14 Ekim 2024 Pazartesi

Eeeeey Özgür Özel, Türkiye kaç parçaya bölünecek, siz hangi parçasında kalacaksınız?

Özgür Özel, seni öncelikle bu partiye sonra Türkiye'nin başına kim musallat ettiyse bayağı araştırıp takip etmiş gibi.

Gizli oturum istedin, oturdunuz ve ağzını bıçak açmıyor.

Sadece gazetecilere, Bütün meclis pür dikkat dinledik ne söylendi ne söylenmedi diyorsun.

Senin tek işin kapalı, gizli, örtülü oturumlar talep etmen, başka marifetin yok.

Malumun iltifat marifete tabidir, o nedenle iltifat (abartı) edemiyorum. 

Engin Özkoç, 20 Ekim 2011'de TBMM'de, PKK ve Bölünme için Gizli Oturum yapıldı dediğinde ne olmuştu?

Kellesini mi aldılar, ne oldu ki şimdi sessizliğe gömüldün.

Ülkenin bölünmesi yarım kaldı diye sen de mi ürküyorsun, Türk siyasi tarihi açısından Manisa'nın namını bilirsin ya, daha ne diyeyim ki?

Gerçekten soruyorum, Türkiye'yi kaç parçaya bölmeyi düşünüyorsunuz, İsrail'in saldırıları ile yerinden edilenlerden ne kadarı daha Türkiye'ye gelmeli ki bölündüğümüze nüfus sıkıntısı çekilmesin, bunları sordunuz mu?

Bir soru bile yönlendiremiyorsunuz, çiçek-böcekle milleti avutmak senin işin değil, bir bitmediniz kardeşim bir bitmediniz yahu.

Bu kadar dalkavukluk kime yarar sağlar bilmiyorum ama dalkavuklar bitmek tükenmek bilmiyor.

Dalkavuklukta eşik atlayanlar yüzünden emekli yandığı gibi Milli güvenlik de bitti.

Dalkavuk TDK’nın ikincil anlamına göre devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren olarak tanımlanmış, yani hakaret anlamı taşımıyor ve öyle ki sanki bir devlet memurluğu kadrosu ihdas edilmiş de bunun görevlisi gibi algılamamıza neden olabiliyor da.

Burada devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren olarak mı yoksa yaşça kendinden büyüklere teselli veren mi denir bilemedim, Cem Küçük denen çocuk bir yazı kaleme almış.

Ne kadar dalkavuk kavramına girer elbet herkesin kendi takdiri fakat 20 yıllık emekli biri olarak bu çocuğun sözleri resmen benimle dalga geçtiğini gösterdiği için cevaben söyleme ihtiyacı duydum.

Küçük Efendi'nin sözleri her ne kadar TDK'nın tanımına uygun devlet büyükleri tanımına uygun düşmemiş olsa bile emekli büyüklerini iğneli sözlerle üzüntüye ve yoksulluğa sevk eden ifadeleri önüne gelenin ekonomi bağlamında yorum yapmasının ne denli sakıncalı olduğunun göstergesidir.

Küçük Efendi, "Şu anda bir öğretmen 48 bin TL alıyor. Emekli bir öğretmen 28 bin TL alıyor. Arada yüzde 70'lik bir fark var. Çalışan öğretmen tabi ki 48 bin TL alsın ama emekli öğretmen de en az bir 35 bin TL alsın ki sorun çözülsün. O yüzden emeklilere sayın Erdoğan'dan bir seyyanen zam veya bir iyileştirme bekliyorum" ifadesiyle çok ama çok acı bir reçeteyi İngiliz Mehmet'ten daha acı sözlerle söylemiştir.

İngiliz Mehmet benim değil Jöleli danışmanın ifadesidir ki doğru bulmam.

Küçük çocuk aradaki farkın % 70 olduğunu sanıyor, sanıyor diyorum zira davulun sesi uzaktan hoş gelir.

Bunları defalarca yazdığım için bıkkınlık verdi, zaten yandaşın ve hükümetin hedefi de bıkkınlık verip kanıksanma oranını yükseltmekti ve başardılar.

Ben emekli olduğum gün SSK bordrosuna göre 3,47 kat asgari ücret ile emekli oldum.

Küçük çocuk bunu nereden bilecek?

Kendisi Amerikan Kültür ve Edebiyatı bölümü mezunu yani Hz. Erdoğan gibi ekonomist değil ama istediği an Hz. Erdoğan'a bile ayar verebilecek kadar ekonomist olabiliyor.

Tahmin ediyorum rolleri ile asgari ücretin 25 bin TL olabileceğini müjdeler gibi çalışıyor.

Asgari ücret 25 bin TL olursa örneğin ben 25.000X3,47= 86.750 TL emekli maaşı almam lazım.

Emekli olduğum günün bordrosu elimde, atmadım.

Öyleyse Küçük çocuğun bunu dile getirmesi lazımken tutup eski emeklilere yapılacak tecavüze yol verir açıklamaları dalkavuklukla bağdaşır mı bir kez daha düşünün.

Bu yetmez gibi yani bunda biraz uçtuğunu anlamış olsa gerek ki "seyyanen zam veya bir iyileştirme bekliyorum" demiş. 

Bre utanmaz çocuk, bre nasipsiz çocuk sen bunları annen baban emekliyse bir de onlara oku bakalım ne diyecekler.

Senin seyyanen dediğin şeyin "En düşük emekli maaşı ise temmuz ayında 12 bin 500 TL'ye yükseldi" dediğin para olduğunu da bilmiyor musun bilmezden mi geliyorsun?

Ama doğru, Amerikan Kültür ve Edebiyatı okuyan birine ekonomi konusunda yazma izni verdiklerine göre dalkavukluğun da yeni tarifesi açıklanmış değil mi?

12.500 TL olan kısım işte seyyanen verilen zam kısmı yazık ki kök ücretlere zam yapılırken bu seyyanen kısımlara uygulanmadığı için eski emekliler yine tecavüzden kurtulamıyor.

Örneğin 6.000 TL emekli maaşı alan biri % 40 zam alsa maaşı 8.400 TL olur ve 12.500 TL'nin yarısını bile alamaz.

İşte seyyanen zam demek, kök maaşlara yansımasın ama garibanı avutmak, muhtaç bırakıp ölüme sürüklemek demektir ve sen seyyanen ölüm talebini biz emeklilere hak görüyorsun.

Yahu kendi mesleği olmayan insanlar neden meslekleri dışında fetva makamı gibi davranır, insanda biraz utanma sınırlarını zorlayan akıl olamaz mı diyen de yok, buna engel bir yasa da.

Neymiş düşünce özgürlüğü.

Bu düşünce sakat ve yanlış düşüncedir, yanlışın özgürlüğü demek günah işleme özgürlüğü demektir ki bu hem kulun hem yaratıcının kurallarına terstir, buna uygun yasa çıkartıp bu tür dalkavukların sesini kestirmek farz olmuştur.

Hz. Erdoğan Efendi'nize şu soruyu sorun, ben sordum tüm hesaplarım hackerler tarafından talan edildi, savcılığa başvuru yaptım ama henüz sonuç çıkmadı.

Sorum şuydu.

Her ay maaşımdan çalınan parayla 20 yılda 240 ay X 40,996 TL benden çalınan aylık miktarların 20 yıllık toplamı =9.839.040 TL hakkımı yemişler.

Kim yedi bunu, hangi şerefsiz yanlış bilgilendirme yaparak Erdoğan'a hakkımızı yedirmeye sebep oldu?

Evet Küçük çocuk, ben emekli olduğumda sen henüz 26 yaşında genç bir delikanlıymışsın.

Yani benim çocuklarla aynı dönemin çocuğusun ama ne yazık ki şimdilerde dalkavuklar dönemi yüzünden hakkı yenen bizler yine de sizin gibilerin yaşam haklarını savunuyoruz, savunmaya da devam edeceğiz ta ki zamanı gelip bizim yerimize sizler geçene kadar da bunu anlamayacaksınız.

Dilerim sen de emekli olursun ve pazarda, çarşıda gezerken alışveriş merkezlerinden ne kadar uzaklaşsam diye düşünürsün ve işte o gün dalkavuklara senin diyeceğin şeyleri şimdiden yüzüne söylemiş olmayayım diye kısa kesiyorum.

 Milli Güvenlik de bitti.

Adı üstünde Milli ama milletle ve yerli emekle hiçbir ilgisi olamayan her şeye artık yerli ve milli deniyor.

Evet evet, milli kelimesinin lügatteki anlamını değiştirdiler.

Bu nedenle artık yandaşlar rahatlıkla ABD mandacısı gibi yazılar yazabiliyor, okuyan acaba hangi mandacı yazmış diyesi geliyor ki bunları Kurtuluş Savaşı sırasında da gördük, hatta en önemlileri romancı diye okullarda bile kahraman olarak okutuldu ya oralara girmeyelim çıkamayız.

Milliyet'ten Özay Şendir isimli biri Eurofighter görüşmeleri başladı başlığında karalama yapmış.

Hem mecazi anlamda hem gerçek anlamda karalama olmuş.

Yazıda KAAN’dan vazgeçecek miyiz bölümündeki ifadeler şöyle.

Türkiye’de çoğumuzun doğru zannettiği bir yanlış vardır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, Türkiye’ye askeri uçakları Kayseri’deki yerli uçak fabrikasını batırmak için vermedi. Savaş sırasında ürettiği ve işletme maliyeti fazla olan uçakların yükünden kurtuldu. Eğer Kayseri’deki fabrika kapanmasa yerli uçak üretiminde bu kadar geç kalmazdık ama unutmayalım ki, Kayseri’deki fabrikada başka ülkelerden alınan lisanlarla üretim yapılıyordu. Yani fikri mülkiyeti bizde olmayan uçakların montajını yapıyor, belirli bir miktar yerli parça kullanmaya çalışıyorduk.

Bunun neresini düzeltelim bilemedim ama vicdan denen bir olgu sahibi olan en azından ABD'nin fabrikayı batırmadığını söylemez.

Kaan diyor ama Kaan'ın ne kadar milli ne kadarı yerli ne kadarı yabancı bilgisi yok.

Neden bilgisi yok?

Çünkü hitap ettiği yani uyutmakla görevli olduğu kitle onlardan başkasını okumuyor, dinlemiyor, duymuyor.

Kayseri'ye gelince "fikri mülkiyeti bizde olmayan uçakların montajını yapıyor, belirli bir miktar yerli parça" diyebiliyor ama Kaan hakkında tek laf edemiyor.

Nitekim hem Kayseri Uçak Fabrikası hakkında tek satırlık bilgisi yok hem de Kaan'ın hakkında tek kelimelik bilgisi yok.

KAAN'da ABD yapımı F110 motoru kullanıldı ama % 90 yerli ve milli diye tanıtıldı ve sanki Türkiye başka şey yapamıyormuş gibi yandaşlar sabah/akşam bundan bahsetti.

PKK ve Hizbullah yeni Anayasa'da bölünme istiyor.

Yani Yeni Türkiye söylemi (CIA İslam'ı) ile Yeni CHP söyleminin ortaklığı ile millet, memleket topyekûn satışa çıkartıldı ama uyku zehiri yazık ki damarlarımızın içine Fettoş pisliği tarafından zerk edilmiş, aynı taktik KaçAK Saray dehlizlerinde icra etmeye devam ederken Hz. Erdoğan bile hayati tehlike içindedir ki bizi herkes gözden çıkarabilir duruma gelinmiştir.

Anımsarsınız, Adnan Hoca denen akıl hastası sayesinde Oktar Babuna denen bir canlı türüne ilik nakli için uygun donör bulma çalışmaları adı altında kuyruklar oluşturulmuş ve 160 bin kişi kan vermiş, günlerce TV ekranlarında, gazetelerde boy boy sunum yapılmıştı.

İşte o gündür bu gündür Türk üzerinde kirli oyunlar, genlerine kadar girilme ve Türk genini ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar son örneğini COVID-19 ile kendisini göstermişti.

Sözcü Gazete’ de KaçAK Saray danışmanı AKP’li vekile yeni iş bulundu başlığı ile haber verilmiş ama CIA'nin gizli bayrağı kodlamasına atıf yapmak unutulmuş.

Neymiş, kadın öğretmenlere Etkili Öğretmenlik için Dış Görünüm ve Giyim Kodları adı altında giyinme dersi vereceklermiş.

Kim veriyor, Başdanışmanı ve AKP Eskişehir Milletvekili Ayşen Gürcan’ın yönetiminde olduğu Enstitü Sosyal, MEB’den izin almış, iyi de Ayşen Cumhuriyet Öğretmenlerine ne öğretebilir, kendi gibi giyinmenin cennete nasıl ulaştıracağının yollarını mı öğretecek yoksa CIA'nin içimize Fettoş eliyle yerleştirdiği ihanetin kodlarını mı öğretecekler?

Anımsarsanız bu giyim şekline en büyük tepki Nihal Bengisu Karaca'dan, Fettoş Efendi'sine "Başörtüsü şart değilse bizi niye kandırdınız" diye gelmemiş miydi?

Eeee, şimdi tüm kadınlar isyan etsin ya da CIA İslam’ına biat etsin diye kendilerine görev mi verilmiştir, bu kadar utanmazlık, bu kadar göstere göstere Fettoşçuluk yapmak ne cesaret?

Muhalefet sanki farklı mı?

Partiyi Y-CHP yapan Kılıçdaroğlu döneminin PKK sevicileri, Fettoş aşıkları partinin içine doldurulmadı mı? 

Bunlardan biri de CHP'li Vekil İbrahim Kaboğlu değil miydi?

Kaboğlu 14 Mayıs seçimlerine saatler kala Ortağımız HDP ile önümüzdeki dönem demokrasiyi birlikte hayata geçireceğiz diyordu kekelemeyle konuşabildiği Fransızcası ile.

Başta ABD'nin gizli bayrağı türbanı ve işgalin göstergelerini defalarca yazdım artık üstünde durmanın anlamı da kalmamış durumda.

Yanlış anımsamıyorsam Ümit Özdağ olsa gerek, kendi ülkesinin işgalcilerini besleyen bir millet yaratıldı mealinde bir ifadesi olmuştu, aynı şeyi yıllarca söylüyorum ama yazık ki anlatmakta aciz kaldığımız ortada.

Aciz kalan sadece ben, bizler değiliz ki.

Zira TBMM uzunca yıllar boyu el birliği ile yeni PKK açılımına uygun olarak Türk adının çıkartıldığı bir Anayasa için çalışmaktadır.

Bunun öncülüğü de yazık ki HAS Parti Genel Başkanı tarafından yapılmıştır.

Sadece bu mu?

2024 Eylül aylarından itibaren çok yakın gündeme kısaca göz atarsak, öncelikle Hayati Yazıcı, A'dan Z'ye yeni bir anayasa söylemiyle kapıyı açıyor, ardından Yerli ve Milli Hizbullah liderinden ilk 4 madde, anadil, yeni anayasa söylem, bitmiyor.

Ardından Diyarbakır Barosu TÜRKİYE’DE KÜRT MESELESİ BAĞLAMINDA, TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN HUKUKİ GEREKLİLİKLER VE ÖNERİLER başlıklı yayını topluma sunuyor, ardından HAS Parti eski lideri çıkıp "devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz, bu metin milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci anlayışın, bu devletçi anlayışın da yeni Anayasa'da milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum" açıklaması yapıyor. 

Bu açıklamanın sosyal medyada döndürülmesinin ardından Mehmet Uçum "Anayasanın 6. Maddesinin ilk fıkrası olan “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” hükmünün de ilk dört madde kapsamına alınması konuşulmalıdır" açıklaması yapıyor bitmiyor, bunun ardından HAS Parti eski lideri çark ediyor ve "yanlış algı oluşturulmaya çalışılıyor" açıklaması yapıyor ya da yapmaya zorlanıyor.

Bunları neden anımsamamız gerekiyor?

Sayfa başına bakarsanız Özay Şendir'in "Almanya, Türkiye’ye 40 adet Eurofighter satışına yönelik ön onay anlamına gelebilecek bir belgeyi onayladı" haberi üzerine kaleme aldığı yazısına eleştiri yapmıştım.

Aynı Almanya 15 Mayıs 2015 tarihinde Kürtlere 2 kargo uçağı ile 138 ton ağırlığında silah ve cephane göndermişti.

25 Haziran 2023 yılında Almanya Yeşiller Partisi Parlamenteri Max Lucks, Kürdistan Bölgesi Almanya'nın bölgedeki en yakın müttefikidir diyordu.

18 Eylül 2024 yılında Alman askerlerinin Kürdistan Bölgesi görev süresinin uzatılması kararı alacağını, nihayetinde Alman Hükümet Sözcü Yardımcısı Wolfgang Büchner, Berlin'de 31 Ocak 2026'ya kadar uzatıldığını açıklamamıştı. 

Dikkat ederseniz bunların hepsi planlanmış sistemli girişimlerdir.

Sistem bunun neresinde derseniz, Türkiye'de içlerinde ne kadar ajan ne kadar özel yetiştirilmiş eleman olduğu belirsiz geçici koruma ya da sığınmacı statüsünde 15 milyon, ne olduğu meçhul canlı türü beslediğimizi anımsayın.

Ardından bunların en çok nerelerde olduğunu düşünün.

Yakın gelecekte şeriatçı bir kalkışmaya Almanya'nın destek verip veremeyeceğini, Kaplancılar grubunu kimin beslediğini, PKK'nın kimlerin himayesinde olduğunu, PKK ile aynı değerleri taşıyan CIA İslamcısı grupların ne kadarının TBMM'de olduğunu, bir kalkışmada TSK ve Polis gücüne karşı silahlanmış insanların nereden silah tedarik edebileceğini düşünün.

Bakalım Almanya'nın 2 kargo uçağı ile 138 ton ağırlığında silah ve cephaneyi kimlere karşı kullanılmak üzere kimlere dağıttığını biliyor musunuz?

Bunu bilmek zorunda olan elbet biz değiliz, MİT ve İçişleri Bakanlığı, Emniyet, TSK'dir.

Fakat bu güzide kuruluşlarımız yazık ki ülkeye yığılan çetelerle bırakın baş etmeyi sanki bir güç tarafından bilinçli desteklenir gibi çoğaltılmaktadır.

Son örneğini sürekli öldürülen kadınlarda, çocuklarda gördüğümüz katliamlara Polislerimizi de katmışlardır ve yazık ki kimse bunun sorumluluğunu almadıkları gibi, sanki asayiş yerindeymiş gibi hükümetin elini ceplerimizden ne zaman çekeceğini düşünmekten, öldürülen vatandaşlarımızın yasını bile tutamaz duruma düşürüldük.

Sokak köpeklerinin uyutulmasını destekliyoruz, hiçbir belediyeye kayyum atanmasın, Amedspor'u kutlayan Deniz Undav'ın vatandaşlıktan çıkartıldın diyen Mustafa Destici ne hikmetse ek vergi alınmasına itiraz edenleri Yunanistan, Batı ve Ermenistan destekçileri olduğunu söyleme gaflet ve cür’etini sergilemiş ama Analar/Babalar ağlamasın diye özerkliği kabul edebiliriz dediğini unutacağımızı sanmış olsa gerek.

2018 yılında "AKP'li vekiller 24 Haziran sonrası Kürdistan için, Londra'da girişime başladı" başlığında yazdığımda hakaret edip yalan söylüyorsun diyen şerefsizler vardı, onlar kendisini biliyor.

Sinan Oğan'ın Azerbaycan'daki PKK yapılanmasında olduğu iddiaları da yeniden değerlendirilecek gibi görünmektedir.

Bir zamanlar Öcalan'a ev yapıyorlar iddiası vardı da ben ona Öcalan'a villa yapıyorlardır diyordum.

Ne gariptir ki şimdi de neredeyse bire bir benzer iddiayı Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz, "Abdullah Öcalan için Çankaya'da bir ev hazırlandığı iddiaları var" diyerek bir adım daha öteye taşımış.

Doğruysa sormak lazım neden Çankaya'da, neden iddia edildiği gibi KaçAK Saray'daki isimleri Amed, Botan, Serhat olan bazı odalar değil de Çankaya?

Atatürk Orman Çiftliği'nde kurulan KaçAK Saray neyin intikamıydı ki Çankaya Öcalan'a tahsis ediliyor, peki bu neyin, kimin intikamı?

Almanların mı, Fransızların mı yoksa İngilizlerin mi, kimin intikamı destekleniyor?

Örneğin 81 yaşındaki İngiliz Nicky Crane, Diyarbakır'a gidiyor pratik yapmaya geldim diyor ve tarih 8 Temmuz 2024'ü gösteriyor.

Çok merak ettiğim konu, ana dilleri İngilizce olanlar neden Kürtçe ve Arapçanın özellikle Türkiye'de ikinci, üçüncü resmi dil olmasını arzuluyor ve bunun için CIA'nin Allah'ını kullanıyor?

Anımsadınız mı, bir zamanlar Fuat Avni diye biri vardı, Fettoşçu diye kendisiyle dalga geçiyorduk, o da "Öcalan Ankara'nın elamanıdır. Oslo'ya bizzat gitti. Ve İmralı açıklarında Yezid ile bizzat görüştü" diyordu ve biz dalga geçerken yazık ki adamın her söylediği doğru çıkıyordu.

Meğer Erdoğan'ın iç atleti kadar yakınındaymış, sonradan anladık.

O kadar yakın olmasa da çok yakın sayılanlardan biri de Gazete Duvar'a konuşan DEM vekili, Yetmez ama Eveeeeetçi Cengiz Çandar bile Gazeteci Amberin Zaman’ın Al-Monitor’deki haberinde belirttiği İmralı Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan’ın PKK liderleriyle doğrudan görüşmesine izin verildi haberine karşılık "Bir şeylerin piştiğini görebiliyoruz" diyor.

Çok bir şey aramanın pek manası da yok gibi, Kürdistan zaten kurulmuş durumda ama asıl mesele Kürdistan değil, Büyük İsrail Projesi'nin adım adım hayata geçiyor olması ve Türklerin yoksulluklarına bile hamd etmekten gözünü açacak halleri bırakılmadığını anlamıyor olmaları, yıkımın başat kısmı oluyor.

Erdoğan bu işin neresinde, içinde mi, dışında mı, gizli ajandası var mı yok mu artık şuurumuz bulanmış durumda.

Erdoğan bunların içinde olsaydı tıpkı Bahçeli, tıpkı Biden gibi camına konanları okuturlar mıydı bilmiyorum.

Artık bilmek de istemiyorum.

Sen söyle, sen oku.

Elbet gelecek de bir gün gelecek, berber saçı kesecek, ak mı kara mı herkes görecek.

Herkes çocuklarını düşünüp korusun, unutma ki kendi çocuklarını düşünmeyenin çocuğunu İngiliz, Alman, Fransız, Amerikalı düşünmez. 

Bizi yönettiğini iddia edenler daha kişisel bilgilerimizi yönetemiyorken, ülkeyi mi yönetecekler?

Yıllardır, Sağlık Bakanlığı en mahrem bilgilerimizi pazarlıyor dendiğinde gülüyorlardı, şimdi ağlıyorlar.

Ne diyordu İsmet Paşa, "Böyledir bu işler, Peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir... Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üstleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Sonra ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika..." 

Tarih yine tekerrür ediyor ama tarih yalnız aptallar için tekerrür eder.

13.10.2024

A. Dursun

 

 

 


DOĞU TÜRKİYE'nin Kürtçülük ve dincilik üzerinde plasebo etkisi. 

ABD iftarı ortalığı karıştırdı, Müslümanlar akıllıyız diyor, Amerikalılar aptalsınız diyor.

Erdoğan'ın, "PKK ile Türkiye arasında arabulucu olurum" diyen Tatlıses ile ne işi var?

İSTİLA... CIA İşgali, Emine Erdoğan'ın türban taktığı gün başlamadı ama hız kazandı.

Erdoğan'dan yeni çözüm süreci iddialarına yanıt: 'Her zaman varız'.

Serkan Ramanlı, TBMM’deki basın toplantısında Kürtçe konuştu.

Kürtler Kürtçe’nin seçmeli değil zorunlu ders olmasını neden istiyor?

Halkımıza çağrımızdır: Seçmeli Kürtçe (Kurmancî-Zazakî) derslerini seçelim.

Bakanlıklar dijital güvenlik için İsrail firması kullanıyor.

Metin Cihan

Metin Cihan; Genelkurmay, Bakanlıklar ve diğer devlet kurumlarının dijital güvenliği İsrail'e emanet.

Türkiye kurumları İsrail menşeli güvenlik yazılımı kullanıyor.

Türkiye'nin siber güvenliği İsrail'e emanet.

Check Point Yazılım Teknolojileri.

Check Point Wikipedia

Hazine CheckPoint Güvenlik Sistemi Lisansları Güncellemesi Satın Alınacaktır.

Aradığınız ürün/marka İsrail destekçisidir!

Trio referanslarımız.

Mavi Marmara sabıkalı yazılım ne kadar güvenilir?

İsrail malı güvenlik yazılımlarında skandal.

Türk hackerlardan Mavi Marmara intikamı.

Check Point Software: Ex-Israeli military spooks profiting from the cyber-security industry

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder