kurabilmek için sivil toplum kuruluşlarının ve parti yöneticilerinin nabzını tutuyor. Trabzon’da bulunan sivil toplum kuruluşları ve parti yöneticileri ise buna karşı çıkıyor. AKP’nin Trabzon Belediye Başkanlığı’nı kazanmasının ardından ABD’li yetkililerin Trabzon’a ziyaretlerinin arttığı gözleniyor. Öte yandan, ABD’lilerin Trabzon’da sadece MHP İl Başkanı ile görüşmelerinin de, bölgede milliyetçilerin ABD’ye bakışını ölçmek amaçlı olduğu savunuluyor. Trabzon’da 1 Temmuz 2009 tarihinde kurulan Donanma Komutanlığı’na ait 2 gemi sürekli olarak Trabzon Limanı’nda bulunuyor. Gemiler 15 gün arayla ikmal için değiştiriliyor. ABD’nin Trabzon’da üs kurmak istediğine ya da üs kuracağına dair Genelkurmay Başkanlığı’ndan resmi bir açıklama ise yapılmadı.
MHP: Askerin denetiminde olur
MHP Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu da Karadeniz’in en stratejik kenti olan Trabzon’un küresel güçlerin hedefinde olduğunu belirterek, “Dünyaya hakim olmak isteyen küresel güçler ve onların oyuncağı ülkeler, Türkiye’yi kontrolleri altına almak için her yolu deniyor” dedi. ABD’nin Trabzon’da talep ettiği askeri üssün, Orta Doğu’daki ve özellikle de Azerbaycan’daki enerji ve petrol kaynakları açısından önemi olduğuna dikkat çeken Yunusoğlu şöyle konuşuyor: “ABD için bu bölgeyi kontrol altında tutmak hayati önem taşıyor. Bunun için de en stratejik bölge Trabzon’dur. ABD, Trabzon limanını, havaalanını ya da yeni inşa edilecek bir başka ulaşım merkezini kendisi için istiyor. Bu Türkiye için son derece zararlı sonuçlar doğuracak bir durumdur. Karadeniz kıyılarındaki ülkeler kontrol edilecekse, bunu sadece Türkiye yapmalıdır. Orada bir üs kurulacaksa da bu yalnızca TSK’nın denetiminde olmalıdır.” Trabzon’daki üs tartışmalarının henüz kamuoyuna tam olarak yansıtılmadığını da belirten Yunusoğlu, “Halk tam olarak meseleyi kavrayamadı. Ancak bu konuda bir atılım yapılırsa, milli hassasiyeti üst seviyede olan Trabzon vatandaşları buna gereken cevabı verecektir” diyor. Hükümetin, halk tepkisini ortadan kaldırmak için caydırıcı bir takım yönlendirmelere “sinsice” başvurabileceğine de dikkat çeken Yunusoğlu, “Bu gayret Trabzon’da fayda getirmez” dedi.
CHP: Tezkereyi engelledik bu projeye de karşıyız
CHP Ordu Milletvekili Rahmi Güner, 1 Mart tezkeresinin parlamentodan geçmesini engelleyen partisinin, Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde konuşlanacak ABD üssüne kesinlikle karşı çıkacağını ve böyle bir projeye onay vermeyeceğini söyledi. ABD’nin uzun bir süreden beri Trabzon ve Samsun gibi stratejik liman kentlerini kullanma niyetinde olduğunu hatırlatan Güner, şunları kaydetti: “Bunun arkasındaki tek neden, ABD’nin hem Kafkasları, hem Irak’ı, hem de İran’ı düşünerek bu bölgeye yerleşmek istemesidir. Türkiye’nin menfaatine bir durum olmadığı açıkça ortadadır. ABD Trabzon’a yerleşip nereyi gözetleyecek? Kendi çıkarlarını koruyacak. Orta Doğu’da denetim mekanizmasını oluşturacak. İran’ı, Azerbaycan’ı, Gürcistan’ı kontrol edecek. Trabzon’da üs kurmak, Karadeniz’i denetim altına almak anlamına gelir.” CHP Trabzon İl Başkanı Necip Yıldız da, Trabzon’da yabancı bir askeri gücün konuşlanmasını asla kabul etmeyeceklerini söyledi. Yıldız, “Biz, kentimizde ne Amerika’nın ne de bir başka ülkenin üssünü istemiyoruz. TSK’dan başka bir askeri oluşumu kabul etmiyoruz” dedi.
Türkiye etkisizleştirilecek
1 Haziran 2009 tarihinde Trabzon’da kurulan Donanma Komutanlığı’nı önemli bir adım olarak gördüklerini belirten MHP Trabzon İl Başkanı Nihat Birinci, ileride bu komutanlığın NATO üssüne dönüştürülmesi endişesi içinde olduklarını söyledi. Nihat Birinci, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Trabzon’a üs kurulacağının açıklanmasının ardından kurulacak olan bu üssün ABD’ye kullandırılmayacağının sözünü Genelkurmay Başkanı’ndan duymak istediklerini belirtti. Birinci, “ABD’nin Trabzon’da üs kurma talebi yeni planlanmış bir şey değildir. Yüz yıllardan beri yapılan bir hesabın sonucudur. Özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD, Kafkaslar ve Orta Asya’ya hükmetmek, bu bölgenin zenginliklerini batıya taşımak, Türkiye’yi etkisizleştirmek, İran’ı alanın dışına atmak, bölgemiz üzerindeki tarihi emellerini gerçekleştirmek için Trabzon’da bir askeri üssünün olmasını hep istedi, istemeye devam ediyor. Bu üsse mecburiyeti vardır” dedi. Amerikalıların 2008 yılının ortalarında Trabzon’da üs kurma taleplerini hükümete ilettiklerini hatırlatan Birinci, “O zaman hükümet bunu yalanladı. Arkasından ABD’nin Ankara Büyükelçi yardımcısı bölgemize bir ziyaret düzenledi. Bölgenin nabzını tutmaya çalıştı. Benimle de görüştü. Bu görüşmede üs konusu gündeme gelmedi. Bölge insanının ABD’ye bakış alçısı ölçüldü. Tepki alınca da Ankara’ya döndüler” diye konuştu.
Uzmanlar uyarıyor,Türkiye doğrudan etkilenir
ASAM Uzmanı-Araştırmacı Hasan Kanbolat, ABD’nin NATO kapsamında soğuk savaş yıllarında Trabzon’da bir radar istasyonu olduğunu ve bunu daha sonra kendi isteğiyle kapattığını hatırlatarak, “Bugün ABD’nin yeniden burada bir üs talep etmesi pek akla yakın gelmiyor” diye konuştu. Kanbolat, şu değerlendirmeyi yaptı: “Şimdi bölgede tekrar bir hareketlenme varsa, bunun tek nedeni Karadeniz’de ABD’nin daha etkin olmak istemesidir. Ama bu Türkiye’ye yönelik bir hareket değil. Direk Rusya Federasyonu’na yönelik bir harekettir. Trabzon’da bir ABD üssü, Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir. Türkiye’nin şimdiye kadar ana politikası Rusya’yı ürkütmeden Avrupa Atlantik dünyası ile de dengeli ilişki kurmaktı. Karadeniz’i barış denizi halinde tutmak ana hedefti. Onun için Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olmayan diğer bir devletin Rusya’yı etkileyecek şekilde, onu rahatsız edecek şekilde buraya konuşlanmasına izin verirse, bu komşuluk ilişkilerini de etkileyecektir. Türk boğazları ve Karadeniz’in statüsü açısından olumsuz bir etkisi olacaktır.”
Adım adım büyük tezgah
ABD, dünyada giremediği tek deniz olan Karadeniz’e yerleşebilmek için inanılmaz bir planı sahneye koyuyor.
1957 yılında hazırlanan “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Girişimi”, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte “Büyük Orta Doğu Projesi” olarak devreye sokuldu. Proje kapsamında Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da Yahudi spekülatör Soros’un paralarıyla “renkli devrimler” yapıp yandaşlarını iktidara getiren ABD, Karadeniz’de askeri varlık gösterebilmek için de çeşitli girişimlerde bulundu. Irak’ı işgal etmeden önce Türkiye’den üs isteyen ABD’nin konuşlanmak istediği limanlar arasında Trabzon ve Samsun limanları da vardı. Ancak ABD’nin talepleri doğrultusunda hazırlanan “Irak Tezkeresi” nin 1 Mart 2003’te reddedilmesiyle birlikte Beyaz Saray’ın Karadeniz’e açılma umutları suya düştü.
Uyuşturucu bahanesi
Tezkerede umduğunu bulamayan ABD, daha sonra NATO’yu devreye sokarak, terör, uyuşturucu ve kaçakçılıkla mücadele bahanesiyle Karadeniz’e donanma göndermeye kalkıştı. Kendi ürettiği terörü bahane ederek Akdeniz’de NATO bünyesinde faaliyet gösteren ’Aktif Çaba Deniz Gücü’nün görev alanının Karadeniz’i de kapsayacak şekilde genişletilmesini gündeme getiren ABD’nin teklifi başta Rusya olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan bazı ülkeler tarafından reddedildi.
Sorosçular destekledi.
Rusya karşı çıktı
Ankara ve Moskova’nın tepki gösterdiği teklife, NATO’nun yeni üyeleri Bulgaristan ve Romanya ile Soros parasıyla iktidar koltuğuna oturan Gürcistan ve Ukrayna yönetimi ise sıcak baktı. Planlar rafa kaldırılırken boşa giden ikinci hamlenin ardından ABD’nin gerçek niyetini ortaya koyan açıklamalar gelmişti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, açıklama yaparak, ülkesinin Karadeniz’de daimi donanma varlığı oluşturmak istediğini söylemişti.
Saakaşvili devrede
Karadeniz’e açılmak için iki girişimi de boşa çıkan ABD, çareyi bilindik taktiklere başvurmakta buldu. Soros devrimiyle iktidara getirdiği Mihail Saakaşvili yönetimini Güney Osetya’ya karşı sürekli kışkırtarak Rusya’yı rahatsız eden ABD, bölgede tansiyonu kontrollü olarak yükseltti. Gürcistan ise ABD’nin telkinleri doğrultusunda, 7 Ağustos akşamı tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya’yı işgal etti, Rusya da karşılık vererek Gürcistan’ı harabeye çevirdi. Washington işte bu tezgahın ardından Karadeniz konusundaki amaçlarına ulaştı. Rusya’yı savaşa çekerek Gürcistan’ı yerle bir ettiren Beyaz Saray, insanı yardım bahanesiyle, Karadeniz’e 2 askeri kargo gemisi, 2 donanma gemisi ve bir sahil güvenlik gönderme kararı aldı. ABD aynı zamanda bunu bahane ederek Polonya’yla füze kalkanı anlaşmasını imzaladı.
Savaş gemileri Boğaz’dan geçti
Türkiye ile ABD arasında yaşanan Montrö krizinin çözümlenmesinin ardından Karadeniz’de sular yeniden ısınırken ABD, Almanya ve İspanya savaş gemileri sahil güvenlik botlarının eşliğinde boğazlardan geçti.Takip eden günlerde de ABD’ye ait tonajı düşük iki donanma
gemisi ve bir sahil güvenlik gemisi daha Boğazlar’dan geçerek Karadeniz’e açıldı. Gemilerin İstanbul Boğazı’ndan geçişi sırasında kendilerini “Yurtsever Cephesi” olarak adlandıran bir grup ise ABD’yi protesto ediyordu.
27 Temmuz 2009,yeniçağ
Rumlar Trabzon'da Türk müdüre saldırdı
Al sana Potamya açılımı
Meryem Ana Yortusu’nu bahane eden 1000 kadar Yunan ve Rus, Sümela Manastırı’nda olay çıkardı.
Yasa dışı olduğu halde müzede ayin düzenlemeye kalkan ‘turist’ kılıklı alçak grup, kendilerini uyaran Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer’e de saldırdı. Olay büyük infial yarattı.
Trabzon’da alçak tahrik
Kendilerine turist havası veren Rus ve Yunan 1000 kişilik bir grup, Sümela Manastırı’na ayin yapma bahanesiyle girmek istedi. Olaya müdahale eden Müze Müdürü yumruklu saldırıya uğradı.
Başbakan Erdoğan’ın İstanbul’da azınlık temsilcileriyle buluştuğu saatlerde kendilerini turist gibi gösteren 100 kişilik grup, Sümela Manastırı önünde provokasyonda bulundu. Yunanistanlı ve Rus grup, dün sabah saatlerinde Trabzon’a geldi. Daha sonra sözde turistler Maçka ilçesindeki Sümela Manastırı’na götürüldü. Manastır girişinde yaktıkları mumları duvar diplerini koymak isteyenlere görevliler izin vermezken, bırakılan mumlar, su dökülerek söndürüldü. Bunun üzerin turist kisvesi altındaki grup, yaktıkları mumları yere bırakmayarak, ellerinde tuttular. Rumca şarkılar eşliğinde kısa bir süre sonra Manastır girişine gelen Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ile Rus milletvekili İvan Savvidi, Meryem ve Hz. İsa’nın resmedildiği bakır işlemeli bir objeyi önlerini alarak, özel kıyafetli sözde din adamı eşliğinde dua ve ilahi okumaya başladılar.
Yasalara aykırı
Bu sırada gelen Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer, Meryem ve Hz. İsa resminin bulunduğu objenin önündeki duvar üstüne konulan büyükçe mumu söndürdükten sonra, grubu burada ayin yapmamaları konusunda uyardı. Yılmazer, şu konuşmayı yaptı: “Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre burada dini tören yapamazsınız. Burada tören yapılamaz. Burada Türkiye Cumhuriyeti yasaları geçerli. Kolluk kuvvetlerini devreye sokmak zorunda bırakmayın beni. Sizin ülkenizde yasalara uymasak nasıl tepki verirsiniz? Neden bunları yapıyorsunuz? Bu ülkede ibadete açık kiliseler var aşağıda, Trabzon’da. Burada fotoğraf çekinmek demek, biz burada tören yaptık demek.” Yılmazer’in konuşması sırasında Rus ve Yunanlılar, dinlemeyerek, dua ve ilahiler okumaya devam ettiler. Bunun üzerine bulunduğu yerden, biraz daha üst kısma çıkan Yılmazer, dua ve ilahileri bitirmeleri için gruptakilere müdahale etti.
Yumruk attılar
Bunun üzerine, Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ile Rus milletvekili İvan Savvidi, Nilgün Yılmazer’e önce küfürler savurdu sonrada yumruklarla saldırdı. Ortalık bir anda karışırken, duruma müdahale eden görevliler ortamı kontrol altına aldılar. Öte yandan, Trabzon Valisi Recep Kızılcık, geçen yıllarda olduğu gibi bu turist kafilesinin de ayin için talepte bulunduğunu belirterek, “Inlara Sümela’nın bir müze olduğunu hatırlatarak talebi geri çevirdik” dedi.
Pontus amblemli saldırı
Sümela Manastırı’na gelen ve öncülüğünü Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ile Rus milletvekili İvan Savvidi’nin yaptığı turist kisveli grup, sözde ayin bahanesiyle ortalığı karıştırdı. Yunanlı Vali Psomyadis ile Rus milletvekili İvan Savvidi, Meryem ve Hz. İsa’nın resmedildiği bakır işlemeli bir objeyi önlerini alarak, özel kıyafetli sözde din adamı eşliğinde dua ve ilahi okuyarak tahrikte bulundular. Bu arada Müze Müdürü Nilgün Yılmazer’e yumruk sallayan Yunanlı valinin kravatındaki Pontus amblemi dikkatlerden kaçmadı.
Yunan’dan küstah sözler
Ortalığı birbirine katan provokasyonun ardından Sümela Manastırı önünde Yunanlı Vali, küstah açıklamalarda bulundu. Manastır’ın ibadete kapalı olduğunun hatırlatılması üzerine konuşan Yunanlı Vali Psomyadis, “Her şey kanunla kapatılamaz. Ben Pontuslu’yum, Trabzonlu’yum” dedi. Yunan Vali, yaşadıklarını Avrupa Birliği platformuna taşıyacaklarını belirterek, tehditlerde bulundu. Yunanlı Vali, “Brüksel’de gerekli girişimlerde bulunarak, yetkililer hakkında işlem yapılmasını sağlayacağız. İbadet hakkımız engellendi” diye konuştu.
yenicaggazetesi.com.tr
Pontus ve Potomya esas
Bundan evvelki Papa , Türkiye’de demokrasi vardır ,Pontus ve Hristiyanlık propagandasını yapmakta güçlük çekmezsiniz demiş ve, misyonerlerİ ve propaganda yayınları ile bu yörede cirit atmağa başlamışlardı..Son 20 yıldan beri Anadolu’yu karıştıran Batılının odaklandığı Pontus’un değeri nedir inceleyelim.
Bıkmadan ,usunmadan daime tekrarlayacağımız iki tarih vardır.
Anadolu’ya Doğudan 13 binlerde girdik.1071’de DEĞİL (Prof.A.Erzen Doğu Anadolu ve Urartular)
Anadolu’ya Batıdan İstanbul yöresinden 6 binde girdik(OQ ve OZ damgalı toprak kaplar- ist Archeo. Museum , A.turizm 1995 – prof.Alpay Pasinli) Buna Ahırkapı kazılarında bulunan kül kaplarını katarsak tarih 8500’e iner.
Kısacası, Anadolu’ya batının Sevr’e esas aldığı (+1071)de gelmiş değiliz bu Toquz Oğuzlarla Türklerin son gelişidir.Ondan önce Mengüçekler vardır.
Konuya gelelim: Anadolu’ya yazılarıyla gelmiş olan Ön-Atalarımızdan kalan ve Batılının da kabullendiği bir gerçek vardır : Anadolu ve dışında kelimelerin son eklerinde çok sayıda yer alan (US). (ON) ,(OM) ve (İYA-İYE) ekleri yer alırlar.
Pont/US…Us, vücut bulma, o halde olma, anlamlarını verdiğine göre Pontus, Pont olma, yani doğrudan Pont….Fakat, bu Pontus, esas adın kısaltılmışıdır, aslı
PONTUS ÖGZİNUS’tur.
ÖGZİN, doğrudan , su örtüsü , akarsu demek olan Ön-Türkçe ÖGİZ kelimesinin yozlaşmış hâlidir…Ögiz-us , Ögzinus hâlini almıştır.
Ögiz-us, su örtüsü hâli ve de Pont, köprü demek olduğuna göre acaba, Kıt’a Yunanistan’la bu su örtüsünün yani, Karadeniz’in bir köprü olduğu mu düşünülmüştür, bilmiyoruz ve bunu olası çerçevesinde bırakıyoruz?..
Neden “su örtüsü”… Karadenizin tarihteki ilk adı OQ-OZ ULIQ KÖL’dür.= tanrıdan gelen OQ(halkını) ulaştıran göl…Günümüze kadar yaşayan kökende, yoğun bir Ön-Türk Kültürü’nün varlığı görsel olarak karşınızdadır.
Gelelim Potom/YA’ ya…Son ek, tüm dünyaya, binlerce yıldan beri yayılmış olan ön-Türkçe’deki İERÜÜ yani sahiplik , dolayısıyla “ülke” demek olan fiildir.(K.Mirşan)..günümüzde İYE’lik denmektedir.Örnekler:
Türk/İYE, Armen/İYA; Grec/İYA, Arab/İYA, Mezopotam/İYA,ve iki uçlarda :
Espan/İYA, Franc/İYA, Alleman/İYA…Japon/İYA…Avustral/İYA, Columb/İYA..Virgin/İYA ve daha yüzlercesi…Ayni zamanda, kent adları olarak da…
Öyleyse, POTOM denen yer, sonuna, ondan önce orada bulunan yoğun Ön-Türk Kültürünün etkisiyle Potom/YA hâlini almıştır. : Potom olan yer…
Neden ve nasıl yoğun bir Ön-Türk Kültürü :
1-İstanbul’dan ASTAN BOLIQ’tan başlayalım: İstanbul’da UW-ON’ların yâni Kutsal Hunlar’In kurdukları OY-URUM ATIN’ devletinin sınırları
İstanbul / Ankara (belki Antalya)/ Trabzon üçgeninde egemendir.( Şine-Usu yazıtı, bölüm 15- Ö.Bin(ğ)abaşı-KM).
Kuzey Karadeniz’ e karadan ve denizden iki göç kolu :
2- Anadolu’ya 13 binlerde girmiş olan Ön-Türkler, Ön-Atalarımız , Anadolu’ya her yönde yayılmışlar ve bir bölümü Karadeniz sahillerindeki yaylâlara ve mağaralara
Yazıları ve Tek Tanrı inançlarıyla yerleşmişlerdir.
VE onun paralelinde, bir öteki ön-Türk göçmenleri( göçebe değil), ayni niteliklerle
3- Denizden gelenler denen , fakat ne olduğu bilinmeyen ya da bilinmek istenmeyen(!)
Orta Asya’daki 5 içdenizlerden OM-OĞ ve UÇUĞIL KÖL’lerden yola çıkarak, sahil sahil ya da henüz incelenmemiş olan kayıklar ya da yelkenlilerle Karadeniz’e inenler, Ön-Atalarımız vardır.
Trabzon’da Ön-Türkler :
Kentin ilk, tarihsel adı OY-ONGUL ’dur ; “Tanrının varlığına inanma başarısı”demektir… Bunları Trabzon mağaralarındaki yazıtlardan öğreniyoruz
İkinci bir yazıtta OY ËSİNİS , Oy= inanç, Ësinis = anma , İnancı anma,
Tanrının varlığına inancı daima hatırlama demektir.(KM).
Üçüncüsü ise , UW-ON ON(g)ULUS UQUS okunur, anlamı , Kutsal evrende ,Tanrıyla özdeşleşme , Tanrının varlığında erime, onun varlığını kabul etme demektir.(KM).
Yazıların tipine göre Ön-Atalar buraya ,en geç 6.000’lerde yerleşmiş olacaklardır.
Greklerin(?) buraya geliş tarihi ise (-756)(?) diye verilmiştir.
6000-756 = 5244 yıl önce yani Burada RUM PONTUS devleti kurulmadan önce Allah’ın varlığına inanılmaktadır.
Trabzon’dan sonra , Ön-Türklerin Karadeniz kıyıları boyunca yerleştiklerin görürüz:
Sinop Tersane kapısının lento yazıtı , K. Mirşan bulmuştur.Yazıtta, ON(g)UY-
ËRAT, (Tanrıya erişme)başarısı nedeniyle takdir ediliş…Yazı tipi, resim yazıdan henüz ayrıldığı dönemi yani, 6000 öncesini gösterir.
KYTOROS, Kastamonu ‘nun Cide ilçesinde Antik yunan sitesi(?) Sitenin adı Ön-Türkçe okunabilir . QUTOROS.. ya da OQ-ÜY-.AT ËRUS?...
Sinop Amfora yazıtı… uzun cümleleri içeren bu yazıtı kayıt ederek geçiyoruz.,
200 kadar gümüş sikkeden oluşan Kandıra hazinesi…Helenistik dönem (-5’nci y.yıl) denir. üstlerinde, bir tarafta
Ön-Türkçe ÜY-ÖG-OY, düşünce yeteneği öte tarafta
4 kere ÖG, yani felsefi düşünce, Tanrıya erişme seviyesine varma yazmaktadır. 4 ise, 4 cihan olduğuna göre 4 cihanda tanrıya erişme yani ÖLÜMSÜZLÜK yazmaktadır.
Nihayet ,yukarda gördüğümüz ASTAN-BOLIQ’da, İstanbul’da kurulan ilk ön-Türk devleti OY-URUM ATIN ile Karadeniz sahillerindeki yoğun bir Ön-Türk Kültürünün varlığını noktalıyoruz.
Vardığımız sonuç şu :
Tüm Karadeniz sahillerinde tek Tanrı inancı, Allah inancı,Hristiyanlıktan binlerce yıl önce mevcuttur. Kültür sanıldığı gibi Hristiyan kültürü değil, yazıtların ortaya koymuş olduğu Ön-Türk kültürüdür.
Mevcut halk, Yunanistan’dan gelen Grekler değil Yerli Ön-Türk kökenli, Türk halkıdır… Fakat, bunların bir bölümü sonradan ve İsa’dan sonra yaklaşık, 2 nci yüzyıldan itibaren Hristiyanlığı kabul etmişlerdir. Fakat, âyinleri Türkçe yapmaktadırlar ve ancak (+8)nci y.yıldan sonra âyinleri de Grekçe yapmağa başlamışlardır..
TÜM TARİHÇİLERİN DİKKATLERİNE ÖNEMLE SUNARIM
Batı’nın ve Greklerin yazdıkları tarihi göre durum şudur :
Yunan topraklarından kalkan tüccar gemiciler (-579)da Trabzon’u varmış ve orada bir ticaret noktası , bir liman kurmuşlardır..Bu zamanla genişlemiştir.
Devlet hâline gelen bu ticaret noktasının adı, RUM PONTUS adını almıştır..
Dikkatimiz çeken noktalar :
Yunan Uygarlığı (-700)de tarih sahnesine çıkmıştır.. nasıl olur da bu tarihten 56 yıl önce
(-756)da Trabzon’a varırlar.?
RUM, Yunan demek değildir. RUM, İstanbul’da kurulan OY-URUM ATIN devletinin adındaki bayındır anlamına gelen URUM’un, RUM’a dönüşmüş şeklidir.
Hristiyanlık, Anadolu’ya (2)nci y.yıldan başlayarak SEN-POL ile girmiştir. Ve pek çok
Ön-Türklerin devamı olan Anadolu Türkleri, Hristiyanlığı kabul etmişlerdir.
OY-URUM’dan geldiklerinden kendileri ve bu köklerini inkâr etmiş olmamak için kendilerini RUM diye adlandırmışlar ya da Anadolu halkı tarafından onlara RUM denmiştir.
Türk olduklarından (+8’nci y.yıl)a kadar âyinleri Türkçe yapmışlardır: Karaman Rumları bunlara en güzel örnektir.
Roma impartorluğu’nun ikiye ayrılıp, Astan-Bolıq’ta, DOĞU ROMA imparatorluğunun kuruluşuyla gelen Hristiyanlık , adı Konstantinopolis’e dönüştürülen İstanbul’da da âyinler, (+8nci y.yıl)dan sonra Grekçe yapılmıştır.
Bu gerçeği İstanbul ve Trabzon Aya-Sofya kiliselerinde, İstanbul’da Kariye camiinde görmekteyiz. Bu kiliselerde bulunan yazıtların Ön-Grekçe olduğu iddia edilmişse de hiç biri
Ön-Grekçe okunamamış hepsi Mirşan tarafından Ön-Türkçe çözümlenmişlerdir.
ËSİS –UQUS, Tanrı eş değerinde olmak… ki, Grekçede bu YEZUS KRİSTUS yâni hazreti İSA anlamını vermektedir.
Sonuç : Pontus’a PONTUS RUM devleti dendiğine göre bu devlet önce
Oy-Urum Atın halkı tarafından kurulmuş, Trabzon’daki bu ticaret sitesinin Doğu Roma tarafından yıkılması ile bu kere ayni halkın bu arada Hristiyanlığı kabl etmesi, ya da daha önceden Hristiyan olmuş olanların RUM adını taşımaları üzerine, bunlar tarafından canlandırılmış ve devlet hâlinde organize edildiklerinde PONTUS RUM devleti adını almış olacaklardır.
Tarihi gerçekler böyle olduğuna göre Batı’nın, Vatikan’ın, Yunanistan’ın, Pontus’la hiç bir ilişkisi yoktur.
RUM adının sanıldığı gibi, Roma ile hiç bir ilişkisi yoktur Roma’yı kuran Etrüskler bu kente UP-URUM adını vermişlerdir ki, Merkez bayındır kent demektir ki bu ad sonradan ROMA olmuştur…; Toskana’da, esas Roma dili konuşan bu yörede Roma değil RUUMA denir.....
Çevik, zeki, çabuk ,öfkeli,hamsi’nin hoşafını bile yapacak kadar becerikli olan Lazlarımız Îsa’dan yaklaşık 6bin günümüzden 8bin yıl önce buraya yerleşmiş olan Ön-Türklerin devamıdırlar İşte bir öteki Ispatı :
Ön-türkçe Lâzca
---------- -------
ËM AT med ma Tek dişi kalmış canavarlar Anadolu’dan ellerini
Ës AT sed si çekmelidirler.Onlara,şartlar ve propagandaları ne
OQ ËM him olursa olsun Ön-Türk uygarlığı gerekli cevabı daima
US UQUY sima verecektir.Türk tarihini, ortaya gerçek yüzüyle çıkaran
AT UQUVA TKVA ve bu konuda çalışan araştırmacı kuşaklar yetişmişlerdir;
OQ OYUNU hini yetsin artık,Türk dünyasına Greko-Romen gözlüğüyle bakmak.
Halûk Tarcan CNRS Bilimsel araştırmacı(araştırmacı yazar değil)
16/08/2009 Mecidiyeköy
*(Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü- Halûk Tarcan) tarafımdan temin edilir. tarcanhaluk@gmail.com
Pontus Açılımı
Neval Kavcar
Gelişmeler bizi hızla savururken, değinme fırsatı bulamadığım konu hakkında, bir dost aşağıdaki satırları göndermiş.
Söylenecek ne varsa söylediği için, fazladan yoruma da gerek yok.
* * *
Sümela Manastırı Rezaleti
***
15 Ağustos 2009 günü Trabzon'da, yani Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde gerçek bir şirretlik ve rezalet yaşandı. "pontuslu" olduklarını ileri süren Yunanistan ve Rusya Rumlarından bir grup, başlarında İvan Savvidis (videoda ön plana çıkacak olan beyaz gömlekli kişinin yanında takım elbiseli-kravatlı) olmak üzere, MÜZE statüsündeki Sümela'da önce âyin yapmak ister.
İvan Savvidis adlı şahıs Rusya’da emekli parlamento üyesidir ve 50 yaşlarında tescilli bir pontus militanıdır; bu son olaydan 3 gün önce yani 12 Ağustos'ta Yunanistan kilisesi tarafından "pontusçuluğa katkı ve hizmetlerinden" dolayı altın madalya verilmiştir.
Videoda onun yanındaki beyaz gömlekli şahıs ise Selanik valisi olduğunu ileri sürerek “Pontus” asıllı olduğunu iddia etmiştir.
Bu yasadışı ve korsan âyin girişimine MÜZE'nin vatansever müdürü NİLGÜN YILMAZER hanımefendi engel olmak ister ve T.C. yasalarını hatırlatır. Rum şirretliği durmaz, Türk yetkilisiyle alay ederler, onun uyarılarını gene âyin şarkıları ve ayrıca alkışlarla boğmak isterler.
Veeee en sonunda bu örgütlü Rum kalabalık topluca ve küstahça Yunan Millî Marşı ile olayı bağlar ve Türkiye'nin pırıl pırıl ses semâlarını kirletirler...
Bu çirkin ve haddini bilmez girişim karşısında sergilediği cesur ve vatansever duruşundan dolayı sayın NİLGÜN YILMAZER’i kutlamak şarttır; sayın YILMAZER görevini –açık söylemek gerekirse- kahramanca yerine getirmiştir.
***
Ancak küstahça tezgâhlanan bu olay Türk basınında tamamen eksik ve yanlış bilgilerle sunulmuş, Ankara’dan ise herhangi bir tepki gelmemiş veya soruşturma/kovuşturma açılmamıştır.
***
Oysa bu Rum çevreler 12 Ağustos 2009’da açıkça böyle bir girişimde bulunacaklarını 14 Ağustostan 2009 günü ilân etmişlerdir:
http://en.sae.gr/?id=17205&tag=Pilgrimage%20to%20Panagia%20Sumela%20in%20Trabzon
***
Olayı bugüne kadar –benim tespit ettiğim kadarıyla- sadece TRABZON DERNEKLERİ FEDERASYONU resmen kınamıştır:
http://www.trabzon.org.tr/t-d-f-sumela-manastiri-provakasyon-kinamasi/
***
2009 Cumhuriyet Türkiyesi için Trabzon ilimizde yaşanan ve Rum-Yunan saldırganlığıyla ortaya çıkan ibretlik bir "ulusal egemenlik kepazeliği"dir bu videodaki görüntüler.
İzleyenlerin kafasında, bu şirretliğin, son bir ay içinde Ankara tarafından başlatılan “açılım-saçılım” politikasının yeni bir boyutu olup olmadığı konusunda yeni soru işaretleri belirmiştir.
Hiç şüphe yok ki, bu sözde pontusçu girişimlerin, Ankara’daki yönetimin ulusallık karşıtı tutumundan kaynaklanan ve ülke çapında yaygınlaştırılan ‘ulusal umarsızlık’tan cesaret aldığı ayrı bir gerçekliktir.
Yaklaşık 7-8 dakikalık bu kepazeliği seyretmek için, işte Yunan-Pontus Sitesinin adresi:
http://www.efxinospontos.org/
[İlk açılışta sağ üst köşede hem videosu var hem de yanında olayın İngilizce yorumsuz bir açıklaması.]
Doç.Dr. M.Murat HATİPOĞLU
* * *
“Çözümsüzlük çözüm değildir” diyenlere, çözüm her kesimden geliyor. Yapılan Yunanistan’ın “Pontus Açılımı.”
Medya olaylara gerekli hassasiyeti gösteremiyor. Bunda olayların hızlı gelişmesi kadar, devletin dost – düşman algılama sisteminin ayarları ile oynanması önem taşıyor.
Devlet bütünlüğünü muhafazaya azami dikkat edilmesi gereken günlerdeyiz.
sonsayfa.com

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder