17 Mayıs 2025 Cumartesi

Ümmet-i SOROS'un çocukları, "Y-CHP+AKP+MHP+600 vekil" Ümmet-i Kürdistan ilanına hazır.

Türk tarihini alt-üst eden, adında Türk geçmeyen ama Milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin neyin milliyetçisi olduğunu, Bahçeli'nin açıklamaları olup olmadığı belirsiz bir metinle açık ve net olarak Türklükle ilişkisi olmadığını artık ilan ettirmişler.

Ettirmişler diyorum zira Bahçeli ağır demans içinde, bu açıkça görülüyor ve bunun tespiti olarak MHP resmî sitesinde yapılan açıklama ortaya koysun diye yapılmış olduğunu düşünüyorum.

Milletten özür dilemek için mi, Bahçeli'nin kuşatma ya da ağır demans içinde olduğunu örtülü olarak mı açıklamak istediler bilmiyorum, bunu zaman gösterince anlayacağız fakat Bahçeli'nin camına koyanlar sanırım işi iyi bilen, yetiştirilmiş elemanlar olsa gerek.

Nerede, kim tarafından yetiştirildiklerini bulmak benim işim değil.

MHP sitesindeki yazıya bakarsanız, bu ifadeleri Bahçeli'nin kullanıyor olması için ya demans yaşıyor hafızasını tümüyle yitirmiş ya geçmişini unutmuş ya da başından beri bir yerlere hizmet ediyor olmalı diye düşünceye sevk olabilirsiniz değil mi?

Fakat MHP'ni resmî sitesinde bile bunlara karşı Bahçeli'nin ağız dolusu küfürleri şu an bile silinmemiş duruyor.

Aslında artık yazmak istemiyorum, resmen çöktüm, içime kapanmak istedim, lanetler yağdırdım, başka şeylerle oyalandım, uzunca zamandır elime almadığım bağlama ile uğraştım zira son yazımın tarihi 21 Mart 2025, o günden beri (58 gündür) ilk kez yazmak istedim ama içten gelerek değil, bu günler tarihe not edilsin diye zira gelecek nesil soracak, "Kürdistan kuruldu, Erdoğan 400 milletvekili aldı, anayasa değişti de ne oldu" diyecekler, eminim mezarlarımıza tükürecekler, bazılarımızın mezarlarına ise işeyecekler.  

Bahçeli'nin 1 Ekim 2024'te DEM milletvekilleri ile TBMM’de tokalaşıp 22 Ekim 2024'te "Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun" çağrısından bu yana ne değişti?

PKK silah bıraktı mı, bıraktıysa nereye, kimlere teslim etti?

ÖSO+PKK+IŞİD birleşiyor, silahlar muhtemelen BM, ABD ve AB’nin terör listesinde bulunan Suriye'deki Şara'nın kontrolüne veriliyorken Türkiye, Kürdistan Eyalet anlaşmasına imza atmış ama biz vatandaşların yoksulluğunda düzelme yönünde değişen bir şey yok. 

Kürdistan İslami Birlik Partisi Türkiye Temsilcisi Dr. Lukman Baskederi, "süreç kapsamında PKK'nın bazı kadrolarının Kürdistan Bölgesi’nde ikamet edebileceğini" söylemiş.

Ne de olsa İslami birlik, olması muhtemel Ümmet-i Kürdistan için olan oluyor. 

Bunun benzerini Hüsnü Mahalli söylediğinde tutuklamıştı, elbet anımsayanınız kalmadı sanırım.

M.S Bakanı Yaşar Güler'in Azerbaycan'a gitmedeki zamanlaması çok manidar değil mi, tam da PKK'nın silah bırakacağını açıklamasının hemen birkaç saat sonrası?

İnsanın aklına gelmeyen soru kalmıyor, hani PKK silahları Şara'ya teslim edecekse eğer o zaman Sinan Oğan'ın Azerbaycan'daki PKK yapılanmasına da el atılması gerekmez miydi, öyleyse Oğan'ın götürülmüyor olması sisin dağılmasını engellemek için miydi bilmiyoruz, yoksa PKK'ya silah bırakma yeri temin edilmesini de biz mi üstlendik bilmiyoruz, elbet çok soru var çünkü kimse bir şey bilmiyor.

Hatta PKK'nın dağ kadrosu bu işten alacakları payı kaybetmek istemeyebilir. 

Sırrı Süreyya Önder'in kızı Ceren'den "PKK ile Türkiye arasında barış protokolü imzalanacak" olduğunu öğrendik.

Bütün bu gelişmeler başladığı gün altın ve doların durumu neydi, şimdi ne oldu?

1 Ekim 2024'te dolar satış 34,1862 TL iken 22 Ekim 2024'te 34,2437 TL olmuş, yani artmış, bugün ise onca baskılama hamlelerine rağmen 38,8951 TL olmuş.

Baskılanıp baskılanmadığını 43,4533 TL eden Avro ile karşılaştırın göreceksiniz. 

Bunun anlamı PKK ile protokol imzalamanız halkın refahına hiç ama hiç katkı sağlamamış, öyleyse amaç nedir, Emperyal iştahları cilalamak mı, yeni Anayasa değişikliğini referanduma (halk oylaması) götürmeden 400 vekil almak mı?

Kılıçdaroğlu bu günleri demek biliyormuş ki 400 vekil alamaz olursa diye CHP'lilerin yerine eskimiş AKP'lileri vekil yapmıştı, demek ki Kılıçdaroğlu dış mihraklardan bazı talimatlar almış demektir, yoksa onun bu kadar ileriyi görme yeteneği olduğunu sanmam, baksanıza Kılıçdaroğlu'nun adam diye kontenjan verdiği CHP'den seçilen vekiller teker teker AKP saflarına katılmaya başladı. 

Zaten halef-selef Baykal ve Kılıçdaroğlu sadece ve sadece "dış mihrakların oluşturduğu AKP'nin" sürekli iktidarda kalması için hamleler yapmaları meğer çoktan beridir varmış ama görememişiz. 

9/11 saldırısından sonraki en büyük saldırı olan COVID-19 saldırısı zamanında bu virüsün Türk milleti için yaratıldığını iddia etmiş ve tüm olup bitenleri anlamak için "nothing will be the same after" söyleminin derinlemesine analizinin gereğini anlatmaya çalışmıştım.

 O günlerde bir de Dr. Öz diye birinden söz etmiş, "COVID-19, Atabay ilaç, Mehmet Öz, Fahrettin Koca ve örülen ağlar, oyunlar, roller" başlığında değinmiştim.

Ancak neredeyse hiçbirimiz o günleri anımsamıyoruz, çünkü toplumsal hafızamızın silinmesi için TBMM'den yasa çıkarttılar ve tüm ülkenin hafızasını sildiler, o nedenle kimse anımsamıyor. 

Fakat COVID-19 bitti ama PKK teröristlerinin hapisten çıkmasına sebep olacağını söyleseler inanır mıydınız, acaba bir tesadüf mü yoksa planın bir parçası mıydı?

Örneğin Trump 20 Kasım 2024'te Robert F. Kennedy Jr ile birlikte Mehmet Öz'ün "hastalık endüstrisine ve geride bıraktığı korkunç kronik hastalıklarla mücadele edeceğini" söyledi ve sonrasında ABD Senatosu, Dr. Mehmet Öz'ün atamasını onaylamıştı, nihayetinde Dr. Öz, 19 Nisan 2025 tarihli Trump’ın da katıldığı törende İncil'e el basarak yemin edip, aslen fakir ve yaşlıların sağlık harcamaları ile ilgilenen Medicare ve Medicaid Hizmetleri Merkezi (CMS) Direktörlüğü görevine başladı.

Tam tersi olsa, ABD'li bir Katolik Türkiye'de sağlık bakan yardımcısı yapılsa Kur'an'a el basıp yemin eder mi siz karar verin.

Özetle Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Özgür Özel ve TBMM'deki 600 vekil, milletin vekili falan olamaz, olsaydı asil açlıkla pençeleşirken vekil kıyak peşinde olmazdı.

İstifa eden de yok, koyun gibi liderlerini dinleyip onun adına mecliste yumruk sallayan evrimini tamamlayamamışlar arasından seçilip, milletin temsilcisi diye bize yutturulan 600 koyun.

İstisnası hiç mi yok, var olmasına var da kurunun yanında yaş da yazık ki yanıyor, düşünsenize 600 vekilden kaç tanesi "millet bu maaşlarla zulüm altında inlerken, bu maaşlar boğazımızdan geçmez, geçemez" diyerek istifa eden gördünüz mü?

Öyleyse istisnası da işte o kadardır.

TBMM değil sanırsın 4/119'de "Ve le udillennehum ve le umenniyennehum" dediği üzere davarolar meclisi.  

Bunu daha evvel de "bakanlar kurulu değil DAVAROLAR KURULU" şeklinde teşbih ettiğimde bazı edepsizler hakaret ettiğimi düşünmüş olacaklar ki, hakaretle karşılık veriyorlardı.

Bu onların cehaletleridir, ben ne kendi meclisine ne de bakanlarına hakaret edecek kadar alçalmadım, ancak ülkeyi soyanlara sessiz kalanların da liderlerinin camlarına koyanlarında yine buralardan çıktığını bilerek farklı teşbih sanatı ile konuşuyorum hepsi odur.

Örneğin Bahçeli'nin camına koyan kafalar onun "27 Şubat barış ve demokratik toplum çağrısıyla tarihsel sorumluğu üzerine alan PKK’nın kurucu önderi Abdullah Öcalan" ifadesi kullanma olasılığını ya hesaplamadılar ya kendi ihanetleriyle harmanladıklarının farkında değiller ya da benim gibi düşünenler kör, gerçekleri göremez ya da umutlarını kaybetmek istemeyenlerin ısrarından başka bir iştigal değildir.

İnsanın aklına Soros'un ümmeti, MHP'de işgal senaryosunun patronları mı diyesiniz geliyor. 

Ümmet-i Soros ve demokratikleşme.

4 Mart 2002 tarihinde Sabancı Üniversitesi'nde Türklerin yüzüne karşı "Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordudur" diyen George Soros'un ümmetinden bahsediyorum elbet, o gün doğanlar bugün 23 yaşındalar, ne tesadüf değil mi?

Neredeyse sürekli yaptığım Kürdistan Eyaleti, Ümmet-i Kürdistan gibi vurgular, yeni Anayasa değişikliği ile ilan etme yetkisinin Cumhurbaşkanı'na devredilmesi ve sonunda 4 parçalı Kürdistan'ın Soros'un ümmeti eliyle kurulduğunu görme zamanımız geldi çattı.

Mahir Kaynak 20.11.2012 tarihli Sabah gazetesine göre "Öcalan'ı çıkaracaklar" diyordu.

Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını cevaplandırırken "Hem Türkiye'de hem Suriye'de yeni anayasa hazırlanıyor. Bu yeni anayasanın temel olgularından biri de Kürt asıllı vatandaşlar. Yani orada bir şey olduğu takdirde, buradaki insanlar emsal olarak gösterebilir mi acaba? Belki bir noktada insanlar, Orada bu kabul edildi, burada niye kabul edilmiyor gibi sorular soracak. Yani biz burada bunu yaparız, orada öyle olmalı diye bakıldığını görüyorum. Şu bir gerçek ki bu iki ülkede olan bitenler bir şekilde birbirini etkileyecek. Yani bunlar bana göre bir bütünün parçası. Yani biz burada bunu yaparız, orada öyle olmalı diye bakıldığını görüyorum. Ama bunun sahada uygulanabilirliği ne kadardır ben bilemiyorum doğrusu. Çünkü orada koskoca bir yapı haline gelmiş durumda YPG" diyor.

Bütün bunların kılıfı da Soros'un çocuklarıyla birlikte KaçAK Saray'ın karanlık dehlizlerinde besiye çekilmiş olan PKK+Fettoş artıklarının DEMOKRATİKLEŞME adıyla millete sunuluyor. 

Elbet sadece Soros'un çocukları değil, Samuel P. Huntington'ın Demokratikleşme (Democratization) ya da Tanzimat Fermanı için Demokrasi yolunda atılmış adım demek yerine Demokratikleşme yolunda atılmış adım diye tarif yazanlar da var ancak demokrasinin olmadığı yerde demokratikleşme anlamını yitirir bu da ayrı tartışma konusu fakat uzatmamak adına Demokrasi ile Demokratik ya da Demokratikleşme kavramı ile bir tutulmaması gerektiğini söylemek istiyorum.

Nitekim bunu yandaş basın ile birlikte PKK'nın pahalı giyimli temsilcisi Tuncer Bakırhan söylüyor.

PKK'nın temsilcisi olduğunu ben söylemiyorum, Bahçeli ve Erdoğan yıllarca bunu söyledikleri için ben de bu ifadeyi kullanıyorum.

Yandaş haberde sunulan metinde demokrasi kelimesi geçmiyor ama son bölümde "ALFABENİN GELİŞİMİ İNSANLIĞI DEMOKRATİKLEŞTİRDİ" diyerek sunuyorlar.

Yaklaşık 6 ay sonra Bakırhan sahneye çıkıyor ve “…sadece DEM Parti’nin talebi değil, bütün toplumun talebidir. Demokrasi korkulacak bir şey değil, sahiplenecek bir değer, bir onurdur dedik” diyor.

Ne oluyorsa oluyor, Bakırhan 14 gün sonra sözünden dönerek "Darbelerin panzerinin demokrasi olmayacağını tarih defalarca gösterdi. Bu devri artık kapatmak istiyoruz” diyor ve hemen ardından "Türkiye’yi demokratik temellerle yeniden inşa edelim" diyor.

Eğer bahsettiği demokrasi olsaydı yeniden demokrasi derdi ama ne diyor, demokratik Türkiye yani Eyaletlere bölünmüş özerk yapıya demokratik dendiğini ilan ediyor.

Demokrasi ile Demokratik kavramlarının farklı olup olmadığını anlamak istemeyenlerin ya da merak edenlerin çok debelenip, eşelenmesine gerek yok. 

İnternetten araştırsınlar Öcalan'ın bu kelimeyi kimden alıp pazarladığını görürler, tıpkı seksist olmayan BİLİM ADAMI kavramını bilim insanı kavramına çevirenlerin yaptığı gibi yedirme, hazmede hazmede, hazmettire hazmetttire, sindire sindire yedirme operasyonu olduğunu görürler, tıpkı TÜSİAD, MÜSİAD gibi yapıların ad kısaltmalarındaki ADAM ifadesini İNSAN ifadesiyle revize etmelerine rağmen ad kısaltmalarında "A" harfi yerine "İ" harfini kullanmamaları gibi sahtekarlık dolu pazarlama tekniklerini görecekler.

PKK'nın hesabından "Onurlu ve ortak bir barış" ifadesi kullanılmış.  

Düşünüyor musunuz, terörist koca Türk devletine karşı onurlu olduğunu iddia ediyor ve devleti ele geçiren çete sessiz kalıyor.

Bu onurlu terörist kavramını biz bir yerlerden anımsıyoruz ama unutanların hayli fazla olduğunu düşünerek Erdoğan'ın camına koyanlar onurlu terörist dedirtmişti.

Elbet ülkeyi ele geçiren çete, karanlık dehlizlerden elini uzatarak Cumhurbaşkanı'na bu metni okutursa olacağı budur, nedense ülkeyi ele geçiren çete ile ilgili kimse kılını kıpırdatmıyor ve yazık ki Erdoğan'ın da durumdan haberi olmadığı anlaşılıyor, tıpkı Bahçeli'nin de durumdan haberi olmadan küfrettiği DEM partililer ve Sırrı Süreyya Önder'in resmini okşaması gibi.

Durumdan haberdar değil zira,

Bebek katili Öcalan'a "benim babam sizsiniz, ben kendimi yetim saymıyorum" diyen Sırrı Süreyya Önder'e Bahçeli, partinin resmî sitesinden de yayınlandığı üzere "terörsüz Türkiye’nin tezahürü Merhum Önder’e manevi bir armağan" diyorsa bu ya bunamadır ya ihanet ya da bizi adam yerine koymayanların kendi aralarında oynadığı bir kumar. 

Nitekim Önder'e gelene kadar Soros'un hiçbir ümmeti devreye girememiş miydi ki Önder bir anda kahraman oldu? 

Onu da yine eski MİT mensubu M. Kaynak'tan öğrenelim.

Korkusuz gazetesi yazarı Memduh Bayraktaroğlu 26 Ekim 2024 tarihli yazısında yine Mahir Kaynak için "Derin devlet ya da devlet aklı Türkiye’de dini kaldırmak isterse, bunu AKP gibi siyasal İslâmcı bir partinin eliyle yapar... Eğer şeriatı getirmek isterse bunu CHP’ye yaptırır... Eğer Kürdistan’ın kurulmasına göz yumacaksa bunu da MHP eliyle yapar... Derin Devlet’in çalışma prensibi, derin aklı ve stratejisi bu şekilde çalışır..." dediğini yazmıştı.

Oysa 2000'li yıllarda henüz twitter, face gibi sosyal medya kısıtlı iken kendi kurduğumuz Google gruplardaki yazışmalarımızda Fettoşçulardan anlıyorduk ki derin devleti çökertme girişiminde başarılı olmuşlardı.

Yani derin devlet falan yok, devleti mafya ele geçirmiş, çeteler yönetiyor görüntüsü veriliyor ve yazık ki Erdoğan'da teslim alınmış gibi sessizlik içinde çırpındığı görülmekte.

Kutlu Doğum mimarlarından, eskinin Fettoşçusu, daha eskinin MHP'lisi Mümtaz'er Türköne "Bahçeli ve Öcalan yeni bir ulus devlet inşa ediyor, çözüm süreci budur. Seçim olur, CHP iktidara gelirse hukuk kendiliğinden gelir. Çözüm sürecini başarılı kılmak için başka alternatifi kalmazsa Bahçeli bunun önünü açar" diyor.

Özgür Özel'de çıkmış Emperyal dayatmalara destek vereceğini açıklamak zorunda kalmış olmalı ki "Terörsüz Türkiye’ye evet diyoruz, PKK'nın silah bırakma kararını bir an önce açıklasın, Kürt meselesini inkâr edenler hiç olmadık" diyor.

Terör, terörist, devlet, silah bırakma ne anlam taşıyor derseniz hiç, tıpkı bir zamanlar teröristlere düz ovada siyaset çağrısı yapan Mehmet Ağar'ın yaptığı gibi içi boş bir söylem sanıyorsanız yanılırsınız.

Emperyalizm ağlarını yavaş yavaş ördü, en az 50 yıllık planını başarıyla devreye soktu ve korkarım ki Y-CHP'nin iktidara gelmesi kesinleşti.

İmamoğlu olsa da olmasa da Y-CHP iktidara gelecek gibi.

Gelmeye gelecek de o zamana kadar Kıbrıs'ın da bitirilmesi gerek. 

Zaten Erdoğan camına konmadığı günlerde kendisine sorulan bir soru üzerine "Kıbrıs'tan toprak verebiliriz" demişti. 

Kıbrıs'a bakarsan orada da durum bizdekiyle bire bir örtüşüyor.

Kıbrıs'ta da türban kurcalanmaya, örgütlenmeye başlatılmış, yine Soros'un çocukları yine aynı eller yine karanlık dehlizlerdeki girişimciler oraya da demokratikleşme getirmeye çalışıyorlarmış.

Anımsarsanız bizde "kızım kendi isteği ile başını örttü ama okula almıyorlar" diyorlardı hatta bir vatandaş kızına başörtüsü takması konusunda "Diyanet beni tehdit ediyor" diyordu.

Şimdi aynı şey Kıbrıs'ta başlamış ve Başörtülü bir öğrencinin bir ortaokula alınmamasıyla başlayan tartışmalar yaşanmaya başlamış.

Kıbrıs'ta cami yaptırmanın, saray yaptırmanın kara para trafiği, uyuşturucu-bahis sarmalını örteceğini sananlar varsa yanılıyor demeyi çok isterdim ama Soros'un ümmeti işini iyi biliyor.

Artık Kürt sorununun ne olduğu da önemini yitirdi, değersizleşti.

Özgür Özel'in kayyumlara kadar indirgediği Kürt sorunu tarifi de işin tadını kaçırdı.

Zira seçtiklerimizce yönetilmiyor oluşumuz sadece Doğu için geçerli gibi konuşmak asıl ahmaklık, asıl ayrımcılık ve bölücülüktür.

Elektrik, su, mazot gibi kalemler her gün, abartısız söylüyorum her gün artar mı yahu?

Bunları görmeyip kayyum atamaları Kürt sorunudur derseniz ya gerçekleri çarpıtıyor ya da halkı salak yerine koyuyorsunuz demektir.



Bir kilo şeftali 390 TL olur mu, oluyor ve muhalefet bunu görmüyor kayyumlara takılmış.

Açlıktan nefesi kokan insan, kayyumu ne bilir, nedir kayyum, Kürt ya da Türk'ün sorunu mudur diye sormuyor, partideki PKK ve Fettoş yanlılarına teslim oluyorsunuz.

Özgür Özel bu teslimiyette bulunurken ve halkın gazını alırken ne garabet yasalar çıkıyor, topraklar talan ediliyor kimse konuşmuyor.

Varsa yoksa gündemi boş işlerle meşgul etmek var, soygun var, talan var CHP yok.

Hem KaçAK Saray hem Y-CHP talanı sadece izliyor, yuh bre yuh.

Dilerim Erdoğan gözünü açar da bunları görür, demans içindeki insanlar millete çare olamaz da bulamaz da.

Türk Milletine yönelik AK soygunun yeni adı devlet desteği.

2024 yılının son çeyreğinde Bakan Alparslan Bayraktar Efendi, "417 kilovatsaati aşan aboneler sübvansiyondan faydalanamayacak" diyor ve "Ülkemizde 40 milyon mesken abonesi bulunuyor, bunun sadece % 3'ü (1,2 milyon abone) bundan etkilenebilir. EPDK'nın yaptığı son düzenlemeyle iki katından daha fazla, yani ayda 417 kilovatsaat tüketimi olan vatandaşlar, konutlar, elektriğin gerçek maliyeti neyse onu inşallah şubat ayından sonra ödemeye başlayacaklar. Yapılan düzenleme esas itibarıyla budur. Dolayısıyla Türkiye ortalamasında tüketim yapıyorsan, 200 kilovatsaat tüketiyorsan ayda 414 lira fatura ödüyorsun. Ocakta da 414 lira ödemeye devam edeceksiniz. Ama normal tüketimin iki katından daha fazla, ayda 1.050 liralık fatura geliyorsa zaten 414 kilovatsaat tüketimi aşıyorsun demektir. Dolayısıyla desteklenecek grupta değilsin demektir" diye ekliyordu.

İyi de adama sormazlar mı, "şimdiye kadar yapılan sübvansenin oransal miktarı neydi, neden açıklanmadı" demezler mi?

Şimdiye kadar hangi abonenin faturasında devlet desteği belli olmuştur ki devletten ne kadar özel şirketlere para aktarılıyor nereden bilecektik?

Meğer aktarılıyor ve devlet sırrı olmayacak kadar ulvi, kutsal ya da uhrevi anlamlar yüklenmiş olsun, bizim adımıza vergilerimizden ne kadarı şirketlere pompalanmıştır, kimlerin ceplerine emeklinin, işçinin, memurun boğazına çökülerek kesilen miktarlar birkaç şekli bozuğa peşkeş çekilmiştir?

Örnek dedim ya, kendi faturama bakalım.

Yandaş basın öbek öbek, sayfa sayfa "Elektrik faturalarında yeni dönem. Vatandaşa devlet desteği" şeklinde haber adı altında MIND CONTROL örnekleri sergiliyor ya, ben de kendi faturamdan örnek vereceğim.

Adamlar aslında bir gerçeği suratımızın tam da orta yerine çarpıyor ama yandaş oldukları için Fettoş vari haber sunduklarından bile habersizler.

Neymiş yeni dönemmiş, başka ifadeyle "şimdiye kadar sübvanse yapılmıyordu, bu yeni dönem" demenin Arapçası oluyor.

Yeni dönemde destek veriliyormuş, öyleyse şimdiye kadar destek denen her şey yalan mı oluyor, bu haberi yapan yandaş basına şu Fahrettin Altun Efendi'miz bir el atıp teyit etse de biz de hamasi nutuklara yeltenmesek nasıl olur? 

Neyse, bakalım benim e-postama gelen mesajlara ve ödediğim miktarlara.

Not: 715,20 TL’nin % 55,257’si =395,198 TL eder.

Yani devlet desteği dedikleri oran % 55,257 olduğu ortadadır.

Bu e-postanın bana gelen tarihi 14.4.2025, yani "24.4.2025 son ödeme tarihli" denen dönemde henüz yakmadığım elektrik miktarını da dahil etmişler.

İyi de 14 Nisan ile 24 Nisan arasında 10 günlük kullanmadığım elektriğin miktarını ve maliyetini neye göre hesaplamışlar, vahi mi gelmiş, "OL" deyince olduranlardan emir mi gelmiş, Fettoş Efendilerinin mezardakilere oy kullandıralım dedikleri hallere mi düşülmüştür de mezarlıklardan bir ses mi gelmiştir de benim 10 gün içinde henüz kullanmadığım elektriğin parasını bile hesaplamışlar dersiniz?

Meraklanmayınız efendim, onun da yanıtı var.

Adamlar öylesine soygun düzeni kurmuşlar ki, Kılıçdaroğlu'nu hiç sevmem ama söylediği 5'li çete gerçekten muhteşem çalışıp 10 gün içinde yakacağımız elektriğin bile miktar ve maliyetini hesaplamakla kalmıyor, sübvanse adı altında vergilerimizi emanet ettiğimiz devlet kasasını nasıl soyduklarını bile açık etmekten çekinmiyorlar, iyi de neden?

Bu cesareti nereden buluyorlar, Erdoğan'dan mı, Erdoğan'ı kandıranlardan mı?

İşte bunun yanıtını bulacak olan Erdoğan, savcılar ve yargıdır.

Bizden anımsatması deyip uzatmadan bize dayatılan fiyatlandırmayı ve bizim vergilerden yandaşlara peşkeş çekilen miktarları anlamak için işte faturamın diğer detayları.

Unutmadan, bugün aynı ifadelerle doğal gaz faturası da geldi, bu 600 vekilin rezilliğinin ilanı olsun, Kürdistan'ı kim kurmak istiyorsa maliyetini gidip ondan alın, Süleyman Soylu hani ayakkabı numaralarına kadar biliyordu, ne oldu da ayak numaraları büyük geldi?


 

 



 


Bütün bunlara rağmen kendi yayınladıkları adrese bakarsanız zaten durumun vahametini kavrıyorsunuz.

Öyleyse bakıyoruz.

Elektrik Faturalarına Esas Tarife Tablolarına bakarsanız hiç de bize sokuşturulanla örtüşmediği ortada.



 
 

Soru şudur.

Türk Milletine yönelik AK soygunun yeni adı devlet desteği midir, bunun araştırılması hususunda Enerji Bakanlığı'nda kimlerin planlama yaptığı, kimlerin görmezden geldiği, vergilerimizden peşkeş çekmeye ısrarlı olanların kimlikleri, hangi cemaat ya da tarikata ne kadar pay ayrıldığı, bu paylardan Emperyal kuruluşlar olan CIA, MOSSAD gibi gayrı ahlaki oluşumlara ne kadar örtülü pay ayrıldığı ve bunların kimlerin izniyle gerçekleştirildiği Efendimiz Hz. Erdoğan'ın vereceği emirle araştırılmasının sağlanıp sağlanmayacağı kamuoyuna ivedilikle ilan edilip edilmeyeceği açıklanmalıdır.

İlanen duyurulur.

17.5.2025

A. Dursun

 


KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Kürt devleti istemiyoruz.

Hatip Dicle, Türkiye'den ayrılmak istemiyoruz. 

PKK'lı Cemil Bayık'da petrolden pay almak istiyor.

Kürdistan artık resmen ilan edildi. Türkiye bölündü, hamd olsun.

Utanç verici haber, çocuklar yıkıntılardan ekmek topluyor. Zengine peşkeş çekmek serbest...

Demirtaş: Türkiye PKK'ye silah yardımı yapsın, Kürt (PKK) ordusu kurulsun.

Taner Yıldız, kur artışının akaryakıt, elektrik ve doğalgaz fiyatlarını etkilemeyeceğini söyledi.

Şok gelişme, Kılıçdaroğlu, "AKP'den Milletvekili adayıyım" dedi.

Baykal'da AKP'ye oy istedi.

Deniz Baykal AKP'ye geçti...

Ey Bahçeli, Kürdistan Cumhurbaşkanı mı olacaksın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder