Politik komedi senaryosu olarak gösterime 1997'de gösterime giren, Hilary Henkin ve David Mamet'in yazdığı Başkanın Adamları filmini sanırım çoğumuz biliyoruz.
Hani Bill Clinton ile Monica Samille Lewinsky'nin Oval Ofis maceraları dönemindeki olayları da anlattığını iddia edenler olduysa da herkesin düşüncesini doğrulayan senaryoydu.
Neyse asıl mesele Clinton'un Amerikan halkına yalan söyleyemeyeceği olmasına rağmen Monica ile bozulan evrensel ahlak ezberlerinin Türk halkı üzerindeki etkisi pek kalıcı olmamıştı.
Neredeyse ABD'nin konu edildiği hemen her yazımda "ABD'de başkanlar seçilmez, atanır" olduğunu söylüyorum.
2016 yılında "ABD'li Michael Moore, Trump başkan olamayabilir teşhisini koyuyor" diye yazmış sonrasında kaybedeceğini tahmin ederek "Trump'ın biletini DSÖ kesti" demiştim.
Öyle de oldu, Emperyalizm ne Trump tanır ne Putin, Emperyalizm sadece kendileri tarafından beslenen ÇÜK'lerini tanır ki onlar da işlerine yaradığı, söyleneni harfiyen uyguladıkları sürece, işine yaramadıkları anda biletini keserler ki dünya siyaset tarihi de dahil olarak bunun örnekleriyle doludur.
Trump önceki döneminde elinde İncil ile dolaşmasına rağmen 20 Ocak'taki yemin töreninde elini İncil'e koymaması ve hemen ertesinde Dünya Sağlık Örgütü'ne yeniden katılmayı düşünebileceğini söylemesi Emperyalizm'in ÇÜKÜ olma yerini tekrar ilan etmesi anlamına geldiği için gözdeler arasındaki yerini garanti etmesi anlamına geliyor.
Bu daha evvel Rus-ABD gizli anlaşmasına ÇİN'in de örtülü olarak katıldığını ilan edilmesi anlamına gelmektedir nitekim DSÖ, ÇİN'in de içinde olduğu COVID-19 döneminden üzerine düşen servet payını almıştır.
Trump'ın DSÖ ile hesaplaşmayı rafa kaldıracağını ilan etmesi yeni dünya düzeninde Avrupa’nın zurnanın son deliği olması anlamına geldiği ortaya çıkmaya başlamış görünüyor ki Fransa başkanlığında bir gövde gösterisi sergilemeye çalışmaları sanırım beyhude çaba olarak kalacak gibi.
Bazı şartları oluşturabilirlerse belki o zaman Avrupa durumu 2100 yılına kadar askıya almış, kurtardığını düşünüyor olabilir.ÇÜK derken bebek pipisi aklına gelenler olabilir ama bunun anlamı o değildir.
Gerçi bizim milletimiz için "dünyayı bacak arasından, pipilerinden görüyorlar" iddiasında bulunanlar olsa bile o kadar da uzun boylu değil.
ÇÜK'ün açılımını hani şu 'Kürt açılımı' söylemlerinin henüz 'çözüm süreci' diye gevelenmeye ya da 'Kürt sonu'na evrilmeye başlamadan önceki zamanlarda yapmıştım, o nedenle geçiyorum.
Oradaki ifadeyle ÇÜK'lerden biri de Trump’ın kendisidir ve yazık ki onun da ÇÜK’leri mevcut olup o da bizlere ÇÜK'leri vasıtası ile ulaşmakta beis görmemektedir.
Nasıl ki Saddam, Kaddafi, Barzani gibi isimler Emperyalizm tarafından önce ÇÜK haline getirilmiş sonra da posaları çöpe atılmışsa bizdeki eli de şimdilerde KAÇ AK Saray'ın karanlık dehlizlerinden bugün bile beslenmeye, büyütülmeye başladığı açıktır.
Yazık ki içimizdeki en önemli ÇÜK'lerden biri Fettoş denen pislik olmuştu ve o karanlık dehlizlerdeki elleri şimdi bile Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderiyle oynamaktadır.
Erdoğan'ın bu ÇÜK'lerin hiçbirinin farkında olmadığına inandığım için özellikle bunları defalarca yazıp anlatmaktan bıkmayacağım.
Trump ne kadar Emperyalizm'in ÇÜK'ü ise Trump da bir o kadar ÇÜK'tür ve Trump'ın ÇÜK'leri Fettoş kalıntıları olarak KaçAK Saray dehlizlerinden yavaş yavaş dışarıya çıkmaya başlamışlardır.
Bir örnekle başlayalım.Binali Efendi'miz önüne konanı okumakla uğraştığı için ne dediğini bilmiyor ya da unutmuş numarasına yatabilir ama ikili eğitime son vereceğiz demiş olduğunu anımsayarak Efendi hazretlerinin son konuşmasına bakacağız fakat bu söylemin Laik eğitim sistemine aykırı olduğunu, bunun bir CIA İslam modeli olarak dayatıldığını artık bilmeyen yok.
Aynı söylemleri Hz. Bilal Erdoğan Efendi'miz de yapmıştı, öyleyse bu ikisinin Tayyip Erdoğan dahil koca milleti nasıl tongaya bastırmaya çalıştığını hem Bilal Erdoğan hem Binali Yıldırım'ın bunun farkında olmayacağını düşünerek buradan izah etmeye çalışacağım.
Binali Yıldırım'ın sıfatları arasına konanlardan biri de "Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi Başkanı" olduğunu biliyorsunuz.
Kendi kendisine de "son başbakan" unvanı yakıştırıyor ancak hatası şu, atanmış son başbakan olduğunu söyleyemiyor, neden?
Çünkü Erdoğan’ın 20.2.2012 tarihli AKP, İstanbul İl Gençlik Kolları’nın 3. Olağan Kongresi konuşmasında ve sonrasındaki konuşmalarında "Seçilmişleri atanmışlara kul ettirmeyiz" dediğini anımsamış olmalıydı.
İyi de seçilmiş son başbakan kimdi?
İsmini anmak istemem ama seçilerek başbakan unvanı alan Fettoş övücüsü Ahmet Davutoğlu idi.
Hatta Davutoğlu'nun, Erdoğan'a Altın Vuruş darbe denemesi yaptığını da görmüştük.
Zira ABDullah Gül ile 15 Temmuz gecesi TV'ye yaptığı öfkeli açıklamasına bakarsanız hem Gül'ün hem Davutoğlu'nun sanki "beceriksizler böyle salakça darbe mi olur" pişmanlığı yaşar tavırda konuştuklarını sezinliyorsunuz demiştim.
Atanmış son başbakanın gafları mı itirafları mı derin bir analiz gerekir mi gerekmez mi, "Trump'dan öncesi Trump'dan sonrası dünya" söyleminde bunların yeri ne olacak hepsinin ortaya çıkması an meselesi gibi.
An meselesi olan bir şey daha var ki o da Türkiye'nin kaç parçaya bölüneceği.
Bunları hep şaka sanan hele de kendilerini Müslüman diye tanımlayanlar verdikleri oylarla Türkiye Cumhuriyeti'nin sonuna imzasını koyanlar olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak.
Kefeniyle yola çıkanlara Mehmetçiğin kanını pazarlamayı
teklif ettiler, kendisine Son Başbakan diyen adam "Şehitlerimiz NATO için
toprağa düşüyor" diyor, Ümmet-i Muhammed duymuyordu.
Ve o adam yani Binali Yıldırım denen canlı türü kalkmış Hukuki Araştırmalar Derneği’nin hazırladığı, İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğünün desteklediği "Yeni Anayasa Buluşmaları" programı, İzmir Bakırçay Üniversitesi Konferans Salonu'nda konuşurken Öcalan’dan bile daha demokratikleşmiş duruma giriyor.
Efendi Binali birçok şey söylüyor ama içerdiği önem açısından hiçbiri incir çekirdeğini doldurmaz şeyler, örneğin Anayasa'daki vatandaşlık tanımı için "bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk'tür diyor. Bununla ilgili Türklerden başkasına yaşama hakkı yok diyorlar" ifadelerini ağzına almış olması bile başlı başına PKK'nın söylemlerini dilimize dolayıp, kulağımızda alışkanlık haline getirmeyi planlamış değil midir?
Ardından "öyle bir şey yok, bu bir millet tanımıdır ve bu milletin unsurları var. Bin yıldır biz bu topraklarda Kürtler, Türkler, Süryani, Abaza'sı ve Çerkez'i var…" demesinin artık bir değeri kalıyor mu buyurun siz söyleyin.
Nitekim bu adam değişik bir yaşam formunun evrenimizde yaşam bulmuş hali gibi ağzından çıkandan habersiz biridir.
Malumunuz acil servislerde kız bakmaya gidiliyor diye de abuk-sabuk laflar ettirilmişti.
Bunun camına koyanlarla Hz. Erdoğan’ın camına koyanlar aynı karanlık dehlizlerden el uzatan Fettoş köpekleri değil miydi?
Bunlar bir zamanlar Erdoğan’a "IMF'ye sarılacağını, ilan ettiriyorlardı" şimdilerde yelpazeyi genişletmiş olmalılar ki Efendi Binali’ye kadar ulaşıp konuşma metni yazabilmişler.
Sonuçta hepsi CIA İslam'ının tedrisatından ahlaklandırılmış durumdalar, fazlaca bir şey söylemeye gerek yok, dilerim Erdoğan bunların farkına gecikmeden varmış olsun.
Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum "TÜRK VATANDAŞLIĞI EŞİT VATANDAŞLIKTIR!" tepkisi verirken
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız alenen ses çıkartamamış hatta Binali bile diyememiş ama Uçum'un paylaşımını alıntılayarak "Saçmalayanları İzliyoruz … not ediyoruz" demiş.
Ne yani Feti Efendi, siz tepki verdiniz diye yüreğimize su mu serpilecek sanıyorsunuz, madem tepki veriyorsunuz Bilal Erdoğan'ın da tıpkı Binali Efendi gibi işgal güçlerince oyuna getirildiğini, tuzağa düşürüldüğünü özetle teslim alınmış gibi görüntüler verdirildiğini, alenen bir CIA görevlisi gibi davranmasının sağlandığını, dünyaya bu mesajı yazık ki Erdoğan'ın oğlu üzerinden paylaşıldığını göremiyor musunuz?
CIA, Bilal Erdoğan'a hangi görevi verdi?
Üst başlığı oluşturan bu soruya sebep olan şey Bilal Erdoğan'ın hangi siyasi vasıfla ya da hangi resmi görevle Türkiye'yi Suriye'de temsil ettiği ya da ediyor görüntüsü verdirildiğidir.
Ziyaretten görüntüler-VideoResmi bir görevle gidemeyeceğine göre başka bir gömlekle gitmiş demektir ki zaten haber sunumlarında yapılan tespitlerden de Hz. Bilal Efendi'miz İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı sıfatıyla gittiği anlaşılıyor ve bu hiç ama hiç normal açıklamalarla örtülecek bir durum değildir.
Teşbihte hata olmaz ancak teşbihin ötesinden bakacak olursak t
İlim Yayma Mütevelli Heyeti, atanabilir veya seçilebilir olmakla birlikte kendi bünyesini oluşturan paydaşlarının çıkarlarını en üst seviyede sağlamak için çalışan bir yönetim organı olduğuna göre bilmemiz gereken "İlim Yayma Vakfı nedir, kimdir" sorusu olmaktadır.
Bu durumda haklı olarak Efendimiz Hz. Bilal Erdoğan'ın siyasi kimliğini de anlamaya çalışmış olmamız normal olacaktır.
Burada baştan belirteyim ki bahsi geçen kişilerin şahsi yaşamları beni hiç mi hiç ilgilendirmediği gibi şahsen hiçbirini tanımadığım gibi özel yaşamlarını da bilmem.
O nedenle sadece kamuya açık kaynaklardan yıllarca yaptığım takibat bilgilerine dayalı bende oluşan düşünceler ve buna neden olan bilgilere göre tespitler yaptığım unutulmamalıdır.
Birinden nefret etmek ya da hoşlanmak kişisel ilişkiler sonucu verilecek kararlarla ilgili olduğundan benim ifadelerim sadece belge ve yayınlara dayalı kalarak sınırlıdır.Gelelim İlim Yayma Cemiyeti'ne.
Daha evvel CIA'nin kendi Resmi internet sitesinde yayınladığı belgeden İlim Yayma Cemiyeti hakkında hayli bilgi edinmiştik.
Merak eden oradan detaylara bakabilir, ben devam edeyim.
İlim Yayma Cemiyeti bir CIA kuruluşu olduğuna göre İlim Yayma Vakfı'nı da kendilerinin kurduğu ya da kurdurduğu gerçeği karşımızda durmakta oluyor.
Bunları ben Ahmet Dursun olarak akşam uykuya dalıp sabah gördüğüm rüyayı anlatmıyorum, elbet ki herkesin ulaştığı açık kaynaklardan edindiğim bilgilerin arşivlenmesi yoluyla ulaşılır olmasından dolayı ben de arşivlere gerektiği zamanlarda ulaşarak sizlere sunuyorum.
Halkımız doğrudan okumayı pek sevmese bile okuyup anlatana da saygı duyan bir halktır.
İlim Yayma Cemiyeti’nin kendi açık kaynağı olarak Resmî sitesinde İlim Yayma Vakfı’nı biz kurduk demektedir.Bunun anlamı şudur.
Ha Cemiyet ha Vakıf, hepsi biziz.
Sadece Vakıf kanunundaki bazı boşlukları kullanmak istedikleri için kurulmuş olması da muhtemeldir ama niyet okuyuculuğu yerine kendi açıklamalarına inanmayı seçiyorum, nihayetinde aksi ispat edilemeyene kadar beyan esastır.
İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucuları ile İlim Yayma Vakfı’nın kurucularını araştırırsanız aralarında kimyasal mı, fiziksel mi, çıkarsal mı ilişki ya da bağ olduğunu neredeyse çoğunuz anlarsınız.
Nihayetinde Bilal Erdoğan Efendi eğer kandırılmışsa eyvallah çıkıp söylesin.
Yok kandırılmamış doğrudan faaliyette parmağı varda Efendimiz Hz. Erdoğan'ı bir kez daha en yakınlarında toplanan dalkavuk takımı için uyarmayı görev bilirim ve özellikle de KaçAK Saray'ın karanlık dehlizlerine hiç değilse özel görevlendirdiği birini yollasın.
Nihayetinde ABD derin devleti Trump'ın seçimi kazandığını öğrenir öğrenmez uykudaki hücrelerini uyandırdığı ortada ki bunun en açık örneği Esad'ın tasfiyesini ani bir kararla hızlandırmış olmalarıdır.
Biden'i iş başına atayan Emperyal güçlerle Trump'ı iş başına atayan Emperyal güçlerin çatışması yaşanmaktadır.
Yani dünya Emperyalist çıkar çatışmalarında kendi aralarında bir düşmanlık yok, olamaz da ancak paylaşım yöntemlerindeki farklı görüşler nedeniyle destekçilerinin elini rahatlatmak için Suriye konusunu öne aldılar.
Nitekim Biden ve onun Efendileri daha çok din kullanarak işgalin hızlı olacağını düşünürlerken Elon Musk ve Trump'ın Efendileri her şeyin ezici ekonomik güçle halledileceği konusunda anlaşmazlığa düştükleri için Esad'ın gidişi hızlanmış oldu.
Trump geldiğinde Suriye ona bırakılacak olsaydı, Rus-ABD gizli anlaşmaları farklı gidişe evrileceğinden Trump'ı bir önceki evrede destekleyen Putin ve Efendileri yüksek oranda kayıplar yaşayabilirdi.
Zira Trump ve Efendileri Emperyalizm'e de yeni boyut kazandırıp Kuantum Emperyalizm'i yaratmanın peşindeler.
Kuantum Emperyalist çağının ne anlama geldiğini anlamak için bilimle ilgilenmeyenler açısından ‘Kuantum Dolanıklık’ ın ne anlama geldiğini öğrenirlerse çözmekte zorlanacaklarını sanmıyorum.
Nihayetinde 'Kuantum Dolanıklık' birbirinden çok uzak olsalar bile birlikte hareket etme anlamını içerir, bu nedenle Trump ve Musk belki de ilk kez benim "Kuantum Emperyalist Çağı" diye tanımladığım kavrama uygun davranış sergileyerek çok uzak mesafelerde olsalar bile ortak hareket edebilecekleri yeni sömürü düzenine geçeceklerdir, neden olmasın?
Dünya Nadir toprak elementlerini ele geçirme çabaları da bu gidişin bir kanıtı değil mi, 2100 yılında dünyada 1 milyar kişinin yaşayacağı planları yapıldığına göre sonsuz evrende yeni dünyalara açılan Emperyalist güçler neden çok çok uzaklardan nereleri sömüreceklerinin hesabını oturdukları yerden yapabilecekleri "Kuantum Emperyalist Çağı" başlatmasın, bunu engelleyecek hangi tanrı, hangi din hangi inanç var, Allah inancı mı?
Allah yağmuru biliyor ama daha kar yağışından haberi yok, dünyanın yuvarlak oluşundan haberdar değil, dağa-taşa Arapça yazan Allah ne oluyorsa buzağının alnına haç işareti yerleştiriyor hatta "Domates Hıristiyan'dır, yenmesi haramdır" diyenleri de görmüştük.
Demek ki Trump'ın temsil ettiği "Kuantum Emperyalist Çağı" başlatılmış durumdadır, görünüşte bunu destekler niteliktedir.
Trump'ın kurmayları ve atadığı bürokratlara, bakanlara bakarsan hepsinin de paraya tapan, kapitalist ve dahi Emperyalist iştahları üst seviyede olanlar arasından seçildiği görülmektedir ki Trump bile bunu AB'nin patronlarının kafasına çiviyle olsa bile çakmaktan geri durmayarak, "biz çalışıyoruz siz yiyorsunuz, artık size para yok" dediğini ve hatta nadir toprak elementleri için Rusya ile ortaklık yapıp yeniden bir dünya düzeni şekillendirdikleri ortada.
Böylece hem ABD Suriye'den gerekli olduğu kadar çekilerek masrafları başta Türkiye olmak üzere diğer ülkelere yıkacak hem de Rusya, Ukrayna ile uğraşmayacağı için tüm gücünü Orta Doğu üzerinde yeni düzenin gerektirdiği gibi şekillendirecek ve terk etmek ile etmemek arasında kalan üslerini yeniden kazanmış olacak ve sıcak denizlere inme umudu daha da kuvvetlenmiş olacak.
Bu ikilinin anlaşması aynı zamanda ÇİN'in de kısmi olsa dahi hezimete uğramış görüntüsüne neden olacak, görüntüsüne diyorum zira ÇİN son yıllarda teknoloji konusunda çok müthiş hamleler ve ilerlemeler kaydetmiş durumda.
Yıllardır söylediğim uçak düşürme olaylarının yaşandığı günlerde daha ne görünen ABD-Rus gizli anlaşmaları stratejik bağlamda neredeyse ilk sıralarda söylenebilecek tohumlamalarını Suriye üzerinden devreye koymuş oluyor.
Benim anladığım kadarı ile Trump'ın bir önceki dönemde ulusal istihbarat direktörü olan John Ratcliffe'i CIA direktörü olarak senatoya onaylatması da işin farklı şekilleneceğinin işaret fişekleri olmaktadır.
Nitekim Trump'ın John Ratcliffe için düşündüğü ve getirdiği koltuk açısından bakarsak aynı Ratcliffe "Çin Halk Cumhuriyeti bugün Amerika için ve II. Dünya Savaşı'ndan bu yana dünya çapında demokrasi ve özgürlük için en büyük tehdit" diyordu.
Bu tamı tamına ABD'nin yeni vampir elitlerini doğrudan tarif eden bir sistemin temsilcisi olduğu içindir.
Öncekiler çok mu doğruydu derseniz, ABD ve paydaşları her daim çıkarlarını en iyi koruma yollarını bilmişler, bunun Orta Doğu bağlamında olanının İslam dini üzerinden yapılandırılacağını defalarca test edip onaylamışlardır.
7 Mart 2016 tarihinde yayınlanan, İtalyan polis sözcüsü Yarbay Domenico Grimaldi'nin sözlerini bir kez daha anımsarsak Hz. Bilal Efendi'mizin siyasi kimliğini de cemaat ve tarikatlardan desteklenen AKP'nin içindeki Fettoş artıklarının kimleri nasıl ve neden siyasi istismara uğrattığını çözmüş oluruz.
Zelenskiy ve ortağı Trump Investment Fund for the Reconstruction of Ukraine anlaşmasından bahsediyorduk meğer bugün Trump, Zelenskiy’i itin kıçına sokup çıkartmış ve de kovmuş.
Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği ise Erdoğan'ın Zelenskiy'e açtığı şemsiyeyi paylaşmış.
Bu ne anlama geliyor, denize düşen mi yoksa muhtaçlık mı ya da sıra Hz. Erdoğan Efendi'mize mi geliyor anlamında, bir türlü çıkartamadım.
Zelenskiy’nin Soytarılık yaptığı günlerde Erdoğan'a "bıyıklı hamamböceği" diyen soytarıdan olsa olsa bu kadar devlet adamı olur.
Dilerim Bilal Efendi dahil hiçbir aklı evvel Erdoğan'ı bu konuma düşürme zafiyeti sergilemez.
"Bir başbakan sahneye çıkıp soytarılık yapsa yarım dakika beceremez, foyası ortaya çıkar. Ama bir soytarı, kimseye hissettirmeden yıllarca başbakan koltuğunda oturabilir... Din alışkanlığı düşünmekten kaçmanın kolay yoludur" diyor Peter Ustinov haksız mı?
Son olarak garabet bir tablo daha.
Zamanın akil adamları arasında da yerini bulan Yılmaz Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyeti devletiyle, birilerinin devlet diye bize dayattığı PKK terör örgütüyle barış isteğini dillendirdiği hatta inci taneleri denen dizide bile barış kelimesini kullanırken nerelere atıf yaptığı ya da teşbih ettiği dikkatlerden kaçmıyordu.
Yılmaz Erdoğan, Bahçeli'yi arayarak sürece dair öncülüğü için teşekkür etmiş, Bahçeli de Yılmaz'ın dizisini yakından takip ettiğini ve başarılı bulduğunu söylemiş.
Yılmaz Erdoğan'ın eşi Belçim Bilgin'in, "Şeyh Said
dedemin ağabeysiydi" dediği günlerde Yılmaz Erdoğan, Şeyh Said filmi çekeceğini söylüyor, Said’in torunu Abdülilah Fırat ise Dedelerim
zamanında binlerce Ermeni Müslüman olup Kürtleşti diyordu.
Bahçeli'nin ağa dediği Ahmet Türk, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimler zamanında, hani Demirtaş'ın seni başkan yaptırmayacağız sloganlarıyla girdikleri seçimler, işte o zamanlarda Ahmet Türk yaklaşan seçimler için "Seçim barajına takılıp seçilmezsek de bu vebal devletindir. Bizler de kendi kaderimizi kendimiz tayin ederiz. Bundan sonrasını devlet düşünsün. Atalarımızın Ermeni ve Süryani halkına yaptıklarından utanç duyuyoruz" diye tehditler savurduğunu acaba anımsıyor mu?
Gerçi öldüğü hakkında şaibeleri ortalıkta dolaştıranlara gözaltı falan yapılıyor ama Bahçeli henüz görünürde olmadığı için diyecek fazlaca şey yok.
Bakkalım ektiği tohumların hasadını görecek mi demek sanırım yeterli olur.
2022 yılında yayına sunulan bir video tanıtımındaki görüntü bu.
Benim açımdan Ermeni olmasının hiçbir sakıncası yok, insan olmaları yeterli.
Fakat videoyu izlediğimde Bahçeli ile ilgili bir açıklama verilmemiş, ünlü oyuncular demişler.
Gerçek nedir?
Daha evvel ben yazmıştım, yörede Fettahoğulları olarak bilinen geniş bir Türkmen ailesine mensup olduğu bilinmesine rağmen Bahçeli'nin Malatya'dan geldiğini, Urfa'dan geldiğini söyleyenler hayli kabarık orandadır.
Bunlardan en çok kafa bulandıranı ise Devlet Fettahoğlu (Bahçeli) başlığı ile yayına konulmuş aynı zamanda manipülasyon dolu sahtecilikle yapılan sunumdu.
Onun nasıl bir sahtekarlık içerdiğini sayfalarımda yayınlamış, aldanılmaması gerektiğini yazmıştım.Doğrusu yurt dışı kaynaklardan bile rahatça görülen basitlikte bir hileyi içeriyordu.Oysa kökleri Türkiye'ye dayanan Ermeni asıllı ABD'li TV yıldızı Kim Kardashian'ın soyağacı ifadelerinde yer alan haberin görseli ortaya çıkıyordu.
Bunu manipüle etmek isteyenlerin elbette internet arşivlerinden yararlanmış olması gayet normal ve açıktır.
Bunu ilk dillendirenlerden birinin SHP Malatya Milletvekili İbrahim Aksoy olduğu düşünülür, Osmaniye il özel idaresi ve OSMANİYE HASANBEYLİ İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ gibi resmi sayfalarda doğru olarak "Malatya'dan gelen Fettahlı ailesi" ifadesi kullanılması manipülatörlere yön vermiş de olabilir.
Nitekim eski tarz sosyal medya gruplarında bu konuları hayli tartıştığımız da olmuştu.
Çok uzatmaya gerek de duymuyorum zira biz Türkler anladık ki Cumhuriyet bitirildi, yapılan gizli anlaşmalar, CIA İslam öğretisi gereği milletten ümmete döndürülme süreci tamamlandı ve Laik Cumhuriyet'in kıyametine doğru gidiyoruz, bunu görmüyor olmak ya kör ya da ihanete ortakçı olmak anlamına gelir, yeniden bir devlet kurar mı ben dahil bu Türkler derseniz, Allah'ın her şeyi bildiği yerde bizim bir şey bilmemize gerek kalmıyor.
Mevla’m neylerse güzel eylermiş ya, saldım çayıra Mevla’m kayıra dedim geçtim.
Çocuğuna iş ararken tüm paralı yerlerin, muslukların başını ya CIA'nın Kürtçü politikalarına uyumlu Kürtler ya da CIA İslam modeline uyumlu mü'minlerin tuttuğunu göremeyen türbanlı bacılar, takkeli cengâverler düşünsün çocuklarının geleceğini.
Ben yeterince düşündüm.
Düşünemeyenlere sağlık...4.3.2025
A. Dursun
Bu mübarek memleket, Kuvâ-yi Milliye'cinin sırtından çıkarıp sattığı paltosuyla, yurtsever müftünün kefen parasıyla kuruldu.
Ve bugün, hırsız imam sandıktan oy çalıyorsa, kutsal kitabımız miting meydanlarında parti broşürü olarak kullanılıyorsa, kandil mahyalarında milletvekili reklamı yapılıyorsa, camiler seçim bürosu haline getirilmişse... Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk diyanet işleri başkam Börekçizade Rifat'ın makamında oturan Görmezgillerin, yaşayacak sarayı, binecek Mercedes'i vardır ama, yatacak yeri yoktur! ADAM- Yılmaz Özdil.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder